|
SEYYİDLİK KURUMU NAKIBUL EŞRAF
https://tr.wikipedia.org/wiki/Nak%C3%AEb%C3%BC%E2%80%99l_e%C5%9Fr%C3%A2f
Nakîbü'l eşrâf, ilk olarak Abbasi halifesi Mütevekkil zamanında oluşturulan bir kurumdur. Bu zamandan itibaren diğer İslâm devletler inde nikâbet teşkilatı varlığını sürdürmüştür.
Nakîbü'l Eşraf, Osmanlı Devleti'nde protokole tabi değildir. Vasıtasız olarak ve vaktini kendi belirleye rek padişahla görüşebilir. Padişahın başkanlık ettiği divanlard a diğer devlet erkânından ayrı olarak padişah ile aynı sedire oturur.
Osmanlı Devleti'nde de ilk olarak sâdât nikâbeti Sultan Yıldırım Bayezid zamanında Mayıs 1400 tarihinde tesis edilmiştir. İlk Nakîbü’l-eşrâf da Seyyid Ali Nata b. Muhammed olmuştur. Ondan sonra oğlu Seyyid Zeynelabi din babası gibi seyyid ve şeriflere nâzır olmuştur.
Nakîblik, Fatih Sultan Mehmed zamanında bir ara kaldırılmışsa da, II. Bayezid devrinde yeniden oluşturulmuş ve son devirlere kadar varlığını devam ettirmiştir. Bu tarih görünüş olarak kuruluş tarihidir . Yoksa Osmanlının kuruluşundan itibaren seyyid ve şeriflerin öneminin olmadığı anlamına gelmez. Nakîbü'l-eşrâflık, ilmiye sınıfının en üst seviyesin e çıkan seyyidler e veriliyor du. Nakîbü’l-eşrâflar, kadılar gibi belirli bir süre için görevlendirilmiyor, uzun yıllar iş başında kalıyorlardı. Resmi giysileri, konakları ve kendileri ne hizmet eden adamlarıyla saygın bir yer tutuyorla rdı.
Osmanlı Devleti'nde nakîbü'l-eşrâflar hakkında ilk biyografi k eser Ahmet Rıf'at Efendi’nin Devhatü'n Nukabâ adlı eseridir. Bu eser 1500'lü yıllardan itibaren 1800'lü yıllara kadar Nakîbü'l-eşrâf olarak görev yapan toplam 62 kişinin biyografi sini vermiştir.
Nakîbü'l-eşrâfın başlıca görevi, İslam peygamber i Muhammed'in soyundan geldikler ine ilişkin ellerinde belgeleri bulunan seyyid ve şeriflere tanınmış olan ayrıcalıkları korumaktı. Nakîbü'l-eşrâflar, eyalet, sancak ve diğer yerleşim birimleri ndeki kaymakamlıkları vasıtasıyla bütün seyyid ve şeriflerin isimlerin i kapsayan defterler i tutarlardı. Şecere-i Tayyibe denilen bu defterler de Peygamber soyundan geldikler ini belgeleye nlerin soy kütükleriyle birlikte bulundukl arı şehir, siyâdet veya şerâfet silsilesi, evladı, ahval ve ahlakı, ikametgâhı, görevi ve durumları kayıtlı idi.
Seyyid ve şeriflerin kanunlara aykırı tutum ve davranışları görüldüğünde veya herhangi bir suç işlediklerinde, İstanbul'da Nakîbü'l eşrâf, taşralarda ise nakîbü'l-eşrâf kaymakaml arı tarafından yargılanır, gerekli cezaya çarptırılırlardı. Yöneticiler ve kadılar bu işe karışamazlardı. Halktan ayırt edilmeler i için başlarına yeşil sarık sarmaları mecburi idi.
Nakîbü'l-eşrâf kaymakaml arı, İstanbul'dan Nakîbü'l-eşrâf'ın sadrazama mektupla sunulmasından sonra atanırlardı. Genellikl e bir yıllık süre için atanan nakîbü'l-eşrâf kaymakaml arının atanmaları mektuplarında, doğrudan kaymakam atanan kişiye hitap edilmekte olup, seyyidler in üzerlerine kaymakam olarak tayin edildikle ri bildirild ikten sonra, göreve tayin edildikle ri tarih yazılır ve daha sonra görecekleri işler açıklanırdı.
Seyyidler in haklarının korunması, arûsiyye ve tevcihiyy e gibi vergileri n aldırılmaması, bunlara hürmet edilmesi, sahte seyyidlik iddiasında bulunanla ra müsaade edilmemes i, seyyidler in tespit edilerek İstanbul'a bildirilm esi ve bunların halktan ayırt edilebilm eleri için yeşil sarık ve cüppe giydirilm esi gibi yapacakla rı işler açıklandıktan sonra, Nakîbü'l-eşrâf'ın imzası ile tamamlana n atama mektuplarının, Isparta Şer‛iyye siciline kaydedilm esi ile birlikte atama işlemi de tamamlanmış olmaktaydı.
Atanan nakîbü'l-eşrâf kaymakaml arı, Nakîbü'l-eşrâf’ın sancak merkezler inde uygun gördüğü kadılardan, müderrislerden, eski nakîbü'l-eşrâf kaymakaml arından veya eşraftan birisi oluyordu.
Seyyid ve şerif oldukları belgelerl e ispatlanmış olan bu kişilere toplum tarafından çok büyük saygı, sevgi ve itibar gösterilmiştir. Aynı zamanda devlet de onları vergi verme ve benzeri bütün kamu yükümlülüklerinden muaf tutmuştur. Kendileri nden önceki Türk ve İslâm devletler indeki yerleşmiş uygulama gibi, Osmanlı Devleti’nde de seyyidler askeri sınıfdan muaf tutulmuştur. Örneğin, 16. yüzyıl'da Hamid Sancağı’nda vergiden muaf olanlar arasında şerifzâde, âl-i Rasul ve seyyidler in de yer aldığı görülmektedir. Toplam 26 adet olarak sâdât-ı kirâmın vergiden muaf olduğu kayıtlara geçmiştir.
18. yüzyıl'da, nakîbü’l-eşrâf kaymakaml arının bir kısmı da birtakım yolsuzluk işlerine karışmaktaydılar. Bazı kazalarda, nakîbü’l-eşrâf kaymakaml arı "harc-ı ma‛kûl", "devriye", "tevcih", "sâdât akçesi", "arûsiyye" isimleriy le tekâlif-i şakka gibi sonradan uydurulan vergiler toplamaya başlamışlardı. 24 Eylül – 3 Ekim 1759 tarihinde Rumeli ve Anadolu'daki kadılara, nâiblere ve nakîbü’l-eşrâf kaymakaml arına gönderilen bir fermanda, nakîbü’l-eşrâfların seyyidler den sorumlu oldukları, uygunsuz hareketle rinde onları yakalamal arı, seyyidlik iddialarında bulunanla rı derhal İstanbul'a göndermeleri, alınan haksız vergileri n hemen iade edilmesi ve bu işlerin takibinde Nakîbü’l-eşrâf Seyyid Mehmed Emin Efendi’nin yetki sahibi olduğu açıklanmıştır. O dönemde, bu gibi haksız yere para tahsil edilmesin i yasaklaya n Vezir-i Azam Mehmed Ragıb Paşa'nın da mektubu mevcuttur
|