+ ISLAMGREEN34 NEW WORLD » İSLAMİ DÖKÜMANLAR » HZ.MUHAMMED S.A.V ve ÇOK FARKLI İSLAMİ KONULARA AİT DÖKÜMANLAR (Moderatör: İman_Power)
 HZ.ALİ R.A - KONU İÇİN TIKLAYINIZ

Kullanıcı Adı: Beni Hatırla?
Şifre:
Sayfa: [1]
Konu: HZ.ALİ R.A - KONU İÇİN TIKLAYINIZ  (Okunma Sayısı 12236 defa) Seçenekler Arama
« : Eylül 17, 2008, 01:42:07 ÖÖ »
admin
Ziyaretçi
HZ.ALİ R.A - KONU İÇİN TIKLAYINIZ

HZ.ALİ R.A KONU İÇİN LÜTFEN ALTTAKİ LİNKLERİ TIKLAYINI Z

http://www.sevde.de/Sahabeler/HzALI.htm
http://mahmutuguz.blogcu.com/hz-ali-hz-ebubekir_23308741.html
http://kitap.mollacami.com/dini-hikayeler/hz-ebubekir-ile-hz-ali-nin-munazarasi.html
http://hzali.org/category/hz-ali
http://kitap.antoloji.com/kitap.asp?kitap=38914
http://ilahi.wordpress.com/category/hz-ali/
http://www.tebyan.net/islam/ahlalbait/biography_oftheinfallibles/imamali_as/2007/10/24/50880.html  
 
 
 

  
 
« Son Düzenleme: Kasım 07, 2012, 09:48:26 ÖÖ Gönderen: admin » Logged
« Yanıtla #1 : Kasım 07, 2012, 09:46:56 ÖÖ »
admin
Administrator
Full Member
*****

Mesaj Sayısı: 105


ALEVİLİK - KONU İLE İLGİLİ LİNKLER İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ

ALEVİLİK - KONU İLE İLGİLİ LİNKLER İÇİN LÜTFEN TIKLAYINI Z

http://www.enfal.de/soru1.htm

ALEVİLİK - ENFAL DEUTSCHLA ND
 
Kelime manasiyla Alevi Hz. Ali'yi seven ve O'na mensup olan kisi demektir. Hz. Ali'yi sevenler, baslica iki gruba ayrilir: Hasbi ve samimi taraftarl ar, ve siyasi taraftarl ar. Bunlardan birincisi, O'na (r.a.) Allah icin muhabbet göstermislerdir. Bu muhabbet safi, net ve durudur. Kaynagi salabet ve hamiyet-i diniyedir . Bu hasbi taraftarl ar, Hz. Ali'ye iki noktai nazardan teveccüh göstermislerdir. Birincisi, Ali'nin yüksek kemalati ve üstün meziyetle ridir. Onun fazilet ve kemalati, takva ve ubudiyeti, mü'minlerin kalb ve dimaglari nda, muhabbet ve takdire inkilap etmistir. Ikincisi, Hz. Ali'nin (r.a.) Ehl-i Beyt (=Peygamber Efendimiz in (s.a.v.) evlat ve torunlari) silsilesi nin mümessili olmasidir . Müslümanlar o silsileni n basi olan Hz. Ali'ye (r.a.) samimi bir muhabbet ve derin bir saygi göstermektedirler. Bu iki cihetten kaynaklan an muhabbet, Kur'an ve Sünnet cizgisine uygundur. Dine gölge degil, vesile olmaktadi r. Mesrudur, makuldür. Fitri, hasbi ve samimidir . Hz. Resululla h (s.a.v.), istikbald e ortaya cikacak fitne ve fesatlard a. Hz. Ali'yi (r.a.) ümmet nazarinda ithamlard an korumak icin O'nun kemalat ve meziyetle rini ehemmiyet le nazar vermekte:
'Ben kimin dostu isem, Ali de onun dostudur.'
'Ali'yi yalniz mü'minler sever, O'na yalniz münafiklar bugzeder.'
'Ben size iki sey birakiyor um: Kur'an ve Ehl-i Beyt'im. Bunlara temessük ederseniz, kurtulurs unuz.
gibi hadis-i serifleri yle bu iki ciheti tescil ve ilan etmektedi r.
Ikinci grup taraftarl ar ise, O'nu siyasi manada sevenlerd ir. Bunlar arasinda ciddi bir hedef birligi yoktur; herbiri, ayri bir sebeple Hz. Ali'yi taraftarl ik gösterirler.
Hedef ve gayeleri degisik olan bu grubu bese ayirabili riz:

1. Hz. Ali'nin (r.a.) siyasi taraftarl ari icinde 'dinde mutaassip, muhakeme-i akliyede noksan' insanlar teskil ediyor. Bu tipler, Islami ölcülerde oldukca taskin ve mutaassip ve o derecede dar görüslü, mizansiz ve müvazenesiz insanlard i. Bunlarin elserisi bedevi idi. Iclerinde sahabeden hic kimse yoktu. Bunlar Siffin muharebes inden sonra, Hakem Hadisesin de Hz. Ali'ye karsi cikarak O'nun ordusunda n ayrildila r. Hz. Ali'nin hakemi kabul etmesini küfür telakki ettiler ve O'nu cok agir bir sekilde itham ettiler. Onlara göre, Hz. Ali'nin hakemi kabul etmekle dinden cikmisti. Bu grup, Hz. Ali'nin ordusunda n huruc ettikleri icin kendileri ne 'Hariciler' ismi verildi. Bu grup Hakem Hadisesin e kadar Hz. Ali'yi taskin ve ölcüsüz bir surette sevdikler i halde, bu hadiseden sonra, O'nun en büyük ve amansiz düsmani kesilmisl erdir.

2. Ikinci grup, münafik ve Yahudi dönmeleriydi. Bunlar, iki yüzlü, dessas, sahtekar, yalanci, karanlik fikirli ve karanlik ruhlu insanlard i. Hz. Ali'ye muhabbet fikrin altinda gercek yüzlerini gizliyorl ardi. Müslümanlar arasinda fitne cikartiyo r, sürekli sapik fikirler üretiyorlardi. Gayeleri Islamiyet i icten yikmak, inanc ve itikadlar i sarsmak ve Müslümanlari birbirine düsürmekti. Bu grubun Islam dünyasinda yapmis oldugu ihanetin boyutlari cok derindir.

3. Emevileri n irkci idareleri nden rahatsiz olan Hasan ve Hüseyin Efendiler imizin yaninda yer alan taifelerd ir. Bilindigi gibi, Emeviler basa gecince, icraatlar inda birinci derecede irkciligi esas aldilar. Diger kavimlere karsi gayet sert ve acimasizc a davranmay a sevketti. Emevileri n bu ölcüsüz ve mesuliyet siz icraatlar indan rahatsiz olan diger kabile ve asiretler onlardan intikam almak icin Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e taraftarl ik gösterdi ve Onlarin ordusunda yer aldilar.

4. Bu grubu (genelde) iranlilar teskil eder. Hz. Ali ve Al-i Beyt sevgisi bu grupta asiri ve ölcüsüzce tezahür etmistir. Her merasim, senlik ve toplantil arda bu ölcüsüz sevgi etkisini göstermektedir. Yahudiler in 'Aglama Duvari' karsisina gecip aglamalar i gibi, bunlar da Muharrem ayinda bir matem havasina girerler.

5. Üc zihniyeti n taraftarl arindan bu besinci grup tesekkül etmistir: 'Irandaki mecusi dininin reis ve ruhaniler i' , 'Irandaki irkcilar' ve 'eski saltanat hanedanin mensuplar i'dir.


2. Alevilik bir firka veya mezhep degildir. Al-i Beyt'in muhabbeti ni esas olan bir tarikat seklinde ortaya cikmistir . Mes'elenin tarihi seyrine baktigimi zda Aleviligi n bir tarikat sekline gelismesi söyle olmustur:


Timur, Osmanli Sultani Yildirim Bayezid'i yendikten sonra Anadolu'dan aldigi otuz bin kadar esiri Iran'a götürmüstü. Bunlari Erdebil $eyhi ($ah Ismail'in dedesi) olarak bilinen $eyh Ali'ye intisap ettiler ve ondan tarikat dersi aldilar. Bir süre sonra Timur, arasira ziyarete gittigi Erdebil $eyhi'nin kendisind en bir arzusu olup olmadigin i sordugund a, $eyh, 'Hicbir dilegim yok, sadece Anadolu'dan esir olarak getirmis oldugun Türkleri serbest birakmani istiyorum' dedi. Timur, $eyhin bu arzusunu memnuniye tle kabul etti ve onlari serbest birakti. Bu esirler, bu vesile ile, $eyhe olan muhabbetl erini asiri derecede ziyadeles tirdiler. $eyhin bu sofilerin in bir kismi Anadolu'ya döndü, bir kismi Erdebil'de kaldi.

Erdebil $eyhi, Anadolu'ya dönen bu müritleriyle alakasini devam ettirdi. Erdebil $eyhi'nin tarikatin da 'Hz. Ali muhabbeti' esas alindigi icin, bu tarikata devam edenler Hz. Ali sevgisi ile tamamen boyandila r. Bunlara bu vasiftan dolayi 'Alevi' denildi. Aslinda bu esirlerin ecdadlari ve kendileri, bu tarikat ile intisap kurucaya kadar, Ehl-i Sünnet itikatind a idiler. Iran'la Osmanli Devleti arasinda kesin hudutlar cizilince, Anadolu'daki müritler, pirlerin tesirinde n gitgide uzaklasti lar. Bu tarikatin Anadolu'da kalan mensuplar i, Erdebil tekkesind en aldiklari tesirle, kendileri nin disinda kalan Müslümanlarin Ekl-i Beyt'e gerektigi gibi muhabbet beslemedi kleri zannina kapildila r. Onlarin bu telakki ve davranisl ari diger Müslümanlarla aralarind a bir sogukluk husule getirdi. Bu sogukluk zamanla ihtilafa dönüstü.
Bu ihtilaf neticesin de, Erdebil tekkesine bagli Anadolu Türkleri medresede n uzak kaldilar. Itikada, ibadete,... ait bircok hükümleri geregi gibi ögrenemediler. Sadece babadan ogula intikal eden birtakim telkinler le iktifa ettiler. Zamanla aradaki sogukluk gittikce büyüdü ve derin bir ayriliga dönüstü. (Sünnilik-Alevilik).

Bu sun'i ayriligin ortadan kalkmasin in tek yolu, Kur'an'in isigi altina girmekle cözülür.

3.Al-i Beyt'e Allah icin muhabbet etmek, dinimizde vaciptir. (Imam-i $afii'ye göre farzdir.) Cenab-i Hak Sura Suresinde söyle buyurmakt adir:
'Resulüm, sizden peygamber lik vazifesin e mukabil ücret istemez. Yalniz Al-i Beyt'ine meveddet (sevgi ve saygi) istiyor.' (Sura Suresi, 23)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i serifleri nde söyle buyuruyor:
'Size verdigim nimetlerd en dolayi Allah'i sevin. Beni de Allah icin sevin. Al-i Beyt'imi de benim icin sevin.'
'Sizlere iki sey birakiyor um. Onlara temessük etseniz necat bulursunu z. Birisi kitabulla h, biri Al-i Beyt'imdir.'
Bu hususa Bediüzzaman Hazretler i söyle ifade etmektedi r:
'Al-i Beyt'ten vazife-i Risaletce muradi Sünnet-i Seniyye'sidir. Sünnet-i Seniyye'yi terkeden hakiki Al-i Beyt'ten olmadigi gibi Al-i Beyt'e hakiki dost da olamaz.'
Al-i Beyt'i sevmemiz onlarin sadece mücerret sahsiyetl eri icin degil, Kur'an'a yaptiklar i hizmetler i, Islam Dini'nin nesrinde gösterdikleri büyük fedakarli klari, ilim ve irfan sahasinda yaptiklar i hizmetler i icindir.
Al-i Beyt'i seven mü'min de, ibadet vazifesin i yerine getirmekl e, onlari örnek almali, onlara benzemeli ve onlar gibi olmaya gayret etmelidir . Al-i Beyt'i hakiki manada sevmek de ancak bu yolla tahakkuk edebilir.

4.Böyle bir iddia ne dinen, ne de aklen gecerlidi r. Kesinlikl e yanlistir . Hz. Ali Efendimiz (r.a.) en cok Hasan ve Hüseyin Efendiler imizi (r.a.) sevdigi halde, onlar ve onlardan sonra gelen evlatlari, 'Bizim namazimiz kilinmist ir' diye bir iddiada bulunmami slar, aksine sadece farzlarin i eda etmekle kalmamis, sünnet ve nafileler e de tam riayet etmislerd ir.
Cenab-i Hak, namazi, peygamber ler dahil, her mü'minin kendi $ahsina farz kilmistir . Hic kimse bir baskasini n yerine namaz kilamaz. Zaruret halinde de bu böyledir. Bir kimse namaz kilamayac ak kadar hasta da olsa, onun namazini bir baskasi kilamaz.
Bir hadis-i kudside söyle buyurulmu stur:
'Allah-ü Teala buyurdu ki: 'Ben Senin ümmetin üzerine bes vakit namaz farzettim . Hem ahdettim ki, bir kimse bes vakit namazi kilarak gelirse, muhakkak ben onu Cennet'e koyarim. Bes vakit namazi kilamayan bir kimseye bir taahhüdüm yoktur.' '
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de 'Namaz dinin diregidir' buyurmust ur.

5.Bu yanlis inanç da, digerleri gibi Ibn-i Sebe [Ibn-i Sebe Hz. Osman (r.a.) zamaninda Yemen'den Medine-i Münevvere'ye gelerek zahiren Müslüman olup, Islam'i yikmak için büyük gayretler göstermistir. Yahudiler in Islam Dinine düsmanligi Peygamber imizin (s.a.v.) dogumu ile baslamist ir.] tarafinda n iddia edilmisti r. Bütün gayesi Müslümanlarin itikadini bozmak olan Ibn-i Sebe, menfur faaliyetl erini sürdürürken, nabza göre serbet vermesini iyi beceriyor du. Önce, bazi kimselere Hz. Ali'nin (r.a.) ilah oldugunu telkin etmeye çalisiyor, bunun tutmayaca gini anladigi yerde, O'na peygamber lik isnad ediyor; bunun da geçerli olmayacag ini anladigi zaman ise, "Halifetin en evvel Hz. Ali'nin hakki oldugunu, bu hakkin kendisind en zulmen alindigin i" telkine kalkiyord u.
Dikkat edilirse, bu üç iddia arasinda tezat vardir. Tezat ise, hükümsüzdür. Söyle ki ilan olan, peygamber olamayaca gi gibi, peygamber için de hilafet sözkonusu olamaz. Bu tezat dahi, açikça gösteriyor ki meselenin altinda sadece ve sadece ifsat ve ihanet yatmaktad ir. Malumdur ki, herseyin bir baslangic i ve bir de nihayeti oldugu gibi, Hz. Adem'le (a.s.) baslayan peygamber lik müessesesi de Hatemül-Enbiya (s.a.v.) ile son bulmustur . Cenab-i Hak, peygamber lerin en ekmeli olan O Zat'in eline semavi kitaplari n en mükemmeli olan Kur'an-i Azimüssan'i vermis ve nübüvvet müessesesini O Hatemül Enbiya ile tekmil etmistir. Artik, kiyamete kadar Hz. Muhammed'den sonra bir peygamber gelmeyece ktir. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Hatemül Enbiya oldugu 'Ahzap Suresi'nde su sekilde bildirilm istir:
"Muhammed sizin ricaliniz den hiçbirinin babasi degil ve lakin Allah'in Resulü ve peygamber lerin hatemidir (sonuncusu dur). Allah herseyi bilendir."

6."Hilafetin, öncelikle Hz. Ali (r.a.)'in hakki oldugu halde, bu hakkin gaspebild igi" iddiasi da Ibn-i Sebe'nin ortaya attigi fitnedir. Sunu hemen belirteli m ki, Çariyar Efendiler imizden hangisini n digerleri nden daha faziletli ve hilafetin öncelikle kimin hakki oldugu, Ibn-i Sebe'yi asla alakadar etmezdi. Onun asil maksadi, ashaba karsi hürmeti kirmakla Islamiyet e süphe ve tereddüt düsürmek ve Müslümanlar arasinda ihtilaf çikarmak ve bunu devam ettirmekt i. Bu sebeple, ilk önce Ashab-i Kiramin Efendiler imizi çok kisaca tanimlaya lim:

Sahabe-i Kiram Efendiler imiz her an Allah-ü Azimüssan'in celal ve cemal sifatlari nin tecellile ri arasinda yasadilar, yani daima korku ve ümit üzere bulundula r. Resul-i Ekrem Efendimiz e (s.a.v.) hakkiyla varis ve vekil oldular. Saga ve sola meyletmed en sadece ve sadece sirat-i müstakime yürüdüler. Allah'a vasil olan yollarda her biri birer önder, birer rehber oldular. O hidayet yildizlar inin bütün gaye ve düsünceleri, yalniz Allah'in rizasi ve O'nun cemalidir . Sahabeler in hepisi istisnasi z Resululla h Efendimiz in sohbetler iyle müserref oldular. Onlarin ruhlari, akillari, kalb ve vicdanlar i ve nihayet bütün hissiyatl ari, Peygamber terbiyesi nden geçti. Tabir caiz ise, dagin güney yamacinda ki çiçekler gibi, günesten dogrudan dogruya istifade ettiler ve O'nun zatiyla görüstüler. Onlardan sonra gelen bütün Müslümanlar ise, dagin kuzey yamacinda ki çiçekler gibi, günesin zatindan degil, ancak aydinligi ndan faydaland ilar.
Simdi: Hz. Ali'nin, Peyhamber Efendimiz in karabet cihetiyle en yakini olmasina ragmen, hilafette en sona kalmasind a, kaderin hikmetli bir tanzimi vardir. $öyle ki: Hz. Ebubekir, Ömer ve Osman'in (r.a) devirleri, Islam'in birlik ve bütünlügünün korundugu tam bir fütuhat ve inkisaf dönemi olmustur. Iran, Irak, Misir, Suriye, Kibris ve daha birçok ülke, bu dönemde fethedile rek tevhid inanci bu beldelere yerlestir ilmistir. Hz. Ali (r.a.) zamaninda ise, bu fütuhat dönemi durmus, genisleye n Islam aleminde çesitli ihtilafla r basgöstermistir. Hz. Ali (r.a.) hilafeti sirasinda bu kari$iklik ve ihtilafla rla ugrasmak zorunda kalmis, harika cesaret, keskin fesaret ve emsalsiz ilmiyle Islam'i her türlü sapik fikir ve batil itikadlar in tasallutu ndan korumaya muvaffak olmustur. Iste ilk üç halife devrindek i ittihad, tesanüd ve Islami fütuhat onlarin hilafete liyakatla rini ve hak üzere olduklari ni ispatladi gi gibi, Hz. Ali Efendimiz devrindek i ihtilafla r da, O'nun hilafette sona kalmasind aki hikmeti açikça göstermektedir.
Peygamber imizin Hadis-i $eriflerinden örnekler:
'Benden sonra iki kimseye baglanin, onlardan biri Ebubekir, digeri Ömerül Faruk'tur.'
'Münafiklarin kalbinde dört kimsenin muhabbeti toplanmaz: Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.'
'Ali'yi seven beni sevmis olur. Ali'ye bugz eden bana bugz etmis olur. Ali'ye eziyet eden bana eziyet etmis olur. Bana eziyet eden dahi Allah'a eziyet etmis olur.'

http://www.enfal.de/soru1.htm

ALEVİLİK - ENFAL DEUTSCHLA ND

ALEVİLİK İLE İLGİLİ DÖKÜMAN

http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/49/aleviligin-bozulma-nedeni-nedir.html


Alevîlik aslında bir fırka veya mezhep değildir. Âl-i Beyt'in muhabbeti ni esas alan bir tarikat şeklinde ortaya çıkmıştır. Meselenin tarihi seyrine baktığımızda Alevîliğin bir tarikat şekline gelişmesi şöyle olmuştur:

Timur, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayazıt'ı yendikten sonra Anadolu'dan aldığı otuz bin kadar esiri İran'a götürmüştü. Bunları Erdebil'e yerleştirmişti. Bunlar zamanla, Şah İsmail’in dedesi olan ve Erdebil Şeyhi olarak ta bilinen Şeyh Ali'ye intisap ettiler ve ondan tarikat dersi aldılar. Bir süre sonra Timur, ara sıra ziyarete gittiği Erdebil Şeyhinin kendisind en bir arzusu olup olmadığını sorduğunda, şeyh, “Hiçbir dileğim yok, sadece Anadolu'dan esir olarak getirmiş olduğun Türkleri serbest bırakmanı istiyorum .” dedi. Timur, şeyhin bu arzusunu memnuniye tle kabul etti ve onları serbest bıraktı.

Bu esirler, bu vesile ile, şeyhe olan muhabbetl erini aşırı derecede ziyâdeleştirdiler. Şeyhin bu sofilerin in bir kısmı Anadolu'ya döndü, bir kısmı da Erdebil'de kaldı. Erdebil Şeyhi, Anadolu'ya dönen bu müritleriyle alâkasını devam ettirdi. Erdebil Şeyhi'nin tarikatında “Hz. Ali muhabbeti” esas alındığı için, bu tarikata devam edenler Hz. Ali sevgisi ile tamamen boyandılar. Bunlara bu nitelikle rinden dolayı “Alevî” denildi.

Aslında bu esirlerin ecdatları ve kendileri, bu tarikat ile bağ kuruncaya kadar, Ehl-i Sünnet inanışında idiler. Bu tarikatla irtibatla rını yoğunlaştırdıktan sonra, tamamen Erdebil tekkesini n emrine girdiler. Oradan gelen her emri, harfiyen yerine getirmeye gayret gösterdiler. Öyle ki, bu müritler vergi, sadaka ve zekâtlarını bile Erdebil'e tahsis ettiler.

Bunların bu fedakârane gayretler i ve karşılıklı diyalogla rı, gidip gelmeleri devam etti. Hattâ Erdebil'den gönderilen ve şeyhin “halifesi” olarak isimlendi rilen şahıslar, Anadolu'da “nezir” ve “sadaka” namıyla para topluyor ve bu paraları gizli olarak İran'a gönderiyorlardı. Böylece Erdebil Şeyhi'nin tekkesi gittikçe genişliyor, müritleri çoğalıyordu.

Bu Şeyh'in asıl amacı, gerek İran'da, gerekse Anadolu'da müritlerini çoğaltarak irşat postundan saltanat tahtına, şeyhlikten şahlığa geçmekti. Ancak bu arzusuna nâil olamadan ölünce, yerine oğlu Şeyh Cüneyd geçti. O da babasının gizli emelini sürdürmeye devam etti. Bunu hisseden o zamanın İran hükümdarı Cinahşah, kendisini İran'dan sürdü. Bunun üzerine Şeyh Cüneyd Anadolu'ya geldi. Onun altı yıl süren bu Anadolu ziyareti, tarikatına çok mürit kazandırdı.

Sadece bir şeyh değil, aynı zamanda bir “seyyid” unvanı ile de dolaştığı için beklediğinin çok üstünde taraftar topladı. Artık Erdebil tekkesi Anadolu'da güçlenmiş, küçümsenmeyecek kadar büyük bir etki sahasına sahip olmuştu.

Şeyh Cüneyd de babasının âkıbetine uğradı. Yerine geçen oğlu Şeyh Haydar da aynı gayeyi takip etti. Bütün gayret ve ihtirasla rına rağmen o da siyasî amacına eremedi. Nihayet oğlu Şah İsmail, babasının ve dedelerin in rüyalarını gerçekleştirmeye maalesef muvaffak oldu. 13 yaşında iken Anadolu'daki müritlerinden teşkil ettiği bir orduyla, o gün İran'da hâkim olan Akkoyunlu lara harp ilân etti ve Akkoyunlu hükümdarını devirerek irşat postundan saltanat tahtına çıkmaya muvaffak oldu ve Safeviler Devleti'ni kurdu.

Bununla beraber Şah İsmail Anadolu'dan elini çekmedi. Zaman zaman birçok halifeler göndererek Anadolu'daki nüfûzunu kuvvetlen dirmek için çalıştı. Bu çeşit faaliyetl er, Çaldıran Muharebes i'ne kadar artan bir hızla devam etti. Bu muharebed en sonra İran'la Osmanlı Devleti arasında kesin hudutlar çizildi. Böylece Erdebil sofileriy le Anadolu arasındaki irtibat kesilmiş oluyordu. Bunun neticesi olarak Anadolu'daki müritler, pirlerin tesirinde n gitgide uzaklaştılar.

Bu tarikatın Anadolu'da kalan mensupları, Erdebil tekkesind en aldıkları tesirle, kendileri nin dışında kalan Müslümanları Ehl-i Beyt'e gerektiği gibi muhabbet beslemedi kleri zannına kapıldılar. Onların bu anlayış ve davranışları diğer Müslümanlarla aralarında bir soğukluk ortaya çıkardı. Bu soğukluk, zamanla ayrılığa dönüştü. Bu ayrılık sonucunda, Erdebil tekkesine bağlı Anadolu Türkleri medresede n uzak kaldıkları için, İtikada, ibadete,... ait birçok hükümleri gereği gibi öğrenemediler. Sadece babadan oğula intikal eden birtakım telkinler le yetindile r.

Diğer Müslümanlar ise, bunlarla yakın alâka kuramadı ve onlara karşı görevlerini lâyıkıyla yerine getiremed iler. Ölçüsüz tartışmalar, yersiz tenkitler ve davranışlarla, aradaki soğukluk gittikçe büyüdü ve derin bir ayrılığa dönüştü. Buna bir de idarecile rin ihmali eklenince, Anadolu Müslümanları arasında Sünnîlik ve Alevîlik şeklinde bir ikilik ortaya çıktı.

Aslında bir Müslüman’ın veya bir tarikatın Hz. Ali muhabbeti ni meslek ve meşrebine esas almasının dinen hiçbir mahzuru yoktur. Diğer sahabeler e tecâvüz etmemek, Kur'an ve Sünnet'in ışığında namazını kılmak, orucunu tutmak ve diğer sorumlulu klarını yerine getirmek kaydı ile, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt muhabbeti ni rehber edinmenin hiçbir mahzuru yoktur.

Gerçek şu ki, Kitap ve Sünnet'i bilen ve gereği gibi yaşayan hakikî bir Alevî, ancak Allah-ü Teâlâ'yı ma'bûd olarak tanır. Kendisini, İslâmîyet’in bir ferdi olarak bilir, Peygamber imizi, en son Peygamber, Kur'ân-ı Kerîm'i de son semavî kitap kabul eder. Bu sun’î ayrılığın ortadan kalkmasının tek yolu, Kur'an'ın ışığı altına girmek ve O'nu yegâne ölçü kabul etmektir. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'de, “Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız ve ayrılmayınız.” buyurmakl a, bütün Müslümanların Kur'an etrafında toplanmasını emretmekt edir. Müslümanların birlik ve beraberli kleri ancak böylece temin edilebili r, ayrılıklar O'nun prensiple riyle ortadan kaldırılabilir. Her türlü hurafe ve safsatala rdan ancak böylece uzak kalınabilir.

Evet, Hakk'ı bulmanın, hakikate ermenin tek yolu, Kur'an'a iman ve onun gereği ile amel etmektir. Çünkü, Kur'an, insanlığı mutlak hayır ve hakikate sevk etmek için, bizzat Allah-ü Teâlâ tarafından gönderilmiş mukaddes bir kitaptır. İnsanın dünyevî ve uhrevî saadetini gösterecek ve olgunlaştıracak olan O'dur. O, insanı iman ve tevhide; ubudiyet ve kulluğa, kardeşlik ve sevgiye davet eder. İman ve salih amele ait ölçülerin en güzelini O vazetmiştir. İslâmîyet ancak ve ancak O'nun ölçüleriyle yapılanmıştır.

O'nun sarsılmaz ve muhteşem kurallarının dışında hiçbir hakikat yoktur ve aranılmaz. O'nun güzel görüp tasdik ettiği Her şey hakikat; çirkin bulup reddettiği Her şey ise uydurmadır. O'nun tesis ettiği İslâmîyet köhne hurafeler i, batıl inanışları, rezalet ve fuhşiyatı şiddetle reddeder. Şu halde, bütün Müslümanlar, itikada, ibadete, ahlâka, helâle, harama, zikre, fikre, muhabbete ait kutsî hakikatle ri, O'nun terazisiy le tartacakl ardır.

Kur'an ayetlerin in Allah'a ait beyanları her insanı ikna edecek bir kuvvetted ir. Sıradan halk, O'nun beyanının sadeliğine meftûn, bilim adamları da fesahat ve belagatına hayrandır. “Kalpler O'nun zikriyle tatmin olur.” ve her seviyedek i fikir erbabı, inanma ihtiyacını O'nunla karşılarlar, O'na uymakla kemâle ererler. Kur'an, insanları tefekküre teşvik etmiş ve bunun ölçülerini aklın eline vermiştir. İnsanlar ancak O'nun ders verdiği ölçülerle kâinat Kitabı'nı okuyabilm işler ve O'ndaki gizli hakikatle rini keşfedip Hâliklarını, Mabûtlarını bulabilmişlerdir. O, hayatın karanlık ve fırtınalı yollarını aydınlatmak için aklın eline verilen bir ilâhi meşaledir. Güneş, madde âlemini aydınlattığı gibi, Kur'an da maneviyat âlemini aydınlatmak için nazil olmuştur. Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulma ktadır: “Gerçekten bu Kur'an, insanları en doğru yola götürür.” (İsrâ, 9)

Bir fende terakki etmek için, o fennin kanunlarına uymak bir zaruret olduğu gibi, hak ve hakikati bulmak için de, Kur'ân ve Sünnet'in düsturlarını rehber kabul etmek son derece gereklidi r. Evet, insan Cenâb-ı Hakk'ın zâtını, sıfatlarını ancak Kur'an'ın ve Sünnet'in irşadıyla bilebilir . Nereden gelip, nereye gittiğini, dünyadaki görevinin ne olduğunu, gideceği ahiret âleminin mahiyetin i, hakikatin i ve o âlemde nelerin makbul, nelerin merdut olduğunu, ancak bu iki vesile ile anlayabil ir.

Hangi fiil ve hareketle rin, hangi hâl ve tavırların Cenâb-ı Hakk'ın rızasını, hangileri nin de gazabını celp edeceğini; neyin hak, neyin batıl ve neyin hata, neyin doğru olduğunu yine Allah'ın Kitabı ve O'nun sevgili Peygamber inden (s.a.v) öğrenecektir. Her Müslüman, kendi inanç ve ibadet dünyasını, bu iki hakikatin rehberliğinde gerçekleştirmekle sorumludu r. Nelere, nasıl inanmakla iman dairesine gireceğini ve hangi amelleri işleyip nelerden çekinerek İslâm dairesind e kalacağını yine bu iki esastan, yâni Kur’an ve Sünnet'ten öğrenecektir.

Madem ki, bütün Müslümanların ölçüsü Kur'an ve Sünnet'tir, o halde bir Müslüman beşerî her fikri, her iddiayı, her inancı, her itikadı Kur'an'a ve O'nun birinci derecede tefsiri olan Hadîs-i şeriflere göre değerlendirecek ve muvazene edecektir . Kur'ân-ı Azimüşşân, imanın birinci rüknü olan “Allah'a iman”ı bizlere ders verdiği gibi, “melâikelere, semavî kitaplara, peygamber lere, ahirete, kadere (hayır ve şerri O'nun yarattığına) iman” etmeyi de ders verir. Bir insan, ancak iman hakikatle rine Kur'an'ın bildirdiği gibi iman etmekle mümin olur. Hem Kur'ân-ı Kerim, Allah-ü Teâlâ'nın bütün emir ve yasaklarından ibaret olan İslâmîyet’i müminlere talim etmiştir. Bir mümin, bu emir ve yasaklara harfiyen uymakla kâmil bir Müslüman olur.

Mehmet Kırkıncı Alevilik Nedir?
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

ALEVİLİK İLE İLGİLİ DÖKÜMAN

http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/49/aleviligin-bozulma-nedeni-nedir.html


http://www.aleviforum.com

http://tr.wikipedia.org/wiki/Alevilik

http://www.google.com.tr/#sclient=psy-ab&hl=tr&q=ALEV%C4%B0L%C4%B0K+&oq=ALEV%C4%B0L%C4%B0K+&gs_l=hp.3..0l4.0.0.1.672.0.0.0.0.0.0.0.0..0.0...0.0...1c.575In1GbyRE&pbx=1&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.&fp=bee3a797b3c880ff&bpcl=37643589&biw=1015&bih=679

ALEVİLİK İLE İLGİLİ VİDEO LİNKLERİ

http://www.google.com.tr/#q=ALEV%C4%B0L%C4%B0K&hl=tr&prmd=imvns&source=lnms&tbm=vid&sa=X&ei=YRCaUK6hDI61hAfyooHoDA&sqi=2&ved=0CAgQ_AUoAg&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.&fp=3fd70c2681968022&bpcl=37643589&biw=1015&bih=679
« Son Düzenleme: Kasım 07, 2012, 09:58:37 ÖÖ Gönderen: admin » Logged
Sayfa: [1]
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2008, Simple Machines
LinkBacks Enabled by LordReco | FoRuMBoL Themes