+ ISLAMGREEN34 NEW WORLD » KÜLTÜR ______________________________________________________________________________________ » İSLAMİ DEFORMASYON ve ÇOK FARKLI KÜLTÜREL VE İSLAMİ KONULARA AİT DÖKÜMANLAR (Moderatör: İman_Power)
 PROF.DR FARUK EL-BAZ VE NEİL ARMSTRONG - 1. BÖLÜM KONU İÇİN TEKRAR TIKLAYINIZ

Kullanıcı Adı: Beni Hatırla?
Şifre:
Sayfa: [1]
Konu: PROF.DR FARUK EL-BAZ VE NEİL ARMSTRONG - 1. BÖLÜM KONU İÇİN TEKRAR TIKLAYINIZ  (Okunma Sayısı 26452 defa) Seçenekler Arama
« : Nisan 17, 2009, 09:35:58 ÖÖ »
admin
Ziyaretçi
PROF.DR FARUK EL-BAZ VE NEİL ARMSTRONG - 1. BÖLÜM KONU İÇİN TEKRAR TIKLAYINIZ

PROF.DR FARUK EL-BAZ  VE NEİL ARMSTRONG - 1. BÖLÜM

FARUK EL-BAZ 

http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3068

1 Ocak 1938 tarihinde Mısır'da Nil Deltası'ndaki Tûk el-Aklam köyünde doğdu. Bir ilâhiyatçı olan babası tarafından sürekli okuması ve araştırması için teşvik edildi. Parlak bilimsel kariyerin e ilk adımı 1958'de mezun olduğu Kahire-Ain Shams Üniversitesi'nde attı. Bu eğitim süreci Assiut Üniversitesi, Missouri Mineral ve Metalurji Yüksek Okulu, doktorasını yaptığı Missouri Üniversitesi ve ardından da Heidelber g Üniversitesi ile devam etti.

Uzman sıfatıyla Pan American petrol şirketinde çalıştı. Süveyş Kanalı'nda bulunan ilk petrol havzasının keşif çalışmalarına katıldı.

1967 yılından itibaren Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'ya kabul edilerek altı yıl süreyle Apollo Ay Programı'nda çok önemli görevler üstlendi. Bu dönemde "Ay'da İniş Bölgeleri Saptama Komitesi"nin genel sekreterl iği, "Uzay Gözlemleri ve Fotografi k Görüntüleme Merkezi"nin baş müfettişliği, "Apollo Astronotl arı Uçuş Eğitim Dairesi"nin başkanlığını yaptı. Nasa'da "uzaktan algılama bölümü" başkanlığını yürüttü.

--------------------------------------------------------------------------------


HAKKINDA YAZILANLA R

Her yönüyle "aşmış" bir bilim adamı
Ali Murat Güven
Yeni Şafak 30 Ağustos 2004

O'nu sizlere tanıtmaya nereden başlamam gerektiğini gerçekten bilemiyor um. Ancak çok iyi bildiğim bir şey var ise, o da bana meslek hayatımın en güzel, en anlamlı röportajlarından birini yapma şansı vermiş olduğu…

Prof. Dr. Faruk El-Baz'ın öylesine olağanüstü bir bilimsel kariyeri var ki, bunu bazı başlıkları atlayarak özetlemeye kalksam hem sizlere hem de ona haksızlık etmiş olacağım. Ancak, ben yine de -medya dünyasının o ünlü cümlesi "yerimiz sınırlı"nın ardına sığınarak- çaresizlik içinde ana başlıklardan hareket etmek zorundayım.

1 Ocak 1938'de Mısır'da Nil Deltası'ndaki bir köy olan Tûk el-Aklam'da dünyaya gelen El-Baz, çölü yaşam alanı edinmiş kalabalık bir ailenin üyesiydi. Belki de bu nedenledi r ki "çöl jeolojisi" alanında sonradan dünyanın en seçkin uzmanlarından birine dönüşecekti.

Bir ilâhiyatçı olan babası tarafından sürekli okuması ve araştırması için teşvik edilen El-Baz, parlak bilimsel kariyerin e ilk adımı 1958'de mezun olduğu Kahire-Ain Shams Üniversitesi'nde attı. Bu eğitim süreci Assiut Üniversitesi, Missouri Mineral ve Metalurji Yüksek Okulu, doktorasını yaptığı Missouri Üniversitesi ve ardından da Heidelber g Üniversitesi ile devam etti.

Bilimsel donanımını pratik uygulamal arda kullanmay a yatkın kişiliğiyle, başarılı bir kimyager ve jeolog olarak bilimsel ününün adım adım yayılmaya başladığı bu dönemde uzman sıfatıyla Pan American petrol şirketinde çalışmaya başladı ve Süveyş Kanalı'nda bulunan ilk petrol havzasının keşif çalışmalarına katıldı.

1967 yılından itibaren Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'ya kabul edilerek altı yıl süreyle Apollo Ay Programı'nda çok önemli görevler üstlenen El-Baz, bu dönemde "Ay'da İniş Bölgeleri Saptama Komitesi"nin genel sekreterl iği, "Uzay Gözlemleri ve Fotografi k Görüntüleme Merkezi"nin baş müfettişliği, "Apollo Astronotl arı Uçuş Eğitim Dairesi"nin başkanlığını yaptı. Bilim tarihine altın harflerle yazılan başarılara imza attığı bu görev döneminde, bütün Apollo astronotl arına bilimsel eğitimlerini -bir Müslüman bilgin olarak- bizzat o verdi. Bu anlamda bakıldığında Ay'a hiç ayak basmadı, ama Ay'a ayak basan 12 müstesna adamın ardında da -adetâ "Yıldız Savaşları" filmindek i jedi şovalyelerinin bilge hocası Yoda gibi- hep o vardı. Sözün burasında, Apollo 15 astronotl arından Alfred Merril Worden'in kayıtlara geçen şu ünlü sözünü aktararak El Baz'ın bu operasyon a katkılarını bizzat öğrencisinin ağzından özetleyelim. Worden, Ay'dan dönüşünün ardından gerçekleştirdiği medya söyleşilerinden birinde aynen şöyle demişti: "Kral'ın bize verdiği eğitimden sonra, Ay'dayken kendimi daha önce oraya gitmiş biri gibi hissettim ."

Yazı dizimizin başlığında yer alan "Kral" ifadesi de işte buradan geliyor, Yani benim uydurmam ya da alanında başarılı olmuş bir dindaşımıza yönelik hamasî bir kayırmam değil. Yaptığım ön araştırmalarda El-Baz'ın rahle-i tedrisatından geçen Apollo astronotl arının ona hayranlık düzeyinde bağlı olduklarını ve kendi aralarında "Kral" lâkabını taktıklarını öğrendim. Bu yüzden ben de onu dizimizin başlığında aynı lâkapla andım.

Apollo Ay Programı tamamlandıktan sonra ödüllere boğulan ve ünlü Smithsoni an Enstitüsü tarafından Washingto n'da bir "Gezegenle ri Araştırma Merkezi" kurmakla görevlendirilen El-Baz, 1973-1975 yılları arasında Ruslarla Amerikalıların uzay alanında ilk kez işbirliği yaptıkları Apollo-Soyuz projesind e de aktif görevler aldı.

1980'lerde National Geographi c Society (Ulusal Coğrafya Derneği) için çöl jeolojisi üzerine araştırmalar yürüten ve bu araştırmaları derneğin ünlü "sarı" dergisind e de yayımlanan Hoca'nın, ikinci uzay çağı sayılan "uzay mekikleri" döneminde ise optik konusunda ki uzmanlığını konuşturduğunu, bu araçların uzayda kaliteli görüntü kaydedebi lmesi için gerekli olan geniş açılı kameraları tasarladığını görüyoruz. O günden bugüne kadar da bir sürü saygın bilimsel kurumda akademisy enlik, yönetim kurulu üyeliği, yöneticilik, ödüller, ödüller, ödüller… En sonunda da Boston Üniversitesi bünyesinde bulunan "Uzaktan Algılama Merkezi"nde yöneticilik…



NEİL ARMSTRONG VE FARUK EL-BAZ

http://forum.islamiyet.gen.tr/sirlar-dunyasi/90179-ayda-ezan-sesinin-duyulmasi.html#post1210558

PROF.DR FARUK EL-BAZ
ANLATIYOR :

Apollo 15'in üç astronotu ndan biri, öğrencim Alfred Merril Worden'dı. Uzay araştırmalarına meraklı okurlarınız hatırlayacaklardır, Apollo uçuşları hep üçlü astronot gruplarıyla yapılmaktaydı. Bunlardan ikisi "Ay Modülü" (Lunar Module) dediğimiz araçla uydumuzun yüzeyine iner ve bilimsel araştırmalarını yapar, üçüncüsü ise "Kumanda Modülü"yle (Command Module) Ay yörüngesinde turlar atarak onları bekler, bu arada da dünya ile irtibatı sağlar. Bu uçuşta David Scott ve James Irwin yüzeye inecek olan ikiliydi, Worden ise kumanda modülünün pilotu…
 
Kumanda modülü "Endeavour" Ay yörüngesine girip uydumuzun çevresinde turlamaya başladığında Worden 380 bin kilometre uzaktan Houston'a seslenip raporunu vermeye başladı. Bu arada aramızda da bazı dostane telsiz konuşmaları geçti. Bir ara bana "Buradan istediğin birşey var mı Kral" gibi şaka yollu bir cümle sarfetti. Ben de "Dünyamıza Arapça olarak bir selam göndermen yeterli" dedim. Kur'an'ın dilinin Ay yörüngesinde bir kez olsun yankılanmasını istemiştim o anda. Worden yıllarca süren derslerim iz sırasında benden üç-beş cümle kadar Arapça kapmıştı. Bunun üzerine ricamı kırmayarak telsizden aynen şu sözleri söyledi: "Marhaba ahle el-ard, min Endeavour aleykum salam." Yani, "İyi günler, Endeavour'dan hepinize selam olsun ey dünya insanları".
 
Bu sözler, o anda Houston'daki komuta üssündeki bizler tarafından olduğu gibi dünyanın dört bir köşesinde Apollo 15'in yolculuğunu takip etmekte olan binlerce amatör telsizci tarafından da canlı olarak dinlenmek teydi ve çoğu Arapça bilmeyen bu kişiler eliyle derhal kayıtlara geçirildi. Sanırım sonradan iyice biçim değiştire değiştire bütün İslâm âlemine yayıldı ve bugünkü hilkat garibesi söylentiye kadar ulaştık. Ancak, ezan sesi nerede, Worden'ın bana gönderdiği bir cümlelik o dostça selam nerede? Aralarında fonetik olarak hiçbir ilişki yok. Kaldı ki bu efsane Apollo 11 için türetilmiş, yani bu olayın yaşandığı Apollo 15 uçusundan tam 2 yıl önceki bir başka uçuş için. Aralarında kronoloji k bir bağlantı da yok.
 
Size şu kadarını söyleyeyim. Apollo uçuşları sırasında yer kontrol ile astronotl ar arasında yapılan bütün konuşmaları dinleyen sayılı kişilerden biriydim ben. Eğer oradan bir yerden ezan sesi gelseydi, bir Arap olarak bunu ilk anlayacak lardan biri herhalde ben olurdum. Ama böyle bir şey asla olmadı.
 
Bu konuda son olarak Müslüman Türk gençliğine şu tavsiyede bulunmak istiyorum: İslâm, yüce Kur'an'da biçimlenmiş ve en iyi ifadesini bulmuş olan ilâhî mesajıyla, günümüzde bir milyarın üzerinde insanın bağlı olduğu eşsiz bir dindir. Ve kendisini ifade edebilmek için başka da hiçbir

NEİL ARMSTRONG VE FARUK EL-BAZ

http://www.forumankebut.net/forum/soru-ve-cevap/37905-neil-amstrong-muslumanmi.html

05 06 2006

MISIRLI ASRTONOMİ PROSEFÖRÜ FARUK EL BAZ

Neil Armstrong’un hocası Mısırlı Faruk El-Baz anlatıyor:

Neil şu anda 74 yaşında ve Ohio’da ailesiyle münzevî bir hayat sürüyor. O benden 8 yaş daha büyüktür. Eğer günün birinde kendi rızasıyla İslâm dinine geçtiğini açıklasaydı, bundan hepimiz derin bir mutluluk duyardık elbette. Pekiyi, Müslüman olmadığı zaman ne olacak, 1400 yıllık İslâm anlamını ve önemini mi yitirecek? Müslümanların dinlerine inanmak ve güvenmek için mutlaka “Batılı” bir kanıta mı ihtiyacı var? Böyle olduğunu düşünenler zaten bu dinin yanına hiç uğramamalıdır. İlla da bu şekilde gösterişli bir kanıtın gölgesine sığınmak isteyenle re, sadece böyle şeylerle huzura erenlere ben kanıtın en güzelini vereyim isterseni z.
Evet, tekrar ediyorum, Neil Armstrong ya da herhangi bir Apollo astronotu henüz Müslüman olmadı. Ama onların hepsini tek tek yetiştirip Ay’a güvenle gönderip geri getiren eğitimcileri olarak, ben Faruk El-Baz, annemden doğduğum günden beri Müslümanım! Oldu mu? Acaba bu kanıt onlar için yeterli mi?

AYIN KEŞFİ VE DÜNYADAKİ GELİŞMELER

http://yenisafak.com.tr/Pazar/?t=02.09.2012&i=406394

Takvimler 20 Temmuz 1969, Türkiye saati 22.18'i gösteriyor. Siyah-beyaz televizyo nlarda cızırtılı bir ses "Bu benim için küçük, ama insanlık için dev bir adım" diyor. Ekranlarının başında haberi heyecanla takip eden seyircile r, iki Amerikalı astronota kilitlenm iş ne yaptıklarını izliyor; Neil Armstrong ve Edwin Aldrin, Dünya'dan 386.000 kilometre uzaktaki Ay'ın, girintili çıkıntılı yüzeyinde adımlar atıyor..

Takvimler 7 Ağustos 2012'yi gösteriyor ve Armstrong tıkanan kalp damarlarının açılması için ameliyat oluyor. Ardından 25 Ağustos 2012'de gözlerini Dünya'ya kapatıp, bu sefer geri dönüşü olmayan bir diyara seyahate çıkıyor. Tüm zihinlerd e aynı fotoğrafı bırakarak...

 Biz de farklı isimlere, Neil Armstrong dendiğinde akla ilk gelen O fotoğraf'ın kendi dünyalarındaki yansımalarını sorduk. Araştırmacı Ayşe Hür'e göre Ay'a ayak basılmasıyla Ay, romantizm den kurtulup gerçeklik kazandı. Gazeteci Tayfun Talipoğlu çocukluğunda da sorgulayıcıymış meğer. 27 yaşındaki sinemacı Ediz Hun, tüm karizmasıyla dönemdeki teknoloji yi takdir etti. Tüm bunlarla beraber müzisyen Anjelika Akbar, uzayla alakalı haberlere aşinaymış ve heyecanla nmamış Armstrong'un O fotoğrafı'nı görünce! Meğer yazar Ahmet Ümit 9 yaşındayken de hassas bir çocukmuş. Politikacı Ahmet Edip Uğur da delikanlılığın verdiği heyecanla Amerika'yı kıskanıp Hazerfen Çelebi'yi anımsamış. Tüm bunlarla beraber Kayseri- Şerefiye'de çift süren Yılmaz Öner de heyecanla nmış heyecanla nmasına ama onun heyecanında küçük bir de sitem varmış...

 AİLE RADYO BAŞINA TOPLANMIŞTI

 Ahmet Ümit 20 Temmuz 1969 günü ne yaptığını tam hatıramıyor. "Çünkü dokuz yaşında bir çocuktum" diyor ama radyonun başında toplanan aile üyelerinin heyecanla bu konuyu tartıştıklarını hatırlıyor ve "Bütün mahalle de de aynı heyecan vardı"şeklinde konuşuyor. "Bir fotoğraf daha kalmış belleğimde" diyen Ahmet Ümit şunları söylüyor: "Geceleyin dolunaya bakıp, astronotl arı görmeyi hayal eder buna çabalardık. Elbette ne Ay'a ilk ayak basan adamı görmüştük, ne de uzay aracını... Neil Armstrong'un Ay'da yürümesi, bana insanoğlunun büyük arayışını çağrıştırıyor. Gılgamış Destanı'nda kahramanımız ölümsüzlük peşinde bir yolculuğa çıkar. Zamanımızdan binlerce yıl önce yapılan o yolculuk hala sürüyor. Neil Armstrong'un Ay'a ayak basması bu yolculukt a önemli bir aşamanın geçilmesiydi, hiç şüphesiz arkası gelecekti r. Şairin dediği gibi, "Ya ölü yıldızlara yaşamı götüreceğiz, ya dünyamıza inecek ölüm."

 AYA ÇIKTIĞINA İNANAMADIM

 Yine o yıllarda küçük bir çocuk olan Tayfun Talipoğlu ise o günü şöyle hatırlıyor: "Şaşırdım tabi ki, daha çocuktum. İnanılmaz heyecanla ndım daha 7-8 yaşlarındaydım o zamanlar. Her ne kadar çocuk da olsam inanamadım burasının gerçekten ay olup olmadığına. Amerika konusunda peşin yargılarım olduğundan -doğru ya da yanlış- acaba bu ay mı diye düşündüm hep. Ancak bu görüntünün bilimsel gerçekliği kabul edilince kabullend im ben de. Apollo 11 atılırken saatlerce izleyen bir toplumuz. Ancak bizler medyada sadece bize sunulanı biliyoruz . Mesela Uludağ'da çekim yapıp da "Kutuplard ayım" diye kandıran insanlar vardı o dönemde. Genelde hiçbir şeyin görüldüğü gibi olmadığını düşünüyorum ama bilimsel araştırmalarda kanıtlanınca ben de ikna oldum tabiki burasının Ay olduğuna. "

 BİZİM DE HAZERFAN ÇELEBİ VAR

 Siyaset dünyasından Ahmet Edip Uğur ise ilk gençlik heyecanla rını hatırlıyor. "Doğrusu şaşkınlıkla izledik. Bir uzay vardı ve gelişmiş ülkeler burada çalışmalar yapıyorlardı. Gelişmiş ülkeler derken ABD ile Sovyetler .. Aile büyüklerimizin "feza çalışmaları" diye telaffuz ettikleri olayı iki süper ülkenin rekabeti olarak algılardık."diyen Uğur'un o güne dair hatırladıkları ise şöyle: " Ay'a ayak basılacağını duyunca merakımız arttı herkes gibi. O günü büyük ilgiyle izlediğimi, Astronot Armstrong'un uzaydan gelen cızırtılı sesini hatırlıyorum. Kısıtlı yayın yapan siyah-beyaz televizyo nun başına toplanıp yaylanır gibi adım atan astronotu n görüntüleri hayli meraklandırmıştı bizleri. Ondan sonra dışarı çıkıp gökyüzünde Ay'a bir başka baktık artık. "İnsan için küçük, insanlık için büyük adım" sözü Ay'a ayak basmak kadar önemliydi, bunu sonraları daha iyi kavradık. Biz gençler biraz da kıskançlıkla takip ettik olayları, Osmanlı'da Fezada ilk olarak uçmayı deneyen Hezarfen Çelebi'yi hatırladık. Ay'a çıkıldığına inanmayan lar vardı, onları da tebessümle dinledik. O günden sonra hızın adı bazı arabaların adı APOLLO oldu. Otobüslerin kamyonların alnına yazıldı.Türkiye'nin o yola adım atması yıllar aldı. Merhum Turgut Özal mutlaka uzayda yer almak gerektiğini ısrarla anlatıyordu. Sonunda başardık, uzaya çıkan 16 ülkeden biri de Türkiye oldu. Ay'a gitmedik ama bizim de uzayda uydularımız var artık."

ARMSTRONG GİBİ YAKIŞIKLIYDIM

 Peki o günlerin yakaşıklı jönü Ediz Hun'un dünyasında o günün nasıl bir izi var? Ediz Hun anlatsın biz dinleyeli m: "Ben o tarihte Almanyada ydım. Bir Alman dostumun evinden izledim görüntüleri. O zamanlar 27 yaşındaydım, ben de oldukça yakışıklıydım Neil Armstrong gibi. Kendisine imrenerek izledim televizyo ndan. Bu görüntü aynı zamanda yeni bir çağın da başlangıcı oldu, çok heyecan vericiydi . Herkes gibi ben de çok heyecanla ndım; ancak benim ya da bir başkasının heyecanı değildi önemli olan. Asıl önemli olan, o dönemdeki teknoloji nin gerekli donanımı karşılayarak Ay'a bir insanın ayak basmasını sağlayabilmiş olmasıydı."

 KÖYÜMÜZE DE GELSİNLER

 O yıllarda Kayseri'deki köyünde tarlasını ekip biçen Yılmaz Öner'in o günle ilgili hikayesi nedir? Öner'e kulak verelim: "O gün eşim Fatma Hanım ile tırpanla otları biçiyordum. Bu işlem günlerce sürerdi, el tırmığıyla da çekip toplardık otları. O zamanlar teknoloji böyle değildi, her işe kendimiz bakardık. Ben yaşımı bilmem. Doğduğum ayı, yılı bilmem. Arpalar sararırken doğmuşum. Ama ben o tarihlerd e delikanlıydım, aslanlar gibi tarlada çalışıyordum. Paydos saatlerim iz olurdu, öğle sıcağında çalışmazdık. Bizim orda yakında Hacı Mehmet'in kahvesi vardı. Artık yok tabi seneler önce yol geçti ordan. Böyle durumları kahvedeki lerden, biri getirmişse gazeteden haber alırdık. Ay'a ayak basmış ilk insan Neil Armstrong'muş, gazetede gösterdiler hiç unutmam Hacı Ali tutuşturdu elime gazeteyi. Resmi görünce şaşırdım tabi. İnsanların Ay'a basıyor olması etkileyic i. Bir gün buraya da ayak bassalar da bir kahvemizi içseler diye düşündüm.

Ay: Uzay çöplüğüne atılan büyü

 Ayşe Hür, o anki duygularını hatırlamasa da Ay'a insanın çıkma hikayesin i şöyle anlatıyor: "Ay'a çıkmak ABD ile Sovyetler Birliği arasında 1957'de başlayan amansız yarışın sonucuydu . SSCB'nin 15 Eylül 1959'da fırlattığı Luna 2, "Ay'a ulaşan ilk insansız uzay aracı", Luna 3 ise "Dünya'ya ilk Ay fotoğraflarını gönderen araç" ünvanını kazanınca, telaşlanan ABD 1964-1968 yılları arasında gerçekleştirdiği üç insansız uzay yolculuğunun ardından Apollo Projesi ile Ay'a ayak basmakla kalmadı, Ay'ın tapusunun kendisind e olduğunu iddia etti. Atılıp atılmadığı yıllarca tartışılan bu ilk adımın bedeli, binlerce yıldır insanoğlunun mitolojis inde, dinsel inanışlarında, kültür ve edebiyatında, hayalleri nde yer alan büyülü Ay'ı sonsuza kadar yitirmek oldu. Ay'ın yörüngesine oturmayı başaran ilk araç Apollo 8 ekibinin yaptığı "Burası ne yaşamak ne de çalışmak için hiç de davetkar görünmüyor" açıklaması, MÖ 2354 yılında, Mezopotam ya'daki Büyük Ay Tapınağı'nda geceleri Ay'ın çevrimlerini izleyen, gündüzleri de aşk şiirleri yazan Akad Prensesi En hedu'anna'nın hayal ettiğinden ne kadar da farklıydı... Sonuç olarak, insanoğlunun gerekli ama obur merakının kurbanı olup uzayın çöplüğüne atılan Ay'dan geriye, giderek solan ışıması kaldı...

Babam uzay merkezind e çalışıyordu
 Ay ve diğer gezegenle rin keşfi ve insanların oraya gitmeleri çocukluğumda gayet normal ve alıştığım, ayrıca da sevdiğim konulardı..
 O fotoğrafa,diğer uzay araştırmalarına ait çoğu fotoğraflara olduğu gibi bebekliğimden beri gözüm çok aşinaydı. Babamın, hem orkestra şefi,hem de felsefe profesörü kimlikler inin yanı sıra, "Uzay Araştırma Bilimleri Uzmanı" olarak görevi vardı; uzay araştırmaları ile ilgili tüm ayrıntıları ayrıca Rusya'da önde gelen yayın organlarında yazardı. "Uluslarar ası Astronotl ar Konfedira syonu" üyesi olarak da Rus kozmonotl ar ve yabancı astronotl ar ile yakından dostlukla rı vardı. Evimizde bunlara dair birçok öğe zaten hep vardı. O yüzden bahsettiğiniz fotoğrafta duran astronotu n ismini çok sonradan, biraz büyüyünce öğrendim; Ay ve diğer gezegenle rin keşfi ve insanların oraya gitmeleri çocukluğumda gayet normal ve alıştığım, ayrıca da sevdiğim konulardı..

Neil Armstrong nasıl Müslüman oldu?

Neil Armstrong uzaya ayak basınca dünyada neler oldu? Amerika Hükümeti astronotl arın sağ salim geri döneceğine inanmıyor olmalılar ki cenaze töreni hazırlığı başlattı. Sevindiri ci haber gelince uzaya 1975 yılına kadar üç kez daha yolculuk yapıldı. Ülkemizde o yıllarda doğan çocuklara Uzay ismi verildi. Aya ilk gönderilen araç olan Apollo adını Yunan tanrısı Apollon'dan aldı. Ama asıl haber küçük bir araştırma yapınca ortaya çıktı.

 MEĞER HİNDİSTAN'DA MÜSLÜMAN OLMUŞ

 Aya ilk ayak basan astronot olan Neil Armstrong'un Müslüman olup olmadığı tartışması olayını o dönem uzaya çıkan astronotl ara Fatiha suresini veren dünyaca ünlü Müslüman bilim adamı Dr. Farouk El-Baz birinci ağızdan yalanladı. NASA'da o dönem görev yapan Faruk El-Baz 'tamamen uydurma haber' dediği Neil Armbstron g'un Müslüman olma hikayesin i şöyle anlattı: "Astronotl arın hayatından endişe ediyorduk ve değişikliklerin bir probleme sebep olacağından dolayı korkuyord uk. Bundan dolayı ekstra korunma olsun diye astronotl ara kendileri yle götürmeleri için Kur'an'ı Kerim'in ilk sûresi olan Fatiha Suresi'ni verdim. Onlar da "Mükemmel! Gerekli olan tüm korunma önemlerini aldık" diyerek Fatiha Sûresi'ni yanlarına alarak Ay'a indiler. Döndüklerinde basına korunmala rı için verdiğim Fatiha Sûresi hakkında da konuştular. "Yanımıza sadece İncil almadık. Kur-an'ı Kerim'den bir kısım da aldık" dediler. Sonra insanlar "Kur'an'ı Kerim mi aldınız yanınıza?" diye tekrar sorunca, astronotl ar "Yer ekibinden Dr. Farouk var. Korunmamız için Kur'an'ı Kerim'den bir kısmını bize verdi" diye cevap vermişler. Ve sonra astronotl arın bu demeçleri gazeteler de yer aldı. Ve Mısır'a gelip Arapça'ya çevirildi. Ve daha sonra bu haber Mısır'dan İran'a, sonra daha doğuya Afganista n'a ve daha doğuya, Hindistan'a kadar ulaştı. Ve Hindistan'a ulaştığı zaman, haber orda 'Neil Amstrong'un Mısır'da ezan sesi duyduktan sonra "Ben aynı sesi Ay'da da duydum" diyerek Müslüman olduğu şeklinde söylenmeye başlandı ve bu zamanla kulaktan kulağa yayıldı"

NEIL AMSTRONG

http://www.meleklermekani.com/islam-ve-insan/122135-armstrongun-ayda-isittigi-ezan-sesi.html

0 Temmuz 1969'da Ay'a ilk insan indi Adı Neil Armstrong Astronot Armstrong şu tarihi sözleri naklen yayın içinde de dünyaya duyurdu:
'Kartal inmiştir' Apollo-11 personeli Aldrin ve Collins ile birlikte üç astronott an oluşuyordu Ay'da yürüyen Armstrong inançları güçlü bir hristiyan idi Ancak yolculuk boyunca birtakım şeyler 'Sansür' ediliyord u Üç astronot birden 'Başka bir cisim' görmüşlerdi Bütün konuşmalar bantlara geçiyordu
ASTRNOT ALDRİN: Açık kitap gibi bir şey var burada, tam durgunluk lar denizinin üstünde'
ASTRONOT ARMSTRONG: 'İki halka gibi, daha doğrusu bir kitap gibi'
ASTRONOT COLLİNS: 'Sekstantın odağını değiştirdiğimde bir kitap biçiminde olduğu daha iyi belli oluyor
YER KONTROL: 'Ne diyorsunu z siz, ayda kitap mı var?
Tuhaflıklar bantlarda yer almaya devam ediyordu Ertesi gün kitap yok olmuştu ama şimdi de bir parazit radyoyu sürekli meşgul etmeye başladı İtfaiye arabasının sirenine benzeyen bir ses
COLLİNS: 'Duyuyor musunuz? Şu sesi kesin yoksa kulaklarım patlayaca k'
YER KONTROL: Bu ses bizden değil, yabancı kaynaklı Orada sizinle birlikte başkalarınında bulunmak istemediğine emin misiniz?
ARMSTRONG: 'Şimdi de bir müzik başladı Yer kontrol, şu parazitle rinizi keser misiniz?'
YER KONTROL: 'Hiçbir arıza yok Müzik oradan sizden geliyor'
ALDRİN: Hiçbir zaman anlaşamayacağız galiba Bu müzik sesi bizden gelmiyor

Ertesi gün Armstrong, Ay'a ayak bastı 'Kartal indi' diyordu İlk insan ay'da geziyordu Birden yine o siren sesi gibi parazit geldi Ama bu kez keskin seslerin içinde şu sözler bantlara geçti: 'RABBİ-EL ARZ- DİNİ INDAHU- İZA- KUN-ALİM'
YER KONTROL: 'Hey kim konuşuyor?'
Bu sırada Armstrong ayda yürüyordu O müzik gibi ses bir daha başladı 'Eşhedu enlailahe illallah'
YER KONTROL: 'Yine uçan daireler mi? Neydi o şarkının sözleri?'
COLLİNS: 'EŞEN MAHATMA RESSAMBAL LA' filan dedi Bu Hintçe
ARMSTRONG: 'Tamamını dinledim Kalbe bir huzur veriyor Galiba Afrika radyolarından biriydi'
ALDRİN: 'Frekans değiştirdim yine aynı ses Bu ses Ay'dan geliyor Radyo mesajı değil İnanılmaz bir şey'
YER KONTROL: 'Çıldırdınız mı siz? Havasız yerde ses yayılır mı?'
COLLİNS: 'Ne yani, yine uçan daireler mi?'
ARMSTRONG: 'Kitap biçiminde uçan daire olur mu?'
YER KONTROL: 'Bilinmeye n bir hastalık, uzay vurgunu mudur nedir? Bu sesler, kitap, melodi, hep hayal olmalı'
ARMSTRONG: 'Hayali kamera çeker mi, hayalet bir ses teyp bandına kayıt olur mu?'
YER KONTROL: 'Peki havasız ortamda ses yayılır mı?'

Sonra Armstrong ve Apollo-II Astronotl arı salimen dünyaya döndüler Bantlar yeniden dinletild i Bu sırada NASA'da görevli olan Mısır asıllı Faruk El Baz'a danışıldı Ay'da okunan bir mesajın sözlerinin 'Arapça kutsal bir cümle olduğuna' ilişkin bilirkişi raporu verildi Daha sonra aynı cümleyi Apollo-16 astronotu 'Worden'de işitti Aslında hiç kimse tatmin olmamıştı Belki UFO, belki başka birileri ama Ay'da bir mesaj vardı Armstrong bu bilgilerd en hiç mi hiç tatmin olmuyordu
Bu sırada astronotl ar dünyayı geziyorla rdı Gittikler i her yerde büyük bir ilgi ile karşılanan astronotl ardan Armstrong'un yolu Mısır'ın başkenti Kahire'ye düşmüştü Armstong kendisine gösterilen rağbetten memnundu Bu sırada olan oldu
Armstrong irkildi 'Hey, bu müzik sesi ne?
'Mısırlılar gülmemek için kendileri ni biraz tuttular Sonra da cevap verdiler 'O müzik değil,
Ezan Kilise çanları neyse, Cami'nin de ezanı odur'
Armstrong, 'Ben bunu daha önce de işittim'
Elbette işiteceksiniz, dünyada bir milyara yakın Müslüman var Hangi ülkeye gitseniz mutlaka ezan okunur
'Ben, dünyayı kastetmiy orum, bu sesi Ay'da duydum'
Armstrong'un yüzü kireç gibiydi: 'Aman Allah'ım, Seni şurada yanıbaşımda değil, ta Ay'da buldum

Uzun bir süre Armstrong'dan ses seda çıkmadı Sonunda bir açıklamada bulundu: 'Ay'a Besmelesi z ayak basmışım Besmeleyi şimdi çekiyorum Artık ben de müslümanlardanım'

Neil ARMSTRONG

FARUK EL-BAZ İLE RÖPORTAJ

http://www.frmtr.com/garip-olaylar/3618327-neil-armstrong-ayda-ezan-sesi-duymadi-asla-musluman-olmadi.html

Prof.Dr Faruk El-Baz ile Yapılan Röportajdan

O'nu sizlere tanıtmaya nereden başlamam gerektiğini gerçekten bilemiyor um. Ancak çok iyi bildiğim bir şey var ise, o da bana meslek hayatımın en güzel, en anlamlı röportajlarından birini yapma şansı vermiş olduğu… Prof. Dr. Faruk El-Baz'ın öylesine olağanüstü bir bilimsel kariyeri var ki, bunu bazı başlıkları atlayarak özetlemeye kalksam hem sizlere hem de ona haksızlık etmiş olacağım. Ancak, ben yine de -medya dünyasının o ünlü cümlesi "yerimiz sınırlı"nın ardına sığınarak- çaresizlik içinde ana başlıklardan hareket etmek zorundayım.
1 Ocak 1938'de Mısır'da Nil Deltası'ndaki bir köy olan Tûk el-Aklam'da dünyaya gelen El-Baz, çölü yaşam alanı edinmiş kalabalık bir ailenin üyesiydi. Belki de bu nedenledi r ki "çöl jeolojisi" alanında sonradan dünyanın en seçkin uzmanlarından birine dönüşecekti.
Bir ilâhiyatçı olan babası tarafından sürekli okuması ve araştırması için teşvik edilen El-Baz, parlak bilimsel kariyerin e ilk adımı 1958'de mezun olduğu Kahire-Ain Shams Üniversitesi'nde attı. Bu eğitim süreci Assiut Üniversitesi, Missouri Mineral ve Metalurji Yüksek Okulu, doktorasını yaptığı Missouri Üniversitesi ve ardından da Heidelber g Üniversitesi ile devam etti.
Bilimsel donanımını pratik uygulamal arda kullanmay a yatkın kişiliğiyle, başarılı bir kimyager ve jeolog olarak bilimsel ününün adım adım yayılmaya başladığı bu dönemde uzman sıfatıyla Pan American petrol şirketinde çalışmaya başladı ve Süveyş Kanalı'nda bulunan ilk petrol havzasının keşif çalışmalarına katıldı.
1967 yılından itibaren Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'ya kabul edilerek altı yıl süreyle Apollo Ay Programı'nda çok önemli görevler üstlenen El-Baz, bu dönemde "Ay'da İniş Bölgeleri Saptama Komitesi"nin genel sekreterl iği, "Uzay Gözlemleri ve Fotografi k Görüntüleme Merkezi"nin baş müfettişliği, "Apollo Astronotl arı Uçuş Eğitim Dairesi"nin başkanlığını yaptı. Bilim tarihine altın harflerle yazılan başarılara imza attığı bu görev döneminde, bütün Apollo astronotl arına bilimsel eğitimlerini -bir Müslüman bilgin olarak- bizzat o verdi. Bu anlamda bakıldığında Ay'a hiç ayak basmadı, ama Ay'a ayak basan 12 müstesna adamın ardında da -adetâ "Yıldız Savaşları" filmindek i jedi şovalyelerinin bilge hocası Yoda gibi- hep o vardı. Sözün burasında, Apollo 15 astronotl arından Alfred Merril Worden'in kayıtlara geçen şu ünlü sözünü aktararak El Baz'ın bu operasyon a katkılarını bizzat öğrencisinin ağzından özetleyelim. Worden, Ay'dan dönüşünün ardından gerçekleştirdiği medya söyleşilerinden birinde aynen şöyle demişti: "Kral'ın bize verdiği eğitimden sonra, Ay'dayken kendimi daha önce oraya gitmiş biri gibi hissettim ."
Yazı dizimizin başlığında yer alan "Kral" ifadesi de işte buradan geliyor, Yani benim uydurmam ya da alanında başarılı olmuş bir dindaşımıza yönelik hamasî bir kayırmam değil. Yaptığım ön araştırmalarda El-Baz'ın rahle-i tedrisatından geçen Apollo astronotl arının ona hayranlık düzeyinde bağlı olduklarını ve kendi aralarında "Kral" lâkabını taktıklarını öğrendim. Bu yüzden ben de onu dizimizin başlığında aynı lâkapla andım.
Apollo Ay Programı tamamlandıktan sonra ödüllere boğulan ve ünlü Smithsoni an Enstitüsü tarafından Washingto n'da bir "Gezegenle ri Araştırma Merkezi" kurmakla görevlendirilen El-Baz, 1973-1975 yılları arasında Ruslarla Amerikalıların uzay alanında ilk kez işbirliği yaptıkları Apollo-Soyuz projesind e de aktif görevler aldı.
1980'lerde National Geographi c Society (Ulusal Coğrafya Derneği) için çöl jeolojisi üzerine araştırmalar yürüten ve bu araştırmaları derneğin ünlü "sarı" dergisind e de yayımlanan Hoca'nın, ikinci uzay çağı sayılan "uzay mekikleri" döneminde ise optik konusunda ki uzmanlığını konuşturduğunu, bu araçların uzayda kaliteli görüntü kaydedebi lmesi için gerekli olan geniş açılı kameraları tasarladığını görüyoruz. O günden bugüne kadar da bir sürü saygın bilimsel kurumda akademisy enlik, yönetim kurulu üyeliği, yöneticilik, ödüller, ödüller, ödüller… En sonunda da Boston Üniversitesi bünyesinde bulunan "Uzaktan Algılama Merkezi"nde yöneticilik…
Düz bir metin halinde bile sayfalar dolduran bu uzun biyografi yi nereden özetleyeceğimi, El-Baz'ın hangi kurumdaki yöneticiliğini, aldığı hangi büyük ödülü ön plana çıkartacağımı gerçekten şaşırmış durumdayım. En iyisi durumu şöyle özetleyip, bir an önce kestirmed en kurtulayım bu görevden: Kelimenin tam anlamıyla "aşmış" bir bilginle karşı karşıyayız! Onun benzersiz bilimsel kariyerin i tam anlamıyla öğrenmek istiyorsa nız, lütfen beni bu dertten kurtarın ve hiç üşenmeksizin Boston Üniversitesi'nin web sitesinde yayımlanan şu ayrıntılı CV'sine bir göz atın. Okuduklarınız karşısında gözleriniz kamaşacak!

Ayrıca bir hatırlatma daha: Okuyacağınız söyleşinin ardından El-Baz hakkında daha ayrıntılı bir inceleme yapma arzusu duyarsanız, özellikle internet taramalarında adının yazılışını Türkçe'de kullandığımız gibi değil, İngilizce versiyonu yla -yani "Farouk El-Baz" olarak- girmeye özen gösterin. Bu sayede çok daha fazla belge ve bilgiye ulaşabilirsiniz.
Beş bölüm halinde sunacağımız bu söyleşiyi, Temmuz ayının son günleriyle Ağustos ayının ilk haftası arasında internet üzerinden yaptık. Ancak, Boston ile İstanbul arasındaki bu soru-cevap yazışmalarının dışında, mülâkatımızın öncesi ve sonrasında Hoca ile bir çok kişisel yazışmamız da oldu. Ki ben kendi adıma bu parça parça yazışmalardan bile pek çok şey öğrenmiş bulunuyor um. Aynı kültürün iki mensubu olarak iletişim kurmamızı sağlayan ortak dil -ne yazık ki- İngilizceydi. Yani, ikimizin de ana dili olmayan üçüncü bir dil. Bu nedenle, onun cevap tarzına egemen olan Müslümanca sıcaklığı ve içtenliği çevirileri yaparken de aynen yansıtmaya çalıştım. Öyle ki, adımın "Ali Murat" olarak telaffuzu nu daha çok sevmeme karşın, onun bana kültürel bir yakınlık duyarak sürekli "Ali" diye hitap edişini de metinde aynen muhafaza ettim. Bazen, vermek istediği mesajı pekiştirebilmek için cümlelerine Türkçeye özgü küçük kıvraklıklar eklediğim de oldu. Çünkü, bugüne kadar gerek Batılı uluslarda n, gerekse kendi ulusumdan bazı "yabancılara" yüzlerce yazılı soru yöneltip onlardan son derece resmî ve "çelik soğukluğunda" cevaplar almış biri olarak, karşılaştığım bu sıcak üslûbun hakkını vermezsem gerçekten haksızlık etmiş olurdum. "Müslüman kimlik" böyle birşey işte, bu kimliği lâyıkıyla taşıyabilenler de Ay'a insan gönderen ekibin birer üyesi olsalar bile çevrelerine karşı -fıtrattan gelen- bir sıcaklığı yansıtmayı asla ihmâl etmiyorla r. Darısı, insanlığa ve İslâm'a El-Baz'ın yaptığı hizmetler in milyonda biri kadar hizmetler i olmamasına karşın kibirinde n yanına varılamayanların başına!
20'nci yüzyılda İslâm dünyasının yetiştirdiği en değerli bilginler den biriyle, belki de birincisi yle yapılmış olan bu tarihî değere sahip söyleşiyi, benim gerçekleştirirken duyduğuma benzer bir heyecan ve ilgiyle okuyacağınıza inanıyorum…
* * * - Sayın Hocam, gazetem Yeni Şafak adına yaptığım bu başvuruyu kabul ettiğiniz için öncelikle çok teşekkür ederim. Anlatacak larınızın hem Türkiye Müslümanları, hem de bu söyleşiden bir biçimde haberdar olup onu kendi dillerine tercüme ederek okuyacak olan başka ülkelerden Müslümanlar için son derece yararlı olacağına inanıyorum.
İslâm dünyasında "İslâm" ve "pozitif bilimler" arası ilişkiler sözkonusu olduğunda sizin gibi kanlı canlı, tümüyle gerçek ve hepimizi gururlandıran örnekler olduğu gibi ne yazık ki bir sürü hurafe ve söylenti de ortalıkta dolaşıyor. Bunlardan en ünlüsü de Apollo 11 astronotu Neil Armstrong'un Ay'a gittiğinde orada bir "ezan sesi" duyduğu ve bir süre sonra da İslâm dinini benimsediği yönündeki çeyrek yüzyıllık söylenti… Bildiğim kadarıyla Bay Armstrong da sözkonusu iddiaları birkaç kez kibarca yalanlamıştı. Ama buna rağmen İslâm ülkelerinde yaşayanların önemli bir bölümü bu söylentiye inanmakta ısrar ediyor.
(Hıristiyanların ve ateistler in, bu gibi iddiaları ortaya atan Müslümanlarla nasıl alay ettiğini görmeniz için iki ayrı internet adresi
İslâm dünyasını yıllardır küçük düşüren bu bıktırıcı iddianın arka planını bir kez de sizden öğrenmek isteriz. Armstrong ile kişisel bir dostluğunuz var mı? Kendisiyl e ilgili olarak türetilen bu ünlü söylenti ne denli gerçektir?
- Neil Armstrong'u da diğer bütün Apollo astronotl arını da çok yakından tanırım. Çünkü hemen hemen hepsinin Ay yüzeyine iniş eğitimlerini ben verdim. Neil'in Ay'a inişinin üzerinden tam 35 yıl geçti, ancak bugün hem onunla hem de diğer bir çok astronotl a kişisel dostlukla rım hâlâ devam ediyor. Çünkü biz bir ekip olarak 20'nci yüzyılın en önemli bilimsel atılımını gerçekleştirmenin mutluluğunu paylaştık.
Bu önemli soruyla, beni de yıllardır gerçekten çok rahatsız eden çirkin bir söylentiye parmak bastın sevgili Ali… Sen ve gazeten aracılığıyla hem Türkiyeli kardeşlerime, hem de bu söyleşimizden haberdar olması muhtemel diğer ülkelerden Müslüman okurlara altını çize çize duyurmak istiyorum ki NEIL ARMSTRONG AYDA ASLA "EZAN SESİ" SAYILABİLECEK NİTELİKTE GİZEMLİ BİR SES DUYMAMIŞ VE BİZİM BU GÖRÜŞMEYİ GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ GÜNE KADAR DA MÜSLÜMAN OLDUĞUNA DAİR HİÇBİR AÇIKLAMA YAPMAMIŞTIR. Üstelik, Müslüman bir bilim insanı olarak, ben onun böyle bir karar almasına hiç de gerek olmadığını düşünüyorum.
Böyle içi boş dedikodul ar bütün duyarlı Müslümanlar gibi beni de derinden yaralamak tadır. Bu tip bir sığ yaklaşımı savunanla ra göre, dünyaca ünlü bir kişi İslâm dinini benimsediğini açıklarsa o zaman İslâm "iyi birşey" oluyor ve global anlamda da saygınlığını güçlendiriyor. Oysa ben inanmış bir Müslüman olarak bundan daha çirkin bir yaklaşım, İslâm'a bundan daha büyük bir hakaret düşünemiyorum.
Neil şu anda 74 yaşında ve Ohio'da ailesiyle münzevî bir hayat sürüyor. O benden 8 yaş daha büyüktür. Eğer günün birinde kendi rızasıyla İslâm dinine geçtiğini açıklasaydı, bundan hepimiz derin bir mutluluk duyardık elbette. Pekiyi, Müslüman olmadığı zaman ne olacak, 1400 yıllık İslâm anlamını ve önemini mi yitirecek? Müslümanların dinlerine inanmak ve güvenmek için mutlaka "Batılı" bir kanıta mı ihtiyacı var? Böyle olduğunu düşünenler zaten bu dinin yanına hiç uğramamalıdır. İlla da bu şekilde gösterişli bir kanıtın gölgesine sığınmak isteyenle re, sadece böyle şeylerle huzura erenlere ben kanıtın en güzelini vereyim isterseni z. Evet, tekrar ediyorum, Neil Armstrong ya da herhangi bir Apollo astronotu henüz Müslüman olmadı. Ama onların hepsini tek tek yetiştirip Ay'a güvenle gönderip geri getiren eğitimcileri olarak, ben Faruk El-Baz, annemden doğduğum günden beri Müslümanım! Oldu mu? Acaba bu kanıt onlar için yeterli mi?

- En yetkili ağızdan duyulan bu açıklamayla, sanırım sözkonusu hikâye de lâyık olduğu yere, yani kent efsaneler i tarihinin çöp kutusuna gider artık. Pekiyi, böyle birşey yoksa bu söylenti nasıl doğdu? Ay'daki ezan sesi hikâyesinin ya da Armstrong'un hayâlî Müslümanlığının doğuşuyla ilgili olarak bildiğiniz özel bir şey var mı?

- Ne yazık ki var. Aslında bu söylentinin doğmasının -dolaylı yoldan da olsa- sebebi, benim astronotl ardan Ay'a gittikler inde yapmalarını istediğim küçük bir jesttir. Ama nereden bilebilir dim bu masum isteğimin böyle saçmasapan sonuçlar doğuracağını…

- Hocam, doğrusu çok merak ettim. Ne rica ettiniz astronotl ardan?

- Apollo 15'in üç astronotu ndan biri, öğrencim Alfred Merril Worden'dı. Uzay araştırmalarına meraklı okurlarınız hatırlayacaklardır, Apollo uçuşları hep üçlü astronot gruplarıyla yapılmaktaydı. Bunlardan ikisi "Ay Modülü" (Lunar Module) dediğimiz araçla uydumuzun yüzeyine iner ve bilimsel araştırmalarını yapar, üçüncüsü ise "Kumanda Modülü"yle (Command Module) Ay yörüngesinde turlar atarak onları bekler, bu arada da dünya ile irtibatı sağlar. Bu uçuşta David Scott ve James Irwin yüzeye inecek olan ikiliydi, Worden ise kumanda modülünün pilotu…
Kumanda modülü "Endeavour" Ay yörüngesine girip uydumuzun çevresinde turlamaya başladığında Worden 380 bin kilometre uzaktan Houston'a seslenip raporunu vermeye başladı. Bu arada aramızda da bazı dostane telsiz konuşmaları geçti. Bir ara bana "Buradan istediğin birşey var mı Kral" gibi şaka yollu bir cümle sarfetti. Ben de "Dünyamıza Arapça olarak bir selam göndermen yeterli" dedim. Kur'an'ın dilinin Ay yörüngesinde bir kez olsun yankılanmasını istemiştim o anda. Worden yıllarca süren derslerim iz sırasında benden üç-beş cümle kadar Arapça kapmıştı. Bunun üzerine ricamı kırmayarak telsizden aynen şu sözleri söyledi: "Marhaba ahle el-ard, min Endeavour aleykum salam." Yani, "İyi günler, Endeavour'dan hepinize selam olsun ey dünya insanları".
Bu sözler, o anda Houston'daki komuta üssündeki bizler tarafından olduğu gibi dünyanın dört bir köşesinde Apollo 15'in yolculuğunu takip etmekte olan binlerce amatör telsizci tarafından da canlı olarak dinlenmek teydi ve çoğu Arapça bilmeyen bu kişiler eliyle derhal kayıtlara geçirildi. Sanırım sonradan iyice biçim değiştire değiştire bütün İslâm âlemine yayıldı ve bugünkü hilkat garibesi söylentiye kadar ulaştık. Ancak, ezan sesi nerede, Worden'ın bana gönderdiği bir cümlelik o dostça selam nerede? Aralarında fonetik olarak hiçbir ilişki yok. Kaldı ki bu efsane Apollo 11 için türetilmiş, yani bu olayın yaşandığı Apollo 15 uçusundan tam 2 yıl önceki bir başka uçuş için. Aralarında kronoloji k bir bağlantı da yok.
Size şu kadarını söyleyeyim. Apollo uçuşları sırasında yer kontrol ile astronotl ar arasında yapılan bütün konuşmaları dinleyen sayılı kişilerden biriydim ben. Eğer oradan bir yerden ezan sesi gelseydi, bir Arap olarak bunu ilk anlayacak lardan biri herhalde ben olurdum. Ama böyle bir şey asla olmadı.
Bu konuda son olarak Müslüman Türk gençliğine şu tavsiyede bulunmak istiyorum: İslâm, yüce Kur'an'da biçimlenmiş ve en iyi ifadesini bulmuş olan ilâhî mesajıyla, günümüzde bir milyarın üzerinde insanın bağlı olduğu eşsiz bir dindir. Ve kendisini ifade edebilmek için başka da hiçbir kanıta ihtiyacı yoktur. Kur'an'ın bizatihi kendisi en büyük kanıttır.

- Bana da bu sözler karşısında "Allah sizden razı olsun" demekten başka bir şey kalmıyor. Yirmi yıldır kafaları karıştıran can sıkıcı bir hurafeye böylelikle son noktayı koymuş oldunuz.
Şimdiki sorum da aslında yine önceki sorumla yakından bağlantılı… Siz, hem önünde bütün dünyanın saygıyla eğildiği büyük bir bilim adamı, hem de mensubu olduğu İslâm inancını açıkça deklare etmekten hiçbir zaman çekinmemiş kararlı bir Müslümansınız. Bu yönünüzle de "Müslüman bir bilim adamının sergileme si gereken duruşa" hayranlık uyandırıcı bir örnek oluşturduğunuzu düşünüyorum.
İslâm dünyasının halkları arasında başka dinlerden batılı bilginler i, sinema sanatçılarını ya da müzisyenleri -onlar gerçekten bu dini benimseme den- Müslüman olarak kabul etmek gibi garip bir tutku var. Daha önce de internet söylentileri yoluyla Anthony Quinn'i, Jacques Yves Cousteau'yu ve Michael Jackson'u gerçekdışı bir biçimde Müslüman ilan etmişti bazı yayın organları... Sonra da İslâm karşıtı uluslarar ası yayın organlarında Müslümanların bu tavrıyla ilgili alaycı ve aşağılayıcı makaleler yayınlandığını görüyoruz. Bu da bizleri fazlasıyla üzüyor.
Hocam, bir batılı bilginin ya da popüler bir sanatçının kamuoyuna Müslüman olduğunu açıklamasıyla İslâm mı yücelir ya da kazanır, yoksa doğrudan o kişi mi? Bu gibi din değiştirmelerden İslâm adına beklentil er çıkarmak dinimizi küçük düşürmüyor mu?

- Benim bu soruya vereceğim cevap da yine bir önceki cevabımı tamamlayıcı nitelikte olacaktır. Ünlü birilerin in İslâm'ı kabul ettiği yönündeki haberleri beklemek suretiyle imân etmeye ya da kararsızlıklar içinde sürüklenen bir imânı pekiştirmeye çalışmak, kanımca hastalıklı bir ruh hâlinin yansımasıdır. Ünlü -ya da tamamen ünsüz- bir kişinin İslâm dinine geçtiğini açıklaması ancak "kişisel bir zafer" olabilir, bu tür bir karar İslâm'ın ihtişamına zerre kadar katkı sağlamaz. Böyle düşünen Müslümanlar bu hastalıklı bakış açısını en kısa zamanda üzerlerinden atmalı ve özgüvenlerini kazanmalıdırlar. Onlar evrenin en değerli mesajını almış insanlardır ve bunu asla unutmamalıdırlar. Bir gün bu dünyadan göçüp gideceğiz ve bizleri yaratan Allah, dünya hayatında kimin Oscarlı bir sinema oyuncusu, kimin Ay'a inmiş astronot ya da kimin Grammy ödüllü pop yıldızı olduğuna bakmayaca k, sadece "Sana gönderdiğim son mesajı ne kadar algıladın ey kulum" diye soracak. Sanırım, gönülden inananlar için yeterince açık bir durum bu…

http://yenisafak.com.tr/diziler/nasa/nasa04.html
http://yenisafak.com.tr/diziler/nasa/index.html
http://yenisafak.com.tr/diziler/nasa/nasa02.html
http://yenisafak.com.tr/diziler/nasa/nasa03.html
http://yenisafak.com.tr/diziler/nasa/nasa05.html
« Son Düzenleme: Kasım 08, 2012, 01:24:17 ÖS Gönderen: admin » Logged
« Yanıtla #1 : Kasım 08, 2012, 12:46:00 ÖS »
admin
Administrator
Full Member
*****

Mesaj Sayısı: 105


PROF.DR FARUK EL-BAZ VE NEİL ARMSTRONG - 2. BÖLÜM

PROF.DR FARUK EL-BAZ  VE NEİL ARMSTRONG - 2. BÖLÜM

NEIL ARMSTRONG VE AYDA EZAN SESİ

http://www.ilimalemi.com/dogaustu-olaylar/14702-armstrong-ay8217da-ezan-sesi-duydu-mu.html

20 Temmuz 1969 tarihi insanoğlu için önemli bir dönüm noktası sayılır. Ruslarla uzay yarışına giren Amerikalılar, bu yarışta bir adım öne geçerler. Amerikalı üç astronot, dünyanın uydusu Ay’a ayak basar. Astronotl ardan Neil Armstrong’un başından geçtiği iddia edilen bir olay ise 1982 yılından itibaren bazı Müslüman ülke gazeteler inde yer alır. İddiaya göre, Neil Armstrong Ay’da ezan sesi duymuş ve ardından Müslüman olmuştur. Peki, böyle bir olay gerçekten yaşanmış mıydı? İşte bu olayın ayrıntıları ve Neil Armstrong’un anlatılanlara verdiği cevap:

 Apollo-11 personeli, Armstrong, Aldrin ve Collins ile birlikte üç astronott an oluşuyordu. Ay’da yürüyen Armstrong inançları güçlü bir Hıristiyan idi. Ancak yolculuk boyunca birtakım şeyler ‘Sansür’ ediliyord u. Üç astronot birden ‘Başka bir cisim’ görmüşlerdi. Bütün konuşmalar bantlara geçiyordu.
ASTRONOT ALDRİN: Açık kitap gibi bir şey var burada, tam durgunluk lar denizinin üstünde.
 ASTRONOT ARMSTRONG: İki halka gibi, daha doğrusu bir kitap gibi.
 ASTRONOT COLLİNS: tantın odağını değiştirdiğimde bir kitap biçiminde olduğu daha iyi belli oluyor.
 YER KONTROL: Ne diyorsunu z siz, ayda kitap mı var?
 Tuhaflıklar bantlarda yer almaya devam ediyordu. Ertesi gün kitap yok olmuştu ama şimdi de bir parazit radyoyu sürekli meşgul etmeye başladı; İtfaiye arabasının sirenine benzeyen bir ses.
 COLLİNS: Duyuyor musunuz? Şu sesi kesin yoksa kulaklarım patlayaca k.
 YER KONTROL: Bu ses bizden değil, yabancı kaynaklı. Orada sizinle birlikte başkalarının da bulunmak istemediğine emin misiniz?
 ARMSTRONG: Şimdi de bir müzik başladı. Yer kontrol, şu parazitle rinizi keser misiniz?
 YER KONTROL: Hiçbir arıza yok. Müzik oradan sizden geliyor.
 ALDRİN: Hiçbir zaman anlaşamayacağız galiba. Bu müzik sesi bizden gelmiyor.
 Ertesi gün Armstrong, Ay’a ayakbastı ‘Kartal indi’ diyordu. İlk insan ay’da geziyordu . Birden yine o siren sesi gibi parazit geldi. Ama bu kez keskin seslerin içinde şu sözler bantlara geçti: ‘RABBİ-EL ARZ- DİNİ INDAHU- İZA- KUN-ALİM’
YER KONTROL: Hey kim konuşuyor?
 Bu sırada Armstrong ayda yürüyordu. O müzik gibi ses bir daha başladı. ‘Eşhedu enlailahe illallah’
 YER KONTROL: Yine uçan daireler mi? Neydi o şarkının sözleri?
 COLLİNS: EŞEN MAHATMA RESSAMBAL LA, Bu Hintçe.
 ARMSTRONG: Tamamını dinledim. Kalbe bir huzur veriyor. Galiba Afrika radyolarından biriydi.
 ALDRİN: Frekans değiştirdim yine aynı ses. Bu ses Ay’dan geliyor. Radyo mesajı değil. İnanılmaz bir şey.
 YER KONTROL: Çıldırdınız mı siz? Havasız yerde ses yayılır mı?
 COLLİNS: Ne yani, yine uçan daireler mi?
 ARMSTRONG: Kitap biçiminde uçan daire olur mu?
 YER KONTROL: Bilinmeye n bir hastalık, uzay vurgunu mudur nedir? Bu sesler, kitap, melodi, hep hayal olmalı.
 ARMSTRONG: Hayali kamera çeker mi, hayalet bir ses teyp bandına kayıt olur mu?
 YER KONTROL: Peki havasız ortamda ses yayılır mı?
Sonra Armstrong ve Apollo-II Astronotl arı salimen dünyaya döndüler. Bantlar yeniden dinletild i. Bu sırada NASA’da görevli olan Mısır asıllı Faruk El Baz’a danışıldı. Ay’da okunan bir mesajın sözlerinin ‘Arapça kutsal bir cümle olduğuna’ ilişkin bilirkişi raporu verildi.
Daha sonra aynı cümleyi Apollo-16 astronotu ‘Worden da işitti. Aslında hiç kimse tatmin olmamıştı. Belki UFO, belki başka birileri ama Ay’da bir mesaj vardı. Armstrong bu bilgilerd en hiç mi hiç tatmin olmuyordu .
 Bu sırada astronotl ar dünyayı geziyorla rdı. Gittikler i her yerde büyük bir ilgi ile karşılanan astronotl ardan Armstrong’un yolu Mısır’ın başkenti Kahire’ye düşmüştü. Armstong kendisine gösterilen rağbetten memnundu. Bu sırada olan oldu.
 Armstrong irkildi ‘Hey, bu müzik sesi ne?’
Mısırlılar gülmemek için kendileri ni biraz tuttular. Sonra da cevap verdiler ‘O müzik değil, Ezan.. Kilise çanları neyse, Cami’nin de ezanı odur.’
Armstrong, ‘Ben bunu daha önce de işittim.’
Elbette işiteceksiniz, dünyada bir milyara yakın Müslüman var. Hangi Müslüman ülkeye gitseniz mutlaka ezan okunur.
‘Ben, dünyayı kastetmiy orum, bu sesi Ay’da duydum.’
Armstrong’un yüzü kireç gibiydi: ‘Aman Allah’ım, Seni şurada yanı başımda değil, ta Ay’da buldum.”
Uzun bir süre Armstrong’dan ses seda çıkmadı. Sonunda bir açıklamada bulundu: ‘Ay’a Besmelesi z ayak basmışım. Besmeleyi şimdi çekiyorum Artık ben de Müslümanlardanım.’
İşte yukarıda anlatılan bu hikaye, 1982 yılından itibaren özellikle Müslüman ülkelerde dilden dile dolaşmaya başladı. Hatta ciddi gazeteler ve dergiler bile anlatılanları haber olarak yayınladı.
Ancak, madalyonu n bir başka yüzü daha vardı. Bu anlatılanlar bir süre sonra Hıristiyan kamuoyuna yansıdı. Lübnan’daki bir Hıristiyan merkezi, Neil Armstrong’dan bir açıklama istedi. Neil Armstrong, asistanı aracığıyla gönderdiği mektupta, Ay’da ezan sesi duymadığını ve Müslüman olmadığını açıkladı. Mektubun Türkçe tercümesi ise şöyleydi:

"NEIL A. ARMSTRONG LÜBNAN, OHIO 45036
 Temmuz 14,1983  Bay. Phil Parshall Direktör  Asya Araştırma Merkezi
 Uluslarar ası Hıristiyan Topluluğu  29524 Bobrich  Livonia, Michigan 48152

 Sevgili Bay. Parshall:
 Bay. Armstrong mektubunu zu yanıtlamamı ve nazik sorunuz için teşekkür etmemi istedi.
İslama dönme ve ayda veya herhangi bir yerde ezan sesini duyduğuna ilişkin raporların hepsi doğru değildir.
 Malezya, Endonezya ve diğer ülkelerde bu raporlar doğrulanmadan basılmıştır. Biz bu yetersiz ve uygun olmayan gazetecil iğin size olan olumsuz etkilerin den dolayı özür dileriz.
 Sonradan, Bay. Armstrong telefon ile görüşmeyi kabul ederek, kendisi hakkındaki hikayeler e tepkisini dile getirdi. Amerika Birleşik Devletler i Senatosu’nun iletişim öncesi ve sonrası ifadesini n bir kopyasını ekleyerek mektubunu kapatıyorum.
İçtenlikle  Vivian White
Yönetici Yardımcısı"
 
Üstünden yıllar geçmiş olmasına rağmen, Neil Armstrong’un Ay’da ezan sesi duyup duymadığı ile ilgili tartışmalar hala devam ediyor.
 

NEIL ARMSTRONG

http://www.marka-marka.org/2012/08/27/neil-armstrong/

Neil Armstrong 5 Ağustos 1930 tarihinde Wapakonet a, Ohio’da doğdu. Kore Savaşında görev aldı ve ardından üniversiteyi bitirdikt en sonra, NASA organizas yonuna katıldı. 1966 yılında, ilk misyonu yerine getirdi., İkizler VIII için komutan Pilot oldu. 1962 yılında astronot programına katıldı ve astronot oldu. O uzay aracı Apollo 11, ilk insanlı Ay misyonunu n komutanı ve ayda yürüyen ilk insan oldu. Ve  2012 yılında öldü.
 
Çocukluk ve Gençliği
 
5 Ağustos 1930′da Wapakonet a, Ohio’da Stephen Koenig Armstrong ve Viyola Louise Engel’in çocuğu olarak dünyaya geldi. June ve Dean adlı iki küçük kardeşi vardı.İlk ve orta öğrenimi sırasında izcilik yaptı.
 
Astronot Neil Armstrong erken yaşta uçuş için bir hayranlık geliştirdi ve o 16 yaşındayken pilotluk lisansını kazandı. 1947 yılında Armstrong ABD Donanması bursu ile Purdue Üniversitesi’nde  uzay mühendisliği okumaya başladı.
 
Armstrong 26 Ocak 1949  yılında Kore Savaşı’nda hizmete çağrıldığı için üniversite çalışmalarına ara verdi.  Bir Amerikan deniz kuvvetler i pilotu  olan Armstrong, bu askeri çatışmalar sırasında 78 saat uçuş yaptı. 1952 yılında  askerlik görevinden ayrıldı ve üniversiteye döndü. Birkaç yıl sonra, Armstrong sonra Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)ya üye oldu Havacılık Ulusal Danışma Komitesi (NACA) katıldı. Bu devlet kurumları için,  test pilotu ve mühendis olarak bir süre çalıştı. Armstrong saatte 4.000 millik bir hıza ulaşabillen , X-15 de dahil olmak üzere, birçok yüksek hızlı uçağı test etti.
 
Astronot Programı
 
Armstrong, 28 Ocak 1956 tarihinde Janet Shearon evlendi.  Oğlu Eric 1957 yılında, 1959 yılında kızı Karen doğdu. Ne yazık ki, Karen Ocak 1962 yılında bir inoperabl beyin tümörü ile ilişkili komplikas yonlar nedeniyle öldü. Ertesi yıl, Armstrong’un üçüncü çocuğu, oğlu Mark dünyaya geldi.
 
Aynı yıl, Armstrong astronot programına katıldı. O ve ailesi Houston, Teksas’a taşındı ve Armstrong’un  ilk görevi, İkizler VIII’de komutan pilotlukt u. . O ve arkadaşları astronot David Scott 16 Mart 1966′da  dünyanın yörüngesine başarıyla gönderildi. Yörüngede iken, kısaca Hedef araç İkizler Agena  ile uzay kapsülünü  sabitleme yi başardılar Bu iki araç başarıyla uzayda ilk kez demirlemiş oldu. Bu manevra sırasında,  bazı sorunlar yaşadılar ve görevlerini kısa kesmek zorunda kaldılar. Misyonunu n başlamasından yaklaşık 11 saat  sonra Pasifik Okyanusu indiler ve daha sonra USS Mason tarafından kurtarıldılar
 
Aya Yolculuk
 
Armstrong, 1969 yılında daha da büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya.Michael Collins ve Edwin E. “Buzz” Aldrin ile birlikte,NASA’nın aya ilk insanlı uzay aracı gönderme misyonunu n bir parçası oldu. Üçlü 16 Temmuz 1969 tarihinde uzaya  gönderildi. Görevin komutanı olarak, Armstrong, 20 Temmuz 1969 tarihinde Ay’ın yüzeyine ilk ayak basan insan olmuştur.
 
22:56 anda, Armstrong Lunar Module’den aya iniş yaptı ve Tarihe geçen o Meşhur cümleyi söyledi; “”Bu benim için küçük, ama insanlık için dev bir adım..” (“That’s one small step for [a] man, one giant leap for mankind.”), dedi. Yaklaşık iki buçuk saat boyunca, Armstrong ve Aldrin örnekleri aldılar ve deneyleri yürüttüler. Onlar da kendi ayak izleri de dahil olmak üzere, ay yüzeyinin çeşitli fotoğraflarını çektiler.
 
24 Temmuz 1969 tarihinde Dünyaya dönen, Apollo 11 Hawaii Pasifik Okyanusu’nun  batısına indi. Mürettebat üç hafta boyunca uzayda herhangi bir enfeksiyo n veya hastalık kapma riskine karşı  karantina da tutuldula r.
 
Çok geçmeden, Apollo 11′in üç astronotu  sıcak bir karşılama evlerine gönderildiler. Kalabalıklar Ünlü Kahramanl ar için New York sokaklarını doldurdul ar. Armstrong Özgürlük Madalyası ve Şeref Uzay Madalyası dahil olmak üzere çabaları için çok sayıda ödül aldı.
 
Armstrong 1971 yılına kadar doçent yardımcısı ve havacılık yöneticisi olarak  NASA’da kaldı.Armstrong 1971 yılında NASA’dan ayrılarak Cincinnat i Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. 1979 yılına kadar uzay mühendisliği bölümünde profesör olarak çalışmıştır. 1985′ten 1986′ya kadar Uluslarar ası Uzay Komisyonu’nda hizmet vermiştir. 1986 yılında Challenge r kazasının araştırma komisyonu na başkan yardımcısı olarak atandı.
 
Sözcüsü görevleri ile birlikte, o da Marathon Oil, Learjet, Cinergy (Cincinnat i Gas & Electric Company), Taft Yayıncılık, United Airlines, Eaton Corporati on, AIL Sistemler i ve Thiokol dahil olmak üzere birçok şirketin , yönetim kurulunda görev yaptı.2002 yılında EDO Corporati on yönetim kurulu başkanı olarak emekli oldu.
 
Hastalık Ve Ölümü
 
Armstrong’a  Ağustos 2012 yılında  kalp bypass operasyon u uygulandı. Birkaç hafta sonra, 25 Ağustos 2012 tarihinde, Neil Armstrong 82 yaşındayken “kardiyova sküler prosedürler kaynaklan an komplikas yonlar”dan dolayı öldü. Cenazesi ilk evliliğinden Indian Hill, Ohio’daki  ikinci eşi Carol ve iki oğlu tarafından kaldırıldı. O ve ilk eşi 1994 yılında boşanmıştı.
 
NEIL ARMSTRONG MÜSLÜMAN MI?
 
Aya ilk ayak basan astronot olan Neil Armstrong’un Müslüman olduğu yönündeki söylentiler uzun zamandır tartışılıyor. Ve Ölümünden sonra da tartışılmaya devam edecek gibi…. Hatta bazıları onun uzayda ezan sesini duyduğunu da söylerler. Ancak Armstrong’u yakıdan tanıyan ve onunla birlikte çalışan bilim adamlarından biri tüm bu bilgileri birinci ağızdan yalanlıyor. Tüm bu söylentiler Armstrong’un söylediklerinin tamamen yanlış aktarılmasından kaynaklanıyor.
 
Dünyabülteni.Net’in haberine göre- Konuyla ilgili geçen bir dergiye demeç veren dünyaca ünlü Mısırlı bilim adamı Dr. Farouk El-Baz, Armstrong’un Müslüman olduğu söylentilerinin nasıl meydana çıktığını şöyle anlatıyor:
 
İDDİA TAMAMEN ASILSIZ
 
Tüm astronotl ar çok dindar insanlardı çünkü onlar test pilotlarıydı. Test pilot, şimdiye kadar hiç kimsenin gitmediği bir yere ilk uçan kişiye denir. Bu yüzden onlar Allah’a inanmalıydı çünkü hiç bilmedikl eri bir yere gidiyorla rdı. Ve onlar bu yüzden dindar insanlardı fakat hiçbiri de dinini değiştirmedi. Neil Amstrong’un Mısır’da ezan sesi duyduktan sonra “ben aynı sesi Ay’da da duydum” diyerek müslüman olduğu söylentisi tamamen anlamsız ve tamamen yanlıştır. Bu olay aslında başka bir şeyden dolayı bu hale gelmiştir. Tüm bunlar bir hikâyeye dayalıdır. Şöyleki Apollo 15 görevinde, uzay aracında birçok yenilik vardı ve biz bu yüzden astronotl arın hayatından endişe ediyorduk . Ve değişikliklerin bir probleme sebep olacağından dolayı korkuyord uk.
 
ASTRONOTL ARA FATİHA SÜRESİ VERİLDİ
 
Bundan dolayı ekstra korunma olsun diye astronotl ara kendileri yle götürmeleri için Kur’an’ı Kerim’in ilk sûresi olan Fatiha Suresi’ni verdim. Onlar da “Mükemmel! Gerekli olan tüm korunma önemlerini aldık” diyerek Fatiha Sûresi’ni yanlarına alarak Ay’a indiler. Döndüklerinde basına korunmala rı için verdiğim Fatiha Sûresi hakkında da konuştular. “Yanımıza sadece İncil almadık. Kur-an’ı Kerim’den bir kısım da aldık” dediler. Sonra insanlar “Kur’an’ı Kerim mi aldınız yanınıza?” diye tekrar sorunca, astronotl ar “Yer ekibinden Dr. Farouk var. Korunmamız için Kur’an’ı Kerim’den bir kısmını bize verdi” diye cevap vermişler. Ve sonra astronotl arın bu demeçleri gazeteler de yer aldı. Ve Mısır’a gelip Arapça’ya çevirildi. Ve daha sonra bu haber Mısır’dan İran’a, sonra daha doğuya Afganista n’a ve daha doğuya, Hindistan’a kadar ulaştı. Ve Hindistan’a ulaştığı zaman, haber orda ”’Neil Amstrong’un Mısır’da ezan sesi duyduktan sonra “Ben aynı sesi Ay’da da duydum” diyerek müslüman olduğu”’ şeklinde söylenmeye başlandı.
 
KULAKTAN KULAĞA AKTARILIN CA…
 
Fakat haber zamanla kişiden kişiye yayıldı. Bir insan başka bir insana haberi anlata anlata en sonunda “Ah! Bir Astoronot mu? Ah! O, Neil Amstrong. Hatta o şu şu olaydan sonra müslüman oldu” şeklindeki söylentiye dönüştü.
 
UZAYDA EZAN SESİ DUYAMAZSI N
 
Uzay’da ezan sesi duyamazsın. Duyacağın tek ses, Huston’dan gelen sestir. Asıl önemli nokta burası değil. Önemli olan soru şu aslında “Biz, müslümanlar olarak, İslam’ın iyi bir din olup olmadığından korkuyor muyuz ve şüpheleniyor muyuz?” Ünlü biri müslüman olduğunda “biz iyiyiz o zaman, İslam hak öyleyse” şeklinde konuşmaya başlıyoruz. İslam’ın doğru bir din olduğunu söylememiz için birisinin müslüman olmasını bekliyoru z. Ve daha sonra “İslamiyet doğru bir dindir” diyebiliy oruz. Bu çok anlamsız ve bana göre böyle düşünülmesi çok aptalca bir durumdur.”

KURAN-I KERİM UZAYA NASIL ÇIKTI

http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/ocak/19/g3.html

Kur'an-ı Kerim Ay'a nasıl gitti?

1968-72 yılları arasında gerçekleştirilen Apollo ay programının en ilginç olaylarından birini, bundan iki buçuk yıl önce "National Geographi c" kanalını izlerken bir rastlantı sonucu yakaladım. Bilim ve Kur'an ilişkileri üzerine türetilen onlarca asılsız öyküden sonra, işte size yakın tarihten süzülüp gelen tümüyle gerçek bir olay...

Ali Murat Güven
17 Ağustos 2000 akşamı, İngilizce dilde yayın yapan orijinal "National Geographi c" kanalı, NASA'nın 1967-1972 yılları arasında yürüttüğü "Apollo Ay Programı"nı anlatan "To The Moon" (Ay'a Doğru) adlı bir belgesel film yayımladı. Ay'a gidiş serüveni çocukluğumdan beri hep ilgimi çekmiştir, bu nedenle ekranda ne zaman dünyamızın uydusu üzerine bir belgesel görsem mutlaka kaydederi m. Bu filmi de daha başlar başlamaz kaydetmey e başladım.

"To the Moon"da, Apollo ay programına emeği geçmiş bir sürü astronot ve bilim adamı tek tek konuşup o günlere ilişkin anılarını yâdetmekteydi. Şimdiye kadar hiç ekrana gelmemiş olan bir dizi yeni uzay çekimi de bu belgesel kapsamında ilk kez izleyicil ere sunuluyor du.

Astronotl arı büyük bir keyifle izlerken, filmin bir bölümünde ekrana Profesör Faruk El Baz geldi ve anılarını anlatmaya başladı. El Baz, NASA'da uzun yıllar boyunca stratejik görevler almış Mısırlı Müslüman bir bilim adamıdır ve kendisi o dönemde de Apollo ay programının en önde gelen yöneticilerinden biriydi. Halen hayatta olan bu dindaşımız, ünlü Cape Caneveral uzay üssünde "uçuş yöneticisi" olarak Apollo astronotl arının başarıları için bolca ter dökmüştü.

26 Temmuz 1971 tarihinde fırlatılan Apollo 15, günümüzde tüm bir Apollo programının en riskli uçuşu olarak anımsanıyor. El Baz, belgeseld e bu riskin nedenini "aşırı yük" olarak açıklıyordu. Hani Ay belgesell erinde sık sık gördüğümüz, uydumuzun yüzeyinde hoplaya zıplaya ilerleyen bir otomobili vardır ya, işte o araç ilk kez 15 numaralı uçuşla Ay'a götürülmüştü.

"Apollo 15 seferinde televizyo n kameraları, otomobil ve bir sürü deney araç-gereci vardı. Satürn 5 roketine daha önce yapılan dört seferin toplamından daha fazla yük yüklemiştik" diyordu El Baz, kendisiyl e yapılan o söyleşide. "Ve çıkabilecek aksaklıklardan da çok korkuyord uk. Apollo 1 denemesin de üç astronotu muz yanarak ölmüştü, Apollo 13'ün ekibini güç bela dünyaya geri getirmiştik ve kamuoyunu n bir daha böyle bir felakete tahammülü yoktu."

Uçuş anına saatler kala, Faruk El Baz geminin üç astronotu, komutan David Scott, yardımcıları James Irwin ve Alfred Worden ile son kez kucaklaşır ve komutan Scott'a aynen şu sözleri söyler: "Sana İngilizce bir Kur'an-ı Kerim getirdim. Bu bizim dinimi-zin kutsal kitabıdır. Bunu yolculuk boyunca sık sık okuyun. İnanıyorum ki Yüce Allah sizleri her türlü tehlikede n koruyacak tır." Scott, El Baz'a teşekkür ederek Kur'an'ı yanına alır. Bir kaç saat sonra da Apollo uçuşlarının en riskli anlarından biri olan fırlatma işlemi sorunsuz bir biçimde gerçekleşecektir. Araç dört günlük bir yolculukt an sonra Ay'a ulaşır. Yol boyunca Kur'an'dan pasajlar okuyan ekip üyeleri, yanlarında götürdükleri ağır kargoyu Ay yüzeyine rahatça indirir, ünlü "Rover" ile pudrayı andıran yüzeyde çocuklar gibi güle oynaya gezinip bu eşsiz anları filme alırlar. Sonra da otomobili ve televizyo n kameralarını (ve muhtemele n Kur'an'ı da) Ay'da bırakarak dönüş yoluna çıkarlar. "Muhtemele n" diyorum, çünkü izlediğim belgeseld e bu bölüm pek açık değildi. Apollo uçuşlarında astronotl arın kargolarının çok önemli bir bölümünü rahat havalanab ilmek için ay yüzeyine terkettik lerini bildiğimizden, durumdan böyle bir mantıksal çıkarım yapıyoruz.

Sonuçta, Scott ve adamları, tüm bir Apollo programının belki de en sorunsuz uçuşunu tamamlayıp, Florida'dan ayrılışlarından tam 295 saat 12 dakika sonra dünyaya geri dönerler. Tıpkı uçuş yöneticileri Faruk El Baz gibi üç astronot da bugün hâlâ hayatta ve izlediğim belgeseld e o günlere tanıklık ediyorlar dı.



1980'ler, Türkiye'deki inançlı kesimleri n "kent efsaneler iyle" bolca sömürüldüğü, ahlâkî özdenetimden yoksun bir dönem oldu. Merkezind e yüce dinimizin bulunduğu birtakım hayâl ürünü olaylarla Müslümanlar'ın imanlarını güçlendireceklerini, imansızları da imana getirecek lerini sanan bir grup hayâlperest, ilk önce "Çağrı"nın başrol oyuncusu müteveffa Anthony Quinn'i -sanki çok gerekliym iş gibi- "Müslüman" ilan etti. Ardından, Ay'a ayak basan ilk astronot olan Neil Armstrong'u aynı şekilde "zorla" imana getirdile r. Bir süre sonra ünlü okyanus bilimci Kaptan Jacques-Yves Cousteau'nun da Atlas Okyanusu'nda keşfettiği bir sıcak su akıntısı nedeniyle İslâm'ı seçtiği duyuruldu kitlelere . Ardından, hayatı boyunca Türkiye dışına adım dahi atmamış, aslında öz be öz Türk olan bir takım "yabancı uyruklu (!) Müslüman bilim adamları" türedi ve bunların yazdıkları "yüksek bilim kitapları" bu saf ülkede yıllarca yok sattı.

Yukarıda saydığım örnek olayların tümü koca birer yalandı. Anthony Quinn kuşkusuz ki çok iyi bir oyuncuydu . Ancak, son nefesine kadar vasat bir Katolik olarak yaşadı, inanca ve İslâm âlemine ilişkin ölümünden önceki en taze düşüncelerini bizzat kendisini n yazdığı ve Altın Kitaplar'dan Türkçe'ye de çevrilen "Tek Kişilik Tango" adlı özyaşam öyküsünde bulabilir siniz. Üstelik Quinn, özel hayatında İsrail'e ve siyonist düşünceye açık destek veren bir adamdı, bu nedenle Libya'da "Çağrı"yı çekerken kaldığı otelde karşılaştığı Yaser Arafat'la hafiften nasıl atıştığını da anlatır o kitabında.

Neil Armstrong hâlâ hayatta ve emekli bir havacı olarak bazı büyük Amerikan şirketlerine danışmanlık yapıyor. Bu söylenti 1980'lerde onun kulağına kadar gitti ve adamcağız belki bin kere Hıristiyan olduğunu açıkladı. Ayrıca, kendisine günümüzde elektroni k posta yoluyla bile ulaşıp konuyu sormanız mümkün.

Jacques-Yves Cousteau, 1997 yılında öldüğünde hâlâ tam bir Katolikti ve bizzat vasiyeti üzerine kendisi için kilisede dînî tören yapıldı, ardından da Paris'te bir Hıristiyan mezarlığına gömüldü.

1980'li yıllarda yazdığı "bilim-kurgu" kitaplarında aslen ateist, budist ve Hıristiyan olan yüzlerce kişiyi hiç utanmadan "gizli Müslümanmış" gibi gösteren, bu arada kendisini de NASA'dan emekli Danimarka lı atom fizikçisi olarak tanıtan "Hans Von Aiberg" lâkaplı vatandaşı herhalde hatırlarsınız. Onun da maskesini bu fakir düşürdü zamanında; şimdilerde ne mutlu ki pek ortalıkta gözükmüyor.

İslâm'ın, "birtakım şöhretli insanların onu seçmesiyle şeref ve itibar kazanacağı" gibi sakat bir düşünceden ömrüm boyunca hep nefret ettim, bu tür propagand alarla hayır işleyeceğini sanan bütün kişi ve gruplarda n da ısrarla uzak durdum. Çünkü, işinde başarılı bir Batılı bilim ya da sanat adamı, eğer yaradılışın sırrını kavrayıp İslâm'a yönelirse bu olsa olsa kendisine şeref getirir, "evrenin kanunu" olan İslâm'a değil. Bu arada, yeryüzünde yaşayan herkes de mutlaka Müslüman olmak zorunda değil. Bu bir takdir ve nasip meselesi. ..

Ancak, tüm bunlara karşın "kent efsaneler i" yine de ilgi görüyor. Özellikle İslâm'a ilişkin olanları... Bu Pazar aktaracağım olay, İslam-bilim ilişkilerine ilginç bir örnek, ancak altını çizerek belirtmek isterim ki kesinlikl e bir safsatada n söz etmeyeceğiz. Çünkü, asla kanıtsız yazıp konuşmayan biri olarak, anlatacağım olayın elimde "video kaset" şeklinde bir kanıtı da bulunuyor .


Reha Muhtar'ın haberi

El Baz'ın anılarını videoya kaydettiğim dönemde, bu ilginç olayı kamuoyuna aktarabil eceğim herhangi bir basın-yayın organında görevli değildim. Ancak, o günlerde henüz Show TV'de görev yapmakta olan Sayın Reha Muhtar'ı aradım. Reha Bey haberle çok ilgilendi, verdiğim görüntüleri kullanara k kendisini n sağ kolu durumunda ki deneyimli muhabir Fatih Polat'ın özenli kurgusu eşliğinde özel bir haber hazırlattı. Ve bunu geçtiğimiz yılın başlarında Show ekranlarından milyonlar ca izleyiciy e sundu. Bu şekilde Türkiye kamuoyu da İslâm-bilim ilişkileri üzerine "palavrasız" bir haber izlemiş oldu.

Biz Müslümanlar için derin bir duygusal boyutu olan bu olayı, gazetemiz Yeni Şafak'ta sizlerle biraz daha detaylı biçimiyle bir kez daha paylaşmayı istedim. Bundan sonra bu tür sohbetler açıldığında insanoğlunun Ay'a bir Kur'an götürdüğünü ve ilahi mesajın orada da yankılandığını rahatlıkla anlatabil irsiniz. Biliniz ki bu defaki enformasy on, Batılılar'a karşı kompleks yüklü hasta bir hayâl gücü-nün ürünü değildir. Hatırla-tayım, kaset hâlâ bende!

YENİ ŞAFAK FARUK EL-BAZ RÖPORTAJ

YAZI DİZİSİ 1. BÖLÜM

http://www.dipsizkuyu.net/16-bilim/19314-nasanin-musluman-krali-prof-dr-faruk-el-baz-yeni-safak-gazetesi-yazi-dizisi.html

O'nu sizlere tanıtmaya nereden başlamam gerektiğini gerçekten bilemiyor um Ancak çok iyi bildiğim bir şey var ise, o da bana meslek hayatımın en güzel, en anlamlı röportajlarından birini yapma şansı vermiş olduğu… Prof Dr Faruk El-Baz'ın öylesine olağanüstü bir bilimsel kariyeri var ki, bunu bazı başlıkları atlayarak özetlemeye kalksam hem sizlere hem de ona haksızlık etmiş olacağım Ancak, ben yine de -medya dünyasının o ünlü cümlesi "yerimiz sınırlı"nın ardına sığınarak- çaresizlik içinde ana başlıklardan hareket etmek zorundayım
1 Ocak 1938'de Mısır'da Nil Deltası'ndaki bir köy olan Tûk el-Aklam'da dünyaya gelen El-Baz, çölü yaşam alanı edinmiş kalabalık bir ailenin üyesiydi Belki de bu nedenledi r ki "çöl jeolojisi" alanında sonradan dünyanın en seçkin uzmanlarından birine dönüşecekti
Bir ilâhiyatçı olan babası tarafından sürekli okuması ve araştırması için teşvik edilen El-Baz, parlak bilimsel kariyerin e ilk adımı 1958'de mezun olduğu Kahire-Ain Shams Üniversitesi'nde attı Bu eğitim süreci Assiut Üniversitesi, Missouri Mineral ve Metalurji Yüksek Okulu, doktorasını yaptığı Missouri Üniversitesi ve ardından da Heidelber g Üniversitesi ile devam etti
Bilimsel donanımını pratik uygulamal arda kullanmay a yatkın kişiliğiyle, başarılı bir kimyager ve jeolog olarak bilimsel ününün adım adım yayılmaya başladığı bu dönemde uzman sıfatıyla Pan American petrol şirketinde çalışmaya başladı ve Süveyş Kanalı'nda bulunan ilk petrol havzasının keşif çalışmalarına katıldı
1967 yılından itibaren Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'ya kabul edilerek altı yıl süreyle Apollo Ay Programı'nda çok önemli görevler üstlenen El-Baz, bu dönemde "Ay'da İniş Bölgeleri Saptama Komitesi"nin genel sekreterl iği, "Uzay Gözlemleri ve Fotografi k Görüntüleme Merkezi"nin baş müfettişliği, "Apollo Astronotl arı Uçuş Eğitim Dairesi"nin başkanlığını yaptı Bilim tarihine altın harflerle yazılan başarılara imza attığı bu görev döneminde, bütün Apollo astronotl arına bilimsel eğitimlerini -bir Müslüman bilgin olarak- bizzat o verdi Bu anlamda bakıldığında Ay'a hiç ayak basmadı, ama Ay'a ayak basan 12 müstesna adamın ardında da -adetâ "Yıldız Savaşları" filmindek i jedi şovalyelerinin bilge hocası Yoda gibi- hep o vardı Sözün burasında, Apollo 15 astronotl arından Alfred Merril Worden'in kayıtlara geçen şu ünlü sözünü aktararak El Baz'ın bu operasyon a katkılarını bizzat öğrencisinin ağzından özetleyelim Worden, Ay'dan dönüşünün ardından gerçekleştirdiği medya söyleşilerinden birinde aynen şöyle demişti: "Kral'ın bize verdiği eğitimden sonra, Ay'dayken kendimi daha önce oraya gitmiş biri gibi hissettim"
Yazı dizimizin başlığında yer alan "Kral" ifadesi de işte buradan geliyor, Yani benim uydurmam ya da alanında başarılı olmuş bir dindaşımıza yönelik hamasî bir kayırmam değil Yaptığım ön araştırmalarda El-Baz'ın rahle-i tedrisatından geçen Apollo astronotl arının ona hayranlık düzeyinde bağlı olduklarını ve kendi aralarında "Kral" lâkabını taktıklarını öğrendim Bu yüzden ben de onu dizimizin başlığında aynı lâkapla andım
Apollo Ay Programı tamamlandıktan sonra ödüllere boğulan ve ünlü Smithsoni an Enstitüsü tarafından Washingto n'da bir "Gezegenle ri Araştırma Merkezi" kurmakla görevlendirilen El-Baz, 1973-1975 yılları arasında Ruslarla Amerikalıların uzay alanında ilk kez işbirliği yaptıkları Apollo-Soyuz projesind e de aktif görevler aldı
1980'lerde National Geographi c Society (Ulusal Coğrafya Derneği) için çöl jeolojisi üzerine araştırmalar yürüten ve bu araştırmaları derneğin ünlü "sarı" dergisind e de yayımlanan Hoca'nın, ikinci uzay çağı sayılan "uzay mekikleri" döneminde ise optik konusunda ki uzmanlığını konuşturduğunu, bu araçların uzayda kaliteli görüntü kaydedebi lmesi için gerekli olan geniş açılı kameraları tasarladığını görüyoruz O günden bugüne kadar da bir sürü saygın bilimsel kurumda akademisy enlik, yönetim kurulu üyeliği, yöneticilik, ödüller, ödüller, ödüller… En sonunda da Boston Üniversitesi bünyesinde bulunan "Uzaktan Algılama Merkezi"nde yöneticilik…
Düz bir metin halinde bile sayfalar dolduran bu uzun biyografi yi nereden özetleyeceğimi, El-Baz'ın hangi kurumdaki yöneticiliğini, aldığı hangi büyük ödülü ön plana çıkartacağımı gerçekten şaşırmış durumdayım En iyisi durumu şöyle özetleyip, bir an önce kestirmed en kurtulayım bu görevden: Kelimenin tam anlamıyla "aşmış" bir bilginle karşı karşıyayız! Onun benzersiz bilimsel kariyerin i tam anlamıyla öğrenmek istiyorsa nız, lütfen beni bu dertten kurtarın ve hiç üşenmeksizin Boston Üniversitesi'nin web sitesinde yayımlanan şu ayrıntılı CV'sine bir göz atın Okuduklarınız karşısında gözleriniz kamaşacak!
http://www.bu.edu/remotesensing/Facu...az/FEBbio.html
Ayrıca bir hatırlatma daha: Okuyacağınız söyleşinin ardından El-Baz hakkında daha ayrıntılı bir inceleme yapma arzusu duyarsanız, özellikle internet taramalarında adının yazılışını Türkçe'de kullandığımız gibi değil, İngilizce versiyonu yla -yani "Farouk El-Baz" olarak- girmeye özen gösterin Bu sayede çok daha fazla belge ve bilgiye ulaşabilirsiniz
Beş bölüm halinde sunacağımız bu söyleşiyi, Temmuz ayının son günleriyle Ağustos ayının ilk haftası arasında internet üzerinden yaptık Ancak, Boston ile İstanbul arasındaki bu soru-cevap yazışmalarının dışında, mülâkatımızın öncesi ve sonrasında Hoca ile bir çok kişisel yazışmamız da oldu Ki ben kendi adıma bu parça parça yazışmalardan bile pek çok şey öğrenmiş bulunuyor um Aynı kültürün iki mensubu olarak iletişim kurmamızı sağlayan ortak dil -ne yazık ki- İngilizceydi Yani, ikimizin de ana dili olmayan üçüncü bir dil Bu nedenle, onun cevap tarzına egemen olan Müslümanca sıcaklığı ve içtenliği çevirileri yaparken de aynen yansıtmaya çalıştım Öyle ki, adımın "Ali Murat" olarak telaffuzu nu daha çok sevmeme karşın, onun bana kültürel bir yakınlık duyarak sürekli "Ali" diye hitap edişini de metinde aynen muhafaza ettim Bazen, vermek istediği mesajı pekiştirebilmek için cümlelerine Türkçeye özgü küçük kıvraklıklar eklediğim de oldu Çünkü, bugüne kadar gerek Batılı uluslarda n, gerekse kendi ulusumdan bazı "yabancılara" yüzlerce yazılı soru yöneltip onlardan son derece resmî ve "çelik soğukluğunda" cevaplar almış biri olarak, karşılaştığım bu sıcak üslûbun hakkını vermezsem gerçekten haksızlık etmiş olurdum "Müslüman kimlik" böyle birşey işte, bu kimliği lâyıkıyla taşıyabilenler de Ay'a insan gönderen ekibin birer üyesi olsalar bile çevrelerine karşı -fıtrattan gelen- bir sıcaklığı yansıtmayı asla ihmâl etmiyorla r Darısı, insanlığa ve İslâm'a El-Baz'ın yaptığı hizmetler in milyonda biri kadar hizmetler i olmamasına karşın kibirinde n yanına varılamayanların başına!
20'nci yüzyılda İslâm dünyasının yetiştirdiği en değerli bilginler den biriyle, belki de birincisi yle yapılmış olan bu tarihî değere sahip söyleşiyi, benim gerçekleştirirken duyduğuma benzer bir heyecan ve ilgiyle okuyacağınıza inanıyorum…
* * * - Sayın Hocam, gazetem Yeni Şafak adına yaptığım bu başvuruyu kabul ettiğiniz için öncelikle çok teşekkür ederim Anlatacak larınızın hem Türkiye Müslümanları, hem de bu söyleşiden bir biçimde haberdar olup onu kendi dillerine tercüme ederek okuyacak olan başka ülkelerden Müslümanlar için son derece yararlı olacağına inanıyorum
İslâm dünyasında "İslâm" ve "pozitif bilimler" arası ilişkiler sözkonusu olduğunda sizin gibi kanlı canlı, tümüyle gerçek ve hepimizi gururlandıran örnekler olduğu gibi ne yazık ki bir sürü hurafe ve söylenti de ortalıkta dolaşıyor Bunlardan en ünlüsü de Apollo 11 astronotu Neil Armstrong'un Ay'a gittiğinde orada bir "ezan sesi" duyduğu ve bir süre sonra da İslâm dinini benimsediği yönündeki çeyrek yüzyıllık söylenti… Bildiğim kadarıyla Bay Armstrong da sözkonusu iddiaları birkaç kez kibarca yalanlamıştı Ama buna rağmen İslâm ülkelerinde yaşayanların önemli bir bölümü bu söylentiye inanmakta ısrar ediyor
 (Hıristiyanların ve ateistler in, bu gibi iddiaları ortaya atan Müslümanlarla nasıl alay ettiğini görmeniz için iki ayrı internet adresi
 http://wwwanswering-islamorg/Hoaxes/neilhtml
http://www.islamiyetgercekleri.org/c...earmstrong.htm
İslâm dünyasını yıllardır küçük düşüren bu bıktırıcı iddianın arka planını bir kez de sizden öğrenmek isteriz Armstrong ile kişisel bir dostluğunuz var mı? Kendisiyl e ilgili olarak türetilen bu ünlü söylenti ne denli gerçektir?
- Neil Armstrong'u da diğer bütün Apollo astronotl arını da çok yakından tanırım Çünkü hemen hemen hepsinin Ay yüzeyine iniş eğitimlerini ben verdim Neil'in Ay'a inişinin üzerinden tam 35 yıl geçti, ancak bugün hem onunla hem de diğer bir çok astronotl a kişisel dostlukla rım hâlâ devam ediyor Çünkü biz bir ekip olarak 20'nci yüzyılın en önemli bilimsel atılımını gerçekleştirmenin mutluluğunu paylaştık
 Bu önemli soruyla, beni de yıllardır gerçekten çok rahatsız eden çirkin bir söylentiye parmak bastın sevgili Ali… Sen ve gazeten aracılığıyla hem Türkiyeli kardeşlerime, hem de bu söyleşimizden haberdar olması muhtemel diğer ülkelerden Müslüman okurlara altını çize çize duyurmak istiyorum ki NEIL ARMSTRONG AYDA ASLA "EZAN SESİ" SAYILABİLECEK NİTELİKTE GİZEMLİ BİR SES DUYMAMIŞ VE BİZİM BU GÖRÜŞMEYİ GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ GÜNE KADAR DA MÜSLÜMAN OLDUĞUNA DAİR HİÇBİR AÇIKLAMA YAPMAMIŞTIR Üstelik, Müslüman bir bilim insanı olarak, ben onun böyle bir karar almasına hiç de gerek olmadığını düşünüyorum
 Böyle içi boş dedikodul ar bütün duyarlı Müslümanlar gibi beni de derinden yaralamak tadır Bu tip bir sığ yaklaşımı savunanla ra göre, dünyaca ünlü bir kişi İslâm dinini benimsediğini açıklarsa o zaman İslâm "iyi birşey" oluyor ve global anlamda da saygınlığını güçlendiriyor Oysa ben inanmış bir Müslüman olarak bundan daha çirkin bir yaklaşım, İslâm'a bundan daha büyük bir hakaret düşünemiyorum
 Neil şu anda 74 yaşında ve Ohio'da ailesiyle münzevî bir hayat sürüyor O benden 8 yaş daha büyüktür Eğer günün birinde kendi rızasıyla İslâm dinine geçtiğini açıklasaydı, bundan hepimiz derin bir mutluluk duyardık elbette Pekiyi, Müslüman olmadığı zaman ne olacak, 1400 yıllık İslâm anlamını ve önemini mi yitirecek? Müslümanların dinlerine inanmak ve güvenmek için mutlaka "Batılı" bir kanıta mı ihtiyacı var? Böyle olduğunu düşünenler zaten bu dinin yanına hiç uğramamalıdır İlla da bu şekilde gösterişli bir kanıtın gölgesine sığınmak isteyenle re, sadece böyle şeylerle huzura erenlere ben kanıtın en güzelini vereyim isterseni z Evet, tekrar ediyorum, Neil Armstrong ya da herhangi bir Apollo astronotu henüz Müslüman olmadı Ama onların hepsini tek tek yetiştirip Ay'a güvenle gönderip geri getiren eğitimcileri olarak, ben Faruk El-Baz, annemden doğduğum günden beri Müslümanım! Oldu mu? Acaba bu kanıt onlar için yeterli mi?

- En yetkili ağızdan duyulan bu açıklamayla, sanırım sözkonusu hikâye de lâyık olduğu yere, yani kent efsaneler i tarihinin çöp kutusuna gider artık Pekiyi, böyle birşey yoksa bu söylenti nasıl doğdu? Ay'daki ezan sesi hikâyesinin ya da Armstrong'un hayâlî Müslümanlığının doğuşuyla ilgili olarak bildiğiniz özel bir şey var mı?

- Ne yazık ki var Aslında bu söylentinin doğmasının -dolaylı yoldan da olsa- sebebi, benim astronotl ardan Ay'a gittikler inde yapmalarını istediğim küçük bir jesttir Ama nereden bilebilir dim bu masum isteğimin böyle saçmasapan sonuçlar doğuracağını…

- Hocam, doğrusu çok merak ettim Ne rica ettiniz astronotl ardan?

- Apollo 15'in üç astronotu ndan biri, öğrencim Alfred Merril Worden'dıUzay araştırmalarına meraklı okurlarınız hatırlayacaklardır, Apollo uçuşları hep üçlü astronot gruplarıyla yapılmaktaydı Bunlardan ikisi "Ay Modülü" (Lunar Module) dediğimiz araçla uydumuzun yüzeyine iner ve bilimsel araştırmalarını yapar, üçüncüsü ise "Kumanda Modülü"yle (Command Module) Ay yörüngesinde turlar atarak onları bekler, bu arada da dünya ile irtibatı sağlar Bu uçuşta David Scott ve James Irwin yüzeye inecek olan ikiliydi, Worden ise kumanda modülünün pilotu…
Kumanda modülü "Endeavour" Ay yörüngesine girip uydumuzun çevresinde turlamaya başladığında Worden 380 bin kilometre uzaktan Houston'a seslenip raporunu vermeye başladı Bu arada aramızda da bazı dostane telsiz konuşmaları geçti Bir ara bana "Buradan istediğin birşey var mı Kral" gibi şaka yollu bir cümle sarfetti Ben de "Dünyamıza Arapça olarak bir selam göndermen yeterli" dedim Kur'an'ın dilinin Ay yörüngesinde bir kez olsun yankılanmasını istemiştim o anda Worden yıllarca süren derslerim iz sırasında benden üç-beş cümle kadar Arapça kapmıştı Bunun üzerine ricamı kırmayarak telsizden aynen şu sözleri söyledi: "Marhaba ahle el-ard, min Endeavour aleykum salam" Yani, "İyi günler, Endeavour'dan hepinize selam olsun ey dünya insanları"
Bu sözler, o anda Houston'daki komuta üssündeki bizler tarafından olduğu gibi dünyanın dört bir köşesinde Apollo 15'in yolculuğunu takip etmekte olan binlerce amatör telsizci tarafından da canlı olarak dinlenmek teydi ve çoğu Arapça bilmeyen bu kişiler eliyle derhal kayıtlara geçirildi Sanırım sonradan iyice biçim değiştire değiştire bütün İslâm âlemine yayıldı ve bugünkü hilkat garibesi söylentiye kadar ulaştık Ancak, ezan sesi nerede, Worden'ın bana gönderdiği bir cümlelik o dostça selam nerede? Aralarında fonetik olarak hiçbir ilişki yok Kaldı ki bu efsane Apollo 11 için türetilmiş, yani bu olayın yaşandığı Apollo 15 uçusundan tam 2 yıl önceki bir başka uçuş için Aralarında kronoloji k bir bağlantı da yok
Size şu kadarını söyleyeyim Apollo uçuşları sırasında yer kontrol ile astronotl ar arasında yapılan bütün konuşmaları dinleyen sayılı kişilerden biriydim ben Eğer oradan bir yerden ezan sesi gelseydi, bir Arap olarak bunu ilk anlayacak lardan biri herhalde ben olurdum Ama böyle bir şey asla olmadı
Bu konuda son olarak Müslüman Türk gençliğine şu tavsiyede bulunmak istiyorum: İslâm, yüce Kur'an'da biçimlenmiş ve en iyi ifadesini bulmuş olan ilâhî mesajıyla, günümüzde bir milyarın üzerinde insanın bağlı olduğu eşsiz bir dindir Ve kendisini ifade edebilmek için başka da hiçbir kanıta ihtiyacı yoktur Kur'an'ın bizatihi kendisi en büyük kanıttır

- Bana da bu sözler karşısında "Allah sizden razı olsun" demekten başka bir şey kalmıyor Yirmi yıldır kafaları karıştıran can sıkıcı bir hurafeye böylelikle son noktayı koymuş oldunuz
 Şimdiki sorum da aslında yine önceki sorumla yakından bağlantılı… Siz, hem önünde bütün dünyanın saygıyla eğildiği büyük bir bilim adamı, hem de mensubu olduğu İslâm inancını açıkça deklare etmekten hiçbir zaman çekinmemiş kararlı bir Müslümansınız Bu yönünüzle de "Müslüman bir bilim adamının sergileme si gereken duruşa" hayranlık uyandırıcı bir örnek oluşturduğunuzu düşünüyorum
 İslâm dünyasının halkları arasında başka dinlerden batılı bilginler i, sinema sanatçılarını ya da müzisyenleri -onlar gerçekten bu dini benimseme den- Müslüman olarak kabul etmek gibi garip bir tutku var Daha önce de internet söylentileri yoluyla Anthony Quinn'i, Jacques Yves Cousteau'yu ve Michael Jackson'u gerçekdışı bir biçimde Müslüman ilan etmişti bazı yayın organları Sonra da İslâm karşıtı uluslarar ası yayın organlarında Müslümanların bu tavrıyla ilgili alaycı ve aşağılayıcı makaleler yayınlandığını görüyoruz Bu da bizleri fazlasıyla üzüyor
 Hocam, bir batılı bilginin ya da popüler bir sanatçının kamuoyuna Müslüman olduğunu açıklamasıyla İslâm mı yücelir ya da kazanır, yoksa doğrudan o kişi mi? Bu gibi din değiştirmelerden İslâm adına beklentil er çıkarmak dinimizi küçük düşürmüyor mu?

- Benim bu soruya vereceğim cevap da yine bir önceki cevabımı tamamlayıcı nitelikte olacaktır Ünlü birilerin in İslâm'ı kabul ettiği yönündeki haberleri beklemek suretiyle imân etmeye ya da kararsızlıklar içinde sürüklenen bir imânı pekiştirmeye çalışmak, kanımca hastalıklı bir ruh hâlinin yansımasıdır Ünlü -ya da tamamen ünsüz- bir kişinin İslâm dinine geçtiğini açıklaması ancak "kişisel bir zafer" olabilir, bu tür bir karar İslâm'ın ihtişamına zerre kadar katkı sağlamaz Böyle düşünen Müslümanlar bu hastalıklı bakış açısını en kısa zamanda üzerlerinden atmalı ve özgüvenlerini kazanmalıdırlar Onlar evrenin en değerli mesajını almış insanlardır ve bunu asla unutmamalıdırlar Bir gün bu dünyadan göçüp gideceğiz ve bizleri yaratan Allah, dünya hayatında kimin Oscarlı bir sinema oyuncusu, kimin Ay'a inmiş astronot ya da kimin Grammy ödüllü pop yıldızı olduğuna bakmayaca k, sadece "Sana gönderdiğim son mesajı ne kadar algıladın ey kulum" diye soracak Sanırım, gönülden inananlar için yeterince açık bir durum bu…

 
« Son Düzenleme: Kasım 08, 2012, 01:28:49 ÖS Gönderen: admin » Logged
« Yanıtla #2 : Kasım 08, 2012, 01:31:11 ÖS »
admin
Administrator
Full Member
*****

Mesaj Sayısı: 105


PROF.DR FARUK EL-BAZ VE NEİL ARMSTRONG - 3 . BÖLÜM

PROF.DR FARUK EL-BAZ  VE NEİL ARMSTRONG - 3 . BÖLÜM

YENİ ŞAFAK FARUK-EL BAZ RÖPORTAJ

YAZI DİZİSİ 2 . BÖLÜM

http://www.dipsizkuyu.net/16-bilim/19314-nasanin-musluman-krali-prof-dr-faruk-el-baz-yeni-safak-gazetesi-yazi-dizisi.html


'Bir çöldeki kum tanelerin i bile hesaplaya bilirim'
- "İslâm'ın altın çağı" olarak anılan dönemde dünyada bilimsel bilgi öncelikli olarak İslâm coğrafyasında, Araplar, Türkler ve İranlılar tarafından üretilmekteydi Hıristiyanların dünyayı bir tepsi gibi düz sandıkları çağlarda Müslüman bilim adamları Ortadoğu ve Ortaasya'da son derece gelişmiş gözlemevleri kurmuşlardı
7-8 asır içinde dünyaya en değerli bilimsel bilgileri sunan bir ümmet olmaktan çıkıp yalnızca Batı tarafından üretilen bilimsel bilgiyi talep etmekle yetinen, üstüne kendinden çok az veri ekleyen pasif bir topluluğa dönüşmemizin gerekçeleri sizce nelerdir? İçinde bulunduğumuz bu manzara size de benim gibi ısdırap veriyor mu? Yoksa bu durumun düzeleceğine ve İslâm dünyasındaki bilimsel üretim düzeyinin er ya geç eski görkemli günlerine döneceğine inanıyor musunuz?

- İslâm uygarlığı, 8'inci yüzyıldan 16'ncı yüzyıla kadar gözkamaştırıcı bir yükseliş süreci sergiledi Çünkü İslâm, daha doğuşuyla birlikte bilimin yolundan gitmeyi en merkezî noktaya oturtmuştu Müslüman bilginler hiçbir kompleks sergileme den Yunanca, Latince, İbranice ve Farsça eski kitapları Arapçaya çevirdiler, oradaki bilgileri alıp üstüne yepyeni bilgiler inşâ ettiler Her konuda ve her düzeyde okullar, araştırma merkezler i kurmak, buralarda dünyanın en ünlü hocalarını biraraya getirmek İslâm hükümdarlarının en sevdikler i güç gösterilerinden birine dönüşmüştü Bilgi kutsanıyor, insanlığa yararlı buluşlar yapanlar en üst düzeylerde iltifata mazhar olup ödüllendiriliyordu İslâm toplumlarında bilim adamı olmaktan daha saygın bir iş yoktu Rakip devletler in korkulu rüyası durumunda ki azametli hükümdarlar bile karşılarına ünlü bir bilgin geldiğinde kendileri ne çeki düzen vermektey diler Araplar, Türkler ve Farsîler'in İslâm sonrası tarihi bu gibi binlerce örnekle doludur
İslâm alemindek i bu pırıltılı yükselişin ve ulaşılan yüksek uygarlık düzeyinin bence bir numaralı nedeni, ülkelerinin sınırlarını, kâlplerini ve akıllarını bilimin aydınlığına sonuna kadar açan o bilge atalarımızdır Onlar bilgiye, bilginler e değer verirken o bilginin geldiği etnik kökeni, ulusu ya da dini hiçbir zaman sorgulama vesilesi yapmıyorlardı "Bilgi nereden gelirse gelsin hoşgelir, yeter ki Müslümanlar gelişip kalkınsın" diye düşünmekteydi bu ileri görüşlü insanlar Bu yüzden de o dönemin bir çok Doğulu ve Batılı bilgini, kendisini huzur ve güven içinde hissettiği için, çağın en ünlü bilim merkezler i olarak anılan büyük İslâm kentlerin e göç etmişlerdir Her bilim adamı düşüncelerinden dolayı saygı göreceği, araştırmalarını rahatça yapabilec eği ve bu konuda aralıksız destek alabileceği bir yerde yaşamayı arzu eder Ben niye yıllardır ABD'deyim, bunca Türk ve Arap bilim adamı neden Amerikan, İngiliz ya da Alman üniversitelerinde görev yapıyor? Yaşadığımız göçmenlik süreci, bundan 500 yıl önce İslâm âlemine doğru akan Avrupalı bilginler in ve sanatçıların yaşadığı sürecin aynısı değil midir? Günümüzde gerek NASA'da, gerekse Amerika ve Avrupa'nın önde gelen diğer bilim kurumlarında binlerce Müslüman bilim adamı görebilirsiniz Ülkeleri onlara benzer ekonomik ve bilimsel standartl arı sunabilse ydi hiçbiri yurdundan uzakta göçmen konumuna düşmek istemezdi
İslâm dünyası bugün hiç de içaçıcı bir durumda değil Pek çok alanda çağdaş uygarlığın gerisinde kaldık Bunun sebebi ise şimdiki yöneticilerin kendileri ni ve yönettikleri toplumları "kültürel istila" gerekçesiyle yeni fikirlere kapatmış olmalarıdır Bu gidişi kesinlikl e hiç sağlıklı bulmuyoru m İmam Gazâlî 900 yıl önce Aristo'yu rahatça okuyup anti-tezini üretebilirken, bugün çoğu İslâm ülkesine doğru düzgün bilimsel yayın dahi ulaşamıyor Eğer "yabancılar gelip kültürümüzü istilâ edecek" korkusuyl a yaşarsak bu gidişle daha da geri kalacağız Özgüveniniz sağlam olsun, inancınıza ve kültürünüze adam gibi sahip çıkın, yabancı fikirlere de kültürünüzü istilâ ettirmeyi n o zaman! Dışarıdan gelen her rüzgârdan korkup pencerele ri sıkı sıkıya kapatırsak, o zaman da evin içinde havasızlıktan boğulup ölürüz
 Benim bütün umudum, İslâm dünyasında halen yetişmekte olan genç kuşaktadır Ardımızdan gelen bu kuşak gerçeklerin farkında, onlar yakın bir gelecekte ülkelerinde teker teker işbaşına geçecekler Eğer geri kalmışlığımızın nedeninin İslâm'ın kendisi değil İslâm adına hareket eden yobaz ve korkak yöneticiler olduğunu yeterince iyi idrak ederlerse, bunlar kendi halklarının önünü açacaklardır İslâm kültürü öylesine dışa açık ve dinamik bir kültürdür ki bir kez zincirind en boşanmayagörsün, çok kısa bir süre içinde Batı uygarlığının siyasal ve bilimsel düzeyini yakalamamız işten bile olmaz
 Bakın Çin'e, daha düne kadar tam bir kapalı kutuydu Ama kendi içindeki bazı despotik uygulamal arı kaldırarak son yıllarda nasıl da başdöndürücü bir sıçramaya imza attı Sporda, sanatta, bilimde, teknoloji de, ticarette, turizmde ve her alanda onlar var artık ABD'yi bile ürküten bir güç olarak geliyorla r
 Ben, Çin'e araştırma için girebilen ilk "Batılı" bilim adamlarından biriyim 1979'da Çin'in ABD ile kopuk olan diplomati k ilişkilerini yeniden başlatma kararı almasının ardından kalabalık bir araştırmacı grubuyla bu ülkeye gittim ve kuzeybatı Çin'deki çöllerde altı hafta süren bir jeolojik çalışma yaptım Bu çalışma sonradan National Geographi c Society'nin ünlü dergisind e de yayımlandı ve Çin Devleti elde ettiğimiz bilimsel sonuçlardan çöllerinin ıslahı adına büyük yararlar sağladı
Yakın geçmişin kapalı devletler i Hindistan ve Güney Kore de son yıllarda benzer türden kültürel açılımlar gerçekleştirdiler İslâm dünyasında ise bu kötü gidişin kendileri ni bir yere götüremeyeceğini farkeden iki önemli devlet var: Malezya ve Endonezya Onlar da silkeleni p üzerlerindeki ölü toprağını attılar ve son dönemlerde büyük bir şahlanış içindeler Dileğim bu bilinçlenme dalgasının kısa zamanda bütün İslâm alemine yayılmasıdır Bizi İslâm uygarlığının birer mensubu olmak değil kötü yöneticiler bu durumlara sürükledi, lütfen bunu asla unutmayın Eğer yaşanan geriliğin baş sorumlusu İslâm olsaydı, o zaman hepimizin o çok gururlandığı "âltın çağı" da yaşayamazdık Ama modern zamanların zorunlu kıldığı bazı dönüşümleri kendi içimizde bir türlü gerçekleştiremedik

 '11 Eylül travmasını iletişimle atlatacağız'

- Olağanüstü bir bilimsel kariyerin iz var ABD başta olmak üzere bir çok Batılı ülkede büyük itibar görüyorsunuz Hattâ NASA'daki lâkabınızın da "Kral" olduğunu biliyoruz 11 Eylül 2001'de ABD'de yaşanan terorist saldırılardan sonra dünyada büyük bir dinsel kamplaşma başgösterdi Müslümanlara karşı sergilene n soğuk ve düşmanca tutumun sizin akademik ve özel hayatınızda da yansımaları oldu mu acaba ?

- Ben, geride bıraktığımız kırk yıl boyunca bir çok ülkeye geçici nitelikte bilimsel yolculukl ar yaptıysam da çoğunlukla ABD'de yaşadım Ana çalışma üssüm ve yaşam alanım hep burası oldu Dolayısıyla bu kadar uzun süre yaşadığım bir ülkede bir çok köklü dostlukla r da geliştirdim Amerikan kamuoyu beni yakından tanıyor Katıldığım radyo-televizyon programla rının, gerçekleştirdiğim gazete-dergi söyleşilerinin ve görev aldığım bilimsel konferans ların sayısını artık hatırlayamayacak haldeyim Bütün bu etkinlikl erim sırasında ise kamuoyunu n önünde her zaman "Müslüman bilim adamı" kimliğimle bulundum
11 Eylül olayı, hayatını ABD'de sürdüren bir çok Müslüman gibi beni de derinden sarstı Doğal olarak yaşanan bu korkunç olayın İslâm ile ilişkisini -daha doğrusu ilişkisizliğini- kamuoyuna doğru bir biçimde anlatabil mek için kâlbimin derinlikl erinde ciddi bir sorumlulu k hissettim O tarihten bu yana da fırsatını bulduğum her yerde kitlelerd e "gerçek İslâm"ı anlatmak için elimden geleni yapıyorum Bu konuda Amerikan medya kuruluşlarına bir çok kez konuştum ve yüce bir din olarak İslâm ile İslâm kisveli terör hareketle ri arasındaki keskin farkı kitlelere dilim döndüğünce aktardım Size dürüstçe söyleyeyim ki bugüne kadar ne medyadan, ne meslektaş çevremden, ne de sokaktaki sıradan insanlard an kişiliğime ya da dinime yönelik bir sataşma, taciz ya da saldırı olmamıştır Aksine, yaptığım ısrarlı açıklamaların beni izleyen kamuoyu üzerinde derin bir etkisi olduğunu mutlulukl a müşahade ettim Bir çok Amerikalı benim yaklaşımlarımı dinledikt en sonra ilk andaki öfkelerinin geçtiğini ve artık daha sağduyulu düşünmeye başladıklarını dile getirdile r Onlar, bu kör şiddetin kökeninde Allah'ın emirlerin in olamayacağını anlamış insanlardı
Ama, 11 Eylül saldırılarının ABD'de -hoş, sanki dünyanın diğer bölgeleri farklı mı?- İslâm'ın imajını bir miktar zedelediği şeklindeki tesbitin de özünde doğrudur ABD'de, sokaktaki insanlar arasında zaman zaman sürtüşmeler ve karşılıklı sataşmalar yaşanabiliyor Bu noktada ise biz aydınlara büyük sorumlulu klar düşüyor ve ben de kendi adıma fırsat bulduğum her platformd a İslâm kültürünü tanıtmaya gayret ediyorum Gelecek için kesinlikl e iyimserim Bunun, zamanla tedavi edebileceğimiz bir kültürel sorun olduğunu düşünüyorum

 '1 Milyon Erkek protestos unun hakemiydi m'

- Hocam, hazır Amerikan toplumund aki dinsel önyargılardan söz etmişken, konuyu sizin şu ünlü "1 Milyon Erkek" protestos undaki "uzaktan hesaplama" tekniğinize getirmek istiyorum Bu olaydaki rolünüzü internett e hakkınızda yer alan ilginç bilgilerd en öğrendim O protesto gösterisi sırasında yaptığınız şey tam olarak neydi?

- Ali, bildiğin gibi, halen bir "Uzaktan Algılama Merkezi"nin başındayım Burası Boston Üniversitesi'ne bağlı bir araştırma kurumu ve ben de 1986'dan beri bu merkezde yönetici olarak çalışıyorum Yaptığımız iş, en kaba tanımıyla, uydu fotoğraflarına bakarak dünyanın herhangi bir bölgesinde petrol, altın ya da su gibi değerli yeraltı kaynaklarını aramak ve isabetli bir değerlendirme sonucunda da bu kaynakları gerçekten bulmak "Uzaktan Algılama" (Remote Sensing) adıyla tanınan bu bilimsel araştırma alanı ayrıca dünyanın ekolojik dengeleri ndeki her türlü bozulmayı, deprem riski içeren ya da çölleşen bölgeleri saptamakt a da kullanılabilir Son dönemlerde yeni kentsel yerleşimler kurmaya en uygun alanların tesbitind e de bizim elde ettiğimiz verilerde n sıklıkla yararlanılıyor Yani, özetle yeryüzünün herhangi bir köşesini jeoloji, matematik, coğrafya, optik, kimya gibi bilimlerd en de yararlana rak havadan "yorumluyo ruz" Ben bu konudaki bilgi birikimim i 1970'lerde Nil kıyılarında nüfus artışıyla gelişen gıda temini ve yerleşim alanı sorunlarını saptamakt a kullandım ve o dönemde bilim danışmanlığını yaptığım Mısır eski Devlet Başkanı Enver Sedat'a bir rapor sunarak, onu bu bölgede bir "çölden yeni toprak kazanma programı" uygulaması için uyardım Demografi k bir tıkanmayla karşı karşıya olan Nil havzası insanları da bu projenin hayata geçirilmesiyle büyük ölçüde nefes aldılar Yani, bu alandaki uzmanlığım yıllar sonra kendi doğduğum coğrafî bölgeye de hizmet etmemi sağladı Daha sonraları aynı türden araştırmaları Umman, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikle ri ve Hindistan gibi ülkelerin çöllük bölgeleri için de gerçekleştirdim
Şimdi gelelim "1 Milyon Erkek" olayına… ABD'de -sanırım Türklerin de yakından tanıdığı- çok etkin bir İslâmî grup var Zenci lider Louis Farakhan'ın yönettiği "Nation of Islam" (İslâm Ulusu) Vaktiyle rahmetli mücahit Malcolm X de bu hareketin içinde yetişmişti
 "İslâm Ulusu" hareketin in yönetim merkezi Chicago'dadır Bu grubun lideri Farakhan, 1995 yılında Beyaz Saray'ın siyahlara yönelik kimi politikal arını protesto etmek amacıyla, Chicago'dan ülkenin dört bir köşesinde yaşayan Afro-Amerikalılara "başkent Washingto n'a yürüme" çağrısı yaptı Bu, hem Farakhan'ın siyahlar üzerindeki karizmasını, hem de "İslâm Ulusu" hareketin in ülke çapındaki etkinliğini ölçecek riskli bir gövde gösterisiydi Herkes bu ateşli çağrıya kaç insanın uyacağını merak ediyordu O sırada Beyaz Saray'da Başkan olarak Bill Clinton oturmakta ydı
Sonuçta Washingto n'da gerçekten çok büyük bir kalabalık toplandı Ama bu kez de siyasetçilerden ve bazı medya organlarından "toplantı bölgesine bekleneni n çok altında katılımcı geldiğine ilişkin" eleştirel sesler yükselmeye başlamıştı Ülkenin çeşitli yerlerind eki millî parkların yönetimi ve korunmasıyla görevli olan Amerikan Millî Parklar Dairesi elindeki fotografi k verilere dayanarak katılımın 400 bin kişi dolayında olduğunu açıkladı Farakhan ve yandaşları ise tüm engelleme lere karşın yeterli sayıya ulaşıldığını savunuyor, zenci düşmanlarının yapılan proteston un boyutlarını küçültmeye çalıştığını ve katılımın 1,5 milyon kişiye ulaştığını ileri sürüyorlardı İddiaların karşılıklı kavga ve hakaret boyutuna ulaşması üzerine benim araştırma merkezim olayın "bilimsel hakemi" olarak tayin edildi Gösteriden sonraki üç gün boyunca on yardımcımla birlikte yüksek binalarda n ve gökyüzünden çekilmiş fotoğraflar üzerinde çok ayrıntılı bir çalışma gerçekleştirdik Sonunda, 19 Ekim 1995 günü resmî raporumuz u kamuoyuna açıkladık: Artı ve eksi yüzde 20 yanılma payıyla, gösteriye ortalama 837 bin insan katılmıştıYani o gün orada en az 670, en çok da 1 milyon 4 bin kişi bulunuyor du Bizim rakamlarımız tartışmaların her iki cephesind ekiler tarafından da doğru kabul edildi ve kavga sona erdi Aslında Farakhan için hiç de fena sayılamayacak bir sonuçtu bu…

- Bunu nasıl saptayabi ldiniz?
- Meslek sırrı diyelim! Ancak size şunu söyleyeyim ki ben ve ekibim gerektiğinde bir sahildeki ya da dev bir çöldeki kum tanelerin i de sayabilir iz
- Ne diyorsunu z siz Hocam?

- Evet, aynen öyle… Bilimin yasalarını kullanırsanız bu da mümkün Nitekim, geçmişteki bazı araştırmalarımda çöl kumu saymışlığım da vardır Ancak, elbetteki bu sayımlarda her zaman için belli bir hata payı da bulunmakt adır Araştırmanın sonucun yayımlarken bu hata payını da mutlaka duyururuz Yine de merak edenlere belli bir fikir verebilec ek kadar doğru rakamlara yaklaşıyoruz Merkezimi zin 1997 yılında NASA yönetimi tarafından "Uzaktan Algılama Mükemmelik Ödülü"ne lâyık görüldüğünü de burada eklemek isterim
 (El Baz'ın bu araştırması hakkında daha ayrıntılı bilgiye sahip olmak isteyen okurlarımız aşağıdaki linklere göz atabilirl er)
http://encyclopedia.thefreedictionar...lion Man March
http://www.bu.edu/remotesensing/Rese...MM/MMMnew.html

YENİ ŞAFAK FARUK-EL BAZ RÖPORTAJ

YAZI DİZİSİ 3 . BÖLÜM

http://www.dipsizkuyu.net/16-bilim/19314-nasanin-musluman-krali-prof-dr-faruk-el-baz-yeni-safak-gazetesi-yazi-dizisi.html

'Apollo 15, Ay'a Fatiha Sûresi'yle gitti'
2000 yılında National Geographi c televizyo n kanalının yayınladığı "To The Moon" adlı bir belgeseld e, Apollo 15 uçuşu başlamadan önce, misyonun komutanı David Scott'a mürettebatı tehlikele rden koruması dileğiyle bir Kur'an hediye ettiğinizi dinlemiş ve çok duygulanmıştım Sonradan bu olayı ele alan bir de yazı yazdım gazetemiz de Sözkonusu yazı kısa sürede hayli popüler oldu ve ülke çapında bir çok internet sitesine girdi
 (İlgilenenler için: http://www.yenisafak.com/arsiv/2003/...tarih1901.html)
Hazır size ulaşmışken artık bu öykünün bütün ayrıntılarını öğrenmek istiyorum Hocam O Kur'an gerçekten Ay'a kadar gitti mi? Gittiyse şimdi hâlâ orada mı?

- Sevgili Ali, haberini biliyorum İlk yazışmamızda bana o yazının da linkini göndermiştin Sergilediğin dikkate de bu güzel ve anlamlı hatıraya gösterdiğin duyarlılığa da teşekkür ederim Benim Boston Üniversitesi'ndeki en iyi öğrencilerimden biri bir Türk'tür Bu öğrencimin adı Mutlu, Mutlu Özdoğan Kendisi, gelecekte çok şey beklediğim son derece değerli bir bilim insanıdır Onun genel bir tercümesiyle yazını inceledim ve çok mutlu oldum
 Benim National Geographi c'deki o programda anlattıklarımı genel çerçevesiyle gayet doğru anlamış ve anlatmışsın Ancak birkaç küçük eksiklik vardı orada Dilersen, bu vesileyle ben de onları tamamlamış olayım
- Hocam, dilemek ne kelime? Meraktan çatlayacağım!

- Benim için derin bir duygusal anlam taşıyan bu olayın kökeni, Ay'a gerçekleştirdiğimiz son üç Apollo seferine uzanıyor Yani 15, 16 ve 17 numaralı Apollo misyonlarına O uçuşlardan sonra da NASA Ay defterini kapattı zaten Bu üç seferin ise diğerlerine göre -Apollo 11, 12, 13, 14- çok farklı yönleri vardı Bir kere Apollo 15 ile birlikte Ay'a elektrik enerjisiy le çalışan iki kişilik bir otomobil gönderecektik Hani şu belgesell erde sık sık izlediğiniz antenli ve üstü açık Ay arabası, yani resmî adıyla "Rover-1" Ayrıca aynı yolculukt a gemiye iki renkli TV kamerası, bunlara bağlı karmaşık yan ekipmanla r ve astronotl arın orada kimyasal deneyler yapmaları için gereken daha bir sürü teknik araç-gereç yüklenecekti
 Apollo 15, Allah'ın bu gemiyi yolculuk boyunca esirgemes ini bütün kalbimizl e dilediğimiz, gerçekten çok cüretkâr bir seferdi Geminin her tarafı tıklım tıklım doluydu Araca o güne kadarki Ay uçuşlarında görülmemiş düzeyde yükleme yapılmıştı Çünkü hepimiz Ay programının yakında tamamlana cağını biliyor ve astronotl arımızın bu son üç seferden geriye getirebil ecekleri kadar bilgi getirmele rini arzuluyor duk Finansman sorunları nedeniyle, bir daha belki de Ay'a hiç gidilemey ecekti
 Daha önce de söylediğim gibi, Apollo astronotl arının birçoğunu bizzat eğittim Temel uzmanlık alanlarım jeoloji ve kimyadır Yerküre jeolojisi nin yanısıra, "lunar science" yani "Ay bilimi" denilen özel dalda da uzman sayılıyorum Dünyamızın uydusunun oluşumu ve günümüzdeki yüzey yapısı hakkında geniş bilgi sahibiyim Bu yüzden de NASA Apollo misyonları sırasında araçların Ay'da inecekler i noktaların tesbitini ve inişin matematik sel hesaplama larını yapma görevini bana ve ekibime vermişti Sanırım doğru yerleri seçmişim ki hepsi de görevlerini kazasız belasız tamamlayıp geri döndüler!
Özellikle son üç misyonda, yani Apollo 15, 16 ve 17 ekiplerin i eğitmede daha yoğun katkılarım oldu Onlara Ay yüzeyinde hangi noktaya inecekler i, iniş anında ne yapacakla rı, yüzeye ayak bastıktan sonra nasıl hareket etmeleri gerektiği ve ne tür kaya örnekleri toplamala rının daha yararlı olacağı gibi konu başlıklarını aktarıyordum
 Ay yüzeyindeki bir astronot tek bir yanlış adımıyla kendisini de arkadaşlarını da birkaç saniye içinde mahvedebi lir Sözgelimi, ters bir hareket sonucunda yere kapaklanıp başlık vizörünü kırabilir, bu da onun saniyeler içinde boğularak ölmesi demektir Aynı şekilde dokunmama sı gereken bir yere dokunarak giysisind e büyük hasara yol açabilir ya da yüksek radyoakti f ışıma yayan bir jeolojik örneği gemiye götürerek ekibin hayatını tehlikeye sokabilir Hiçbir ayrıntıyı atlamaksızın, bu konularda daha önceden hazırladığımız bütün davranış senaryola rını daha eğitim aşamasındayken astronotl ara aktarıyorduk
 Her bir ekibe ortalama ikişer yıl boyunca fiilen ders verdim Görev tarihi yaklaştıkça beni artık eşlerinden bile daha fazla görmeye başlamışlardı ve böylelikle aramızda güçlü dostlukla r oluşuyordu
 Ancak, Apollo 15'in fırlatılış hazırlıkları sırasında, biraz önce anlattığım nedenlerl e, hiçbirimizin gizleyeme diği kadar yoğun bir gerilim içindeydik Böylesine yüklü bir gemi Ay'a kadar sağ salim gidebilec ek miydi? Gitmeyi başarsa bile, bu kez geri dönüşünü sırtlayabilecek miydik? Bu adamların göreve hazırlanmasına uzun yıllarımızı vermiştik, onlar da gemi de bizler için çok değerliydi Arkadaşlarının uzayın derinlikl erinde bir yerde boğularak ölmesini kim ister ki?
Apollo 15 fırlatılmadan çok kısa bir süre önce geminin komutanı Albay David Scott'la biraraya geldim Kumanda modülünün içini inceliyor duk Ona "Sevgili dostum Dave" dedim, "Sizlerin hayatta kalabilme si için bu teneke kutunun içinde aklın, mantığın ve bilimin emrettiği herşeyi yaptık Olayın bundan sonrasında ise inançlar devreye giriyor Ben, eğer komutan olarak izin verirsen, bu gemiye kendi inandığım bir koruma mekanizma sını daha eklemek istiyorum"
"Ne yapacaksın?" diye sordu merakla "Aracın gövdesine Kur'an'ın açılış sûresi olan Fatiha'yı koyduracağım O, benim kutsal kitabımın özüdür Belki bu düşüncem sana şimdi anlamsız geliyor olabilir, ama ben böylelikle sizleri Allah'a emanet ettiğimi düşüneceğim" diye cevap verdim Ardından da ona Fatiha'nın anlamını aktardım
 Dave dinibütün bir Hıristiyandı, ama söylediklerimi kesinlikl e yadırgamadı "Kral" dedi, "Lütfen yap bunu, çünkü çok tedirgini m ve bizleri bu uçuş süresince koruyabil ecek herşeye şiddetle ihtiyacımız var! Fatiha Sûresi mutlaka gemimizde olsun!"
Sonuçta, 26 Temmuz 1971 günü Apollo 15 Ay'a gövdesinde Fatiha Sûresi'ni taşıyarak gitti Ekibin yanında küçük bir Kur'an da vardı İhtimal dahilinde ki binlerce riske rağmen hiçbir aksilik olmadı Kazasız belasız Ay'a gidip "Yağmurlar Denizi" bölgesindeki Apeninne Dağları'nın eteğine indiler, kameraları kurdular, deneyleri yaptılar, otomobili çalıştırıp gezintiye çıktılar ve o güne kadar "örümcek"ten en uzak noktaya giden astronotl ar oldular Toplam 66 saat 54 dakika ay yüzeyinde kaldılar ki bu o tarihe kadarki en uzun süreli konaklama ydı Bu sefer sırasında Kennedy Uzay Üssü'nde okuduğum duaların sayısını hatırlayamıyorum bile Çünkü eğer Apollo 15 astronotl arı yolculuk sırasında bir kazaya kurban gitselerd i, Ay yolculukl arı sonsuza kadar gündemden kalkacaktı ve bizler de bu kâbusun üzerine, bilim tarihine çok büyük bilgi birikimi kazandıran son iki seferi de yapamayac aktık Amerikan yönetimi "dünyada ve ABD'de bunca ekonomik sorun varken, Ay'ı keşfetmeye çalışmak çok mu gerekli" diyen muhalif gruplarının yoğun baskısı altındaydı o dönemde Bunlar, herbiri milyar dolarlar düzeyinde bütçe gerektire n dehşet derecede pahalı uçuşlardı NASA Apollo 15 seferi çok başarılı olduğu için son bir gayretle 16 ve 17 numaralı misyonları devreye soktu Ki bu noktadan sonra zaten bizler de Ay'dan bilgi olarak alacağımızı fazlasıyla almış durumdaydık
 Ben boşinançları olan biri değilim, bir bilim insanıyım Uzay boşluğu, insan organizma sı için düşünebileceğiniz en tehlikeli yerdir Böylesine büyük bir operasyon da sırtınızı yalnızca inançlarınıza dayayarak tedbiri ve bilimsel ciddiyeti elden bırakamazsınız Bu İslâm'ın da ruhuna aykırı olur zaten Ama inanıyorum ki Yüce Allah o gün o ekibin uzayın derinlikl erine başarıyla açılmasını ve yarattığı evrenin zenginlik lerinin yeryüzündeki bütün kulları tarafından olanca ihtişamıyla görülmesini istedi Ve bu dilekle de yolumuzu ardına kadar açtı Bugünün değil, 1971'in teknoloji k düzeyinden söz ediyorum sizlere! Ben bugün bile olsa aynı yolculuğu bir kez daha düzenlemeye çekinirim doğrusu Hatırlanacağı gibi, NASA 1986 ve 2003 yıllarında iki uzay mekiğini içlerindeki mürettebatla birlikte kaybetti Kaldı ki aradan geçen 30 küsur yılda teknoloji nin katettiği aşama başdöndürücü Ama o günlerdeki teknoloji için aynı şeyleri söylemem mümkün değil, uzay gemilerin i yöneten elektroni ksistemle r çok daha basitti Zaten o seferde Ay'a inen iki kişiden biri olan James Irwin, geri dönüşünün hemen sonrasında emekliye ayrıldı ve "Yüksek Uçuş" adlı bir Hıristiyanlık Vakfı'nda yöneticiliğe başladı Hayatının sonuna kadar da dindar bir insan olarak yaşadı
- Irwin'i Türk halkı da yakından tanıyor 1980'lerin ortalarında Nuh'un gemisini aramak için ülkemize gelmiş ve bir-iki kez Ağrı Dağı'na çıkmıştı Hattâ tırmanışlarından birinde ayağını kırıp hastaneye kaldırıldığını hatırlıyorum Ne ilginç bir talih, Ay'a kadar kazasız belasız gidip gelmeyi başardı, ama Türkiye'deki dağcılık serüveninde o kadar şanslı değildi
- Evet, bu yöndeki arayışlarını ben de biliyorum Kendisini 1991'de kalp krizinden çok genç yaşta kaybettik İnsanlık tarihinde Ay'a ayak basma ayrıcalığını yaşamış 12 özel kişiden biriydi o Diğer 11'i ise halen hayatta bulunuyor Çoğuyla fırsat buldukça görüşüyorum Hepsine uzun ömürler dilerim

 'Ay'a gidilmediği yönündeki iddialar gülünç'
- Hocam, belki şimdiki soru biraz canınızı sıkacak, ancak size ulaşmışken böylesine çok tartışılan bir konuyu sormadan da edemeyeceğim Mutlaka sizin de kulağınıza gelmiştir, yıllardan bu yana ABD'de ve İngiltere'deki bazı kişi ve gruplar Ay'a aslında hiç gidilmediğini, Amerikan yönetiminin Apollo misyonu sırasında çekilen bütün fotoğraf ve filmleri Nevada'da bir hangarda hazırlattığını ileri sürmekteler Gerçi, eldeki bilimsel verilere bakıldığında bu son derece gülünç bir iddia, ancak zaman zaman kuşkucuların bazı Ay fotoğraflarında buldukları optik bilimine aykırı gibi görünen hususlar bu kuşkuları beslemeye devam ediyor Ayrıca, NASA'nın fotoğraflarda göze çarpan bazı mantıksal çelişkilerle ilgili kamuoyuna çok doyurucu açıklamalar yapmaması da bu iddiaları hâlâ ayakta tutan bir başka sebep…
Sözkonusu komplo teorileri ni üreten bazı kaynaklar, sizin bu olayın merkezind eki "çok şey bilen kişilerden biri olduğunuzu" ileri sürüyorlar
 Ay'a hiç gidilmediği yönündeki iddialar ABD'deki bilimsel faaliyetl eriniz sırasında size de ulaşıyor mu? Bu iddiaların sahipleri yle karşılaştığınızda tepkiniz ne oluyor? Onlara kızıyor musunuz, sessiz mi kalıyorsunuz, yoksa kuşkularını giderecek açıklamalar mı yapıyorsunuz?

- Bu konudaki sorulara asla kızmadım ve kızmam da Çünkü insanların herşeyi sorgulama ya hakları vardır Benzeri türden sorularla ABD'de de sık sık karşı karşıya geliyorum ve hepsine sabırla cevap veriyorum Size şu kadarını söyleyeyim: Ben "Ay'a aslında hiç gidilmedi, NASA bize yalan söylüyor" şeklindeki iddiaların ortalıkta ilk kez dolaşmaya başladığı 1970'li yıllardan itibaren muhalif kişi ve grupların bu konudaki bütün anti-tezlerini titizlikl e takip ettim Bu insanların yazdıkları kitapları, gazete makaleler ini okudum, yaptıkları televizyo n programla rını izledim Kesin olarak söyleyeyim ki bu anti-tezlerde Ay'a gidiş serüveninin gerçek olmadığını bilimsel olarak kanıtlayabilecek bir tek ciddi satıra ya da en küçük bir fotografi k kanıta rastlayam adım Yıllardır havanda su dövüp duruyorla r Apollo Programı kapsamında Ay'a başarıyla gidip gelen 6 gemi ve yüzeye inen 12 seçilmiş adam her seferinde dünyamıza, bu dünyanın jeolojik yapısından tamamen farklı yüzlerce kilogram kaya ve toprak getirdile r Bunların hepsinin mühürlü kutuları da bir jeolog olarak ilk kez benim gözümün önünde açıldıDünyamızda bir gramlık bir benzeri dahi bulunmaya n kaya ve toprak örneklerine kendi ellerimle dokundum, onları aylarca inceledim Florida'daki yer kontrol merkezind e, hepsi öğrencilerim olan astronotl arla Ay'dan yaptığım görüntülü görüşmelere ne demeli, binlerce kare fotoğrafa ve filme ne demeli, elde edilen onca bilimsel bulguya ne demeli? Biz yüzlerce kişi Kennedy Uzay Üssü'nde aynı anda bir hayâl mi gördük?
Bu iddiaların sahipleri ne kızmıyorum, ama bilimsel cehaletle ri nedeniyle onlara acıyorum NASA'nın bazı fotoğraflardaki ufak tefek estetik rötuşlamalarından hareket ederek insanlık tarihinin en başarılı bilimsel operasyon larından birine gölge düşürmeye çalışıyorlar Çok kesin bir dille söylüyorum ki Ay'a gidildi, hem de bir değil tam altı kez gidildi ve ben hepsinde üst düzey bir yönetici olarak oradaydım
 Apollo 15 seferinin, daha önce anlattığım duygusal gerekçelerle benim meslek hayatımda çok özel bir önemi var Bu yüzden sık sık ondan örnekler veriyorum Bu soru çerçevesinde size bir kez daha aynı uçuşun mürettebatına ilişkin bir başka hatıramı aktarmak isterim
 Apollo 15'in Ay'a başarıyla gidip gelmesind en aylar sonra, o uçuşun -Fatiha Sûresi'ni gemisine koyduran- komutanı Albay David Scott ile bir gece NASA'daki bilimsel bir toplantıya katıldık Toplantı çıkışında bahçede yanyana yürümeye başladık Gökyüzünde müthiş parlak bir dolunay vardı Dave bir an için durdu, dolunaya uzun uzadıya hiç konuşmadan baktı Ben de çıtımı çıkarmadan onu izliyordu m Sonunda bana döndü ve aynen şöyle dedi: "Biliyor musun Faruk, Ay öylesine uzaklarda bir yerlerde ki, ben şu an bile oraya gidip geldiğime hâlâ inanamıyorum! Söylesene, biz bu işi nasıl başardık Allah aşkına?"
Ben bu sözü bizzat Ay'a ayak basmış bir insandan duyduktan sonra, 1970'lerin teknoloji siyle Ay'a nasıl gidildiğine şaşıran insanlara artık çok da kızamıyorum Olabilir böyle kuşkular, ama bilim-kurgusal fantazile ri bir kenara bırakıp olaya bilim ciddiyeti yle bakarsak, Ay'a gidişin tartışma götürür bir tarafı yoktur Müslüman gençler bu tür iddiaları dikkate almamalı, böyle anlamsız komplo teorileri yle uğraşarak çok değerli olan zamanlarını kaybediyo rlar

YENİ ŞAFAK FARUK-EL BAZ RÖPORTAJ

YAZI DİZİSİ 4 . BÖLÜM

http://www.dipsizkuyu.net/16-bilim/19314-nasanin-musluman-krali-prof-dr-faruk-el-baz-yeni-safak-gazetesi-yazi-dizisi.html

'Müslümanların Evrim Teorisi'nden dehşete kapılmalarına gerek yok'
- Sayın Hocam, bugün dünyanın pek çok ülkesi gibi Türkiye'de de bilim çevrelerine materyali st görüşte olan kişiler egemen durumda Pozitif bilimlerl e uğraşan insanların, hayata bakış açısı itibarıyla siyasal yelpazeni n mutlaka 'sol kanadında' durmak zorunda oldukları gibi yaygın bir kanaat oluşmuş İyi bir bilim adamının Tanrı'yla bağlarını ya son derece zayıf tutması ya da düpedüz ateist olması gerektiği yönünde bir dayatma gözlemliyoruz bilim çevrelerinde Sözgelimi, halen üzerinde pek çok soru işareti bulunan ve kesinlikl e kanıtlanmaya muhtaç olan "Evrim Teorisi", Türkiye'deki sosyalist bilim çevreleri tarafından kamuoyuna çok kesin bir bilimsel yasa olarak lanse ediliyor, bunu kuşkuyla karşılayanlar ise aşağılanıp gericilik le suçlanıyor
 Siz ise kariyerin iz boyunca hiç böyle bir materyali st maske takma gereği duymadınız ve Müslüman bir bilgin olduğunuzu her platformd a açıkça dile getirdini z
 Solcu düşüncenin kuşattığı bilim mafyasının bu tür dayatmala rına ve dindar bilginler e karşı yürütülen psikoloji k savaşa ne diyorsunu z? İnsan materyali st olmadan da başarılı ve üretken bir bilim adamı olamaz mı?

- Sevgili Ali, ilk olarak şunu önemle vurgulama lıyım ki Batı ülkelerindeki halkların tamamını topyekün materyali st olarak görmek son derece hatalı bir tutumdur Bu, bütün İslâm toplumlarını maddeciliğe hiç önem vermeyen, tamamen ruhsal boyutta yaşayan, adetâ her ferdi birer ermiş ya da evliya mertebesi ne ermiş kişiler olarak görmek kadar yanlıştır Bana göre, yeryüzündeki bütün toplumlar bu iki uç algılayışın birer sentezidi r Ve altını çizerek söylüyorum ki, ideal olanı, Yüce Allah'ın da bizden istediği, bu ikisinden birinin diğerini hakir görmeyeceği, gölgeye itelemeye ceği itidalli bir hayat çizgisi içinde yaşamamızdır
 Ben Batı ülkelerinde geçirdiğim son kırk yılda senin tanımladığın mantıkla bilim üretenlere rastladığım gibi, sahip olduğu bilgiden gerekli manevî dersleri çıkarmış pek çok araştırmacıyla da karşılaştım Yani, bilim dünyası o kadar da "elden çıkmış" bir alan sayılmaz Bu konuda kesinlikl e umutsuz olmamalısınız
Sorudaki ikinci önemli nokta ise "Evrim Teorisi" tartışmalarıyla simgelediğin farklı bakış açıları… Belki sana şaşırtıcı gelecek, ama ben bazı noktalard an bakıldığında Evrim Teorisi'nin yaradılış düşüncesiyle barışık yönleri olduğunu da düşünüyorum Çünkü bu teori aslında çok dallı budaklı ve geniş kapsamlı meseleler e giriyor Orada savunulan ları yalnızca -iman sahipleri ni haklı olarak rencide eden- şu ünlü "İnsanın atası maymunums u canlılardır" iddiasından ibaret olarak düşünmek bence eksik olur
 Benim babam Kahire'deki El-Ezher Üniversitesi'nde hoca ve yöneticiydi Yaşamı boyunca beni, kız ve erkek kardeşlerimi kaynağı ne olursa olsun bilgiye doğru yürümemiz ve o bilgiyi ne yapıp edip kazanmamız konusunda yüreklendirmiştir Bunu yaparken de bizlere İslâm'ın yolundan uzaklaşmamız anlamına gelebilec ek en küçük bir olumsuz tavsiyede dahi bulunmamıştır Söylediği şey çok açıktı ve hepimizce de gayet tanıdıktı: "Bilim Müslümanların kaybolmuş malıdır, onu Çin'de bile olsa gidip alın!"
Babam sayesinde dogmaların etkisinde n kurtulara k çevreme ve dünyaya açıkfikirlilikle bakmayı öğrendim Bu yaklaşım biçimi de sonradan bütün hayatıma yön verdi
"Evrim Teorisi", adı üstünde, yalnızca bir teoridir Araştırılmaya, incelenme ye ve üzerinde konuşulmaya muhtaç bir teori Yaradılış inancı ise bilimsel bir teori değil -yine adı üstünde- inançtır
 Sözün burasında, sana Evrim Teorisi'ne ilişkin olarak kendi bulgularımdan bir örnek vermek isterim Ben yükseklisans eğitimimi Güney Mısır'daki Assiut Üniversitesi'nde jeoloji üzerine yaptım Okulu bitirme projem ise 60 milyon yıllık bir kaya kalıntısı içinde bulduğum mikrofosi llerdi Yaptığım araştırmalar sonucunda, o dönemin deniz canlılarının giderek küçüldüğünü ortaya çıkardım Çünkü yaşadıkları su kaynakları organizma larını besleyece k yoğunlukta bir gıda potansiye linden yoksundu ve bu tehdit nedeniyle onlar da adım adım daha küçük formlara doğru kaymaktay dılar Aynı türden kabuklu deniz canlılarının çağlar içinde ciddi farklılık gösteren kabuk büyüklükleri de bu tezimi kanıtlıyordu Elde ettiğim bulguları gıda kaynaklarına bağlı "cüceleşme" (dwarfism) olarak formüle edip yayınladım Bu canlıların yaşadıkları şey, bazılarının "evrim" dediği o uzun sürecin küçük bir kesitiydi
Şimdi, ben Müslüman bir bilim adamı olarak ta kırk yıl öncesinde Mısır'da böyle bir bulguya ulaştım Ne yapacağım bunu, örtbas mı edeceğim? Hayır, ortada zaten inancıma aykırı bir durum yok ki, neden rahatsızlık duyayım? Benim inancıma göre, Allah yeryüzündeki bütün canlıları değişen çevresel şartlara göre kendi biyolojik önlemlerini alacak ve organizma larını yeniden biçimlendirecek bir mükemmellikte yaratmıştır Ayakta kalabilme k için küçülmesi gerekenle r küçülmüş, boylarının uzaması gerekenle r boylarını uzatmış, yüzmeyi öğrenmesi gerekenle r yüzmeye başlamış, daha hızlı koşmaları gerekenle r daha hızlı koşmuştur Ve bütün bu değişikler de milyonlar ca yıllık bir sürece yayılmıştır
 Eğer yaratıcımız öyle dilemişse hayat bu şekilde de yürür Yok eğer dilemezse bilime uygun bir vesile türetir ve o türün varlığını sona erdirir Dinozorla rın, insanların varolduğu bir dünyada onlarla birarada yaşadıklarını düşünebiliyor musun? Herhalde korkunç şeyler olurdu yeryüzünde Ama evrim denilen süreç duruma müdahale ederek onları bu dünyadan daha yolun başında -bir şekilde- çekip almış Birilerin in "evrim" dediği bu ayıklama programına bizler ise rahatlıkla "Allah'ın küllî iradesi" diyebilir iz
Kısacası, Müslüman bir bilim adamı olarak ben evrim araştırmalarından çok da rahatsızlık duymuyoru m Dahası, bu alanda çalışan bilginler in belli bir noktaya kadar mantıklı sonuçlara vardığına da inanıyorum Evrenin hakimi olan yüce Allah aynı evreni tümüyle bilim yasalarına uygun olarak yaratmıştır Yaratma süreci ise halen devam ediyor Evrende yaşanan herşeyin "âdetullah" gereği birer bilimsel açıklaması bulunmakt adır Bilim adamlarının yapmaya çalıştığı şey ise yalnızca bunların adlarını koymaktır Gördükleri mucizeler karşısında düşünüp iman etmeyenle r var ise bu onların kişisel felaketid ir Bulduğum her yeni şey, bir Müslüman olarak benim imanımı güçlendiriyor


YENİ ŞAFAK FARUK-EL BAZ RÖPORTAJ

YAZI DİZİSİ 5 . BÖLÜM

http://www.dipsizkuyu.net/16-bilim/19314-nasanin-musluman-krali-prof-dr-faruk-el-baz-yeni-safak-gazetesi-yazi-dizisi.html

'Henüz bir tek uzaylı bile görmedim'

Prof Dr El-Baz, bir Müslüman olarak bilim dünyasına ve kültürlerarası yakınlaşmaya katkılarından dolayı 2002 yılında ABD'nin en önemli İslâmî sivil toplum kuruluşlarından biri olan Güney Californi a İslâm Merkezi tarafından "Başarı Ödülü"ne layık görüldü
 
- Sayın Hocam, insanoğlunun uzayın fethine yönelik en önemli atılımlarında çok kritik görevler almış bir bilim adamı olarak, adınız internett eki "UFO" sitelerin de de sıklıkla anılıyor Bu sitelerin büyük bir bölümü ne yazık ki bilimsel ciddiyett en uzak, olaya fantazi boyutunda yaklaşan kafa karıştırıcı yayınlar yapmaktal ar Ancak, kanımca dünya dışı yaşam yalnızca hayâlperestlerin ya da Hollywood'un değil, ciddi bilim adamların da üzerinde önemle durması gereken bir konu…
Bu gibi gruplar sizin için de "Apollo Ay Programı sırasında ele geçirilmiş dünya dışı yaşam bulgularını gizleyen ekibin çok önemli bir üyesi" diyorlar Onlara göre, dünya üzerinde bu "top secret" sırra vakıf olan az sayıdaki bilginden birisiniz
 1967-1972 yılları arasında gerçekleştirilen Apollo yolculukl arı sırasında Ay'da gerçekten dünya dışı zeki yaşama ilişkin bulgular elde edildi mi? Sözgelimi, uzaylılar tarafından inşâ edildiği düşünülebilecek mimarî yapılar, geçmiş uygarlıklardan kalıntılar gibi… Bir de Apollo astronotl arının seyahatle ri sırasında kendileri ni takip eden bir çok UFO'nun filmini çektikleri söyleniyor Son yıllardaki insansız Mars seferleri nde de bu tür iddialar ortaya atıldı Ne diyorsunu z bu tür söylentilere? NASA'da birşeyler dönüyor da bizler mi bilmiyoru z?
- Benim kırk yıllık bilim serüvenim içinde, şimdiye kadar önüme dünya dışı yaşam iddialarını destekley ecek nitelikte tek bir kanıt bile gelmedi Aldığım sorumlulu klar gereği çok üst düzey bilimsel ortamlard a bulundum, ama gerçekten bu konunun imâ yollu dahi gündeme geldiği bir durum olmadı Üzülerek söylüyorum ki biz bilim adamlarının elinde hâlâ "kanıt" sayılabilecek tek bir film, fotoğraf ya da dünyadışı malzeme yok Hayâlperestlere bakarsanız Amerikan hükümetine bağlı gizli birimlerd e bunlardan yüzlercesi var, ama bana sorarsanız henüz en küçük bir kanıta dahi ulaşabilmiş değiliz Tabii, ben kanıt derken amatör araştırmacıların ucuz hilelerle bezenmiş film ve fotoğraflarını kastetmiy orum, ciddi bilimsel bulgulard an söz ediyorum
 Evrende henüz bizim dışımızda zeki bir yaşamın ipuçlarını ne yazık ki yakalayab ilmiş değiliz "Ne yazık ki" diyorum, çünkü başka gezegenle rde yaşam olabileceği yönündeki iddiayı topyekün reddetmek için hiçbir nedenimiz yok Ne dinsel ne de bilimsel açıdan Olabilir elbette ve ben böylesine önemli bir bulguya ulaştığımda bunu insanlık âleminden gizlemeye gerek duymam Ama yeşil derili uzaylıları şimdiye kadar yalnızca Spielberg'in filmlerin de görme şansına eriştim!

'Müslüman gençlikten çok şey bekliyoru m'

- Gerçi bu saatten sonra ikinci bir Faruk El-Baz yetiştirmek oldukça zor, ancak biz yine de sizin ağzınızdan gençliğe yönelik umut dolu bir mesaj almak istiyoruz Çağdaş bilimin en seçkin isimlerin den biri olarak, kendini bilim dünyasına adamak isteyen genç kuşaktan Müslümanlara ne gibi mesajlarınız olabilir? Büyük bilimsel kuruluşların yönetimlerini ellerinde tutan Batılı hükümetlerin bugünkü önyargılı İslâm anlayışı ve Doğu toplumlarına mesafeli yaklaşımı dikkate alınırsa, Doğu ülkelerinden çıkıp dünya çapında saygınlık kazanacak daha başka uluslarar ası bilginler de çıkarabilir miyiz? Yoksa bu süreç sizin kuşağınızla birlikte sona mı ermiş olacak? Yeni keşifler yapmak ve hem İslâm alemine hem de küresel bilime katkıda bulunmak isteyen Müslüman gençlere ne tavsiye edersiniz?
- Sevgili genç Müslüman kardeşlerime bu vesileyle iletmek istediğim bazı özel mesajlarım olacak elbette Bu yüzden de şimdiki soruyu en az diğerleri kadar önemsiyorum Ali…
Ben jeolojide olduğu kadar ilâhiyat alanında da yetkin hocaların elinde büyümüş bir kişiyim Babam, daha önce de söylediğim gibi, dünyanın sayılı üniversitelerinden biri olan El-Ezher'de hocaydı ve bizleri katıksız bir inançla büyüttü Kendisi aynı zamanda bilimin her dalına gönül kapıları sonuna kadar açık bir aydındı Sürekli okumamızı, araştırmamızı ve evreni olabildiğince anlamamızı isterdi Şu hiç unutulmasın ki İslâm dininde insanoğlunun bilimsel anlamda gelişmesini, ilerlemes ini ve atılımlar yapmasını engelleyi ci hiçbir emir ya da yasak yoktur Hurafeler i ve bidatları boşverip, Kur'an'ın ruhuna bakarak konuşursak, Allah'ın kitabında böyle mantıksızlıklar göremeyiz! Aksine diğer bir çok dinsel inanışın aksine, son din olan İslâm, Kutsal kitabı Kur'an aracılığıyla bizleri içindeki herşey ile birlikte evren denilen bu sonsuz boşluğu keşfetmek için motive etmekte, hattâ neredeyse düpedüz kışkırtmaktadır İslâm'ın ruhunu tam mânasıyla kavramış bir Müslüman için, yaşadığı dünyayı, onun üzerinde bulunan canlı-cansız bütün varlıkları ve bunun da ötesinde evreni araştırmak adetâ bir ibadettir
 Çağımızda genç Müslümanların en öncelikle yapmaları gereken şey, inançlarına sıkı sıkıya sarılmak, bu konuda eksik olduğunu gözlemlediğim özgüvenlerini güçlendirmek ve ardından da donanabil dikleri kadar çok bilgiyle donanmaktır Yüce Allah da onun aziz peygamber i de "cahil insanın kaybedenl erden olacağını" defalarca buyurmuşlardır Daha fazla bilgiyle donanan insanın hem kendine hem de başkalarına saygısı artar Toplumun diğer üyeleriyle didişmeyi bırakıp onları sevgiyle aydınlatmaya girişir
 Ben eğer okumaya ve bilgilenm eye bu denli kararlı bir biçimde, tutkuyla bağlanmasaydım, şimdilerde Nil kıyısında bir yerlerde belki de yaşlı bir çoban olarak ömrümün son yıllarını yaşıyor olacaktım Elbette ki bu sözümle çobanları küçümsemiyorum, ileri bir uygarlığın işini iyi yapan çobanlara da ihtiyacı var Ama onlardan daha önce, hayvanlar a değil insanlara rehber olacak nitelikte kişiler yetiştirmemiz gerekli Bu yüzden de Allah'tan sürekli bilgiyi diledim, O da kâlbime göre verdi ve bana tarihin kırılma noktalarını oluşturan önemli olaylarda kritik roller üstlenmeyi nasip etti
İtiraf etmek gerekir ki, benim kuşağım Arap/İslâm dünyasında güçlü bir "ümmet bilinci"nin oluşturulması noktasında başarısız olmuştur Benim gençlik yıllarımda İslâm ülkelerinde abartılı bir biçimde miliyetçi rüzgârlar esiyor, zaman zaman da sosyalist görüşler egemen oluyorduŞimdi geçmişe dönüp baktığımda İslâm dünyasının selametin in bu akımlarda olmadığını daha iyi görüyorum
 Bizler ilk gençlik yıllarımızda yeterince şuurlu değildik Ancak, bütün içtenliğimle söylüyorum ki İslâm dünyasının şimdiki genç kuşaklarından çok daha umutluyum Yeni gelen nesiller, bilgiyle donanmış, parmakla gösterilen insanlar olarak İslâm'ın tüm dünyada seçkin birer temsilcil iğini yapacakla r ve bizim başaramadığımızı mutlaka başaracaklar İnsanlık ailesi içinde İslâm ümmetinin mutlaka saygın ve özel bir yeri olacaktır İslâm, Türkiye'deki ve dünyanın diğer köşelerindeki aydın Müslümanlar sayesinde gelecekte terörle ve gerilikle değil, "en ileri olmakla" özdeş bir kavrama dönüşecektir Hepinizde n çok çalışmanızı istiyorum Mısır'daki ücrâ bir köyde doğan Faruk şu küçük hayatına bütün bunları sığdırmışsa, sizler elbette ki daha fazlasını yapabilir siniz Hayata asılın ve başarın İslâm kaybedenl erin dini değildir Ayrıca şunu da hiç unutmayınız ki dünyadaki hiçbir aklı başında devlet, bilimsel çalışmalarında İslâm dünyasından gelen üstün beyinlere set çekerek bir yere varamaz İnsanlığın gelişimine yön veren bütün büyük bilimsel atılımlar, daimla farklı uluslarda n insanların ortak zekâsı ve gayretiyl e gerçekleştirilmiştir NASA'da Ay'a ilk ayak basıldığında bir sürü Müslüman bilim adamı çalışıyordu, bugün de çalışıyor, aynı şekilde gelecekte de çalışacaktır Çünkü dünyanın bizden öğrenecek çok şeyi var
'Türkiye'ye üç kez geldim'
- Hocam, benim ülkem Türkiye'yi merak ediyor musunuz hiç? Sözgelimi, bizdeki bilim ortamını yakından tanımak ister miydiniz? Herhangi bir bilimsel kuruluştan ciddi bir davet gelse Türkiye'yi ziyaret eder misiniz? Sizi ülkemizde ağırlamak bize büyük bir gurur verir

- Belki şaşıracaksın şimdi ama, ben Türkiye'ye daha önce üç kez geldimİki kez Ankara'da, bir kez de İstanbul'da bulundum Attığım her adımda ortak bir kültürün topraklarında olduğumu hissedere k bu ziyaretle rimden büyük keyif aldım Sonuncu gelişim 2002 Haziran ayında İstanbul'aydı ve uzaktan algılama üzerine uluslarar ası bir konferans a katılıp tebliğ sundum (İTÜ tarafından düzenlenen Third Internati onal Symposium Remote Sensing of Urban Areas-Üçüncü Uluslarar ası Kentsel Alanların Uzaktan Algılanması Sempozyum u, 11-13 Haziran 2002)
Bu süreçte ülkenizin değerli bilim adamlarıyla çok yapıcı görüş alışverişlerim oldu Eminim ki bu tür ziyaretle rim yakın gelecekte de tekrarlan acak O zaman İstanbul'da seninle bu kez de yüzyüze görüşmeyi dilerim

- Bunu ben de çok isterim Hocam Bizleri kırmayıp, üniversitedeki onca yoğunluğunuz içinde bu kıtalararası söyleşiye zaman ayırdığınız için gazetem ve okurlarımız adına size gönülden teşekkür ediyorum
- Ben de içtenliğin için teşekkür ederim Ali… Kardeş Türk halkına lütfen selam ve saygılarımı ilet
 Bu söyleşiden hemen sonra Fas'ın başkentindeki bir konferans a katılmaya gideceğim Konferansın konusu "Arap Dünyasında Gençliğin Eğitimi" Gördüğün gibi yalnızca Ay'a iniş ya da uzaktan algılama ile uğraşmıyorum, İslâm dünyasının seni üzen çağdaş sorunları beni de fazlasıyla üzüyor ve bu konuda son nefesime kadar çalışmaya devam edeceğim Gayret bizden, takdir Allah'tan…
(Türkiye'nin herhangi bir yerinden Prof Dr Faruk El-Baz'a İngilizce ya da Arapça olarak selam mahiyetin deki mesajlarınızı iletmeyi arzu ederseniz, Boston Üniversitesi Uzaktan Algılama Merkezi'nin aşağıdaki faks numarasını kullanabi lirsiniz:
Bütün ön kodlar dahil olarak-- 001 / 617 / 353 32 00)
« Son Düzenleme: Kasım 08, 2012, 01:38:29 ÖS Gönderen: admin » Logged
Sayfa: [1]
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2008, Simple Machines
LinkBacks Enabled by LordReco | FoRuMBoL Themes