+ ISLAMGREEN34 NEW WORLD » iSLAM COĞRAFYASI VE ORTADOĞU _______________________________________________________________________________________________ » İSLAM COĞRAFYASI-ORTADOĞU ve FARKLI İSLAM ÜLKELERİNE AİT DÖKÜMANLAR (Moderatör: İman_Power)
 AFGAN CİHADI EKBERİ - KONU İÇİN TIKLAYINIZ

Kullanıcı Adı: Beni Hatırla?
Şifre:
Sayfa: [1]
Konu: AFGAN CİHADI EKBERİ - KONU İÇİN TIKLAYINIZ  (Okunma Sayısı 13916 defa) Seçenekler Arama
« : Eylül 11, 2008, 07:53:00 ÖÖ »
admin
Ziyaretçi
AFGAN CİHADI EKBERİ - KONU İÇİN TIKLAYINIZ




 http://www.islam-green34.tr.gg

                                           AFGAN CİHAD-I EKBERİ

Afganista n Cihad-ı ekberi için aşağıdaki linkleri tıklayarak okuyunuz.

http://www.cihaderi.net/list.php?cat_id=2
http://www.textara.com/afganistan-afkanistan-afkan-afgan-bilgi-usame-bin-ladin-kimdir-taliban-el-kaide-orgutu-tarihi?page=0%2C4
http://www.vahdet.com.tr/isdunya/dosya5/1393.html
http://www.islamisohbet.net/forum/afkanistan-cihadi/5557-afgan-cihadi.html
http://www.delikanforum.net/dini-bilgi-ve-egitim/42870-afgan-cihadi-hakkinda.html
http://basogretmen.wordpress.com/2006/12/23/bir-doktorun-savas-hatiralari/
http://www.umutfm.com/umutforum/index.php?topic=13805.0
http://www.tevhidaslanlari.com/forum/showthread.php?p=2008


İLİM İLE CİHAD

http://risaletalimhaber.com/haber/9773-ilimle-cihad-asildir#.VaZEEKT5eUk

İlimle cihad asıldır

İlimle cihad asıldır. Silâhla cihad, ancak malı korumak, namusu korumak, dini düşmanın tasallutu ndan korumak, nefsi müdafaa ve korumak için mütecaviz zalimlere karşı devlet eliyle yapıldığı için ilimle cihadın fer’i, yani teferruatı sayılır. İslâm bilginler i “Eğitim ve öğretime dayalı bir din olmazsa, din için savaşın bir anlamı kalmaz. Cihad ancak ilim üzerine bina edilir” demişlerdir.

2. Dinde esas olan “tebliğ”dir.

İslâm’ın amacı insanları öldürmek değil, manen onları ihya etmektir. Gönlünü iman nuru ile fethetmek, imana ve hidayete açmak, küfrün zulmetind en kurtarmak tır. Bu da imanın ve Kur’ân’ın hakikatle rini en güzel bir şekilde insanlara ulaştırmak ve tebliğ etmekle mümkün olur. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de, “İnsanları Allah’ın yoluna ilim ve hikmetle, güzel öğütle dâvet edin. Onlarla en güzel şekilde cihad ediniz.” (Nahl Sûresi: 125) buyurur. Dinde bunun adına “tebliğ” adı verilir. Müslümanın vazifesi dini tebliğ etmektir.
Tebliğin şartı ise vazifesin i yaparak Allah’ın vazifesin e karışmamaktır. Bediüzzaman Hazretler i, “Tarik-ı hakta çalışan ve mücahede edenler, yalnız kendi vazifeler ini düşünmek lâzım gelirken, Cenâb-ı Hakk’a ait vazifeyi düşünüp, harekâtını ona bina ederek hataya düşerler.” (Lem’alar, s.182; Mesnevî-i Nuriye, s.144) demektedi r. Dinin sahibi ve mübelliği olan Peygamber imiz (asm), “Peygambere düşen ancak tebliğ etmektir.” (Maide Sûresi: 99) İlâhî fermanını kendisine rehber ederek büyük bir gayret ve ciddiyetl e tebliğ vazifesin i yapmıştır. Çünkü, “Sen sevdikler ini hidayete erdiremez sin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir.” (Kasas Sûresi: 56) ferman-ı İlâhîsinin sırrı ile anlamıştır ki, insanlara dinlettir mek ve hidayet vermek, Cenâb-ı Hakk’ın vazifesid ir; Cenâb-ı Hakk’ın vazifesin e karışmazdı.” (Lem’alar, s.183; Mesnevî-i Nuriye, s.145; Kastamonu Lâhikası, s. 201)
Bu hakikatle r çerçevesinde yapılacak bir tebliğ hem Allah’ın rızasına hem de Peygamber in (asm) sünnetine uygun bir tebliğdir. Kişinin kendi heva ve hevesine göre yaptığı ve neticeyi düşünerek harekâtını ona bina ettiği bir dâvet anlayışı, Allah rızası ile telif edilemez. İnsanın vazifesi olan tebliğ neticeye odaklı değil, sürece odaklı olmalıdır. Netice Allah’a aittir.
Cihadın en mühim ve temel amacı ve hedefi, “ölümün idam-ı ebedisind en iman-ı tahkiki ile biçareleri kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir.” (Emirdağ Lâhikası, s. 27) İsabetli hizmet ve cihad Allah rızasına uygun olmalıdır ki, Allah yardımcı olsun. Nefis hesabına olan ve neticesin de dünyevî bir amacı ve hedefi gaye edinen bir cihad anlayışı, elbette ne Allah’ın rızasına, ne de yardımına mazhar olmaktan uzaktır.

a) Tebliğ metotları:
Metotsuz hiçbir şey hayırlı ve faydalı bir şekilde sonuçlanmaz. Bu sebeple usûl esastan, metot amelden daha önemlidir. Tebliğ de usûlsüz ve metotsuz yapılırsa aksi sonuçlanabilir. Bu sebeple aşağıdaki hususlara dikkat etmek ve tebliğimizi de belli bir metot dahilinde yapmak gerekir.

1. Fiilen yaşayarak örnek olmak: Bediüzzaman Hazretler i bu konuda şöyle demektedi r. “Eğer biz, ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-ı imaniyeni n kemalâtını ef’alimizle izhar edip göstersek, sair dinlerin tâbîleri, elbette cemaatler le İslâmiyet’e girecekle r, belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletler i de İslâmiyet’e dehalet edecekler .” (Hutbe-i Şamiye, s. 24)
Yaşayarak örnek olmayanın sözüne itibar edilmez. Zira, nefsini ıslâh etmeyen başkasını ıslâh edemez. Doktor kendisi hasta olsa, hastaları tedavi edemez.

2. Hakikatle ri ihtiyaca göre yerinde ve zamanında söylemek: “Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun; fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati bazen damara dokunduru r, aksülamel yapar.” (Mektubat, s. 256) Bu prensibe göre her önüne gelene her şeyi anlatmak, söylenen şeyler doğru da olsa, tebliğ açısından yanlıştır. Esas olan muhatabın ihtiyacına göre nasihat etmektir. “Ata et, aslana ot atılmamalıdır.” (Lem’alar, s. 321) Halkın karşısında uluorta dinin münakaşa konusu olan meseleler ini tartışmanın ne derece dine ve dindar insanlara zarar verdiği, günümüzde açıkça görülmektedir.

3. Çoğunluğun anlayışı esas alınmalıdır: Kur’ân’ın hitabı umum insanlara dır. İnsanların çoğunluğu ise avamdır, halktır. Herkesin istifades i için Kur’ân ekseriyet in anlayışını esas alır. Kur’ân’ın bu prensibin e uyarak bizler de çoğunluğun anlayacağı bir dili ve üslûbu benimseme liyiz. Bediüzzaman, “Belâgat-ı irşadiyenin şe’nindendir ki, avamın nazarına, ammenin hissine, cumhurun fehmine göre hareket yapılsın ki, nazarları tavahhuş, fikirleri kabulden imtina etmesin. Binaenale yh, cumhura olan hitabın en beliği, zahir, basit, sehl olmasıdır ki, aciz olmasınlar; muhtasar olsun ki, melûl olmasınlar; mücmel olsun ki, lüzumlu olmayan tafsilden nefret etmesinle r.” (Mesnevî-i Nuriye, s.196)
Bu sebeple halkın anlayacağı seviyeye göre kolay olmalı ki, anlamakta n aciz olmasınlar; kısa ve öz olmalıdır ki, akıllarına başka sorular gelmesin; özet bilgi olsun ki, açıklamaya ihtiyaç duyulmasın.

4. Medeniler e galebe etmek ikna iledir: Asrımız ilim, fen ve medeniyet asrıdır. Cihadın en büyük gayesi “İ’lâ-yı Kelimetul lah”tır, yani Allah’ın şanını yüceltmektir. Böylece de fen ve san’at silâhı ile medeniyet in nimetleri nden istifade ederek, insanın gerçek terakki ve tekâmülünü sağlayan İslâm medeniyet ini oluşturmaktır. Bunun için “cihad-ı haricî” olan silâhla cihaddan önce cihad-ı manevî olan irşadı tercih etmeliyiz . Bediüzzaman’ın ifadesiyl e, “Medenilere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileri yiz, husûmete vaktimiz yoktur.” (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 52; Hutbe-i Şamiye, s. 73)  Bunun için ikna ve ispat metodunu esas almalıyız.

5. Asrımızı geçmiş asırlar ile kıyaslamamalıyız: “Geçen asırlarda, yani vahşet döneminde âlemde hükümferma vahşetin mahsulü olan cebir ve kuvvet idi. Bu medeniyet zamanında ise âlemin hükümranı ilim ve marifetti r. Şimdi herkeste bir meyl-i taharri-i hakikat peyda olmuş. Bunlara karşı tasvir-i müddea  tesir etmez. Ancak tesir ettirmek için ispat-ı müddea ve ikna lâzımdır.” (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 65; İçtimaî Reçeteler, s. 70) “Biz Ehl-i hâliz, namzed-i istikbali z. Tasvir-i müddea zihnimizi işba etmiyor, bürhan isteriz.” (Muhakemat, s. 41)
Artık insanlık terakki ve tekamül etmiştir. İnsanlık savaş istemiyor; barış huzur ve sevgi arıyor. Bunun için insanlığa sevgi ile yaklaşan, barış huzur ve saadeti temin eden İslâm hakikatle rini onlara ulaştırmada, elbette ikna metodu şarttır.

6. Tebliğci ihlâslı ve sabırlı olmalıdır: “Cenâb-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etba ve fazla muvaffaki yetle değildir. Çünkü onlar vazife-i İlâhiyeye ait olduğu için istenilme z, belki bazen verilir. Evet, bazen bir kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza olur. Kemiyetin ehemmiyet i o kadar medar-ı nazar olmamalı. Çünkü bazen bir tek adamın irşadı, bin adamın irşadı kadar rıza-i İlâhîye medar olur... Bazı peygamber ler gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittiba edenler olmadığı hâlde, yine o peygamber lik vazife-i kutsiyesi nin ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etba ile değildir. Belki hüner, rıza-i İlâhîyi kazanmak iledir. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla ‘Herkes beni dinlesin!’ diye vazifeni unutup, vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakk’ın vazifesid ir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesin e karışma.” (Lem’alar, s. 214)
İKİNCİ BÖLÜM CİHADIN ÇEŞİTLERİ

“Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilâftır.  Bu üç düşmana karşı, marifet ve ittifak silâhı ile cihad edeceğiz.”
(Bediüzzaman)

A. FERTLERE (MÜ’MİNLERE) AİT CİHAD GÖREVİ:
Cihad ömür boyu yapılan bir ibadettir . Duruma, zamana ve şartlara göre devam eder. Pek çok çeşitleri vardır. Bunları maddeler hâlinde sıralayacak olursak:

1. İlimle yapılan cihad (eğitim ve öğretim):
Bütün kötülüklerin kaynağı cehaletti r. Bunun için cehalete karşı ilimle mücadele etmek her insanın görevidir. Hakka ulaşmak ve doğruyu bulmak isteyen herkes öncelikle cehalette n kurtulmalıdır. Yüce Allah insanlığa peygamber ler göndererek onların cehalette n kurtulmasını murat etmiştir. Bunun için Allah’ın Peygamber imize (asm) ilk vahyi ve ilk emri “Allah’ın adı ile oku!” (Alâk Sûresi: 1) hitabı olmuştur. Peygamber imiz (asm) bu emre uyarak cehalete karşı ilimle mücadeleye başlamıştır.
İslâmiyet’ten önceki döneme “Cahiliye Dönemi” denilmekt edir. İman ve ibadet ilmin eseri olduğu gibi inkâr, şirk ve küfür de cehaletin eseridir. İslâm’ın amacı ilmi ihya etmek ve bununla cehalet zulmetini izale etmektir. İlmin akıllar ve kalpler üzerinde icra ettiği tesiri silâh gücüyle temin etmek mümkün değildir.
Temeli ilimle tebliğe ve dâvete dayanan İslâm’ın yayılma metoduna “Kur’ân ve ilimle cihad” adı verilmekt edir. Nitekim bütün peygamber ler Allah’ın kendileri ne vahiy yoluyla vermiş olduğu İlâhî kitapları okuyup okutarak, öğrenip öğreterek, eğitim ve öğretim yoluyla, yani ilimle insanların kalplerin e, gönüllerine ve akıllarına hükmetmiş; küfürle, cehaletle mücadele etmişlerdir. Hz. Musa (as), Sina Çölünde kırk yıl Tevrat’ı okutarak yetiştirdiği genç ve bilgili bir nesille Kudüs’ü fethedere k büyük bir medeniyet in temelleri ni atmıştır. Bu nesil daha sonra dünyaya hükmetti. Hz. İsa (as), İncil’i okutarak eğittiği havariler i sayesinde Hıristiyanlığı dünyaya kabul ettirdi. Hz. Muhammed (asm), Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup öğreterek 50 yıl gibi kısa bir zamanda üç kıt’aya İslâmiyet’i hâkim kıldı; cahil ve bedevi Arap kavmini medeni milletler e muallim ve üstad yaptı.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de varlık ve birliğinin kâinattaki delilleri ni izah ettikten sonra şöyle buyurur: “Ey Resulüm! Sen kâfirlere uyma, onlara karşı Kur’ân’ın delilleri ni ortaya koyarak büyük bir mücahede ile cihad et.” (Furkan Sûresi: 52)
Mekke’de nazil olan bu âyetlerde yüce Allah delil ve hüccetlerle mücadele ederek müşrikleri mağlûp etmeye çalışmanın, kılıçla mücadele etmekten daha mühim olduğunu bildirmiştir. Kur’ân ile ve ilim yoluyla yapılan bu cihada da “Büyük Cihad” denilmekt edir. (Mehmet Vehbi Efendi, Hülâsatü’l-Beyan, 10: 3848-3849.) Elmalılı Hamdi Yazır da, “Düşünmeli ki, bu ne büyük bir emirdir. Tebliğe memur olan Allah, Muhammed’in (asm) elinde Kur’ân’dan başka hiçbir silâh yokken, o Kelâmullah en büyük cihadı yapmaya kifayet ediyor. Mekke’de başlayan bu büyük cihad bütün dünyaya yayılıyor.” (Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili,  5: 3601) ifadeleri ile izah ederek en büyük cihadın hak ve hakikati anlatmak ve Allah’ın varlık ve birliğini, kudret ve azametini kalplere, akıllara ve gönüllere yerleştirmek olduğunu  ve bunun da ancak ilimle yapılabileceğini belirtiyo r.
Allah, Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur: “Bazı insanlara ne oluyor ki yakınlarını dinî konuda bilgilend irmiyorla r? Öğüt vermiyorl ar? İyiliği emredip kötülükten sakındırmıyorlar? Bazılarına da ne oluyor ki, komşularından bilgi almıyorlar? Dinlerini öğrenmiyorlar ve öğüt almıyorlar? Allah’a yemin ederim ki, insanlar ya dinî konularda bilgi sahibi olurlar, emr-i bil-ma’ruf ve nehy-i anil-münkeri yaparlar, öğüt alırlar, dinlerini öğrenirler veya hepsine birden azap gelir.” (Said Havva, Cündullah, 347; Taberani, El-Kebir’den mervidir)
İslâm’da öğretinin esası Kur’ân ve sünnetin öğretilmesidir. Peygamber in görevi de insanlara Kur’ân’ı öğretmektir. Nitekim yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de, “Kendi içinizden bir peygamber gönderdik ki, size âyetlerimizi okusun, sizleri inkâr ve günah kirlerind en korusun ve temizlesi n; size kâinatın ve varlıkların amaçlarını ve sırlarını ve daha bilmediğiniz nice şeyleri öğretsin.” (Bakara Sûresi: 151) buyurur.
Peygamber imizin (asm) görevi Kur’ân’ı ve sünnetini inananlar a öğretmek olduğu gibi, peygamber den sonra da bu görevi yapan bilginler olmalıdır. Bunu yüce Allah şöyle emretmiştir: “Sizler de Allah’ın kitabını okuyup okutan, öğrenip öğreten Rabbanîler ve hâlis kullar olun.” (Âl-i İmran Sûresi: 79.) Âyet-i kerimede ifadesini bulan “Rabbanîler”den maksadın “Allah’ı bilen, insanlara öğreten, Rablerine bağlı ilim sahipleri” olduğunu müfessirler belirtmişlerdir. Eğitim ve öğretim olmadan din olmaz. Bunun için Peygamber imiz (asm), “Âlimin mürekkebi şehitlerin kanından üstündür.” (Gazalî, İhya, 1: 6.) buyurmuşlardır.
Yine Peygamber imiz (asm) bu konuda, “İlim öğrenmek namazdan, oruçtan, hacdan ve Allah yolunda savaşmaktan daha faziletli dir.” (Kenzü’l-Ummal, Hadis no: 28615) “İlmin tahsili, ilim öğrenene Allah korkusu verir. İlmi öğrenmeyi istemek ibadettir . İlmî müzakere, Allah’ı tespih etmektir. İlimden bahsetmek cihaddır.” (Gazalî, İhya, 1: 11) buyurmuşlar ve daima ilme teşvik etmişlerdir.
İlimle cihad asıldır. Silâhla cihad, ancak malı korumak, namusu korumak, dini düşmanın tasallutu ndan korumak, nefsi müdafaa ve korumak için mütecaviz zalimlere karşı devlet eliyle yapıldığı için ilimle cihadın fer’i, yani teferruatı sayılır. İslâm bilginler i “Eğitim ve öğretime dayalı bir din olmazsa, din için savaşın bir anlamı kalmaz. Cihad ancak ilim üzerine bina edilir.” demişlerdir. (Cessas, Ahkamu’l-Kur’ân, 3:119)

2. Dil ile cihad (Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker görevi.)
İslâm, Allah’ın emir ve yasaklarını da kapsamakt adır. Bunları halka ve topluma anlatmak; insanın kendisini ve toplumu bozan kötü davranışlardan sakındırmak ve iyiye yönlendirmek nasihatle  olur. Nasihatte ise tesir lâzımdır. Bunu en güzel şekilde yapmak dil ile cihad etmek demektir.
İslâm’ı anlatmak, zalim ve fasıkları kötülüklerden korumak, çıkış yollarını göstermek, iyiliğe yönlendirmek mühim bir hizmettir . Münkir ve münafıkların itirazlarını en güzel şekilde çürütmek, mü’minlerin şüphe ve tereddütlerini gidermek, hak ve hakikati göstermek, İslâm’ın hakikatle rini izah ve ispat etmek en önemli bir cihaddır.
Yüce Allah buyurdu: “Sen kâfirlere itaat etme; onlara karşı bu Kur’ân’ın delilleri ni ortaya koyarak büyük bir cihad ile cihad et.” (Furkan Sûresi: 52) Bu âyet-i kerimede dil ile cihad emredilmiştir. Yine yüce Allah, Peygamber ine buyurdu: “Ey Resul! Rabbinden sana indirilen vahyi insanlara tebliğ et. Bunu yapmazsan elçilik görevini yapmamış olursun.” (Maide Sûresi: 67) Peygamber lerin vazifeler inin “tebliğ” olması dil ile cihadın önemini anlatmaya kâfidir.” (Nahl Sûresi: 35; Maide Sûresi: 92; Ra’d Sûresi: 40; Nur Sûresi: 54; Yasin Sûresi: 17)

3. Nefis ve şeytanla cihad:
Nefisle cihaddan murat, nefsin heva ve hevesine uymamak hususunda kişinin elinden gelen bütün gayreti sarf etmesidir . Yüce Allah buyurdu: “Hevana tâbi olma ki, seni Allah yolundan saptırmasın.” (Sad Sûresi: 26) Heva ve heves, nefsin şehvetinden gelir, insanı cismanî lezzetler e dalmaya, ruhanî saadetten kaçmaya çağırır. Nefis, peşin ücrete taliptir. Bunun terbiyesi ve iyiye ve ibadete yönlenmesi çok mühimdir.
Yüce Allah, Hz. Yusuf’un (as) lisanı ile şöyle buyurur: “Şüphesiz nefis daima kötülüğü emreder. Onun şerrinden kurtuluş, ancak Rahim olan Allah’ın rahmetine sığınmak ve onun yoluna girmek suretiyle dir.” (Yusuf Sûresi: 53)
Peygamber Efendimiz (asm) Huneyn Savaşından dönerken, “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” buyurdula r. Sahabe sordu: “Büyük cihad hangisidi r, yâ Resululla h?” Peygamber imiz (asm) cevap verdiler. “Büyük cihad, nefisle yapılacak olan büyük mücadeledir.” (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili Tefsiri, 2: 1435)
İnsan düşmana mağlûp olursa dünya hayatını kaybeder; ancak şehit olarak ebedî saadeti kazanır. Şayet nefsine mağlûp olursa, belki dünyada geçici olarak biraz lezzet alabilir; ancak ahirettek i saadet-i ebediyeyi kaybeder. Ahireti kazanma ve kaybetme mücadelesi elbette dünya saadetini kazanmakt an büyük bir mücadeledir ve bu ancak nefisle mücadeleyi kazanmaya bağlıdır.
Nefisle cihad nasıl yapılmalıdır?
İnsanın nefsine karşı en mühim vazifesi onu ıslâh etmek ve hayırlı işlere yönlendirip, şerden korumaktır. Bunun için Allah’ın büyüklüğünü, azametini ve her şeyi duyduğunu, gördüğünü ve bildiğini nefsimize kabul ettirmeli yiz. Allah sevgisi ve korkusu ile onu terbiye etmeliyiz . Nefse aczini, zaafını ve fakrını hatırlatarak Allah’ın kudretine ve rahmetine olan ihtiyacını sık sık hatırlatmalıyız. Allah’ın nimetleri ni hatırlatarak bunların şükrünü eda etmesi gerektiğini nefsimize ihtar etmeliyiz . Ahirettek i nimetleri ve Cehennem azabını da hatırlatarak nefsimize nasihat etmeliyiz .
Nefsimize dünyadaki yaratılış amacını, görevlerini ve bunu ihmal etmekle ölümden kurtulama yacağını, ölümden sonra hesaba çekileceğini devamlı ihtar etmeliyiz . Nefsimize iyi örnekler göstererek onlara özenmesini ve o büyüklerin yolundan gitmesini tavsiye etmeliyiz . Bunun için peygamber lerin hayatını, din ve ilim adamlarının hayatını okumalıyız. Elhasıl, nefsimize Allah’ın emirlerin i, Peygamber imizin hadisleri ni okumalı ve öğretmeliyiz. Bunun için de iyi arkadaş gurupları ile oturup kalkmalı ve örnek insanların yanında yerimizi almalıyız. Ancak bu şekilde nefsimizi hayra ve iyiye alıştırır ve kötülüklerden korumuş oluruz.
Nefsin en büyük yardımcısı ve dostu şeytandır. Nefisle mücadelede şeytanı ihmal etmek mümkün değildir. “Şeytan insanın apaçık en büyük düşmanıdır.” (Fâtır Sûresi: 6; Bakara Sûresi: 208) Şeytanın silâhı ise insanın kalbine verdiği vesvesedi r. (Nas Sûresi: 5)  İbn-i Abbas (ra), “Hiç kimse gaflet zamanında şeytanın vesvesesi nden kurtulama z. Şeytan uyanık olduğunuz ve Allah’ı hatırladığınız zaman siner ve kaçar.” (Taberî, Tefsir, 30: 228) demiştir. Bunun için insan daima Allah’ın zikri ile meşgul olmalı ve şeytanın vesvesele rine karşı daima uyanık olmalıdır. “Hayat, şeytanla mücadeledir.” sözü her şeyi güzelce açıklamaktadır.
Şeytanla cihadın en güzel şekli, ihlâsla Allah’ın emirlerin i yapmaya azmetmek ve şevkle emirlere uymak, farzları yapıp haramlard an kesinlikl e kaçmaktır. Çünkü şeytan, ancak ihlâssız insanları yoldan çıkarır, ihlâslı olanlara hiçbir şey yapamaz.” (Hicr Sûresi: 40) Kişi haramdan kaçar ve farzları yaparsa şeytanla en güzel şekilde cihad etmiş olur.
DEVAM EDECEK

İSLÂM’DA CİHAD
M. ALİ KAYA
3@gmail.com">malikaya3 3@gmail.com





« Son Düzenleme: Temmuz 15, 2015, 02:25:54 ÖS Gönderen: admin » Logged
« Yanıtla #1 : Şubat 17, 2015, 01:44:31 ÖS »
admin
Administrator
Full Member
*****

Mesaj Sayısı: 105


CİHAD VE KURAN-I KERİM - KONU İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ


CİHAD VE KURAN-I KERİM

http://meal.ihya.org/kurandan-ayetler/kuranda-gecen-cihad-ile-ilgili-ayetler.html


Kuranda cihad ile alakali tahmini 60 ayet geçiyor

2:190 -   Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanla rı sevmez.

2:194 -   Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün hürmetler birbirine karşılıktır. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyle saldırın da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, takva sahipleri yle beraberdi r.

2:216 -   Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş gelmez. Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversini z, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsin iz.

2:218 -   Şüphesiz ki iman edenlere, Allah yolunda hicret edip, cihad edenlere gelince, işte onlar, Allah'ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

2:246 -   Baksana, İsrail oğullarının Musa'dan sonra ileri gelenleri ne! Hani onlar, bir peygamber lerine: "Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savaşalım..." dediler. O da: "Size savaş farz kılınırsa, acaba yapmamazlık eder misiniz?" dedi. Onlar: "Bize ne oldu da yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan ayrıldığımız halde Allah yolunda savaşmayalım?" dediler. Bunun üzerine savaş kendileri ne farz kılınınca da onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah, o zalimleri bilir.

3:157 -   Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti, (sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.

3:195 -   Rableri onlara şu karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirini zdensiniz . Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetler e de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır".

3:200 -   Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah'dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.

4:71 -   Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma tedbirini zi alınız. Onlara karşı ya küçük birlikler halinde hareket ediniz veya topyekün seferber olunuz.

4:74 -   O halde geçici dünya hayatını, ebedî ahiret hayatı karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, her iki durumda da biz ona yarın pek büyük bir mükafat vereceğiz.

4:75 -   Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memlekett en çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?

4:76 -   İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarl arına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.

4:77 -   Kendileri ne, "Elleriniz i savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenle ri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlard an, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez."

4:84 -   (Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusu n. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.

4:89 -   Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip kendileri yle bir olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin . Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün; Onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin .

4:95 -   Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlar la Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar . Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyl e, oturanlar dan üstün kıldı. Allah onların hepsine de cenneti vaad etmiştir. Bununla beraber Allah mücahitlere, oturanların üzerinde büyük bir ecir vermiştir.

4:101 -   Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.

4:102 -   Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunl ar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

4:104 -   Düşman topluluğunu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsa nız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan onların ümit edemeyece kleri şeyleri umuyorsun uz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir .

8:15 -   Ey iman edenler! Toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı dönmeyin (kaçmayın).

8:16 -   Böyle bir günde her kim onlara, tekrar dönüp çarpışmak için geri çekilmek veya diğer bir safta yeniden mevzilenm ek hâlleri dışında, arkasını dönerse, muhakkak Allah'dan bir gazaba uğramış olur ve varacağı yer cehennemd ir, orası da ne kötü bir akıbettir.

8:39 -   Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah'ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki, Allah yaptıklarını görür.

8:45 -   Ey iman edenler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.

8:60 -   Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktiri n ve cihad için atlar hazırlayın ki, onlarla hem Allah'ın düşmanlarını, hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.

8:65 -   Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredece k yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirl er.

8:66 -   Şimdi Allah sizden yükü hafiflett i ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredece k yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah'ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenl erle beraberdi r.

8:67 -   Hiçbir peygamber in, yeryüzünde ağır basmadıkça (kesin zafere ulaşıp üstün gelmedikçe) esirleri olması layık değildir. Siz dünya malını istersini z, oysa Allah ahireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hakimdir.

9:14 -   Onlarla savaşın ki Allah, sizin elleriniz le onların cezasını versin ve ...onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mümin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.

9:16 -   Yoksa siz hep kendi halinize terk olunacağınızı mı sandınız? Allah'ın, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan, Resulü'nden, müminlerden başka kimseye sığınmayan ve başkaca sığınacak bir yer aramayanl arı görmediğini mi (zannediyo rsunuz)? Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

9:19 -   Siz hacılara su dağıtma ve Mescid-i Haram'ı imar etme işiyle Allah'a ve ahiret gününe iman edip, Allah yolunda cihad edenlerin yaptığı işi bir mi tutuyorsu nuz? Bunlar Allah katında eşit olamazlar . Allah zalimler topluluğuna hidayet ihsan etmez.

9:20 -   İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirl er. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır.

9:24 -   Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.

9:25 -   İnkâr kabul etmez bir durumdur ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Özellikle Huneyn Günü ki, o gün kendi çokluğunuz size güven vermişti de o gün size onun bir faydası olmamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen başınıza dar gelmişti. Sonra da bozguna uğrayarak gerisin geri dönüp kaçmaya başlamıştınız.

9:26 -   Sonra Allah, Resulünün üzerine ve müminlerin üzerine sekinetin i (kalplere huzur veren rahmetini) indirdi ve gözle görmediğiniz ordular indirdi de kendisini tanımayan kâfirleri azaba uğrattı. Ve o kâfirlerin cezası işte budur.

9:29 -   Kendileri ne kitap verilenle rden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekle ri hale gelinceye kadar savaş yapın.

9:38 -   Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda cihada çıkın." denilince olduğunuz yere yığılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir.

9:39 -   Eğer topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize başka bir kavmi getirir ve siz O'na zerrece bir zarar veremezsi niz. Allah'ın herşeye gücü yeter.

9:41 -   Ey müminler! İster hafif techizatl a, ister ağırlıklı olarak seferber olun ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseni z böylesi sizin için daha hayırlıdır.

9:42 -   Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerd i. Fakat o meşakkatli yolculuk kendileri ne uzun bir sefer geldi. Bununla beraber, "Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık." diyerek Allah'a yemin edecekler, nefisleri ni helake sürükleyecekler. Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.

9:46 -   Eğer sizinle beraber cihada çıkmak isteseler di, elbette onunla ilgili olarak bir takım hazırlıklar yaparlardı. Fakat Allah davranmal arını istemedi de onları yoldan alıkoydu ve (kendileri ne): "oturun oturanlar la beraber" denildi.

9:47 -   Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, bozguncul uk etmekten başka şeye yaramayac aklardı ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların laflarına kanacakla r da vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir.

22:39 -   Kendileri ne savaş açılan kimselere (kâfirlere karşı koymak için) izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya kadirdir.

22:40 -   Onlar "Rabbimiz Allah'tır" demelerin den başka bir sebep olmaksızın haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmese ydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir . Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izetlidir (her şeye galiptir).

22:78 -   Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. Sizi o seçmiş, babanız İbrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur'ân'da, Peygamber in size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, size müslüman adını veren O'dur. Artık namaz kılın, zekat verin, Allah'a sarılın. O sizin sahibiniz dir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!

29:69 -   Ama bizim yolumuzda cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananl arla beraberdi r.

47:4 -   Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah'ın emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirini zle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerin i asla boşa çıkarmaz.

47:7 -   Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.

47:20 -   İman edenler: "Keşke cihad hakkında bir sûre indirilse ." derlerdi. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de, içerisinde savaş zikredili nce kalplerin de hastalık olanların ölüm korkusuyl a baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Oysa onlar için ölüm yaşamaktan daha uygundur.

47:35 -   Sakın gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdi r. O sizin amellerin izi eksiltmey ecektir.

48:16 -   A'rabilerin geri bırakılmış olanlarına de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.

48:17 -   Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Bununla beraber kim Allah'a ve peygamber ine itâat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetler e sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır.

48:22 -   Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazla rdı.

48:25 -   Onlar inkâr eden ve sizin Mescid-i Haram'ı ziyaretin izi ve bekletile n kurbanların yerlerine ulaşmasını men edenlerdi r. Eğer kendileri ni henüz tanımadığınız mümin erkeklerl e, mümin kadınları bilmeyere k ezmek suretiyle bir vebalin altında kalmanız ihtimali olmasaydı, Allah savaşı önlemezdi. Diledikle rine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirind en ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık.

49:9 -   Eğer müminlerden iki grup birbirler iyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananl arı sever.

60:8 -   Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmak tan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.

60:9 -   Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.

60:11 -   Eğer eşlerinizden biri, sizden kâfirlere kaçar da siz de savaşta galip durumda olursanız, eşleri gitmiş olanlara ganimette n, harcadıkları kadar verin. İnandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının.

61:4 -   Allah, kendi yolunda kenetlenm iş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.

61:11 -   Allah'a ve Resulüne inanırsınız, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseni z sizin için en iyisi budur.

66:9 -   Ey Peygamber! Kâfirler ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemd ir. O gidilecek yer, ne de kötüdür!

.
Logged
« Yanıtla #2 : Şubat 17, 2015, 02:45:07 ÖS »
admin
Administrator
Full Member
*****

Mesaj Sayısı: 105


CİHADIN ÇEŞİTLERİ VE İSLAM - KONU İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ


CİHADIN ÇEŞİTLERİ VE İSLAM

AHMET HÜSEYİN TÜRKALİOĞLU

FORUM İSLAMMEŞALELELERİ 2012 İSTANBUL

Selamün aleyküm Kardeşlerim
Bu yazımda Cihad ile ilgili bilinen bazı önemli ayrıntıları aktaracağım
Konuya geçmeden önce aşağıya alıntıladığım bazı yazıları
Özellikle okumanızı istirham ediyorum
Daha sonra konumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz İnşallah


http://www.sorularlaislamiyet.com/soru/203419/peygamberimiz-sav-en-buyuk-cihad-nefisle-yapilan-cihattir-demis-midir-bu-hadisin-sadece-tasavvufi-kaynaklarda-gectig


Hz. Peygamber Tebük seferinde n dönüşte ashabına şöyle buyurmuştu: " Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz" (Razi, XXIII, 72; Beydavi, II, 97; Bu rivayetin zayıf olduğu ifade edilmiştir. bk. Acluni, I,424.).
 
Bu hadisinde Hz. Peygamber, en kalabalık bir ordu ile katıldığı Tebük seferini "küçük cihad" olarak vasıflandırırken; nefse karşı verilecek mücadeleyi "büyük cihad" olarak nitelendi rmektedir . "Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir" (Tirmizî, Cihad, 2) hadîsi de aynı manayı ifade etmektedi r.
 
Aynı meâlde başka hadis-i şerifler de vardır. Bütün bunlar bize, insanın nefsi ile, nefsinin boş ve mânâsız, hatta gayr-ı meşrû istekleri ile mücadele etmesinin cihad olarak değerlendirildığını göstermektedir

http://www.sorularlaislamiyet.com/article/7568/cihadin-cesitleri.html
 

1- Nefs`e Karşı Cihad

Şüphesiz en güç cihad, insanın nefsiyle ve nefsinin arzularına karşı yaptığı cihaddır. Müslüman, gerçek cihadı nefsine karşı verir. Nefsine karşı cihadı kazanamay an, düşmanın karşısına çıkmak için kendisind e güç ve cesaret bulamaz. Hz. Peygamber Tebük seferinde n dönüşte ashabına şöyle buyurmuştu: " Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz" (Aclûnî, Keşfu`l-Hafâ`, I, 425). Bu hadisinde Hz. Peygamber, en kalabalık bir ordu ile katıldığı Tebük seferini "küçük cihad" olarak vasıflandırırken; nefse karşı verilecek mücadeleyi "büyük cihad" olarak nitelendi rmektedir . " Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir" (Tirmizî, Cihad, 2) hadîsi de aynı manayı ifade etmektedi r.

Aynı meâlde başka hadis-i şerifler de vardır. Bütün bunlar bize, insanın nefsi ile, nefsinin boş ve mânâsız, hatta gayr-ı meşrû istekleri ile mücadele etmesinin cihad olarak değerlendirildığını göstermektedir.

2- Ilim Ile Cihad

Cihad`ın başka bir çeşidi de ilim ile yapılan cihaddır. Dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi cehaletti r. Hakk`a ulaşmak isteyen herkesin cehalette n kurtulması, ondan uzaklaşması gerekir.

Bilginin ortaya koyduğu delilleri n gönüller üzerinde icra ettiği tesiri silâh gücü ile temin etmek mümkün değildir. Onun için şöyle buyurulmuştur:

"Ey Muhammed! Insanları Rabbi`nin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir. " (en-Nahl 16/125).

Temeli ilim yoluyla tebliğ ve davete dayanan İslâmiyette, bu tebliğ faaliyeti nin adı "ilim ile cihad"dır. Bu usûle "Kur`an ile cihad" da denilir. En güzel mücadele şekli Kur`an`ın mücadele şeklidir. Bunun için Cenâb-ı Hak:"Sen kâfirlere uyma, uyanlara karşı Kur`an ile büyük bir cihadla cihad et" (el-Furkan, 25/52) buyurmuştur. Ayet-i kerimede Kur`an ile cihadın "büyük cihad" olarak belirtilm esi, Kur`an`ın ilim ile cihad konusuna ne kadar önem verdiği göstermektedir. Hak ve hakikatı, en tehlikeli zamanda bile, hiç bir şeyden korkmadan ve çekinmeden olduğu gibi söylemek de bir çeşit cihaddır. Rasûlullah (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Zalim bir hükümdar karşısında hak ve adaleti açıkça söylemek, büyük bir cihaddır. " (Ibn Mâce, Fiten, 4011)

3- Mal Ile Cihad

Mal ile cihad, Allah Teâla`nın insana ihsan etmiş bulunduğu mal ve servetin yine Allah (c.c.) yolunda harcanması demektir.

Bilindiği gibi dünyada her iş para ile yapılmaktadır. Hakkın korunması ve zafere ulaşılması da yine paraya bağlıdır. Bunun için mal ile cihadın önemi büyüktür. Müslümanların, İslâm`ın yücelmesi hakkın muzaffer olması için her türlü mal, servet ve paralarını bu yolda fedâ etmeleri mal ile cihaddır.

Hz. Peygamber`in, mal ile cihad hususunda ki teşvik edici sözleri ashabı kiramı harekete geçirmiş ve kendileri yoksulluk içinde sıkıntılı bir hayat geçirirken, mal ile cihad farızasını edâ edebilmek için elde avuçta ne varsa getirip Rasûlullah`a vermişlerdir. Bu konuda Kur`an-ı Kerîm`de de pek çok ayeti kerîme vardır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

"Iman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden, (mücâhidlere) yer veren ve yardım edenlerin hepsi birbirini n vekilıdır. " (el-Enfal, 8/72).

"...Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşın. Bilseniz bu sizin hakkınızda ne kadar hayırlıdır. " (et-Tevbe, 9/41).

"Allah, mallarıyla, canlarıyla mücadele edenleri derece bakımından oturanlar dan üstün kılmıştır. " (en-Nisâ, 4/95).

4- Savaşarak Cihad Yapmak

Cihad, müslümanlara farzdır. Her müslümanın nefsi ile, ilim ve malı ile sürekli cihad yapması, böylece dinin korunması, Hakk`ın galip kılınması için çalışması gerekir. Bazen "I`lây-ı kelimetul lah" yani Allah adının yüceltilmesi dinin korunup yayılması içinde elde silâh düşmanla savaşmak icab edebilir. Bu en büyük cihaddır ve müslümanlara farzdır. Hattâ cihad denildiği zaman ilk akla gelen husus, düşmanla sıcak savaşa girmektir .

Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

"Sizinle savaşanlarla; Allah yolunda siz de savaşın. Fakat haksız yere saldırmayın." (el-Bakara, 2/190)

Bu ilâhi emir Allah yolunda, İslâm uğrunda savaşmanın ve İslâm yurdunu düşmana karşı korumanın cihad olduğunu bize ifade etmektedi r. Hz. Peygamber (s.a.s.) de bir hadis-i şeriflerinde; ganimet elde etmek, şan ve şöhrete ulaşmak, mevki ve makam elde etmek için yapılan savaşın cihad olmadığını, cihadın, Allah (c.c.)`ın adının yüceltilmesi (I`lây-ı kelimetul lah) için yapılan savaş olduğunu haber vermiştir.

Çağımızda bir takım gruplar her ne kadar savaşsız bir dünyanın özlemini dile getirmekt e ve bunun için açık veya gizli savaş aleyhtarı faaliyetl er sürdürmekte iseler de, bu hiç bir zaman, binlerce yıldan beri devam eden gerçeği değiştirmeyecek ve savaşlar sürüp gidecekti r. Cenâb-ı Hak bu değişmez gerçeği aşağıdaki ayet-i kerîmede bize haber vermiştir:

"Hoşunuza gitmediği halde, savaş size farz kılındı. Hoşunuza gitmeyen bir Şey, hakkınızda hayırlı olabilir. Hoşunuza giden bir şey de, hakkınızda kötü olabilir. Bunları Allah bilir, siz bilemezsi niz. " (el-Bakara, 2/216).

"Savaşan, ancak kendi öz canı için savaşmış olur. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir. " (el-Ankebut, 29/6).

İslâm dini müslümanlara şerefli bir hayat yaşatmayı hedef edinmiştir. Bu sebeple bu dinin emrettiği savaş, savunma savaşı, zâlimlerden mazlumları kurtarma savaşı, her yere adalet götürme savaşı ve müslümanların haysiyeti ni koruma savaşıdır. Kur`an-ı Kerîm`de:

"Kendileri ne karşı savaş ilân olunduğunda zulme uğrayanlara cihad etmeleri için izin verildi. Hak Teâlâ onlara yardıma hakkıyla Kadirdir." (el-Hac, 22/39) buyurulup meşrû savunma savaşına izin verilirke n her an savaşa hazır olmak da emredilmiştir.

Savaşın önemini ısrarla belirten İslâm dini ve onun yüce kitabı, barışın da gereğine işaret etmekte, barış teklifi düşmandan geldiği takdirde tavız vermeden teklifin yerine getirilme sini istemekte dir:

" Eğer onlar barış isterlers e sen de onu kabul et. Allah`a güven ve dayan."

"Her şeyi işiten, herşeyi hakkıyla gören O`dur. Onlar seni aldatmak isterlers e, şunu kesin olarak bil ki, Allah sana yeter. Seni,yardımlarıyla ve müminlerle destekley en O`dur." (el-Enfâl, 8/63).

İslâm, müslümanlara yapılan tecavüzlerin hiç birinin karşılıksız bırakılmamasını istemekte dir:

"O halde, size karşı tecavüz edenlere siz de aynıyla mukabele edin. " (el-Bakara, 2/194).

Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar müslümanların cihada devam etmelerin i isteyen İslâm, savaş hukukunu da en güzel şekilde tanzim etmiştir. Allah Teâlâ`nın:

" Andlaşma yaptığınızda Allah`ın ahdini (andlaşma hükümlerini) yerine getirin." (en-Nahl, 16/91)

"Haddi aşmayın, Allah haddi aşanları sevmez." (el-Bakara, 2/190) buyurması; Peygamber Efendimiz`in cephe gerisinde bulunan kadın, çocuk, ihtiyar ve din adamlarının öldürülmemesini, savaşçılara işkence edilmemes ini çapulculuk yapılmamasını istemesi, İslâm savaş hukukunun temel kuralları olmuştur.

Dinimizin müslümanlara farz kıldığı cihadın fazileti ve bu emri yerine getirenle rin Allah katında ulaşacakları yücelikler Kur`an-ı Kerim`de şöyle haber verilmekt edir:

"Allah Teâlâ, Cennet`e karşılık müminlerin canlarını ve mallarını satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Savaş meydanında şehît ve gazı olurlar. Allah`ın bu öyle bir vâdidir ki, Tevrat`ta da, Incil`de de, Kur`an`da da sabittir. Kim Allah`tan daha çok vadıni yerine getirir? Yaptığınız bu hayırlı alış verişten dolayı sevinin. Işte büyük kurtuluş budur." (et-Tevbe, 9/111)

"Ey mü`minler! Sizi çetin bir azabdan kurtaraca k bir ticaret yolu göstereyim mi? O da şudur: Allah`a ve Rasûlüne iman eder ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşırsınız. Bir bilseniz bu iş sizin için ne kadar hayırlıdır. Bu takdirde Allah sizin günahlarınızı mağfiret eder, altlarından ırmaklar akan cennetler e ve Adn Cennetler indeki hoş konutlara koyar. Işte büyük kurtuluş budur." (es-Saf, 6/10-12). Cihadın fazileti hakkında Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurur:

"Rasûlullah`a: "-hangi iş daha hayırlıdır?" diye soruldu. " Allah`a ve Peygamber ine iman etmektir. " dedi.

"-Sonra hangisi faziletli dir, denildi: Allah yolunda cihaddır" cevabını verdi sonra "hangisidi r?" sorusuna karşı da: "-Makbûl olan hac`dır, " buyurdu" (Buhâri, Iman, 18)

Abdullah b. Mes`ud şöyle anlatıyor: "Rasûlullah`a: -Yâ Rasûlallah, Allah katında hangi iş daha sevimlidi r? diye sordum. -Vaktinde kılınan namazdır, dedi. -Sonra hangisidi r? dedim. -Anne ve babana iyilik etmendir, buyurdu. Sonra hangisidi r? sorusuna da: -Allah yolunda cihaddır, cevabını verdi." (Buhârî, Cihad, 1)

Ebû Zerr (r.a.)`den şöyle rivayet edilmiştir: "-Ya Rasûlallah, hangi amel daha faziletlıdır?" dedim. "Allah`a iman etmek ve onun yolunda savaşmaktır" buyurdu. (Riyâzü`s-Sâlihîn, II, 531).

Bir adam Peygamber imiz (s.a.s.)`e geldi ve: "-Insanların hangisi efdaldır?" diye sordu. Rasûlullah: "-Allah yolunda malı ve canı ile cihad eden mümin kişidir" buyurdu (Buhârî, Cihad, 2)

Elde silâh, din ve İslâm diyarı uğrunda hudut boylarında nöbet beklemeni n asıl bir görev olduğunu ve bunun Allah Teâlâ`yı ziyadeşiyle memnun ettiğini bildiren Peygamber imiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

"Hudut ve İslâm diyarının muhafazası için bir gün, bir gece nöbet beklemek, bir ay (nafile olarak) gündüz oruç tutup gece namaz kılmaktan daha hayırlıdır." (Müslim, Imâre,163; Tirmizî, Cihad 2)

"Iki çeşit gözü, Cehennem ateşi yakmaz: Biri Allah korkusund an ağlayan göz; diğeri Allah yolunda nöbet beklerken uyumayan göz. " (Tirmizî, Fezâilü`l-Cihad, 12)

Görüldüğü gibi cihad ilâhi bir emir olup kadın erkek bütün müslümanlara farzdır. Bu farzı yerine getirenle r Cenâb-ı Hakk`ın hoşnutluğunu kazanacak ve ahirette yüce mertebele re ulaşacaklardır.

Cenâb-ı Hak:

"Siz de düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve (cihad için) başlanıp beslenen atlar hazırlayın" (el-Enfâl, 8/60) buyurarak müslümanlara her zaman cihad için hazırlıklı olmalarını emretmiştir.

Işte bütün bu ayet ve hadisleri n ışığında cihad, dünya ve dünya malı için olmayan, Kelîme-i Tevhîd`in kabulü ve gönüllere yerleşmesi için gösterilen cehd ile bunun neticesin de kazanılan kardeşliğin adıdır. Cihad; insanları, kula kul olmaktan kurtarıp Allah`a kul etmeğe davet edişin ve bu uğurda çekilen sıkıntıların adıdır. Cihad, insanları, sınıf, zümre, parti ve bütün beşeri hegemonya lardan kurtarıp Allah`ın hâkimiyeti altına gönül rızası ile davet etmenin adıdır. Kinsiz, kansız ve mutlu bir İslâm toplumu oluşturmak için gösterilen ihlaslı hareketin adıdır. Cihad, her ferdin, kendisini günahlardan arındırıp Allah`a istiğfar etmesi, Allah`a yönelmesi, Allah`a yönelen insanlard an oluşan bir dünya kurması ve bu dünyada kendisi ve insanlar için yalnız Allah`ın hâkimiyetini istemesi ve bunun için devamlı hareket halinde olmasıdır. Cihad, eskiden yapılan ve pişmanlık duyulan bütün yanlış işlerin aksini yapma gücüdür. Cihad, zimmete geçirilen bütün hakları geri iade edebilmek tir.

Cihad, terkedile n hukukulla hı telâfi etmektir. Cihad, nefis ve bedendeki her türlü taklıdi terk etmektir.

Rasûlullah (s.a.s.)`ın torunu Hz. Hasan der ki: "Adam Allah uğrunda cihad eder. Halbuki bir kılıç vurmamış bulunur. Sonra Allah uğrunda cihadın hakkı da; hak ve ihlâsa yakın bulunması, haksızlıktan ve kötü niyetlerd en gücü yettiği oranda kusur ve ilgisızlıkten uzak bulunmasıdır."

Cihad, insanları baskı ve zorlamada n korumak ve kurtarmak tır. Zorlama ve baskı olmayan İslâm`a, insanları davet ederek Allah`ın adını yüceltmektir. Cihad, herkesi, mensubu olduğu akîdeden zorla çıkarmaya çalışmayıp, hakkın kabulü ve yayılışına engel olmak isteyen ve gücünün yettiğine baskı yapan hak düşmanlarının kovulması ve her türlü engelin kaldırılması ile, sağlam kalp ve dosdoğru düşünen bir akıl için belirlenm iş en güzel nizamı, yani İslâm`ı hâkim kılmaktır. Cihad, Hz. Peygamber (s.a.s.)`in yaşayıp tebliğ ettiği İslâm`a yapışarak Allah yolunda kendini ve. malını feda etmiş, orta yolu seçmiş, aşırılıktan sakınmış ilâh olarak Allah`ı ve onun hâkimiyetini tanımış, İslâm`ı bütün dinlerin üstünde ve tamamlanmış tek din kabul ederek bu dini müdafaa ve yaşanılır kılmak için çalışmak demektir. Bunun için İslâm`da mutlak surette, öldürme, intikam, din değiştirmeye zorlama yoktur. Düşmanı yenmek, onun kuvvet ve gücünü bertaraf edip, dinde serbest olarak Allah`ın hükmüne tabi tutmaktır ki, işte Allah`ın adını yüceltmek için yapılan cihad şekillerinden birisi de budur.

Cihad, ne bir savunma savaşı ne düşmana saldırıda bulunup onu imha etme savaşıdır. Kıtal ve kan dökme değildir. Yahut bir üstünlük ve egemenlik kurarak insanları boyunduru k altına alma savaşı da değildir.

Insanlarl a mücadele ve insanlar arası savaş ilişkilerini anlatan pek çok kelime varken, İslâm bu kelimeler i cihad kavramı yerine kullanmadı. Meselâ, harp, kıtal, ezâ kelimeler i cihad kelimesin in yerini tutmamakt adır. İslâm niçin eskiden Araplar`ın kullandığı harp vb. gibi kelimeler i almadı da yepyeni bir ifade olan cihad tabirini aldı. Bunun birinci sebebi, harp tabiri şahsi menfaatle r, polemik oyunlar için ateşi sönmeyen, yangını çağlar boyu milletler in, kabileler in içinden çıkmayan kıtal anlamında kullanılmıştır. Harplerde genellikl e, kişisel ve toplumsal kinler hâkim olmuştur. Harplerde fikir endişesi, bir akîdeyi galip kılma çabası göze çarpmaz.



Evet kardeşlerim yukarıda alıntıladığım yazıyı okudunuz
Şimdi konumuza kaldığımız yerden devam edelim İnşallah
Biliyorsu nuzki Osmanlının yıkılışı ile birlikte
Dünyaya hakimiyet yetkisi müslümanların ve islamiyet in elinden alınmıştır
İslamiyeti ve Osmanlıyı yok etmeye çalışan bazı güçler dünyaya hakim olmuştur
Osmanlının yıkılışıyla birlikte dünyadaki müslüman ülkelerede dış güçler egemen olmuştur
Müslümanların dışındaki bazı dış mihraklar tarafından
Yeni bir dünya düzeni oluşturularak
Dünyadaki bütün ülkelerde bu yeni dünya düzenine göre şekillendirilerek
İslamiyete ait olan gerçek ana kaynaklar ve tüm kavramlar yok edilerek
Yok edilemeye n kavramların ise içi boşaltılarak ve değiştirilerek
Dünyaya ve müslümanlara bu değiştirilen kavramlar empoze edilmeye başlanmıştır
İslamiyetin ana kaynaklarının tahrip edilmesiy le ilgili en son Amerikan Irak işgaliyle birlikte
Bağdat kütüphesindeki islamiyet e ait ana kaynakların yok edilmesi buna bir örnektir
İslamiyete ait ana kaynakların yok edilmesiy le ilgili aşağıda bir yazı alıntıladık
Ancak konumuza kaldığımız yerden devam edelim ve konuyu bitirelim sonra yazıyı okuyabili rsiniz
Konumuzun adı Cihad ve Cihad kelimesi dünyaya ve müslümanlara dış güçler tarafından
İslamiyetle ilgisi olmayan şekillerde empoze edilmeye ve farklı lanse edilmeye başlanmıştır
Bu lanse edilen Cihad kavramlarının ise
İslamiyetle ve Peygamber imiz Hz.Muhamm ed sav Efendimiz in buyurduğu şekliyle ilgisi yoktur
Dış güçlerin lanse ettiği Cihad kavramı ile birlikte
Dünyada ve müslümanlarda ve her türlü toplumda farklı bir Cihad algılayışı mevcuttur
islami olmayan bazı kaynaklar da Cihad aşırı kökten dinciliğin ürünü zararlı bir akımdır
Bu kökten dincilik  terimini üretenler ise kesinlikl e müslümanlar değildir
İslamiyete ait olmayan kökten dincilik veya kökten dinsizlik terimleri
Cihadı zararlı bir akım olarak topluma kabul ettirmeye çalışan dış güçlerin ürünüdür
Bazen İslam ile alakaları olmayan veya farkında olmadan dış güçlerin istedikle rini yapan cahilleri n
İslam adını kullanara k veya islamiyet adına savaştığını söyleyerek
İnsanlığa aslında zararı dokunan ve İslamiyeti bilmeden provoke etmeye çalışanların
Yapılan her türlü zararlı faaliyeti nin adına Cihad kelimesi eklenerek
Cihad kelimesin in neredeyse şiddet ile eş anlamlı hale gelmesi sağlanmıştır
Müslümanlarıda bu dış güçlerin fikirleri ne inandırmaya çalışan bazı iç ve dış miraklar oluşturulmuştur
Öncelikle islamiyet e ait bir hüküm elde edileceks e bunun dört ana kaynağı vardır
Kuran Kütüb-i sitte İcma ve Kıyas
Bunlarda Cihad hakkında ne hüküm verilmişse İslamiyetin hükmü odur
Müslümanlarıda ilgilendi ren bu ana kaynaklar dan elde edilen hükümdür
Kuran-ı kerimde 60 kadar ayet-i kerime ile Cihad kavramı açıklanmştır
Peygamber imiz ise Cihadı küçük ve büyük olarak ikiye ayırmıştır
Önce küçük Cihad yapılması ve başarıya ulaştıktan sonra büyük Cihada geçilmesi buyrulmuştur
Fakat dünyaya egemen olan bazı güçler tarafından
İslamiyete ait olan ana kaynaklar tahrip edilerek ve değiştirilerek
Dünyaya egemen bazı güçlerin kaynakları ve hükümleri geçerli olduğundan dolayı
Müslümanların islamiyet e ait hükümleride bu egemen güçlerin ifadeleri ne dayanmakt adır
Dünyadaki egemen güçlerin ön gördüğü hükümler dışında gerçek hükümlerin elde edilmesi içinde
Kuran-ı kerimin ve islamiyet in araştırılması gerekmekt edir
Araştırılması gereken konularıda ve kaynaklarıda yine egemen güçler belirlediği için
Ne kadar araştırma yapılırsa yapılsın bir şey ifade etmeyecek tir
Çünkü gerçek hükümler araştırılsa bile ve gerçekler ortaya çıksa bile
Gerçek hükümlerin uygulanma sı ve gerçek islamiyet in yaşanması olanaksızdır
Ve buna karar verecek merci ise müslümanlar değildir ve yine bazı egemen güçlerdir
İşte bu yüzden Peygamber imiz öncelikle küçük Cihadı gerçekleştirmiş
Ve müslümanların özgürce yaşayabilmesi ve düşünebilmesini gerekli kılmak için çalışmştır
Özgürce düşünebildiği takdirde islamiyet ide algılayabileceğini ve yaşayabileceğini buyurmuştur 
O sebeple önce Müslümanlıklarını açıklamamışlar ve küçük Cihadı yaparak özgürleşmişler
Daha sonra büyük Cihadı gerçekleştirmeye çalışmışlardır
Tebük seferi işte müslümanların özgürleşmesi için Peygamber imizin yaptığı bir savaştır
Ve Cihad kavramını Peygamber imiz HzMuhamme d sav Efendimiz bu savaş sonunda açıklamıştır
Kısacası küçük Cihad yapılmadan ve başarılı olunmadan büyük Cihad'tan söz edilemez
Ve eğerki küçük Cihad yapılmadan önce büyük Cihad yapılmaya çalışılıyorsa
Bunu lanse eden İslamiyetin yayılmasını engelleme ye çalışan dış güçler olduğu bilinmeli dir
Cihad için müslümanların genelinin bildiği şey ise bazı egemen güçlerin lanse ettiği
Büyük Cihad olan Nefsle Cihaddır
Yani bazı 120 kiloluk Şeyh Efendiler in " Allah aşkı insanı eritir " deyip
Erimeyip aksine kilo aldığı ve Bilim ve teknoloji yi bazı egemen güçlerden satın alarak
Veya monte ederek kullandığı ve 70 yıl uğraşıp neticede " Ne terbiyesi z nefsin varmış
70 yıldır terbiye edemedin " dedirttiği
Ve Dünyaya kim egemen olursa olsun ve egemen olanlarında müslümanları nasıl ezerse ezsin
Umurlarında olmayıp tesbih çekerek yangelip yattığı Cihad'tır
Değerli Müslüman kardeşlerimiz
Yine temcit pilavı gibi daha önce belirttiğimiz kelimeler i
Yine altını çizerek tekrar buraya yazıyoruz
İslamiyetin İlk etapta öngördüğü  ve özellikle ayet-i kerimeler de bahsi geçen Cihad
Peygamber imiz Hz.Muhamm ed sav Efendimiz in belirttiği Cihad
Büyük Cihadın başarıya ulaşması için ilk önce öngörülen Cihad küçük Cihad'tır
Öncelik küçük Cihadın yapılması ve küçük Cihadın gerçekleşmesiyle birlikte
Büyük Cihad için harekete geçilmesidirki
Ancak büyük Cihad bu şekilde başlayabilir ve amacına ulaşabilir
Nefs ile Cihad aslında insanın kendi ruhundaki olumsuzlu klarla veya kendisiyl e olan savaşıdır
Ve bu savaş zaten doğumla başlayan ve ölünceye kadar ömür boyunca süren bir savaştır
Bu büyük Cihad zaten insanın var oluşuyla birlikte  başladığına göre 
İnsanın ruhunda mevcut ve süregelen bir savaş olduğuna göre
Aslında bu bir savaş değildir yaşamdır ve Müslümanların dünyadaki yaşantısının ta kendisidi r
Dış güçler tarafından müslümanlara lanse edilen Cihad ise sürekli bu Nefsle cihadtır
Yani kısacası Müslümanlar büyük Cihad ile yani kendisiyl e meşgul olayım derken
İlk yapması gereken Cihad olan küçük Cihadı unutarak
Sadece tesbih çekmekle meşgul olup
Dünyadaki ekonomik siyasal ve bilimsel değişklikleri görmediği için
Ve aslında İslamiyetin ana kaynaklarının tahrip edilmesin e bile göz yumarak
Dünya egemenliğini sürdüren bazı dış güçlerin amaçlarını ve çalışmalarını gözü görmediğinden
Dünyanın egemenliğini bazı dış güçlerin hakimiyet ine terk ederek
Egemen olan bazı dış güçlerin lanse ettiği ve öğrettiği islamiyet i öğrenir hale gelerek
Gerçek islamiyet in ne olduğundan veya Cihadın ne demek olduğundan haberi olmayarak
Yaşantısını sürdürmeye çalışmasından ibarettir   
İslamiyetin ana kaynaklarıyla ilgili ve ana kaynakların yok edilmesiy le ilgili
Bazı önemli yazıları aşağıya alıntıladım okuyabili rsiniz 
 
 
ORJİNAL TAŞKENT NÜSHASI

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=309

Kur'an'ın Harekesiz Orjinal Taşkent Nüshası...

Halife Osman zamanında çoğaltılan mushafların yedi nüsha olduğu söylenir . Bunlar Medine, Mekke, Şam, Kûfe ve Basra'ya gönderilerek müslümanlar arasında çıkabilecek farklı okuyuşlar önlenmiş oldu. (Muhammed Hamidulla h, a.g.e., II, s.763).

Halife Osman tarafından değişik vilâyet merkezler ine gönderilen nüshalar asırların geçmesiyle kayboldu. Günümüzde halen onlardan bir tanesi İstanbul Topkapı müzesinde; bir diğer tam olmayan nüshası Taşkent'te bulunmakt adır. Çarlık Rus hükümeti onun faksimile ile reprodüksiyonunu (fotoğraf veya fotokopi ile tam kopyasını) yayınlamıştır. Şu anda dünyanın her yanında okunmakta olan Kuran'larla Topkapı ve Taşkent'teki mushaflar arasında Kur'an'ın Halife Osman'ın emri ile Mekke-Kureyş şivesiyle yazılması yüzünden kısmi şive farkları, imla farkları, harflere nokta konması, ünsüzleri okutan ünlüler /harekeler konması dışında fark yoktur. (Muhammed Hamidulla h, İslam'a Giriş, Ankara, t.y, s.41; Muhammed Hamidulla h, İslâm Peygamber i, II, s. 763).


Konuyla ilgili yakın tarihde eski diyanet işleri başkanı Sn.Tayyar Altıkulaç bir çalışma yaptı. HZ. OSMAN'A NİSBET EDİLEN MUSHAF-I ŞERİF adıyla (2 CİLT) olarak İSLAM ARAŞTIRMALARI MERKEZİ tarafından basıldı ve yayınlandı.Dr.Tayyar Altıkulaç’a ait esere "BURADAN" ulaşılabilir.

Taşkent Nüshasını indirmek için “TIKLAYINIZ.”


TARİHTE YAKILAN EN BÜYÜK KÜTÜPHANELER

http://288757.forumromanum.com/member/forum/entry.user_288757.2.1111704052.tar_hte_yakilan_en_bueyuek_kuetuephaneler-piya.html

İnsanlığa yapılan en büyük kötülük
İnsanlığın belleği ve bilinci olan kütüphaneleri yakmak
Ve ileri medeniyet lerle tarihî eserleri imha etmek olup
Tarih bu tür sayısız câniliklerle doludur
İşte yakılan kütüphanelerden birkaçı

1) İRAN KÜTAPHANESİ (M.Ö.330)
 Çapulcu İskender ve askerleri tarafından yakılmıştır
Zerdüştlüğün 12 Bin manda derisine yazılmış olan
Avesta adlı kutsal kitabı da buna dahildi 

2) SİBİLLİ YAZITLARI (MÖ.75)
Apollon tarikatı rahipleri tarafından yok edildi

3) İSKENDERİYE KÜTÜPHANESİ (MS.490)
Romalılar tarafından yakılmıştır

4) BAĞDAT KÜTÜPHANESİ (MS. 600’ler)
Halife Ömer taraftarl arı tarafından yakıldığı rivayetle
günlerce yakmayla bitmeyen
Yüzbinlerce kitabın yakılmasına sebep ise
tarihe geçen şu talihsiz sözlerdir
“Bu kitaplard a yazılanlar Kuran’da varsa
onlara gerek yoktur
Kuran’da yoksalar, o zaman da onlara gerek yoktur “


5) CENGİZ HAN’IN YAKTIĞI KÜTÜPHANELER (MS.13.YY.)
Ele geçirdiği kentlerin ilk önce kütüphanelerini yaktırmıştır
1260’da acımadan yaktırdığı Bağdat Kütüphanesi’de bunlar arasındaydı

6) İSTANBUL KÜTÜPHANESİ (MS.13.YY.)
Haçlılar tarafından yakılmıştır.

7) ENDÜLÜS EMEVİ KÜTÜPHANESİ (MS.15.)
İspanyollar tarafından yakılmıştır.

Karizmatik MAYA VE İNKA ELYAZMALA RI (MS.16.YY.)
İspanyollar tarafından yakılmıştır.

9) BERLİN KÜTÜPHANESİ ( MS. 1945)
Rusların eline geçmesin diye
Naziler tarafından yakılmıştır

10) BAĞDAT KÜTÜPHANE ve TARİH MÜZESİ (9 Nisan 2003)
Yaklaşık 17 bin tarihî eser ve yüzbinlerce el yazması kitap
Önce Amerikalı tarihî eser kaçakçıları tarafından
Daha sonrada Bağdatlılar tarafından yağma ve talan edildikte n sonra
Yakılarak yok edilmiştir
Binlerce yıldır İslamiyetin ana kaynakları olarak belirtile n eserler
Amerkikanın Irak'ı işgaliyle birlikte
Bu kütüphanenin yakılmasıyla birlikte yok olmuştur

TARİH AVCISI
28 Mart 2011
---------------------
Linkler:
http://forum.ufonet.be/viewtopic.php?f=22&t=7282
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0skenderiye_k%C3%BCt%C3%BCphanesi
http://www.elaziz.net/yazar/ramazan/
http://www.kesfetmekicinbak.com/kultur/others/00514/
http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=ba%C4%9Fdat%20k%C3%BCt%C3%BCphanesi

Metafizik kafa karışıklığına rağmen, okunmasında yarar olan bir yazı:
http://www.okurkitapligi.com/HaberDetay.aspx?HaberId=73


.
Logged
Sayfa: [1]
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2008, Simple Machines
LinkBacks Enabled by LordReco | FoRuMBoL Themes