+ ISLAMGREEN34 NEW WORLD » SANAL ALEM ANEKTODLARI 1. BÖLÜM  » 3 - SANAL ALEM - SANAL ALEM VE MÜSLÜMAN GENÇLİK İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR 1. BÖLÜM (Moderatör: İman_Power)
 SANAL ALEM - SANAL ALEMDEKİ ZARARLI OLUŞUMLAR - 3 BÖLÜMLÜK KONU İÇİN TIKLAYINIZ

Kullanıcı Adı: Beni Hatırla?
Şifre:
Sayfa: [1]
Konu: SANAL ALEM - SANAL ALEMDEKİ ZARARLI OLUŞUMLAR - 3 BÖLÜMLÜK KONU İÇİN TIKLAYINIZ  (Okunma Sayısı 31322 defa) Seçenekler Arama
« : Kasım 10, 2008, 11:34:20 ÖÖ »
admin
Ziyaretçi
SANAL ALEM - SANAL ALEMDEKİ ZARARLI OLUŞUMLAR - 3 BÖLÜMLÜK KONU İÇİN TIKLAYINIZ

SANAL ALEM - SANAL ALEMDEKİ ZARARLI OLUŞUMLAR 1.BÖLÜM

1.BÖLÜM

KONU İÇİN ALTTAKİ LİNKLERİ TIKLAYARA K OKUYUNUZ
 
http://www.bunlarlazim.com/bilgisayar-ve-internet-bagimliligi.html

Bilimsel ve teknoloji k gelişmelerin gittikçe hızlandığı ve teknoloji nin aynı hızla günlük yaşamımıza girdiği düşünüldüğünde cep telefonla rı, bilgisaya rlar ve internet teknoloji lerinin yaşamımızdaki vazgeçilmez yeri ve önemi bir kez daha açıkça görülebilmektedir. Ancak günümüz gelişmiş teknoloji lerinden olan bilgisaya r ve internet kullanımının yaşamımızda istenilen bilgiye anında ulaşabilme, bilgi paylaşımını sağlayabilme gibi getirdiği kolaylıklar yanında çok sık kullanımından kaynaklan an bir çok problemi de beraberin de getirmekt e olduğu bilinen bir gerçektir. Özellikle okul çağındaki gençlerde oldukça sık görülen, psikoloji k ve bedensel gelişimlerini, sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyer ek akademik başarılarını da düşüren aşırı şekilde internet/bilgisayar kullanımı bireyin hem akademik hem de kişisel gelişimini negatif yönde etkilemek te, kişiyi bağımlı hale getirmekt edir. Bu bağlamda da ortaya çıkan “bağımlılık” kavramının tanımının iyi yapılarak nedenleri nin, belirtile rinin ve çözüm önerilerinin ortaya konulması önem taşımaktadır. Bu çalışmada da öncelikle bağımlılık tanımı, bileşenleri, belirtile ri, nedenleri ve yarattığı sorunlara değinilmiş daha sonra konuyla ilgili yapılmış ve yapılan araştırma bulgularına ve faydalı olacağı umulan önerilere yer verilmiştir.

Bağımlılık

Amerikan Psikiyatr i Birliği (American Psychiatr ic Assosiati on) tarafından 1994’te yayınlanan ve DSM-IV kısaltmasıyla isimlendi rilen, Mental Bozuklukl arın Tanımsal ve Sayısal Elkitabı’nda (Diagnosti c and Statistic al Manual of Mental Disorders) internet bağımlılığı bir hastalık olarak bulunmama ktadır. (Çelebi, 1999)

Alan yazında ilk bağımlılık tanımlarında “ilaç almayı” görmekteyiz. Bu tanımla bağımlılığın, madde bağımlılığı kapsamında değerlendirildiği söylenebilir. Ancak gelişen teknoloji ve farklılaşan davranışsal değişiklikler de bağımlılık olarak düşünülmeye başlanmıştır.

Bu görüşler, kumar oynama (Griffiths, 1995b), aşırı yeme (Orford, 1985), cinsellik (Glasser, 1976), bilgisaya r oyunları oynama (Griffiths, 1993) ve çiftlerin birbirine aşırı bağlılığı (Peele & Brodsky, 1975) gibi farklı etkinlikl eri içermektedir. Kimyasal olmayan bağımlılıkların bağımlılık yaratıp yaratmadığını belirleme nin yolu ilaç bağımlılığı için saptanmış olan klinik ölçütlerle karşılaştırmaktır. Bu yöntem, ‘televizyo n bağımlılığı’ (McIlwrait h ve ark., 1991) ve ‘eğlence makinesi bağımlılığı’ (Griffiths, 1991) gibi davranışsal bağımlılıkların klinik olarak tanımlanabilmesini kolaylaştırmaktadır. (Griffiths, 1999)

Yukarıda sözü edilen bağımlılık türleri için kimyasal bağımlılıktan farklı olarak teknoloji k bağımlılık tanımlanmaktadır. “Teknoloji k bağımlılıklar işevuruk olarak, insan-makine etkileşimini içeren ve kimyasal olmayan (davranışsal) bağımlılıklar olarak tanımlanır. Bu bağımlılıklar pasif (örneğin, televizyo n) ya da aktif (örneğin, bilgisaya r oyunları) olabilir. Etkileşim genellikl e, neden olan ya da pekiştiren özellikleri (örneğin, ses efektleri, renk efektleri, olay sıklığı vb.) içermekte ve bu özellikler bağımlılık eğilimini artırabilmektedir. (Griffiths, 1995a)

Teknoloji k bağımlılığı, davranışsal bağımlılıkların bir alt grubu olarak gören Griffiths (1996a), ana bileşenleri olarak dikkat çekme (salience), duyguduru m değişikliği (mood modificat ion), tolerans, geriçekilme belirtile ri (withdrawa l symptoms), çatışma (conflict) nüksetme (relapse) olarak tanımlamış ve kullanmıştır. (Griffiths, 1999)

Dikkat çekme: Belirli bir eylem kişinin yaşamında en önemli hale geldiğinde ortaya çıkar. Düşüncelere (zihinsel meşguliyet ya da bilişsel çarpıtmalara yol açan), duygulara (şiddetli istekle sonuçlanan) ve davranışa (sosyalleşmiş davranış bozulmala rı) hakim olur. Örneğin, İnternet kullanıcıları, gerçekte online olmasalar bile bir sonraki online olacakları zamanı düşüneceklerdir.

Duyguduru m değişikliği: Bu durum, belirli bir aktivite ile uğraşmanın sonucunda kişinin belirttiği öznel deneyimle re işaret eder ve bir başaçıkma stratejis i olarak görülebilir. Örneğin, bu kişiler İnternete bağlandıklarında duygusal olarak bir canlanma olmaktadır. Ya da saatlerce online kaldıklarında kaçma ya da kayıtsız kalmanın sakinleştirici etkisini hissederl er.

Tolerans: Aynı etkiyi göstermesi için belirli aktivitel erin miktarındaki artma sürecidir. Örneğin, bir İnternet kullanıcısının başlangıçta daha az sürede elde ettiği duyguduru munu elde edebilmes i için online kaldığı süreyi arttırması gerekmekt edir.

Geri çekilme Belirtile ri: Bunlar belirli bir eylem devam etmediğinde ya da aniden kesildiğinde ortaya çıkan, hoş olmayan duygular ya da fiziksel etkilerdi r. Örneğin, bir Internet kullanıcısı online olması engellend iğinde, titreme, karamsarlık ve sinirlili kten yakınabilir.

Çatışma: Bağımlı kişiler ile çevresindekiler arasındaki kişiler arası çatışmalar, iş, sosyal yaşam, hobiler ya da ilgiler gibi çeşitli aktivitel erle olan çatışmalar ya da kişinin kendi içsel çatışmalarına işaret eder.

Nüksetme: Belli bir aktiviten in daha önceki örüntüleriyle tekrar oluşması eğilimidir ve yıllar süren kaçınma ya da kontrolde n sonra tekrar bağımlılığın en uç düzeyine dönülmesidir.

İnternet bağımlılığının belirtile ri

Bağımlılık hakkında karar vermek üzere gözlenebilir bazı davranış ve durumlar alan yazında bir çok uzmanın ortak görüşü olarak belirlenm iş ve bağımlılığın belirtile ri olarak gösterilmiştir.

• Her gün Internet’e bağlanmak, bağlı iken zamanın farkında olmamak, sorulduğunda ise inkar etmek,
• Herkese mail adresi, ICQ numarası, sohbet odası adları vs. vermek veya dağıtmaya çalışmak.
• İnternet dışı uğraşlara ilginin kaybolması
• Sosyal faaliyetl erde azalma, dostları tarafından anlaşılamama duygusu, Spor faaliyetl erinden uzaklaşma ve kondisyon kaybı
• İş verimliliğinin düşmesi
• Sürekli uykusuz kalma ve yorgunluk
• Alışverişlerin Internet üzerinden yapılması
• Aile fertlerin e yeterli zamanı ayıramama nedeni ile aile bağlarının zayıflaması
• Günlük yaşamdaki diğer iş ve kişilerin, online yaşama engel olduğu düşüncesi
• Bilgisaya r kullanımı nedeniyle eşler arasında anlaşmazlık ve sorun çıkması

Benzer şekilde Dr. Mark Griffith’s yaptığı bir araştırmada verdiği “en önemli on uyarı sinyali”ni aşağıdaki gibi sıralamıştır (Ekinci, 2002).

1. Yalnızca birkaç dakika harcamaya niyetli olduğunuz halde, bilgi aramak için saatler harcadığınızı fark ediyorsun uz.
2. Çalışma arkadaşlarınıza, özel hayatınızdaki arkadaşlarınıza ya da eşi’ine bilgisaya r başında geçirdiğiniz zaman hakkında yalan söylüyorsunuz
3. Monitörün başında her oturuşta saatlerce kaldığınız için fiziksel sorunlard an mustarips iniz.
4. Sürekli olarak bir sonraki İnternet oturumunu iple çekiyorsunuz.
5. Aradığınız bilgiyi bulmaya hep “bir adımcık” kaldığını düşünüyorsunuz.
6. Anonim bir kişiliğe bürünmek size heyecan veriyor, insanlarl a İnternet üzerinden konuşmayı yüz yüze konuşmaktan daha kolay buluyorsu nuz.
7. E-postanızda bir şey var mı diye bakmak için zorlayıcı bir istek duyuyorsu nuz.
8. İnternet’e girmek için yemek öğünlerinize, derslerin ize ya da randevula rınıza boş veriyorsu nuz.
9. Bilgisaya rınızın başında bu kadar fazla zaman geçirdiğiniz için suçluluk duyma ve büyük bir zevk alma arasında gidip geliyorsu nuz.
10. Bilgisaya rınızdan uzak kaldığınız zaman canınız bilgisaya r çekiyor ve yoksunluk semptomla rı gösteriyorsunuz.

Yukarıdaki belirtile ri gösteren kişilerin dikkatli olmaları gerektiğini belirten uzmanlar, bu sorunların kişinin yapmakta olduğu iş, çalışma ortamı, yaşı, öğrenim düzeyi, kullanım gerekleri ve düzeyi göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulama ktadırlar.

Bu sorunların ortaya çıkmasında etkili olduğu düşünülen alanlar ise Siber- seks, flört, muhabbet, kumar, pornograf i, sohbet, borsada oynamak, açık artırmalara katılmak, oyunlar ve -son olarak- saplantılı bir şekilde yeni bilgiler peşinde koşmak şeklinde sıralanmaktadır. (Ekinci, 2002)

İnternet bağımlılığının nedenleri

Araştırmacılar özellikle sosyalleşme ihtiyacını vurguluyo rlar. Örneğin Dr. Storm A. King, konunun boyutlarını özetlediği makalesin de, İnternet üzerindeki sosyal hayatın avantajla rını sayıyor: Günümüzün şehir hayatında kolay kolay kurulamay an sosyal bağlantıları İnternet üzerinden kurabilme k, yabancılarla kolaylıkla ve risksiz olarak ilişkiye geçebilmek; insanların kendi kendileri ni dizginlem eden, özgürce düşüncelerini, duygularını ifade edebilmel eri; kendileri ni göstermek istedikle ri yönlerini abartarak gösterebilmeleri; İnternet üzerindeki paylaşma ortamlarında ses çıkarmadan diğerlerini dikizleme olanağının olması gibi. Sosyalleşme ihtiyacına, İnternet’i çekici kılan başka unsurları da eklemek zor değil; her an el altında olması, yasaklanmış olana ulaşabilmeyi kolaylaştırması, oyun oynamaya, risk almaya yardım etmesi bunlardan birkaçı olarak sayılabilir. (Ekinci, 2002)

İnternet Bağımlılığı’na Karşı Görüşler

Bazı yazarlar ise ülkemizde yeterli sayıda Internet kullanıcısının olmadığını, olmayan bir şeyin de bağımlılık yapmayacağını savunmakt adırlar. Özden ÖZDEMİR’e (2000) göre; tanı için kullanılan DSM 4 standardında önemli hatalar olduğuna inanan bir psikiyatr olan Ivan Goldberg, bunu kanıtlamak için Internet bağımlılığı diye hastalık uydurup, haber gruplarında bağımlıların yardımlaşması için uydurma bir destek grubu oluşturmuş ve konu bu noktadan sonra daha de gelişip bu günkü hale gelmiştir.

Carnegie Mellon üniversitesinde yapılmış olan bir başka araştırmada da Internet’in mutsuzlaştırdığı sonucu çıkarılmış. Araştırmaya göre web kullanımı arttıkça bireyleri n yalnız ve mutsuz hissetme ihtimali artıyor. Internet gibi sosyal bir teknoloji nin tuhaf bir şekilde anti-sosyal davranmayı beslemesi ne ‘Internet paradoksu’ adını vermişler. Yani Internet ağına çok bağlananlar gündelik hayattaki bireyler arası ağa o kadar kolay bağlanamıyor. (Özdemir, 2000)

Bağımlılık olduğuna inanmayan bir başkası ise Dr. Iathan Shapira, bir sorunun varlığını kabul ediyor; ama bunun yeni bir hastalık türü değil, aynı kleptoman i veya alışveriş bağımlılığı gibi bir “itki denetimi” problemi olduğunu düşünüyor ve İnternet “bağımlı”larının zaten başka psikiyatr ik bozuklukl ardan da çektiklerini düşünüyor. (Ekinci, 2002)

Dr. John Grohol da böyle bir hastalık olmadığını söylüyor. Grohol, hastalığın var olduğu sonucuna varan araştırmalardaki yöntemsel sakatlıklara işaret ediyor; örneğin, teşhis kriterler inin saptanmasında, patolojik kumar bağımlılığı gibi az sayıda insanda gözlemlenen, anti-sosyal bir davranış için geliştirilmiş kriterler in, İnternet gibi milyonlar ca insanın kullandığı ve doğası itibarıyla sosyal olan ilişki biçimine aktarılmasını eleştiriyor. Grohol, İnternet bağımlılığından çektiğini söyleyen insanların çoğunun ! depresyon, anksiyete gibi başka bir sorunla yüzleşmek yerine kendileri ni İnternet’e verdikler ini, çok az sayıda kullanıcının kompulsif aşırı kullanımdan mustarip olduğunu; bunların da bilinen bağımlılık tedavi yöntemleri ile tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor. (Ekinci, 2002)

John Grohol’un alternati f olarak önerdiği yaklaşım oldukça aklıselim ürünü. Üç safhalı bir modeli hipotez olarak ortaya atıyor: Bu modelde kullanıcılar önce büyülenme/saplantı, sonra hayal kırıklığına uğrama/uzak durma safhalarından geçerek bir dengeye ulaşıyorlar. Grohol, buna göre, aşırı kullanım şikâyetlerinin çoğunun, ikinci safhadaki kullanıcıların geçici şikâyetleri olduğunu söylüyor. (Ekinci, 2002)

John Suler neyin hastalıklı, neyin sağlıklı olduğunu ayırt etmek için bir “Bütünleştirme İlkesi” öneriyor: “Yüzyüze yaşantınız siber-yaşantınızdan koptuysa bir sorun vardır. Yüz- yüze yaşantınız siber-yaşantınızla bütünleşmişse, durumunuz sağlıklıdır.” (…) (sağlıklı İnternet kullanımında) İnternet üzerindeki hayatınızdan gerçek hayattaki aile ve arkadaşlarınıza söz edersiniz . İnternet ortamındaki cemaatini ze kendi gerçek kimliğiniz, ilgilerin iz ve beceriler inizle katılırsınız. İnternet üzerinde tanıştığınız insanlarl a telefonla konuşur ya da şahsen görüşürsünüz. Tersi de geçerli: esasen gerçek dünyadan tanıdığınız insanların bir kısmıyla da e-posta ya da sohbet ortamlarında ilişkiye geçersiniz. “Gerçek dünyayı getirmek”, siberuzay da bağımlılık halinde takılıp kalmış insanlara yardım etmekte önemli bir ilkedir. (Ekinci, 2002)

Uzun Süreli Bilgisaya r Kullanımının Yarattığı Sorunlar

Uzun süreli Internet kullanımında olduğu gibi uzun süreli bilgisaya r kullanımın da neden olduğu sağlık problemle ri az çok tüm kullanıcılarda görülmektedir. Dr. Çelebi (2000) bu sorunların neler olduğundan ve korunma yöntemlerinden bahsetmek tedir.

Birçok kişi bilgisaya r kullanırken nasıl oturduğunu çoktan unutmuş, gözleri ekrana kilitlenm iş, sırt öne eğilmiş, eller klavye ya da fare üstünde saatlerin i bilgisaya r başında geçirmekte; sonunda gözlerde yanma, boyun kaslarında ağrı ve sertleşme, elde uyuşukluk, genel yorgunluk gibi şikayetler ortaya çıkmaktadır. Bu aşırı bilgisaya r kullanımı ve çalışma alışkanlıkları sonucu bazı bedensel bozuklukl ar ve sorunlar gelişir. Bu bozukluk ve sorunlard an belli başlıları aşağıda anlatılmıştır.

Tekrarlan an hareketle olanlar

Klavyeyi veya fareyi kullanırken yapılan küçük hareketle rin hastalığa yol açması şaşırtıcı gelebilir . Fakat çok sayıda tekrarlan dığı ve aylar, yıllar boyu sürdürüldüğü için küçük el hareketle ri sonucu, zamanla, özellikle el bileği hizasındaki yapılarda bozulmala r ortaya çıkar. En sık görüleni el bileği sendromu dur. El bileği sendromun da median sinir el bileği hizasında içinde geçtiği el bileği kanalında sıkışır, yapısı bozulur ve işlevini yapamaz. Median sinir, küçük parmak ve yüzük parmağının dış yarısı hariç, elin iç yüzünün duyarlılığı ve el ayası içindeki bazı kasların ve baş parmağı hareket ettiren bazı kasların çalışmasını sağlar. Median sinir görevini yapmayınca elde uyuşukluk ve ağrı, başparmak hareketle rinde ve el sıkma gücünde azalma ortaya çıkar, el becerisi bozulur, incelik gerektire n el işleri yapılamaz. Eldeki ağrı nedeniyle kişi geceleri uyanır, elini sallayara k ve silkeleye rek ağrıyı bir oranda azaltmaya çalışır. Olay bir kere geliştikten sonra tedavisi güç bazen de başarısız olduğundan hastalık hakkında önceden bilgili olup ortaya çıkışını önlemek en iyi yoldur.

Boyun kaslarında tutulma

Belli bir duruşta uzun süre kalmakla boyun kasları kasılır. Bu durum boyunda, bazen boyunla beraber başın arka kısımlarında ağrı sertlik ve uyuşukluğa yol açar. Çalışırken kişinin stresli olması, monitörün baş hizasından yukarıda olması, aynı baş duruşunu değiştirmeksiniz uzun süre sürdürmek boyun tutulmasını kolaylaştırır.

Gözlerde yorulma

Sabit bir noktaya sürekli bakmak gözleri yorar. Gözlerin değişik yönlere hareketi göz küresini hareket ettiren 6 değişik kasla sağlanır. Ayrıca gözler yakına ve uzağa baktığında, görüntünün retinaya odaklaşmasını sağlamak için, göz merceğini bombeleştirip yassılaştıran göz içindeki kaslar çalışır. Sabit bir noktaya sürekli bakmak gözleri yorar. Ayrıca ekrandaki görüntü ve ışık ayarının iyi yapılmamış olması, monitör ışığının titreşimli olması da göz yorgunluğunda etkili olur. Bunlara uykusuzlu k da eklenebil ir ve böylece uzun süre bilgisaya r kullanan kişilerin gözlerinde yorgunluk hissi, kızarıklık ve yanma ortaya çıkar.

Uyku saatlerin in azalması

Bilgisaya r tutkunları, birazdan kalkacağım diyerek gece geç vakte kadar otururlar… Oysa sabah kalkıp işe gidecekle rdir. Televizyo n uyutur; bilgisaya r, özellikle internet kişilerin aktif katkısına ve ilgisine bağlı olduğundan uyanık tutar. Bilgisaya r tutkunu gecenin geç saatlerin e kadar bilgisaya r başındadır. Uyku azlığı sonucu sürekli olarak kendini yorgun hisseder, çabuk sinirleni r, konsantra syon gücü azalmıştır, iş verimi düşer.

Aile ilişkilerinde aksama

İnternet tutkunu, çocuğuna, arkadaşlarına, eşine vereceği zamanı sanal dünyaya verir. Ev işlerini ihmal eder. İşinde, okulda bilgisaya rla ilgili hayaller kurar. Sanal dünyayı gerçek dünyadaki ilişkilere tercih eder. Bilgisaya r tutkunluğu nedeniyle çevreden eleştiri ve uyarılar alır. İstediği halde bilgisaya ra olan ilgisini sonlandıramaz ve ayrı kalamaz. Bilgisaya rdan ayrı kaldığında sinirlili k, çöküntü, neşesizlik gibi durumlar ortaya çıkar.

Verim azlığı ve başarısızlık

İnternet tutkusu nedeniyle mektuplar açılmaz, gazeteler okunmaz, dergiler birikir, günlük küçük düzenlemeler yapılmaz, ev işleri ihmal edilir. Öğrenci vaktini ders çalışma yerine bilgisaya r başında geçirir. Uykusuzlu k, yorgunluk bunlara eklenir, İş ve okul başarısı düşer.

İnternet bağımlılığından kurtulmak isteyenle re önerilerde bulunmak gerekirse, Dr Kimberly Young’a göre, hastanın günlük İnternet kullanım saatlerin i değiştirmek, örneğin bir mutfak saati yardımıyla bilgisaya rı kapatmasını hatırlatmak, haftalık İnternet kullanımı hedefi çizelgeleri yapıp bunları kaydetmek, İnternet orucuna girmek, küçük hafıza kartlarına İnternet’in faydaları ve zararlarını yazmak, destek grupları ya da aile terapisi gibi yöntemler düşünülmeli (Ekinci, 2002) Bunun yanında bilgisaya rın olumsuz etkisinde n kurtulmak da alınacak bazı tedbirler le olanaklı görünmektedir. Bu tedbirler i ÇEBİL şöyle sıralamaktadır.

Uzun Süreli Bilgisaya r Kullanımının Yarattığı Sorunlard an Korunma Önerileri

Çalışma araçlarınızın ergonomik ve iyi düzenlenmiş olması yeterli değildir. Çalışırken bedeniniz i kullanma biçiminiz bozuksa; koltukta iki kat oturuyors anız, kaslarınız gerilmişse yine kaçınılmaz olarak rahatsızlıklar ortaya çıkar. Kötü çalışma alışkanlıklarından kurtulmak, iyi alışkanlıkları edinmek amaç olmalıdır.

Kasılmalarından kurtulmak

Belirli bir hareket yaparken bazı kasların kasılması bazılarının gevşemesi gerekir. Hareketin uyum içinde olması için kasılan ve gevşeyen kaslar da belirli bir uyumla çalışmalıdır. Çoğu zaman ise bir hareketi yaparken hareketi sağlayan kaslar yanısıra, hareketle ilgili olmayan bir sürü kas da kasılabilir. Kişi yaptığı işte beceri kazandıkça onu daha kolay ve daha az enerji sarfıyla yapar hale gelir. Stres ve telaş gereksiz kas kasılmalarını arttırır. Bunlardan kurtulmak için beden zaman zaman algılanmalı gereksiz kasılmış kaslar gevşetilmelidir.

Duruşun düzeltilmesi

Duruşumuz edindiğimiz alışkanlıklar sonucu oluşur. Kötü beden duruşları kişiyi yorar ve giderek özellikle omurgalar da, kamburluk, eğrilik gibi bozuklukl ara yol açar. Beden duruşumuzu bir günde düzeltemeyiz. Uyarı ya da kendi kararımızla yerleşmiş duruş bozuklukl arımızı düzeltsek bile bir süre sonra dikkatimi z başka yerlere çevrilince yine eski halimizi alırız. Bu konuda bilinçli ve kararlı olursak yıllar içinde kötü duruş alışkanlıklarımızı değiştirebiliriz. Daha iyisi ise önceden dikkatli olup bu tür zararlı beden duruşlarının gelişmesine izin vermemek ve sağlıklı beden duruşlarını alışkanlık haline getirmekt ir. Doğru duruş için en önemlisi baş ile omurganın ilişkisidir. Baş gövdenin üstünde dik ve dengelenm iş şekilde durmalı her yöne rahatça hareket edebilmel idir. Bu duruşla gövdede yer çekimine karşı hareket eden kasları refleks mekanizma larla harekete geçirir ve böylece gövde dik ve omurgalar fizyoloji k konuma gelir, hareket sistemi uyumlu ve rahat çalışır.

Beden bilincini n geliştirilmesi

Bu durum yoga, meditasyo n, solunum egzersizl eri, spor… gibi çeşitli bedensel ve zihinsel çalışmalar ile sağlanabilir. Bunların yanısıra, uygulanılabilecek basit bir yöntem, günlük işlerimizi yaparken zaman zaman, birkaç saniye bedenimiz i algılamak, bedenimiz dengelen uyarıları değerlendirmek ve gerekli düzeltmeleri yapmaktır. Böylece kötü beden duruşları, gereksiz kas kasılmaları, zorlanan yorulan ağrıyan yerler fark edilip gerekli düzeltmeler yapılabilir.

Yukarıda bahsedile n uzun süreli ve uygunsuz bilgisaya r ve Internet kullanımı ile ilgili bu görüşlerden sonra bizim için önemli olan tanımlama ise aile ile ilgili bir devlet kurumunun web sitesinde n geliyor.
Daha sosyal bir tanımlama ile bağımlılık; “birey ve nesne arasında bireyin seçimi ile başlayan aynilik ve süreklilik özelliği taşıyan boyutlu bir ilişki” olarak tanımlanmıştır. “Bu ilişki her ne kadar bireyin özgür iradesi ile başlamış ise de, bireyin özerkliği zaman içinde ortadan kalkmakta dır. Bağımlılığın gelişmesiyle ortadan kalkmaya başlayan özerklik, bireyin daha önce dağarcığında bulunmaya n yeni tür tutum ve davranışlar edinmesin e yol açar.” (http://www.aile.gov.tr/bagimlilik.htm)

Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi bağımlılık başlangıçta bireysel olmakla birlikte, sorunların ortaya çıkması ve artması ile içinde bulunulan toplumu da etkilemek tedir. Bu noktadan hareketle özellikle genç yaştaki bireyleri n aşırı ve uygunsuz bilgisaya r ve Internet kullanımına karşı bilgilend irilmesi, oluşması muhtemel sorunları azaltacak tır. Bu noktada dünyada ve ülkemizde özellikle okullarda ve öğrencilerle yapılmış araştırmalara bakmak faydalı olacaktır.

Okullarda ve Öğrencilerle Yapılan Bilgisaya r ve İnternet Kullanım Araştırmaları:

Morahan-Martin ve Schumache r (1997) 277 kolej öğrencisinde patolojik İnternet kullanımı (PİK) olarak adlandırdıkları davranışı incelemişlerdir. Bağımlı olarak değerlendirilen kullanıcıların haftada ortalama 8.48 saat nete bağlı kalmaktadırlar. Ayrıca bu kişiler UCLA Yalnızlık ölçeğine göre daha yalnız kişiler olarak bulunmuşlardır. (Griffiths, 1999)

Scherer ve Bost (1997), İnternet kullanımı açısından 531 öğrenciyi incelemişler ve madde istismarı ve bağımlılığı belirtile rine paralel 10 klinik belirtiyi içeren bir kontrol listesi (checklist) geliştirmişlerdir. Üç ya da daha fazla belirtiyi işaretleyenler “İnternet bağımlısı” olarak sınıflandırılmışlardır. Araştırmalarında elde edilen sonuçlara göre, Internet’te harcanan süre haftada ortalama 8.1 saat olarak bulunmuştur. Örneklemin % 13′ü İnternet kullanımının akademik çalışmalarını, profesyon el performan slarını ya da sosyal yaşamlarını etkilediğini, % 2′si ise Internet’in yaşamlarına olumsuz etkisi olduğunu algıladıklarını belirtmişlerdir. (Griffiths, 1999)

Kathleen Scherer (1997), Austin’deki Texas üniversitesinde 531 öğrenci üzerinde yaptığı araştırmayı haftada en az bir kez bağlanan 381 öğrenci ile devam ettirdi. Deneklere sorulan on sorudan en az üçünü olumlu yanıtlayan 49 kişi (%13) bağımlı olarak kabul edilmiş, onların haftada ortalama 11 saat bağlı oldukları, diğerlerinin ise haftada ortalama 8 saat Internet’e bağlandıklarını belirlemiştir. (Holmes, 1997)

Chien Chou, Ming-Chun Hsiao (2000) Tayvan’da 12 üniversite ve kolejdeki 910 geçerli sonuç veren öğrenci üzerinde yaptıkları araştırmada Brenner’ın (“Internet-Related Addictive Behavior Inventory”)(IRABI) doğru yanlış tipindeki ölçeğini 4 lü likete çevirerek adapte etmişler, Young’ın 9 adet internet bağımlılık sorusunu da D/Y şeklinde ikinci bölümde kullanmışlardır. Ölçekten en yüksek puanı alan %10 luk (110 ve üstü) dilimdeki ler ve soru listesind e beş ve daha fazla evet yanıtı verenler seçilerek toplam 54 kişi (%6) bağımlı olarak belirlenm iştir. Bu grubun internet kullanım oranı haftada 20-25 saat iken, diğerleri 5-10 saat kullandıklarını belirtmişlerdir.

Ülkemizde de benzer sorunlar ne yazık ki yaşanmaktadır. Özmenler (2001) yaşadığı deneyimde lise öğrencisi ergenin evdeki bilgisaya ra internet bağlantısı sağlandıktan sonra belirgin derecede artan bilgisaya r ve internet kullanımı ile bunların ardından görülen ders başarısızlığı dikkati çekmektedir. Diğer bir olgu ise belirgin sosyal ve mesleki işlev bozukluğuna yol açmamakla birlikte kısa süreli de olsa hemen her gece önlenemez internet kullanımı isteği ve ertesi güne sarkan yorgunluk hissi ile karakteri zedir.(Özmenler, 2001)

Bu çalışmada genellikl e okul çağındaki çocuklar göz önüne alındığında, onlar için uygun olan Internet ve bilgisaya r kullanımı nasıl olması gerektiği tartışılacaktır.

Okul çağındaki çocuklara bakıldığında bilgisaya r ve Internet’in uygunsuz kullanılışı; şiddet içeren oyunlar, uzun süreli kullanım, uygun olmayan sitelerin gezilmesi, uygunsuz ve gereksiz sohbetler ve bunların getirdiği yorgunluk, uykusuzlu k, dikkat bozuklukl arı, çevreye ilgisizli k, gerçek hayattan kopma, ekonomik zorluklar olarak sıralanabilir.

Bu sorunların çözümünde ise her zaman olduğu gibi okul aile işbirliği ile ailelerin ve çocukların bilinçlendirilmesi, okulda bu konuda aile ve öğrenciler için seminerle r ve toplantıların yapılması, bilgisaya r ve Internet’ten yararlanm a yollarının öğretilmesi uygun olacaktır. Bu noktadan hareketle bilgisaya r ve Internet nedeni ile sorun yaşayan aileler ve öğrenciler ile yapılmış bir çalışma hakkında bilgi vermek ve bu tür çalışmaların devamını getirmek olası bazı sorunların çözümünde önemli rol oynayacak tır.

ARAŞTIRMA

Metodoloj i

Öğrencilerin uygunsuz bilgisaya r ve Internet kullanımı nedeni ile gelen şikayetler üzerine seçilen bir okulda pilot çalışma gerçekleştirilmiştir. Özel bir okul olması nedeniyle ailelerin ekonomik durumlarının iyi olduğu ve her öğrencinin evinde kendine ait bilgisaya rı ve internet bağlantısı olduğu da belirlenm iştir.

Araştırma modeli olarak ön-son test deney kontrol gruplu model seçilmiştir. Öğrenciler 10 kişilik deney ve 10 kişilik kontrol grubu olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Deney grubuna alınan öğrenci ailelerin e bilgilend irici bir mektup gönderilmiştir. Her iki gruba da internet üzerinden elde edilen 22 maddelik 5 li likert tipi internet alışkanlıkları ve bağımlılık ölçeği uygulanmıştır. Daha sonra uzman görüşleri alınarak, bilgisaya r ve internet’in olumsuzlu klarını gidermek üzere hazırlanan mektup deney grubundak i ailelere ulaştırılmıştır. Mektup, ailelerin öğrencilerde gözlemlen davranışlara karşın, uygulanab ilecek yeni davranışsal önerileri içeren maddelerd en oluşmaktadır. Ailelerde n öğrenciler için yeni davranışlar oluşturmalarına yardımcı olmaları yol göstermeleri istenmiştir. Kontrol grubunda herhangi bir işlem yapılmamıştır. Mektubun ulaşmasından üç hafta sonra ailelerin mektupta belirtile n maddeleri n uygulanıp uygulanma dığını kontrol eden bir kontrol listesi doldurmal arı istenmiştir.

Bulgular

İnternet bağımlılığının belirlenm esi için kullanılan ölçek uygulamasından elde edilen ön test ve son test puanları tablo olarak aşağıda gösterilmiştir.

Tablo

Deney grubunun puanları incelendiğinde ön test ile son test puanları arasında 9,9 puanlık fark olduğu görülmektedir. Ortaya çıkan bu fark Wilcoxon non parametri k testiyle test edildiğinde z=-2,318, iki yönlü p<0,05 değerleri farkın istatisti ksel olarak anlamlı olduğunu görülmektedir. Oluşan bu farkın deney grubundak i ailelere ulaştırılan mektup ve kontrol listeleri nden kaynaklan dığı (kontrol grubunda farkın olmaması nedeni ile) söylenebilir.

Kontrol grubuna hiçbir etkide bulunulma dığı için ön-son test puanlarında değişiklik olmamıştır.

Deney ve kontrol gruplarının son testleri Mann-Whitney non parametri k test yöntemi ile karşılaştırıldığında elde edilen sonuç, (z=-2,276 iki yönlü p<0,023) anlamlı düzeyde anlamlı olduğu görülmektedir.
Deney grubunda oluşan farklılık hem son testleri hem de kontrol grubundan farklı olması nedeniyle dikkat çekicidir. Ailelere mektupla dahi bir yardim verilmesi bu denli olumlu etki yaratması mutluluk vericidir . Bundan sonra okullarımızda gerekli toplantılarla ailelerin bilgilend irilmesin in önemi bir kez daha anlaşılmaktadır.

Öneriler:

• Gençlerin internett en nasıl faydalanm aları gerektiği öğrenmelidirler, belirli amaçla internet ve bilgisaya r kullanmalıdırlar.
• İnternete giriş ve çıkış saatleri için çizelge yapılarak belirlenm eli ve bu kurallara uyulmalıdır.
• Arkadaşlarına sosyal ortamlard a daha fazla zaman ayırmaları sağlanmalıdır.
• Sosyal aktivitel er sinema, tiyatro, müze, sportif faaliyetl er zaman ayırmalıdır.
• Arkadaşları ile internet dışı yollarla iletişim kurması özendirilmelidir.
• Aileler gençlere daha fazla (kaliteli) zaman ayırmalı, sorunları ile ilgilenme lidir.
• Okul ve arkadaş çevreleri hakkında bilgi almak üzere gençle sohbet etmeli hoşlandığı, ilgi duyduğu konular ile kaygı ve sorunlarını aile ile konuşması için teşvik edilmelid ir.
• İnternette iken gençlerin genellikl e hangi sitelere girdikler ini öğrenmek eğilimleri hakkında fikir verebilir . Bilgisaya r ve Internet hakkında konuşmak faydalı olabilir.
• Gençlerin bilgisaya r ve internet dışında da hobi geliştirmeleri teşvik edilmeli, kitap okuma alışkanlığı aileden örnek alınarak kazanılmalıdır.
• Gençlerden aile sorumlulu kları paylaşmaları istenmeli belirli görevleri yerine getirmele ri istenmeli dir.
• Bilgisaya rda uzun süreli çalışırken zihninizi parazitle rden boşaltacak anlık yöntemler geliştirin,bir manzara, bir görüntü, bir anı size böyle bir yöntem geliştirmek için anahtar görevi görebilir.
• Uzun Çalışma saatleri arasında molalar vererek el, kol, parmak, boyun ve belinizi dinlendir in.

Öğr. Gör. Cahit Cengizhan (Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fak. Bilgisaya r ve Öğretim Teknoloji leri Bölümü)

Kaynaklar:

Chou ,Chien., Hsiao, Ming-Chun., Internet addiction, usage, gratifcat ion, and pleasure experienc e: the Taiwan college students’ case, Computers & Education 35 (2000) 65-80
Çelebi Arif Dr., Bağımlı mısınız?, Hekim Forumu ocak – şubat 1999, http://www.istabip.org.tr/hf/hf199.asp, 03 Mayıs 2000.
Çelebi Arif Dr., Bilgisaya rın Yarattığı Sağlık Sorunları, Hekim Forumu ocak – şubat 1999, http://www.istabip.org.tr/hf/hf199.asp, 03 Mayıs 2000.
Ekinci, Armağan., Aziz Antonius’un Baştan Çıkarılması: Bir Kötü Alışkanlık Olarak İnternet, COGİTO Dergisi Sayısı KIŞ 2002.
Griffiths, M. (1999). Internet Addiction: Fact or Fiction? The Psycholog ist, 12(5), 246-250. Çeviren: Psk. Kazım Alat, İnternet Bağımlılığı: Gerçek mi? Kurgu mu?, Türk Psikoloji Bülteni ISSN: 1300-7408.
Holmes, Leonard. What is “Normal” Internet Use?, 1997, [http://mentalhealth.miningco.com/mentalhealth/library/weekly/aa100697.htm]
http://www.aile.gov.tr/bagimlilik.htm, 14 Mayıs 2003.
Özdemir, Özden. Tedaviye İhtiyacı Olan Var mı? http://www.pcmagazine.com.tr/dergi/mart99/cursor.htm, 24 Ekim 2000
Özmenler, Kamil Nahit. http://www.gata.edu.tr/dahilibilimler/ruhsagligi/, Gata Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı web sitesi, Mart 2001.

Yazının Alındığı Kaynak: http://mimoza.marmara.edu.tr/


http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=894891&title=internet-sigara-ve-alkol-gibi-bagimlilik-yapiyor
İnternet, sigara ve alkol gibi bağımlılık yapıyor 
 
 
İnternetin, erişkinlerde chat (sohbet), çocuklarda oyun bağımlılığı yaptığı bildirild i. Anadolu Üniversitesi Rehberlik ve Psikoloji k Danışma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Esra Ceyhan, internet bağımlılarının, sanal ortama ulaşamadıkları zaman tıpkı sigara, alkolde olduğu gibi aşırı sinirlili k, gerginlik ve huzursuzl uk belirtile ri gösterdiğini söylüyor.
 
 
 

İnsanların bir saat için interneti n başına oturup saatlerce kalabildiğini belirten Ceyhan, "İnternet öğrencinin okulunu, yetişkinin de işini etkiliyor . Kullanıcı, internet kullanımı süresi ve amacı hakkında yalan söyleyebiliyor. İnternette olmadığı zamanlard a da yarım kalan sohbeti veya oyunda geldiği seviyeyi düşünüyor." diyor.

Ceyhan, internet bağımlılığında en riskli grubun üniversite öğrencileri olduğuna dikkat çekerek, şunları kaydediyo r: "Sanal ilişkiler kurmayı alışkanlık haline getiren bireyler, zamanla yalnızlaşıp, sosyal fobi, depresyon gibi ruhsal bozuklukl ar yaşayabiliyor. Erişkin ve gençlerde daha çok chat, çocuklarda oyun bağımlılığı görülüyor." İnternetin aşırı kullanımının çocukların fiziksel, bilişsel ve psikososy al gelişimlerini olumsuz etkilediğini vurgulaya n Ceyhan, "Özellikle şiddet içerikli oyunlar çocukların saldırganlığa ve şiddete karşı duyarsızlaşmalarına yol açıyor. Aileler, çocuklarının internett e geçirdikleri zamanı ve hangi amaçla kullandıklarını sürekli denetleme li." uyarısında bulunluyo r. MEHMET KURU ESKİŞEHİR

ZAMAN 


http://www.karakalem.net/reviews.asp?name=fatima+zehra+sari

Sanal Alemin Gerçeği

BUGÜN 'SANAL âlem'in bir gerçeğine dönüşmüş olan karakalem .net'in hayalini, bundan bir yıl kadar önce kurmuştuk.

Bizimkisi, küçük bir hayaldi yalnızca. Öyle en çok izlenen sitelerde n biri olma, dünyanın öteki ucundan birilerin e hemenceci k ulaşma gibi büyük hayallerl e çıkmamıştık yola. Paylaşmamız gereken güzelliklere muhatap kılındığımızı, bu güzellikleri paylaşmamanın ise vebalinin olduğunu düşünerek yola koyulmuş; öncelikle eli yüzü düzgün bir site olmayı ve öncelikle 'yakınlarda' olanlara ulaşmayı hedeflemiştik. Sitemiz 2000 yılı güzünde yayına başladığında, böylesine küçük hayalleri miz; ve adım adım gelişme gibi bir düşüncemiz vardı.


Sanal âlemde yeni bir site olarak mütevazi yolculuğumuza başlayalı, yedi ay oldu bile. Bir dizi deneme-yanılmalar yaşadık, kendimizi şu veya bu açıdan ölçüp tarttık. Bu minvalde, bugün geldiğimiz noktada, sitemizde bir dizi değişikliklere gitmeyi kararlaştırdık. Bunlardan en önemlisi, esasında site hayalimiz in başlama noktası olarak 'ders notları'ndan vazgeçmemiz olsa gerektir. İtiraf edelim ki, 'ders notları'nı düzenli, sıhhatli ve kolay anlaşılır bir formata oturtmayı başaramadık; bunu ilerleyen zaman içinde başarmayı da kendimiz için pek mümkün görmediğimizden, 'ders notları' bölümümüzü iptal etmeye karar verdik. Buna karşılık, 'Aile'ye dair bir bölümün lüzumuna inandığımızdan öncelikle mevcut yazı birikimim ize dayanacak şekilde, 'Aile Yazıları' diye bir bölüm açtık. Çocuğa ve de çocuk eğitimine dair bir bölümün de lüzumuna inanıyor; ama bunu fiilen gerçekleştirmeyi ileri bir tarihe bırakıyoruz. Ayrıca, sitemizde kendimizi sorgulama mıza imkân tanıyacak bir eleştiri-tartışma bölümünün lüzumuna inandığımız için, şimdilik tek yazıyla da olsa, bir 'Eleştiri' sayfamız oldu. İlerleyen zaman içinde, izleyicil erimizin bizi 'eleştiri'lerinden mahrum etmeyecek lerine inanıyor; 'eleştirinin eleştirisi'ne de kapılarımızın açık olduğunu ayrıca belirtiyo ruz.


Sitemizde, diğer bir düzenleme ise, 'köşe'ler ihdas edilmesi olacak. Metin Karabaşoğlu'nu sair yazılarının yanısıra bir de 'Seyir Defteri' adlı köşede, bugünden itibaren bulacaksınız. Salih Özaytürk'ü ise diğer güncellememizde'Mizan'da bulacaksınız. Bu iki köşe bir başlangıç olacak sadece. Düzenli katkı sözü verebilec ek başkaca arkadaşlarımızın himmetiyl e, bu köşeleri sayıca ve muhtevaca zenginleştirmeyi hedefliyo ruz.


Sitemizin olmazsa olmaz bölümleri arasında düşündüğümüz 'İngilizce' bölümü ile, 'Kavram Sözlüğü' ve 'Sorular'ın boş kaldığının, 'İlan Tahtası' ve 'Kardeş Siteler'de ciddi bir yenileme başaramadığımızın, 'Kaf-Nun Sergisi'nin öylece durduğunun farkındayız. Hepsiyle ilgili tamamlanm amış çalışmalarımız var; bu köşelerin her biri önümüzdeki dönemde yeni veya yenilenmiş bir çehreye kavuşmuş olacaklar inşaallah. 'Ağır Sayfa' başlığı bazı okuyucula rımızın gözünü korkutmuş olmalı ki, bu bölüme 'Entellektüel Bakış' ismi koymaya mecbur kaldık; bunu da bildirmiş olalım.


Şimdilik size hayırlı okumalar diliyor, karakalem .net'in gelişmesi için dua, eleştiri, çalışmalarınızı iletme ve sitemizi arkadaş çevrenize tanıtma kabilinde n katkılarınızı hemenceci k rica ediyoruz.


Baki selam ile...
fatima zehra sari : yorumlar 


5sa, 13/12/2006 | Modernite nin ‘kadın’ ayıbı, Murat Türker


Nisa Suresi "Ey insanlar; sizi tek bir nefisten yaratan, ondan esini yaratan ve her ikisinden bircok erkek ve kadin turetip-yayan Rabbinizd en korkup sakinin" diye baslar. Sure insanin once tek bir nefse sahip oldugunu soyluyor; erkek ve kadin diye ileriki ayetlerde ayiriyor. Yani kadin ve erkegin nefsi ayni, insani ihtiyacla ri ayni; her ikisinind e ilgiye,sevgiye,sefkate vs..ye ihtiyaci var. Ayet "ittiga(sakinin)" ile basliyor ve "ittiga" ile bitiyor; adeta Rabbimiz diyor ki;"Sizi Ben yarattim,sizi en iyi bilen Benim o halde korunup-sakinacaginiz seyleri de en iyi Ben bilirim vs.." Herkes tek nefistens e kadinin kadin olarak erkege, erkeginse erkek olarak kadina bir ustunlugu yok; kadinda erkek de dokuz ay anne karninda bekletild i ve o sekilde yaratildi . KAVVAM;idareci, himayesi altindaki herseyi koruyup-gozeten mudur vs..demek . idare eden olunca otomatikm an ustun oluyor zaten ama bu ustunluk dunyevi degil, Allah kendi fazlindan birini birine ustun kildi; verdikler inden dolayi ustun kilmadi,"bu ustundur" dedigi icin!Allah "Ben bunu ustun kildim" deyince bize baska birsey soylemek dusmez, hikmetler ini bilemeyiz . seytana "Adem'e secde et" dedi seytan "ben atestenim daha ustunum"dedi halbuki Adem'e O topraktan oldugu icin secde etmeyecek ti, Allah "secde et" dedigi icin secde edecekti yoksa toprak ustun oldugu icin degil. ALLAH OYLE ISTEYIP-OYLE TAYIN ETTIGI ICIN! Bizim gorevlend irme yetkimiz yok; Allah niye boyle tayin ediyor cunku erkege idareci olacak donanimla rla yaratmist a ondan.mes ela bayan bir ogretmen okuldaki mudur icin "mudur benimle esit"diyemezke n herkesin gorev ve yetkisini n farkli oldugunu bilirken; evde esi birsey soylese altinda kalmamak icin ugrasabil iyor ama okulda mudur birsey soylese sesini bile cikaramiy or oradaki duzeni kabul etmis ama nikahlani rken Allah'a verdigi "esime itaat etmeyi kabul ediyorum" sozunu unutmus.A ma su da var ki kadin, itaat ederken esinin soyledigi o sozun arkasinda Allah'i, Peygamber i goremeyin ce karsisind a esinin nefsini gorunce itaat etmek istemiyor orda esine o ustun vs.. oldugu icin degilde, sirf Allah boyle duzen kurdu diye,sirf Allah'a uymak icin itaat etse kazanacak belki ama bu medeniyet insanlari oyle dejenere etmiski esine bu niyetlerl e davranan bayan bile erkegin "bak esimi ne guzel hizaya getiriyor um, bana karsi ne kadarda itaatkar, ne desem yapiyo vs.." dercesine sergiledi gi davranisl arin sonunda niyetini bozup nefsani davranabi liyor.Kur an ayetlerin in hepsi bir butunse ve biz kullar ancak onlara uydugumuz zaman bu dunyada da ukbada da mutlu olabilece ksek ayetlerde n bugunki zihniyete -ters- gibi gelenlere burun kivirmayi p Rabbimiz'in Alim oldugunu, O'nun soyledikl erinin gecmisimi zide gelecegim izide kusatacag ini bilmemiz lazim.Kai natta bir elma bir armuta esit degildir, kainata bu nazarla bakilirsa bir esitsizli k vardir ama ayni zamanda kainatta bir duzen vardir; elmanin melegi armutun melegine esit olmadigi gibi kadinin ruhuda erkegin ruhuna esit degildir; ikisinde de onde gorunen esmalar farklidir hakikatle rini gozetip ,su ana Kuran ayetlerin den anladigim izin yetistigi miz toplumun sartlarin a gore oldugunu unutmayip anladigim izi mutlak dogru sayip sumule yaymamali yiz ve ayetlere ve hadislere yaklasirk en teslim olmus bir kalple yaklasmal i ve niyetleri mizi duzeltmel iyiz galiba sadece boyle yaparsak o ayetler bize kendini acar yoksa kendi dogru bildigimi zi ve inanmak istidigim izi ayetlere soyletmey e calisarak degil.ins vaktinizi cok zayi etmemisim dir sadece daha onceden arkadasla rla konustukl arimizi paylasmak istedim. 

 


http://www.sevdimseni.net/git102190/sanal-alem-ve-evlilik.html
İnternetin geniş dünyası ve bu teknoloji nin cep telefonla rına kadar girmesi, iletişim ve sohbetler i tahmin edilemez noktalara getirdi. Ancak özellikle çoğu gereksiz sohbet ve mesajlaşmalar eşler arasında tartışmalara ve güvensizliklere sebep oluyor.

İnternet ve cep telefonla rının bilinçsiz kullanımı eşler arasındaki sorunların da büyümesine ve karşılıklı güvensizliğe yol açıyor. İnternet ve cep telefonu, karşı cinsle konuşmayı ve iletişimi kolaylaştırıyor. Başlangıçta iş görüşmesi, insani duygularl a yardım etme ya da bilgi alışverişi şeklinde başlayan bir konuşma bile kolaylıkla farklı şekillere dönüşebiliyor.

Günlük hayatta karşı cinsle iletişim konusunda dikkatli davranan bazı kişiler iş amaçlı veya yardım amaçlı konuşmalar esnasında bilhassa internet veya cep telefonun da karşı cinsle iletişimde kontrolü kısmen de olsa kaybediyo rlar. Bilinçli kişilerde böyle iken psikoloji k sorunları olanlarda durum daha da vahim olup aile sorunlarına da yol açıyor. Eşini sıklıkla forumlard a, sohbet (chat) odalarında ya da MSN`de iletişim içinde gören ya da sürekli cep telefonuy la konuştuğunu, mesajlaştığını fark eden kadın ya da erkek tabii olarak rahatsızlık duyarak sorma ihtiyacı duyuyor. Başlangıçta belki geçerli bir neden oluyor fakat görüşmelerin sıklığı, zamansızlığı veya içeriği güveni zedeleyec ek bir hal almaya başlıyor. Son zamanlard a danışman olarak bizlere bu konuda gelen sorunlard a ciddi bir artış var. Bu tür durumlar kıskançlıkla ilgili sorunları olan kişilerde tetikleyi ci etki de yapabiliy or. Bu konuda başta gençler, çocuklar, belirli bir meşguliyetleri olmayan psikoloji k desteğe muhtaç kişiler ise risk altında.

Kıskançlık aslında tabii ve yararlı bir duygu iken aşırı ve yersiz olduğunda patolojik bir hal alıyor. Eşinin kendisini rahatsız eden bir davranışını gören bu kişiler daha sonra onu sürekli takip etmeye, sorgulama ya başlıyor. Bu da evliliğin devamını zorlaştırıyor. Evlilikte bağlılık ve vefa kadar güven de önemli olduğundan; hataların sürekli hatırlatılması kişinin kendine güvenini ve kendisini geliştirmesini engelliyo r.
Geçerli bir nedene bağlı olarak kıskançlık gösteren eşin (daha çok kadının) bu duygusu sebebiyle yersiz bir şekilde suçlandığı durumlar da az değil. Saatlerce bilgisaya r başında MSN`de bir veya birkaç kişi ile sohbet ederken eşi geldiğinde ekranı kapatan sonra da "Sürekli beni kolluyors un, bana güvenmiyorsun, artık bu sende hastalık haline geldi!" şeklinde suçlayan erkek ve kadınlar da çok.

Benzeri durumlar telefon konuşmalarında da yaşanıyor. Telefon çaldığında "özel bir konuşma" diyerek başka odaya geçmek, uzun konuşmalar, tedirgin davranışlar, telefon konuşmalarının mesai saatleri dışında olması, sık gelen kısa mesajlar, mesajları konusunda kişinin aşırı tedirgin olması güvensizlik ve kıskançlığı artırıyor.
Evli olduğu halde karşı cinsle iletişime kendisini kaptıran kişiler, evlilikle rini bir kere daha gözden geçirmeli sorunlarına birlikte çözüm bulmalıdır. Karşı cinsle iletişim bazen heyecan vericidir . Bu da bir ihtiyaçtan veya ihtiyaçların karşılanmamasından kaynaklan abilir. Eşler karşılıklı birbirini n ihtiyaçlarını karşılamaya önem vermeli, ruh ve beden sağlıklarına dikkat etmeli, evlilikle rine bakım yapmayı ve küçük sürprizlerle de olsa heyecanı canlı tutmayı ihmal etmemelid irler.
Uzman Psikolog Farika Teymur Artır

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=13278
http://www.lavinya.net/phpBB2/insan-sanal-alemde-gercekten-birine-asik-olabilir-mi-sizce-t4050.html
http://www.haber7.com/haber/20081008/Sanal-alem-yalan-alem-olmus.php
Patronunu zdan, mesai arkadaşınızdan veya diğer tanıdıklarınızdan aldığınız e-postalar ne derece güvenilir? Spam ve trojan için çeşitli güvenlik çözümleri bulunsa da, yalan için henüz üretilmiş bir çözüm yok. Rutgers ve DePaul Üniversiteleri, insanların e-posta ile haberleşirken, kağıt kalem ile yazışmalarından daha fazla yalan söylediklerini bilimsel açıdan inceledi.

Yalanın Bini Bir Para

Araştırmaya katılan öğrencilere, tanımadıkları biriyle paylaşabilecekleri bir miktar paraları olduğu söylendi ve durumu bu yabancıya izah etmeleri istendi. Öğrencilerin tam %92'si e-posta gönderirken paranın miktarı konusunda yalan söyledi. Aynı izahı kağıda yazanlard a ise bu oran %64'te kaldı. Bu okullarda ki öğrencilerin yalana oldukça meyilli olmalarının yanı sıra, e-postaların mektuplar dan daha güvensiz olduğunu da ortaya koyan bu araştırmaya bakalım diğer bilim çevrelerinden yanıt gelecek mi.

:: E-posta gönderirken gerçekliğe özen gösterir misiniz?

http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=136447
Bilgisaya r virüslerine karşı yazılımlar üreten Symantec firması, dolaşımdaki virüs ve trojan (Truva atı) adı verilen casus programla rın sayısının bir milyonu aştığını duyurdu.

 BBC'nin haberine göre, firma altı ayda bir yayımladığı İnternet Güvenliğine Yönelik Tehditler raporunda bu programla rın çoğunun son bir  yılda  üretildiğini belirtti. Symantec'in raporu geçen yılın ikinci yarısını kapsıyor.

 Bu dönemde 499 bin 811 yeni virüs programının tespit  edildi ği belirtile n raporda, geçen yılın ilk yarısına göre yüzde 136'lık bir artış olduğu ifade edildi.

Raporda 2007 yılı genelinde yse 711 bin 912 virüs programının tespit edildiği belirtild i. Böylece firmanın veri tabanındaki virüs programla rının toplam sayısının 1 milyon 122 bin'e ulaştı.

 Bu yüksek artış, virüs programla rını yayanların casus trojan  yazılımlarla bilgisaya rlara ulaşıp, diğer virüs programla rını da bunlara aktarabil meleriyle açıklanıyor. Artışın bir diğer açıklamasıysa, dijital suçluların bu konuda giderek daha  uzmanlaşması . Buna göre dijital  ortamdaki  suç çeteleri, programcıları grup halinde işe alıyor.   

 Bu programcıların yazdıkları virüs  programla rı  karşılığında ücret istemesi nedeniyle, çeteler çaldıkları bilgilerl e mümkün olduğu kadar çok para kazanabil mek için devamlı yeni kurban arıyor.

http://www.sosyomat.com/etiket/sanal%20alem
http://www.genckolik.net/internet/169698-sanal-alem-yalan-alem-olmus.html
http://www.fikrin.net/fikir-1255-sanal_alem.html
http://www.azbuz.com/etiket/sanal-alem/a/3987
http://www.sadakat.net/forum/serbest-kursu/sanal-alem-t15359.0.html


http://www.webhatti.com/guzel-sozler/18652-sanal-alem.html
SANAL ALEM DEDİKLERİ -1-
ONUN ŞİFRESİNİ NASIL ÇÖZDÜLER-BİR REYTİNG SANİYEDE NASIL 200 OLDU.

Sayın Dostlar; Hayatımızda her konuda hudutlarımızı aşmadan hakkımızı da toplumdak i ilişkilerimizle bütünleştirerek sürdürüyoruz. Bazen bu hayat içinde hukuk kuralları bazı zamanda örf ve adetlerim izin ağır basmasıyla dengeyi o hassas çarkın içinde çeviriyoruz. Bazılarımız bu çarkı kendi yağı ile çevirirken; Bazılarımız yağı başkasından alıp silindiri bile yedekten kullanıyor. Bazılarımız da semazenin dönüşü gibi hep aynı…..Çark asla iflas etmeden dönüyor dönüyor.. Düzenek asla bozulmuyo r. Çünkü amaç hep hak yolu.

Bireyin kendi yaşantısını kendi yaşam ideolojis ini hayatı içinde uygularke n toplumun değerlerini şahsileştirmeden sert tavırlar almadan sürdürmesi; Düşüncelerini bilime mantığa dayandırarak anlatması ona daha da değer kattığı bir gerçektir. Şayet mantık ahlak ve inanç dışına çıkarsa o zamanda aynen aynada ki buharın kısa zaman içinde yok olup kendi sıfatını görmesi gibi; bir gerçekle karşı karşıya kalır. O anda kendisiyl e yüz yüze yani; Bu düşünceden yola çıkarak sanal alem yada internet dediğimiz bilgiyi, kültürü, bilimi en yakınımıza getiren evrensel bir medeniyet i idrak ettik. Bu muhteşem bilgi kaynağı her şekilde kullanıma da hazır.

Kimi; interneti bilime yatırım yaparak kullanıyor.

Kimi; internet aracılığıyla sevdikler iyle harika duyguları yaşayarak ve de yaşatarak en gelişmiş sistemiyl e hayata geçiriyor.

Kimi; saatlerce faydası olmayan konulara dalıp oyunlar oynuyor.

Kimi; insanı korkutara k sindirere k baskıcı gücünü kullanara k karşı tarafın temel hak ve özgürlüğüne adeta set koyuyor. Bu baskıcı gücü her şekilde kullanara k yorum yapıyor yaptırıyor.

*Kimi; msn adresini bildiği kişi adını kullanara k sana en son çektirmiş olduğum çıplak fotoğraflarımı gönderiyorum; diye mesajı tüm guruba gönderip bu msn adresini bildiği kişiyi aklı sıra toplum içinde rezil etme yolunu arıyor.

*Kimi; msn adresini bildiği kişinin arkadaş gurubunda n birinin adını kullanara k hakaretin sövmenin en edep dışı olanını yapabiliy or. Paket halinde virüs programını da karşı tarafın bilgisaya rına zarar vermek üzere gönderiyor.

*Kimi; siyasi amaçlı yorumları belki 5-6-9 ayrı ayrı rumuzla insan onur ve gururunu ağır şekilde rencide ederek gönderiyor. Yaşantı şeklini beğenmediği kişiye, giyim şeklini beğenmediği kişiye sen yobaz bir düşünceye sahipsin, gericisin mantığıyla kişilerin özel hayatına giriliyor . Şifresi bile çözülüyor. Yapmış olunan yasalmış gibi. Karşı tarafın kendine ait bir fikri bir düşüncesi ya da yasal hakları yokmuş gibi. Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulam az.

Kimi; saniyede 2 den 80 e 80 den 200 e çıkarak sitenin bilgi işleminde çok kişi varmış gibi göstererek reytingin i yüksek tutabiliy or. Şok. Şok. Şok. Acaba ne oldu da bu anında bu kadar yükseldi. Araştırıp öğrenince reklam merakı illetinin esiri olunduğunu öğreniyorsunuz. Reklamdan haksız kazanç sağlamak amaçlı yani.

*Kimi; harcanıyorsunuz buralarda be diyerek kişinin ar ve haya duygularıyla oynamakta . Herkes vicdan inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.

*Kimi; umarım şimdiye kadar yazdıkların gibi baştan savma olmaz.diy erek incitici olabilmek te.

*Kimi; yahu bırak şu yazmayı kardeşim artık. Sanırım çok az okuyorsun uz. Size tasfiyem yazmaktan vazgeçin, en azından şimdilik. Çok okursanız belki birkaç yıl sonra yazabilec ek düzeye gelebilir siniz. Sizi kırmak istemiyor um. Bu yorumumla ileride daha da madara (yalanın yanlışın ortaya çıkması) olmamanız için beklide size iyilik yapıyorum. Diyerek kendisini n zaten ne olduğunu bu cümlelerle çok iyi ifade edebilmek te. Çünkü kendisi evrensel bir kültür abidesi YARADILMIŞ OLAN EN BÜYÜK ŞAHSİYET.

Her şeyi bildiğini zannetmek cehaletti r.
Cehaletin i ilim zannetmek en büyük felaketti r,
İnsanı yücelten, tevazudur . Haddini kendini bilmektir .
Asıl ZAFER, içindeki düşmanı kendini yenmektir .

*Kimi; ama ben seni bilirim insanlarl a konuşurken bu kadar içten ve terbiyeli olamıyorsun anlarsın sen yazmaktan vazgeç gerçek yazarlara ayıp etme diyerek; açığı örtmesi gerekirke n hakaretin en alasını yapabiliy or. Çünkü kendisi söylediğinin aynısı. Kişi kendinden bilir işi. Hem o kişiden nemalanır hem de arkasından kuyusunu kazar. Kuyu kazma teknikler ini iyi bilir.

*Kimi; sizin mezuniyet iniz ne Allah aşkına ağzı olan konuşuyor şu memlekett e diyerek eğitim almış, alamamış yada eğitimini zorunlu sebeplerd en dolayı bırakmış olanları çok sıradan bir üslup kullanara k aşağılama yapabilme kte. YUNUS EMRE’ bir sözünde derki; ” Öyle insanlar gördüm ki üstünde elbise yok. Öyle elbiseler gördüm ki içinde insan yok”

Kimi; kişilerin Kredi Kartına ya da hesap numaralarına girerek bankadan paraları çok farklı entrikala rla kendi hesaplarına yükleme yapabiliy orlar. Sanki kendileri alın teri dökmüş gibi.

Oysa bilindiği gibi bilgisaya r sayısal ve mantıksal işlemleri kendi kendine yapan bir araç. Biz insanoğlu bu aygıtı yaptık. Ama ona bile internet aracılığıyla kendi egomuzu yükleyerek çarkını bozduk. Bilgiyi ilimi öğrenip gerçek kültüre erişmeden vaz geçip hakaret etme yolunda onunda bellekler inin sistemine maalesef çirkinlikleri yükledik. Çirkinlikleri sevenler tarafından monte ettik. Bilginin temeline açıkçası daha şimdiden çok istekli bir şekilde kendini donanımlı zanneden VİRÜSLER el attı. Bu virüsler hem toplumsal hem de siyasal açıdan çevremize enfeksiyo n yaymaya başladılar. Oysa Dünya kuruldu kurulalı parazitle r her zaman yok olmaya mahkum edilmişlerdir, Yok olmuşlardır.

Sanal olan her şey negatifti r. Esas ise gerçeklerin bir gün mutlaka yaşatılması istendiği gibi yaşatılacağıdır. Adalet insanların eşit olduğu tek merci olması dolayısıyla bir gün hakların mutlaka hak sahipleri tarafından alınacağıdır. Toplum içinde insana zarar vermek hile yapmak yüce dinimiz tarafından kesinlikl e yasaklanmıştır. Bu fani Dünyada toplum içindeki sorumlulu klarımızı ahlaki kurallara uygun yaşamayı kendimize ilke edinmeliy iz.

Dürüstlüğü Allahın bulaşıcı bir hastalık gibi hepimize vermesini en içten duygularımla temenni ediyorum.
Sevgili dostlar aman dikkat şifreniz çözülüp deşifre edilebili rsiniz.


HUKUKİ DAYANAKLA R
-----
• Bilgisaya r yoluyla dolandırıcılık TCK 503-507: Dolandırıcılık ve iflas
• Bilgisaya r yoluyla sahtecili k TCK 316-368: Sahtecili k suçları.
• Kanunla korunmuş bir yazılımın izinsiz kullanımı 5846’nolu fikir ve sanat eserleri kanunu (FSEK)
• Yasa dışı yayınlar TCK 125-200: Devletin şahsiyetine karşı cürümler;
TCK 480-490: hakaret ve sövme cürümleri
TCK 426-427: Halkın ar ve haya duygularını inciten veya cinsi arzuları tahrik eden ve istismar eder nitelikte genel ahlaka aykırı: ve diğer anlatım araç ve gereçleri.
* Bilgisaya r sistemler ine ve servisler ine yetkisiz erişim ve dinleme “bilişim alanında suçlar TCK 525a,b,c ve d’ maddeleri dir.

YENİ TCK’da BİLİŞİM SUÇLARI
1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olan yeni TCK’nın kapsamında, bilişim sistemler ine karşı işlenen suçları da gerekçeleriyle birlikte yer alıyor.
Bilişim sistemine girme, sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanma sı, banka ve kredi kartlarının kötüye kullanılması kapsamındaki suçları tanımlayan kanun maddeleri TCK’nın 243-246 maddeleri nde yer alıyor.

BİLİŞİM SİSTEMİNE GİRME
Madde 243-(1) Bir bilişim sistemini n bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren veya orada kalmaya devam eden kimseye iki yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.
(2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karşılığı yararlana bilen sistemler hakkında işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir .
(3) Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değişirse, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hüküm olunur.

SİSTEMİ ENGELLEME, BOZMA, VERİLERİ YOK ETME VEYA DEĞİŞTİRME
MADDE 244.- (1) Bir bilişim sistemini n işleyişinin engelleye n, bozan, sisteme hukuka aykırı olarak veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen, erişilmez kılan, değiştiren, yok eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında arttırılır.
(3) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesi suretiyle kişinin kendisini n veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlanmasının başka bir suç oluşturmaması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve BEŞBİN güne kadar adli para cezasına hüküm olunur.

BANKA VEYA KREDİ KARTLARIN IN KÖTÜYE KULLANILM ASI
MADDE. 245.(1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını her ne surette olursa olsun ele geçiren veya elinde bulundura n kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmamaksızın bunu kullanara k veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ve adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecili k yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektire n başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

TÜZEL KİŞİLER HAKKINDA GÜVENLİK TEDBİRİ UYGULANMA SI
MADDE. 246.- (1) Bu bölümde yer alan suçların işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlayan tüzel kişiler

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=8896611&tarih=2008-05-25
Sanal alem: Gerçeğin ta kendisi 25 Mayıs 2008
Serbülent Aksayar

Onpunto.c om'da açacağınız ücretsiz blog sayfanıza yazacağınız yazılardan seçmeler her sayımızda bu köşede.

"Sanal" sözcüğü neredeyse hakaret etmek için kullanılıyor artık. "Alem sanal olmuş", "Ben seni gerçek sanmıştım, sen de sanal çıktın, yalan çıktın" gibi... Bunu yaparken, sanal alemdeki insanlar kendileri ni de küçümsemiş oluyorlar . Bunca vakit geçirdiğin bir yeri aşağılamaya neden bu kadar meraklı olursun ki?

"Sanal alem" dediğimiz yer insandan bağımsız, kendiliğinden olmuş, birden vücut bulmuş değil. Üstelik varolabil mek ve bunu sürdürebilmek için de insana muhtaç. Hal böyleyken, "sanal"ın "sahte"nin eş anlamlısı gibi kullanılmasını hakikaten sindiremi yorum.

Eğer siz de benzer düşüncedeyseniz, Onpunto.c om blog yazarlarından İsmail Hakkı Cengiz'in "Sanal alem, ruhlar alemi" başlıklı yazısını mutlaka okumalısınız. Cengiz, sanal alemin neden aslında gerçek alemin ta kendisi olduğunu anlatan yazısında bakın ne diyor:

"Ekrandaki -sanal- düşüncelerin altına kendi düşüncelerimizi ekliyoruz . O görüşler, düşünce -ruh- bağını daha kuvvetli hale getiriyor . Bu kadar emek ve zaman harcadığımız, düşüncelerimizin buluştuğu, ruhlarımızın etkileşime girdiği bir ortama nasıl "sanal ortam" deriz?"

"Girenin bir daha çıkamadığı" bu alem hakkında şimdiye dek okuduğum en iyi yazılardan biri olan ve blog yazarı İ. Hakkı Cengiz'in "Size ruhumun kapılarını açtım" diyerek bitirdiği bu yazının tamamını insanca.o npunto.co m adresinde okuyabili rsiniz.

Ve spam yani istenmeye n e.postala r bir blog yazarını isyan ettirdi! "İstenmeyen tüy", "keçinin sevmediği ot gibi" burnumuzu n dibinde biten bu e.postala ra BeranUzer şöyle isyan ediyor:

"Yapacak olduktan sonra, diyetin bir sürü yolu var. Hem her gün zayıflama hapı reklamı göndererek bana zoraki diyet hatırlatıpÊsinirlerimiÊbozma hakkını kim verdi size? Yok "kontör kazanacak sınız", yok "MSN'den sizi kim silmiş". Sonu yok mu bunların, bıkmadınız mı göndermekten?Ê"

BeranUzer, yazısında istenmeye n e.postala rın tarihçesini de anlatıyor. Bu işi yapmaya ilk başlayanların gönderecekleri binlerce e.posta adresini tek tek yazmak zorunda oldukları gibi ilginç bilgiler de içeren "Spam mıdır nedir başımın belası" başlıklı bu yazıyı beranuzer .onpunto. com'dan okuyabili rsiniz.


http://www.forumvadisi.com/psikoloji/347479-sanal-alem-yalan-alem-ozdeyisi-dogrulandi.html
http://www.porttakal.com/haber-sanal-alem-yalan-alem-olmus-138147.html

http://aytac-ayt.blogspot.com/2008/04/sanal-alem.html
İnternet hayatımıza sanal bir boyut kattı. Milyonlar ca insan sanal âlemde (cyber world), oysa dışarı çıkınca o dünyadan hiçbir iz yok. Bilgisaya r başında o kadar gerçek, dışarıda hiç yok gibi..Gel ecekte herkes kendi sanal âlemini kuracak. Teknoloji çok ileri gidecek. Oturduğunuz yerden dünyayın her yerine gidebilec eksiniz. Matrix gibi. Orası çok gerçek gibi görünecek, oysa aslında olmayacak .. Dünyamız güneş sistemini n bir parçası, o da başka sistemin, o sistemler de galaksimi z “Samanyolu”na ait. Galaksimi z de “galaksi grupları”na ait. Bizim son fiziksel sınırımız, uçsuz bucaksız gibi görünen bu uzay. Ama aslında “uzay” son mu? “Son” ne demek? “Son” varsa, “ilk” de var. O zaman iç içe girmiş sistemler in temeli yıkılmıyor mu?Neyin nerde başladığı, nerde bittiği belli değil. Her şey var. Her şey yok. Aynı yerde. “Var” ve “yok” ne ki? Mutlak gerçek var mı ki? Sistemin tâ kendisi bu değil mi? Aslında “mutlak gerçek” yanlış kurulan veya kurulduğu zannedile n bir kavram değil mi? Hep iç içe girmiş, bağlı “dünyalar” aklıma geliyor.B ence biz zaten bir “matrix”in içindeyiz. Kendi kendimize de başka “matrix”ler yaratacağız..

http://www.sinemaforum.net/sanal-alem-krosu-t9337/index.html?s=fc149efcc1bf0b73d199c4ad07b24d24&amp;
http://www.afsinagcasar.com/siteyazarlari/2008yazilari/sengularslan/yazilar/sanalalem.html
http://www.psikologum.com/konular_detay.asp?id=537
http://www.diyanetforum.com/showthread.php?t=2210
http://www.komikler.com/komikforum/baslik.php?tid=8625
http://www.mollacami.net/forum/index.php?topic=2594.0
http://www.islamisohbet.com/forum/viewthread.php?forum_id=55&thread_id=2386
http://www.hatunca.net/forum/showthread.php?p=58821

http://community.gezegen.de/Forum/Thread_2675_SANAL-ALEM-SOHBETLER304.htm
Olusturul an sanal dünya, mutlulugu, güzellikleri harcayan ve tüketen insanlar yaratabil mektedir. Günümüzde artık hepimiz kolay hayat ister olduk. İsteriz ki hayat bizi yormasin, zorlamasi n, basimiza bela olmasin.

İsteriz ki bir kumandanın ucunda olsun her sey. Ulasmak, yasatmak, canlandii rmak, hissetmek için caba harcamaya lım isteriz. Sanal alemin sanal insanları olduk maalesef. Her seferinde baska bir maske baska bir kimlik takindik bu alemde.

Nasıl olsa sanal Alem!!!

her sey sanal ve degeri yok diye düsündük. Kablonun diger ucunda gercek insanlari n oturdugun u hic düsünmedik. Sorumlulu k duygusunu hic duymadık. Samimi sekilde baglanma ihtiyacin i hic hissetmed ik. Hesap verme gereklili gini hic duymadik. Ne oldu bize. Ne oldu da yitirdik insani insan yapan ruhumuzu.

Ne zaman nerde kaybettik gercek anlamda sevmeyi ve nefret etmeyi. Kimler acitti canimizi da bu kadar acimasiz ve duyarsiz olduk. Kendimiz gibi olmak, kendimiz gibi sevmek/nefret etmek, kendimiz olarak sevilmek/nefret edilmek icin gercek insanlari n arasina kendimizi birakmakt an neden vazgectik . Asil olmasi gerek gercekler degil midir? Digeri adi üzerinde, gercek olmayan SANAL ALEM.



http://www.tevhid.gen.tr/mizahi-sohbet/14028-sanal-alem-ne-icin-olmaline-dusunuyorsunuz/

http://www.itirafsitesi.com/bolumler.php?op=goster&id=8893
Elveda sanal alem..
Evet arkadasla r bu son mesajim olacak..
Bu sanal alemi terketme zamani coktan geldide geciyor bile..
Daha önce basimdan gecen bir olayi anlatmist im sizlere.. Ben!! En yakinina bile güvenmekte zorluk ceken ben, sanal alemden birine tutulmust um.
Ama olmadi.Ya pamadim. Arada cok uzak denilecek kadar mesafeler vardi. Sonra ailelere aciklama durumu vardi vs vs. Sanaldi sonucta.
Simdi baslikla ne alaka diyeceksi niz? Aslinda kafam bu son zamanlard a o kadar karisik, o kadar allak bullak ki suan bile ne yazacagim i bilmiyoru m. Sadece yazmak cok rahatlati yor beni. Dertlerim i bir dostla paylastig im zaman, acaba gün gelirde yüzüme vurur mu bu anlattikl arimi, diye düsünmekten ali koyamiyor um kendimi. Ama düsüncelerimi beyaz bir kagida, veya internett e herhangi gibi bir sayfaya döktügüm zaman bu dertte kalkiyor ortadan.
Cok yaraliyim arkadasla r cok!! Belki 4-5 yildir bu sanal alemin icindeyim . Cok güzel dostlukla r yasandi, cok güzel anilar paylasild i. Ask mi? Olmaz dedim sonunda oda oldu. 2.5 ayin ardindand a bitti. Beni bitirende, sanal aleme elveda dememe sebep olan seyde budur zaten. Ask burda yasanmama liydi, olmamaliy di ama oldu iste!
Bu sanal ask yüzünden cok aci cektim halada cekiyorum . Ayni seyleri tekrar yasamamak icin, ve sanaldan uzak kalirsam belki daha cabuk unuturum düsüncesiyle bu gece elveda demek istiyorum herseye. Belki sizlere cok mantiksiz gelecek bütün bu yaptiklar im. Bir kac ay önce bu tarz bir yaziyi okusam bende ayni seyi düsünürdüm EMINIM! Ama insan bazi seyleri yasamadan bilemiyor arkadslar . Bazi seyleri sadece bir yerlerden duymak veya okumak yetmiyor. Yasanilan lari anlamak icin yasanilan lari yasamak lazim..!!
Peki kimin umrunda gidisim? Hic kimsenin. Ama yinede son düsüncelerimi paylasmak istedim. Dedigim gibi, belki rahatlari m maksatiyl a yaziyorum, bilmiyoru m.
Ve birde arkadasla r; siz siz olun yarida kalacagin i bile bile bir aska kesinlikl e baslamayi n! Sanal veya real farketmez . Hem kendinizi, hemde karsinizd akini yaralar, aci ceker aci cektirirs iniz!! Yapmayin bunu!!

Ben ilk defa asik oldum. Ilk defa sevdim. Aska inanmam dedim ask karsima "yalan" olarak tanimladi gim bir ortamda karsima cikti. Büyük konusmusu m demek ki!
O bu yazilarim i belki yarin okuyacak. Belki 1 ay sonra. Belki 1 yil sonra. Belkide hic bir zaman..
Ama kalbimin ona söyleyecegi son sözler var;
Seni sevdim ankaralim . Cok sevdim hemde. Biz yapamadik . Daha dogrusu ben yapamadim! Umarim senin degerini, sevgini, askini anlayacak biri cikar karsina. Elveda güzel insan.. Elveda su yalan alemin tek gercegi.. Elveda ((




http://www.fussilet.com/sanal-alemde-hizmet-adina-chat-t2773.0.html
Bir müslümanın başka Müslüman kardeşleriyle ister karşılıklı isterse sanal ortamda olsun konuşup dertleşmesi güzel bir şeydir. Ancak bu aynı cins olanlar içindir. Bir erkeğin bir kadınla konuşması ise bazı yönlerden dikkat etmeyi gerektiri r.

Örneğin aşk, sevgi, gıybet, yalan ve şehevi hisleri uyandıran şeylerden olursa bu kesinlikl e doğru değildir. Bu konuda kişinin evli veya bekar olması fark etmez. Evli birinin günahı ise daha fazla olur.

Fakat dini konularda ALLAH’ı, ölümü, ahireti ve dini duygu ve düşünceleri hatırlatan konuşmalar olursa elbette bunlar yasak olmadığı gibi sevabı da vardır. Ölçünüz bu olmalıdır. Bu ölçülerle hareket ettiğiniz zaman günaha girmeyeceğinizi ve kendinizi koruyacağınızı söyleyebiliriz. Ayrıca yaptığınız işi bir de vicdanınıza sormanızı tavsiye ederiz. Vicdanınız rahat değilse o işten vazgeçiniz.

İleride evlenecek iki çiftin, sadece yanlarında akrabalarından birer kişi bulunmak şartıyla bir yerde oturup yalnız konuşmaları caizdir, hatta sünnettir. Fakat flört tarzı ilişkilerde kadın ve erkeğin yanlarında akrabaları bulunsa bile konuşmaları caiz değildir. Dinimiz zinayı yasakladığı ve haram saydığı gibi zinaya götüren yolları da tıkamış ve haram saymıştır.

Aynı şekilde de internett en tanışılan birisi ile istediğiniz gibi havadan sudan konuşmak ve chatleşmek caiz değildir. şayet ona islamiyet i anlatıp sevdirmey e çalışsanız o başka meseledir . Yoksa başka tarzda konuşup sohbet etmek insanı yanlış neticeler e götüreceğinden caiz görülmemektedir.
Ayrıca Sağlam ailelerin ve aile bağlarının kurulabil mesi ve tesis edilebilm esi için, evliliğin sağlam temellere dayandırılması gerekir. Bu nedenle, İslamiyet görücü usulü teşvik etmekle beraber, adayların birbirler iyle görüşmesini de esas kabul etmiştir.

Buradan yola çıkarak diyebilir iz ki, birbirler ini hiç tanımayan ve ailece de tanışmayan iki kişinin internett e birbirler ine verdikler i ifadelere güvenip de evlilik gibi ciddi bir işe yeltenmem eleri gerekir. Çünkü, bu şekilde ki bir tanışma hüsran ile sonuçlanabilir. Bizim kanaatimi z sizin veya herhangi bir insanın böyle bir yöntemle evliliği seçmemesidir.Hiç bir şey zatında çirkin değildir. Onu çirkinleştiren bizim kesbimiz (kullanma şeklimizdir) dir. Televizyo n, bilgisaya r ve internet gibi iletişim araçları birer nimet iken, onları yanlış kullanmak suretiyle birer düşman haline getirmek te mümkündür.


İnternette chat, sohbet yapmak demektir. Normal şartlarda bir arada otururken yapılan bir sohbetin ölçüleri olduğu gibi, chat te de ölçü olmalıdır. Ölçüsüz ve sorumsuz yapılan bir sohbet yüz yüze de olsa faydadan ziyade zarar verecekti r.


Hayır ve dine hizmet adına yapılan internet sohbetler i elbette ki, faydalı olacaktır. Ancak yerinde va zamanında olmak şartıyla. ilacın şifaya vesile olmasının bir nedenin de ilaç ta ki, ölçülmüş miktar olduğunu unutmamak icab eder.
Selam ve dua ile...

http://www.muslumannesil.net/sanal-alem-t12089.html?t=12089
http://forum.antoloji.com/tartisma/tartisma.asp?forum=10509&page=34&mesaj=0&aragun=&ara=
http://www.uludagsozluk.com/k/chat-kadinlari/

http://www.ortakantin.com/forum/13648
geronimo
 19 Ağustos 2007 18:47
Ne zaman bir kadının yüzüne baksam kendimi bir uçurumun kenarından bakıyormuş gibi hissederi m.

Kıpırdayan, değişen, çeşitli duyguların ifadeleri yle gölgelenip aydınlanan o çizgilerin arkasında, derinlerd e, kımıltısız bir göl gibi duran bir karanlık olduğu fikri beni içine doğru çeker.

Orada ne olduğunu merak ederim.



Bu merakın insanın bütün hayatını yitirmesi ne yol açabileceğini, o karanlık göle bir kere dalanın bir daha geri dönemeyeceğini bilmeme rağmen garip bir baş dönmesiyle o derinliğe doğru eğilirim.

Tek bir kadının bile içini en saklı köşelerine kadar görebilme ayrıcalığının bir hayata değeceğine inanırım ama bütün hayatınızı verseniz de bunun mümkün olamayacağını bilirim.

Orayı göremezsiniz.

Hep saklı bir şeyler kalır.

Bir insanın, bu bir kadın bile olsa, içinde o kadar büyük bir gizi taşıması zor olduğundan bazen küçük işaretler çıkar yüzeye, sahibinin de fark edemediği işaretler, işte onları görmeyi, onların peşine düşmeyi, onları yakalamayı, büyük bir gömü bulmuş bir arkeolog gibi ele geçirdiğim her parçayı ışığa tutup incelemey i, sonuçlar çıkarmayı ve neler bulduğumu hiç söylemeden bulduklarımı kendime saklamayı çok severim.

Kötü kalpli bir koleksiyo ncu gibi biriktiri rim onları.

Ve hep yeni işaretler ararım.

Cıvayla karışmış katran damlası gibi üstünde parlak renkli kaygan bir gökkuşağı taşıyan siyah damlacıklar...

Geçenlerde bir hazine keşfettim.

Bir arkadaşım chat bağımlısı kadınların itiraflar da bulunduğu bir siteden parçalar gönderdi bana.

Bir afyonkeş gibi chat-keş haline gelmiş, tanımadıkları, yüzlerini görmedikleri erkeklerl e bulanık ve belirsiz bir ortamda konuşmadan duramayan kadınların itirafları.

Siteyi yöneten doktorun anlattıklarından anlaşıldığı kadarıyla o kadınların tamamına yakını ekranda sevişiyor.

Şu tenha yaz sokağında keten etekliği ve kolsuz bluzuyla, alçak topuklu şık ayakkabılarıyla gülibrişimlerin yanından yürüyen hanımefendi geceleri tanımadığı erkeklerl e mi sevişiyor?

Ya şu, bol elbiseli, biraz bakımsız, yaşı geçkince tombul hanım?

O da mı?

İçinde milyonlar ca insanın dolaştığı bir sonsuzluğun içinde her gece milyonlar ca kadın, gündüzleri içlerinde sakladıkları o karanlıklarının kapılarını açıp bütün sırlarını ortaya döküyorlar.

Ertesi sabah hayata sanki bir gece önce öyle bir şey yaşamamışlar gibi yeniden karışıyorlar.

Sadece duyguları ve düşünceleri gizli değil artık, bir de kimseye söylemedikleri gizli bir hayatları var.

Niye yapıyorlar bunu?

Neden geceleri tanımadıkları, değişik değişik erkeklerl e konuşup sevişiyorlar?

Büyük bir ihtimalle gündüz hayatlarında iffetsizl ik olarak nitelendi recekleri nice şeyi geceleyin yapıyorlar.

Gündüzleri kimselere göstermedikleri ruhlarındaki o durgun göl, geceleri, bir belirsizl iğin yüzlerine örttüğü kalın peçenin verdiği özgürlükle çağıltılı bir ırmak gibi hayalden oluşmuş bir dünyaya akıyor.

Her şey olabiliyo rlar orada.

İsimleri değişiyor.

Boyları, kiloları, saç renkleri, vücutlarının biçimi, işleri, aileleri değişiyor.

İstedikleri kimliği seçip kendileri ni yeniden yaratabil iyorlar.

Kendi bilinen kimlikler inin içinde bir mahkum gibi kendi hücresinde yaşamak zorunda olan karanlıkları, bir başka kimliğin içinde kendini rahatça ortaya çıkartabiliyor.

Aslında benim ilgimi çeken onların yaşadığı fantezile r değil.

Beni ilgimi çeken onların ikilemler i.

Bir yanları, derinlerd e yatan ve söylenemeyen arzuları ayıplıyor, onları reddediyo r, varlığını inkar ediyor, sanki onlar yokmuş gibi davranıyor, şakalara kibarca gülümsüyor, ağırbaşlı duruyor, abartılı davranışlardan kaçınıyor, nasıl olması gerektiği söyleniyorsa öyle oluyor ve bunu benimsiyo r.

O kadar benimsiyo r ki bir başkasında bunun aksine bir davranış gördüğünde bunu kınıyor.

Ama öbür yanları...

O, ayıpladığı her şeyi yapıyor.

Hem ayıplamaktan vazgeçmiyorlar, hem ayıpladıklarını yapıyorlar.

Kadınları o kadar esrarengi z yapan da belki bu; ruhlarındaki ürpertici çelişki.

Hep bir yanlarını saklamak zorunda olmaları.

Ve sakladıkları yanlarından vazgeçememeleri.

O belirsiz ve bulanık sanal alem belki de onların ruhlarındaki bu parçalanmayı ortadan kaldırıyor, ayıplayan yanlarıyla ayıplanan yanları orada barışıyor.

Gene de onlara asıl zevk verenin sadece bu olduğunu söyleyemem.

Onlar, güneşten korunmaya çalışan çöl savaşçıları gibi, kendileri ni yakan ayıplardan sakınmak için üst üste çok fazla kimlik giyinirle r.

Her kimlikler inin altından bir başka kimlik, her duygularının altından bir başka duygu çıkabilir.

Herkesin maskeli olduğu o tuhaf dünya onların ruhlarını birleştirerek onlara bütünsel bir haz verse de kadınlar yalnız bu hazla yetinmezl er.

Bence bu dünya da aldatmanın da o inanılmaz hazzı yaşanıyor.

Bu, sadece bir sevgiliyi, bir kocayı aldatmak değil.

Çok daha zengin, çok daha bereketli bir aldatma bu.

Mücevherlerden yapılmış bir matruşka gibi her aldatmanın içi açıldığında oradan zümrütlerle, yakutlarl a, elmaslarl a işlenmiş başka bir aldatma çıkıyor.

Tanımadıkları bir erkekle sevişirken kocalarını ve sevgilile rini aldatıyorlar.

Ama kocalarını birlikte aldattıkları adamı da, sahte bir kimlik ve yanlış bilgilerl e aldatıyorlar.

Aldatma ortağı da aldatılıyor.

Sadece uydurulmuş bilgilerl e değil, onunla seviştikten sonra seçilecek başka bir erkekle de aldatılacaklar.

Ama bu parlak aldatma zincirini n en parlak parçası, elbette kendileri ni tanıyan herkesi aldatmala rı.

Kendileri ni tanıyan hiç kimsenin tahmin edemeyeceği başka biri haline gelmeleri .

Ertesi sabah karşılaştıkları herkesi aldattıklarını düşünmeleri.

Onları yasaklarl a kıstıran bütün hayatı aldatmala rı.

Bunu yaparken, gündüzleri duyduklarında yüzlerini kızartan ya da duymazlıktan gelmek zorunda oldukları sözleri bütün pervasızlıklarıyla söyleyebilmeleri, bunları söylerken söyledikleri her sözcüğün karşılarındaki erkeği kıvrandırdığını hissetmel eri de onları ürpertiyor.

Bir ruh teşhirciliğiyle kabuklarından ve kimlikler inden soyunup içlerindekini gösterivermeleri onların da içlerini kamaştırıyor.

Ruhlarının karanlık yanlarındaki bütün arzularını parmaklarının uçlarındaki harflere basarak tatmin edebiliyo rlar.

Kadınlar uzay gibidir, hiçbir duygu son değildir onlarda, daima bir başka duygu çıkar.

Bütün bunları hayal aleminin o olağanüstü özgürlüğünde yaşarken birden gerçek yanları, içlerindeki gündüz kadını uyanıyor.

Ve, sevişmekten ve konuşmaktan hoşlandıkları bir erkeği seçip onunla dışarıda tanışmak istiyorla r.

Benim okuduğum sitedeki itiraf mektuplarından çoğu, yazışarak seviştikleriyle buluştuklarını anlatmışlar.

Genellikl e sonuçtan pek memnun kalmasala r da, hayali gerçekle bütünleştirmek istiyorla r.

Birdenbir e, chate başlamadan önceki kimlikler ine, ona yeni bir macera ekleyerek, dönüyorlar.

Kendileri oluyorlar, kimlikler i, bilgileri açığa çıkıyor.

Yaşadıkları hayalden, bir simyacı gibi, hayalleri n çekiciliğine sahip bir gerçek oluşturma isteğine kapılıyorlar.

Büyük ve parlak aldatma zinciri sıradan bir aldatma haline geliyor.

Oradaki dünyaya alışmış bir kadın için bu yeterli olmuyor tabii.

Gerçek bir aldatma, gerçek dünyanın bütün sıkıntılarını da beraberin de getiriyor .

Yazışarak tanıştığı bir erkekle buluşmasını o sitede bir kadın şöyle anlatıyor:

Ben ilk bilgisaya rımı iki yıl önce aldım. Kocamla birlikte çok eğlendik, bana o makineyle neler yapılabileceğini öğretti, birlikte oyunlar oynadık. Sonra ’chat’i keşfettim. Bağımlısı oldum. Bir erkekle ilişki yaşamaya başladım chat’te. Kısa bir süre sonra onunla buluştum. Planlar yapmak, gizlenmek, yalanlar söylemek sonunda bana ’ben ne yapıyorum’ sorusunu sordurdu. O adamdan hoşlanmamaya başladım. Ben kocamı seviyordu m ama daha fazla bir şeyler arıyordum. Bunun kötü bir şey olmadığını düşünüyordum. Ama yanılmışım.

Gerçek olmayan bir alemin sonsuz aldatmala rla dolu özgürlüğünden gerçek hayatın sıkıntılarla dolu tek aldatmasına geçmek kadını bunaltıyordu.

Aradığı o değildi çünkü.

Bir erkek arayan kadın bunu dışarıda, gerçek hayatta her zaman bulabilir .

Ama chat-kadınları için asıl amaç bir erkekle aldatmak değil.

O, orada ruhundaki bütün bölünmüşlükleri bir araya getirmeni n, ömür boyu gizlediği ruhunu teşhir etmenin, sonsuz sayıda erkeği heyecanla ndırıp sonsuz sayıda erkekten heyecanla nmanın, binlerce kolu olan bir ahtapot gibi kolları her yana uzanan bir aldatmala r orjisini yaşamanın, bir başkasının kimliğiyle kendi gerçeğini ortaya çıkarmanın, sadece başkalarının baskısından değil kendi kendine de yaptığı baskıdan kurtulmanın hazzını arıyor.

Tek başına bir erkeğin verebilec eği hazdan çok daha değişik bir haz bu.

Üstelik orada tanıştığı her erkeğe kendi hayalinde n kimlikler de giydirebi liyor, onu kendi zihninde istediği gibi süslüyor.

Ama sonunda bütün bunlardan da sıkılıyor.

Gene aynı sitede bir başka kadın bu bağımlıklıktan nasıl kurtulduğunu anlatıyor.

Başlarda konuştuğum bütün insanlar çok heyecan vericiydi . Sayısız insan vardı orada. Gerçek hayattaki arkadaşlarımla konuşmaktansa onlarla konuşmayı tercih ediyordum . Sanırım, bu sanal alemde konuştuğum insanların da gerçek hayattaki insanlar olduğunu fark edince sıkıldım. Gerçek hayatta çok fazla sıkıcı, aptal, kaba insan var ve onlar aynı zamanda bu sanal alemde. Bunu anlayınca sıkılıverdim.

Bunu anlamak bütün büyüyü bozuyor.

Çünkü onların gerçek olduğunu anladığında sen de gerçeğine dönüyorsun, o sıkıcı, yasaklarl a, ayıplarla dolu gerçeğe.

Sığındığın yerde, kaçtığın insanları bulmak bütün hayalleri solduruyo r.

Ama sıkılanların yerine yenileri geliyor.

Çünkü kadınların içindeki o karanlık ve durgun göl, çağlayıp akabilmek için belirsiz ve gölgeli bir loşluğa muhtaç.


ahmet altan


http://www.islamforum.net/konu-disi/8312-chat-evliligi.html
http://kitapadresi.com/magaza/prddet.php?pid=87199
http://www.muslumannesil.net/sanal-dunya-t3618.html

İnternet Bağımlılığının nedenleri ve zararları ile ilgili aşağıdaki linkleri
tıklayarak okuyunuz

http://www.e-psikoloji.com/forum/showthread.php?t=6912
http://images.google.com.tr/images?hl=tr&um=1&q=internetin+zararlar%C4%B1&start=0&sa=N


http://www.zehirliok.com/node/2105
İNTERNET BAĞIMLILIĞI
NaTuraL tarafından Per, 2007-02-01 20:46 tarihinde gönderildi. ChatSerbe st Kürsü
İçinde bulunduğumuz bilgi çağının en önemli gereksini mlerinden biri şüphesiz internett ir. Öncelikle interneti n dünya çapındaki kullanımına bakıldığında karşımıza çıkan internet kullanıcısı sayısı 100 milyonları aşmaktadır. Tarihe bakıldığında kamusal alanın belli bir süreç içinde farklı alanlarda ki gelişimini devre devre görmek mümkün olmaktadır. 18. yüzyıla bakıldığında insanların bir araya geldiği kahvehane lerin insanların düşüncelerini paylaştıkları ve tartıştıkları bir ortam olduğu bilinmekt edir. Daha sonraki zamanlard a kasaba toplantıları aynı amaca hizmet etmiştir. Günümüze yaklaştığımızda yazılı basının önem kazandığını görmekteyiz. Daha sonra ortaya çıkan ve şu anda da etkisini gösteren televizyo n yine aynı amaca hizmet etmektedi r. Daha önce de belirtild iği gibi bilgi çağına girilmesi yle 100 milyondan fazla insanın kullandığı interneti n yavaş yavaş bu görevi devraldığı görülmektedir. İnternetin genel kullanım ağına bakıldığında, bu ağın çok geniş olduğu dikkat çekmektedir. İnternet, elektroni k posta kullanımından milyarlar ca web sayfasının kullanıldığı ve bilginin serbestçe yayıldığı bir ortama ek olarak eğitimin, alış-verişin ve sohbet odalarının kullanıldığı ve insanlar arasında yoğun bir etkileşimin oluştuğu sanal bir ortamdır.

Fakat bu kullanımın sonsuz olduğu uçsuz bucaksız olan sanal dünya sağladığı faydaların yanında kötüye kullanım ve bağımlılık oluşturma riskini de beraberin de getirmekt edir. Son günlerde değişik çevrelerde ses getirmeye başlayan bu rahatsızlık "İnternet Bağımlılığı" olarak adlandırılmaktadır. Akıllara hemen şu soru gelmekted ir:

Nedir bu "İnternet Bağımlılığı"?

İşte bu soruya cevap verebilme k ve bu rahatsızlığı daha iyi anlayabil mek için ilk önce bu bağımlılık çeşidinin belirtile rinin açıklanması gerekmekt edir. Daha sonra bu konu ile ilgili yapılmış olan önemli araştırmaların sonuçlarına bakılacak ve kimlerin bu tip bir bağımlılığa meyilli olduğu veya bir başka deyişle risk grubunu oluşturan kişiler açıklanacak ve son olarak ise internett e yoğun olarak kullanılan chat (sohbet) odaları inceleme altına alınacaktır.

Yukarıda açıklanmış olan konulara geçmeden önce "İnternet Bağımlılığı"nın daha iyi anlaşılabilmesi için şu örneği vermek uygun olacaktır.

" Ali 12 yaşına girdiği zaman ailesi ona okuldaki derslerin e yardımcı olması açısından bir bilgisaya r ve internete girmesi için gerekli olan diğer cihazları da almıştır. Ali, kısa sürede, internett e yoğun olarak kullanılan elektroni k posta (e-mail) ve sohbet odalarını keşfetmiş ve kullanmay a başlamıştır. Ali'nin ailesi ilk haftalard a onu izleyerek 18 yaşından küçük olanların kullanmam ası gerektiği sitelere girip girmediğine emin olmuş ve daha sonra Ali'yi kendi haline bırakmışlardır. Ali ise internett e geçirdiği zamanın çoğunu internett e tanıştığı insanlarl a sohbet ederek ve internet üzerinden oynanan oyunlarla oyalanara k geçirmektedir. Fakat problemle r daha sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Ali çoğu zamanını odasında bilgisaya r başında geçirmekte ve ailesi ile zaman geçirmesi istendiğinde huysuzlan maya başlamıştır. Buna ek olarak sabahlara kadar bilgisaya r başında olduğundan okuldaki notları hızla düşmüştür. Önlem olarak ailesi bilgisaya rı odasından kaldırmıştır. Bu durum karşısında Ali daha saldırgan olmaya ve ailesine kendisine zarar vereceğini söylemeye başlamıştır. Ve sonuç olarak ailesi bu durumu bir profesyon ele danışmaya karar vermiştir." Bu örnek belki de bu yazıyı okuyan çoğu insana abartılı geliyor olabilir. Fakat bu konu üzerinde yapılmış olan araştırmalara bakıldığında (daha sonra açıklanacak) olayın ciddiyeti daha açık bir şekilde görülecektir. "İnternet Bağımlılığı"nın nasıl bir rahatsızlık olduğunun net bir şekilde anlaşılması açısından bu rahatsızlığın belirtile rinin açıklanması gerekmekt edir. Eğer bir birey 12 ay boyunca aşağıdaki belirtile rin 4 veya daha fazlasını gösteriyor ise bu kişide İnternet Bağımlılığı olduğu düşünülmektedir.

• İnternete bağlı değilken bile internet hakkında olan düşünceler

• Tatmine ulaşılması için giderek artan bir şekilde İnternet kullanımı

• İnternet kullanımını kontrol edememe

• İnternet kullanımını kesmeye veya harcadığı zamanı düşürmeye çalıştığında kişinin huzursuz hissetmes i ve daha çabuk sinirlenm esi

• İnternet kullanımını gerçek hayat problemle rinden bir kaçış gibi görmesi

• İnternette daha fazla zaman geçirmek için ailesine ve arkadaşlarına yalan söylemesi

• İnternet kullanımı yüzünden eğitim, iş veya kariyer fırsatını riske atması

• İnternet erişimi için harcanan olağandışı ücretlere rağmen kullanıma devam edilmesi

• İnternete bağlı olmadığı zamanlard a kişinin sosyal yaşamdan geri çekilmesi veya içine kapanması

• İnterneti ilk kullanmay a başladığı zaman ile karşılaştırıldığında şu anki kullanım süresinin uzaması Eğer birey yukarıda açıklanmış olan belirtile ri 12 aydan kısa bir süre için gösteriyorsa bu kişi internete bağımlı değil diye adlandırılmaktadır. Ayrıca yukarıdaki belirtile ri gösteren bireyleri n eğitim, meslek, sosyal ve finansal alanlarda güçlük çektiği açıkça görülmektedir. "İnternet Bağımlılığı"nın belirtile ri açıklandıktan sonra konunun daha net bir şekilde kavranması ve bu rahatsızlığın etki alanının daha rahat görülebilmesi açısından bu konu üzerinde yapılmış olan önemli çalışmalar dikkate alınmalıdır. İlk olarak, 1996 yılında yapılan bir araştırmada interneti yoğun bir şekilde kullanan 496 kişi inceleme altında alınmıştır. Bunların içinden 296 kadın ve 157 erkek katılımcının yukarıda açıklanmış olan belirtile re sahip olduğu görülmüştür. 1998 yılında yapılan bir diğer araştırmada, 18000 kişiden %5.7'sinin internete bağımlı olduğu bulunmuştur. Buna ek olarak, evlilik ve duygusal birliktel iğin "İnternet Bağımlılığı"ndan en çok etkilenen alanlar olduğu bulunmuştur.

Ve son olarak, yapılan bir diğer araştırmada araştırmaya katılan bireyleri n %25'inin (4113 kişi) internet bağımlısı olduğu bulunmuştur. Ayrıca bu araştırmaya katılan ve internet bağımlısı olan bu insanların internett e daha çok vakit geçirmek için aileleri veya arkadaşlarıyla birlikte olmaları gereken zamandan kestikler i bulunmuştur. Yukarıda bahsedile n araştırmaların dışında İnternet Bağımlılığı'nın ciddiyeti ni gösteren birtakım olaylarda tozlu raflarda yerlerini almışlardır. Örnek olarak, Amerika'da basına yansımış bir olayda boşanmanın sebebi evli çiftin birinin internett e fazla zaman harcaması olarak gösterilmiştir. Bu kişi internett e öylesine zaman harcamıştır ki, çocukları için doktordan randevu almayı ve evin aylık giderleri ni ödemeyi bile unutmuştur. Yine basına yansımış bir diğer olayla 17 yaşındaki bir kızın internet bağımlılığı yüzünden ilaç tedavisi aldığı ve ayrıca hastaneye yatırıldığı kaydedilm iştir. İşte bütün bu araştırma ve olaylar göz önüne alındığında İnternet Bağımlılığı'nın abartıdan uzak ve çok ciddi boyutlard a bireyler üzerinde etkisi olduğu açıkça görülmektedir. Bu noktada bu yazıyı okuyan insanların aklına şöyle bir soru gelebilir; Peki nasıl oluyorda bazı insanlar internete bağımlı hale geliyor? Bu konu hakkındaki en güçlü teorilerd en bir tanesi şu şekildedir. Öncelikle normal bir insan değişik bir uğraş bulduğunda 3 tane evreden geçer. Birinci olarak yeni bir aktivite ile tanışan kişi doğal olarak bu aktivite üzerinde yoğunlaşır. İşte bu evre zevk alma veya saplantı olarak adlandırılır. Saplantı evresi gözünü açma evresinin başlangıcına kadar devam eder. Bu evrede insan zamanının çoğunu harcadığı bu aktivited en sıkılmaya ve daha az zaman harcamaya başlar. Bu evre de dengeyi bulma evresine kadar devam eder. Bu evrede insanlar harcadıkları zamanı normal seviyeye getirirle r. Bu model göz önüne alındığında internete bağımlı olan kişilerin ilk evrede, yani saplantı evresi, sıkıştığı ve bu evreyi geçemedikleri açık olarak görülmektedir. Peki hangi tip insanlar saplantı evresinde takılıp kalmaya daha yatkın olmaktadır? "İnternet Bağımlılığı" ile ilgili yapılan araştırmaların azlığı nedeniyle bu sorunun cevabı net olarak bilinmeme ktedir.

Fakat bu zamana kadar yapılan araştırmalar göz önüne alındığında ortaya şu sonuç çıkmaktadır. Sosyal bağları zayıf olan insanların, yani normal yaşamda diğer insanlarl a daha az iletişim kuran insanların bu rahatsızlığa daha yatkın olduğu düşünülmektedir. Buna ek olarak depresyon da olmak, çok kaygılı olmak veya bireyin özsaygısının düşük olması gibi özellikler internete bağımlı olmaya çanak tutmaktadır. Ayrıca diğer bağımlılık türlerine (alkol, uyuşturucu gibi) sahip olmak veya bunlara yatkın olmak internete bağımlılığı arttıran etkenlerd en bir tanesidir . Ve son olarak, bilgisaya r ve internete bağlanmak için gerekli olan modeme sahip olan çocukların internete bağımlı hale gelmeleri olasıdır. İnternetin en çok kullanılan alanları sıralandığında heralde ilk sırayı sohbet odaları almaktadır. Sohbet odaları internet kullanan bireyleri n en kolay erişebilecekleri bir alan olduğundan kötüye kullanıma açıktır. Buna ek olarak bu sohbet odalarını kullanan bireylerd en bazılarının internett e tanıştığı ve sanal arkadaş olarak adlandırılan kişilere duygusal olarak bağlandıkları görülmektedir. Bu sohbet odalarında oluşturulan sanal toplulukl ar bireylere gerçek dünyadan bir kaçış yolu olarak hizmet etmektedi r. Bu odaları sık kullanan kişilerden çoğu gerçek hayatta tatmine ulaştıramadıkları duygusal ve psikoloji k ihtiyaçlarını, oluşturulan bu sanal toplulukl arda tatmin etmeye çalışmaktadırlar. Buna ek olarak sohbet odalarını kullanan kişiler bu ortamda tanıştıkları insanlard an sosyal kabul görmek istemekte dirler. Bu kişilerin gerçek yaşamda fazla toplum içine giremedik lerini veya bir başka deyişle yeterince sosyalleşemediklerini söylemek yanlış bir öngörü olmamakta dır. Hatta bu konuya başka bir açıdan bakıldığında bireyleri n sosyalleşme ihtiyaçlarını oluşturulan bu sanal toplulukl arda karşılamaları ilk bakışta çoğu insana faydalı olarak bile görünebilir. Fakat İnternet Bağımlılığı'nın belirtile ri listesind e de açıkça görüldüğü üzere bu kişiler zaman geçtikçe bilgisaya r başında daha çok vakit geçirmekte ve giderek gerçek yaşam ile bağlarını koparmakt adırlar. Bu durumda bu sohbet odalarının bireyleri n üzerinde yarardan çok zararları olmaktadır.

Kişilerin internett e sıkça kullanılan sohbet odaları içindeki davranışları incelendiğinde çok ilginç bir nokta dikkat çekmektedir. Özellikle internete bağımlı olan kişiler arasında görülen bu davranış biçiminde bireyler gerçek kimlikler ini saklayara k internett e sanal kişilikler oluşturmakta ve bu oluşturdukları kişilik dahilinde sanal arkadaşlarıyla sohbet etmektedi rler. Buna ek olarak oluşturulan bu sanak kişiliklerin sayısı tamamen o bireyin isteğine kalmaktadır. Yani, örnek olarak, bir kişi kendi öz kişiliğinden farklı olarak bir tane veya on tane de sanal kişilik oluşturabilir. Hatta oluşturulan bu sanal kişikler bireyin öz kişiliğinin tam zıttı bir şekilde olabilmek tedir. Örnek olarak, erkekler bayan olarak bile sanal kişilikler oluşturabilmektedirler. Veya, içine çok kapanık olan bir kişi, sohbet odalarında bunun tam tersi bir şekilde davranabi lir. Peki, neden insanlar sanal kişilikler oluştururlar? Bu sorunun cevabı popüler bir teoriyle açıklanmaktadır. Bir kişi ele alındığında bu kişi ilk olarak kendi öz kimliğine sahiptir. Kişinin bu öz kimliği bebekliğinden itibaren olan olaylar dahilinde gelişir ve kişinin normal yaşamında kullandığı davranış ve düşünme biçimleri bu kişilik içinde anlam bulmaktadır. İşte bu öz (gerçek) kimliğe ek olarak bir de idealize edilmiş olan kimlik vardır. Bu kimlik genellikl e kişinin gerçek kimliğinin aksine bir çizgi çizmektedir. Normal yaşamda kişinin ailesinde n, arkadaşlarından veya yakın çevresinden gelebilec ek olan eleştirilerden çekindiğinden, kişi bu idealize edilmiş kimliğini gösterme şansı bulamayab ilir. İşte sanal dünyadaki sohbet odalarında yaratılan sanal kişiliklerden çoğu bireyin bu idealize edilmiş kişiliğinin değişik birer şekli veya biçimi olarak ortaya çıkmaktadır. Birey normal yaşamda gerçek kişiliğinin izin vermediği davranış veya düşünme biçimlerini oluşturmuş olduğu bu sanal kişilik veya kişilikler vasıtası ile ortaya koyabilir . Eğer bu kişi internet bağımlısı ise, yani zamanının çoğunu artan bir şekilde bilgisaya r karşısında geçiriyor ve normal yaşamla olan bağları gitgide zayıflıyor ise bu kişinin yaratmış olduğu bu sanal kişilikleri sık kullanmasının bir sonucu olarak kişilik bunalımına düşmesi olağan olabilmek tedir.

Çünkü, birey sanal dünyadan çıkıp normal yaşam içine girdiğinde bu iki ortamda da kullandığı kişilikler birbirler iyle çelişeceği için bireyin kafasının karışması ve bir kişilik karmaşası içine girmesi daha kolay olabilmek tedir. Bilgi çağına girilmesi yle birlikte internet daha çok önem kazanmıştır. Şu anda yaşamımızın geneline bakıldığında interneti n giderek artan bir şekilde gündelik yaşamımızda yerini aldığını görebilmekteyiz. Daha önce de belirtild iği gibi internet beraberin de getirdiği faydaların yanında çeşitli zararlar da getirmekt edir. İşte bu zararlard an bir tanesi yavaş yavaş insanlar arasında ses getirmeye başlayan " İnternet Bağımlılığı" rahatsızlığıdır. Bu yazı boyunca bu rahatsızlığın daha net bir şekilde anlaşılabilmesi açısından ilk önce bu rahatsızlığın belirtile ri açıklanmıştır. Daha sonra bu konu üzerinde yapılan önemli araştırmalar aracılığı ile bu rahatsızlığın toplum içindeki oranı hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra bu rahatsızlığa karşı risk grubunu oluşturan kişiler ele alınmıştır. Ve son olarak internett e sıkça kullanılan sohbet odaları ve bireyleri n bu sanal ortamlard aki davranış şekilleri açıklanmıştır. "İnternet Bağımlılığı" daha yeni yeni ortaya çıkmasından dolayı bu konu hakkında çok genel bilgilere sahibiz. Fakat yukarıda belirtilm iş olan noktalar göz önüne alındığında bu konunun daha ileri ve dataylı bir şekilde anlaşılabilmesi açısından daha çok araştırmaya gerek vardır

kaynak:yeni dünya dergisi


http://murat72.blogcu.com/

http://forum.antoloji.com/tartisma/tartisma.asp?forum=29343
Hız Çağında Aşk Ve Edebiyat

Hız Çağında Aşk Ve Edebiyat

Hızlı Tren
Yeyişmekli Vagonda:
-Aşk ve edebiyat bir de hız yanına…
-Garson! Bunu biz istemedik, karnımız tok, sen bize iki az şekerli getir. O, köşede oturan terk edilmiş aşkın yalnızlığına da bizden bir orta şekerli; belki yerine gelir bilinci.
- Bizde aşk çok ağbi, meşhur aşkçı hacı tarif beyin tarifesiy le hazırlanmıştır. Hepsi bol acılı; ulaşılmaz aşk, karşılıksız aşk, bekleyen aşk, giden aşk, dönüp geri gelen aşk, terk eden aşk, terk edildiği için kendini yarım porsiyon gören aşk, terk edebildiği için kendini birbuçuk porsiyon gören aşk, …aşk; yani aklınıza gelen her şeyin sonuna konan aşk.
-Kalsın garson, sen aşk getirme, kahve getir!
-Al birinden ağbi, yalnızlık olmasın bir yerlerde, boşlukları doldururs un. Bizde tarihi aşklar da var; Leyla’nın aşkı, Mecnun’un aşkı, bol acılı ve ateşli, her yeri yakan, kendini bile yakan Kerem’in aşkı…

Hızlı Raylarda (hani şu bol ölümlü kazanın olduğu raylar) :

Hız Çağı denilen bu zaman diliminde de egemenlik yarışında olan kültürler tarafından, edebiyatt a ve her alanda postmoder n kültürün hızı hâkim kılınmaya çalışılmakta; anlamsızlık öne çıkartılmaktadır. Bu davranışları toplumlar tarafından kabul gördükçe; bu kabulleniş toplumsal bilince dönüşmektedir.

Tüketim bilincini benimseye n bir toplumun sürekli tüketimi gibi; anlamsızlığı benimseye n yazarlar/şairler de anlamsızlığı çoğaltmaktadır.

Ne var ki, anlamsızlığa sığınan kültür ve edebiyatt an; duygu, duyarlılık, tepki, toplumsal lık, aşk, sevda, sevgi gibi anlamlıların beklenmem esi gerekirke n insanlar kendi iradeleri yle değilse de, kendi elleriyle büyütüp geliştirdikleri bu sonuçtan rahatsız olmaktadır. Kendi ördükleri anlamsızlık duvarlarının içinde, kendileri ni yalnızlığa hükümlü kılmaktadır.

Yalnızlıktan kurtulmak için de birine veya birilerin e sığınma, bir sürüye dâhil olma, bir gücün çarkına girme eğilimleri göstermekte; paranın aşk üzerindeki baskısını öne çıkartarak şöyle bir dudak büküp artık aşk mı kaldı diye söylenmektedir.

Bunları, günün gerçeğini yansıtmaktan çok, kişinin halden hoşnut olmayıp geçmişe özlemi olarak değerlendiriyorum. Ve “ah nerde o eski bayramlar” diyenler kadar tutarsız, bir o kadar da gerici buluyorum .

Ben o eski bayramları da bilirim; ayakta çarık, elde soğanlı dürüm, burnumuzu kolumuza sile sile, ahırın kalın merteğinden geçirilen urganın iki ucuna bağlanan kalasla yapılan salıncakta, bize sıra gelmesi için bekler dururduk…
“Ah o eski bayramlar .” Sahi kimler için?
Aşklar da öyleydi o günlerde, nerde şimdiki zamanın el ele gezen, caddelerd e öpüşebilen gençliği? Arkadaşını eve yemeğe götürebilmek hayal bile edilemediği gibi; nişanlısıyla gizli gizli buluşan genç, kızın babasına yakalanırsa yemek değil, dayak yerdi.

Başkasınının aşkını alma alışkanlığı ise, günümüzde de var geçmişte de vardı.Sevgili dediğimiz gözlerini kapadığında, dudaklarında dudağımız, hayalinde eski aşkı yaşardı. Hasan Hüseyin de farkındaydı bunun; Karaca Oğlan dedem öpmüştü tüm öpülecek kadınları.

O zamanlar sevgiliye dokunabil mek ne mümkün, en büyük aşkın büyük annesi bile platonikt i. O, başlık parasını artıranın elinde; aşkı ise, bir daha göremeyeceği kadar gerilerde kalmıştı. Zaten bundan gayrı ona bakmak bile haramdı. Başlığı ödenmiş nikâhı kıyılmıştı. Parayı veren düdüğü öttürmüş, başlığı veren aşkı götürmüştü. Bundan sonrası dertti, acıydı. Herifi ne zaman kapıdan girse başlar tacıydı. Hayat, pıtıraklı tarlada herifin altına yatmak, sarı sıcakta burçak yolmaktı. Eminim ki, yaşasaydı, -Şimdiyi beğenmeyenler, yaşanan cinselliği topyekûn eleştirenler, pıtıraklı tarlada sevişmeyenlerdir derdi. …“aşrı aşrı memlekete gız vermesinl er…” dediği gibi. Şimdi başlık kaldırıldı. Acı ise yine var, var olmasına da hiç olmazsa baş tacı değil.

“Ah nerde o eski bayramlar…” veya “Ah nerde o eski aşklar…” bırakın şimdi eski hayranlığını, kendinizl e baş başa kaldığınızda eskinin de pek iyi bir şey olmadığını tekrarlayıp duruyorsu nuz zaten.

Tabii, sözüm varlıktan yokluğa düşen azınlığa değil. O yıllarda ülke nüfusunun %90’ını oluşturan çoğunluğu dikkate alarak böyle düşünüyorum. Yani, marabayı, köylüyü, ırgatı, ameleyi, işçiyi, başlık parasını denkleştirebilmek için inşaattan düşüp sakat kalanı, sılaya hasret gideni, dondurucu soğuklarda hastasını atların çektikleri kızaklarla doktora yetiştirmeye çalışanı, alnında töre kurşunuyla yatanı, töre kurşunun kendisine geleceği günün korkusunu yaşayanı. Feodal düzenin hantallığını bir kader gibi taşıyanları…

Bunlardan haberi olmayan entel denilen taklitçileri, tüm yaygarala rıyla birlikte bir yana bırakalım. Onca birikimle rini sadece ve sadece kendileri için kullanmayı amaç edinen, halkın mutluluğu için değil, sadece patent sahibi olabilmek için çalışan ve buluşunu kişisel çıkarları dışında kullanmayı düşünmeyen entelektüelleri de bir yana bırakmak zorundayız istemesek de. Ama aydınlar, sanatçılar, aydın sanatçılar, bilirsini z ki, halden -şimdiden- hoşnut olmayanla rın geçmişe -geriye- özlem duyması, hayatı her alanda olduğu gibi, aşkta da, edebiyatt a da geriye düşürür. Ve bunun kısa adı gericilik tir.

İstasyondan Çıkarken

Yalnızlık kavramına kör bakar aşk. Aşkın ufku dar gözü kördür. Bilinci yoktur aşkın, hesaplaşamaz yalnızılık kavramıyla. Ve ne kadar yüksekse debisi o kadar hızlı akar ayrılığa.

Aşkın bulanıklığında aranılan bir çoğalma da değildir yalnızlıktan kurtulmak . Aşk kendi iç kalesini geliştiremeyen; terk edenin yokluğunu acıya dönüştürendir.

Halden hoşnut olmanın en kısa yolu içinde bulunduğumuz koşulları değiştirip dönüştürmektir. Hem de hemen, şimdi.

Aşkın hızla gelişmesi, edebiyatın hızla gelişmesi, teknoloji nin hızla gelişmesi ilerlemek tir; daha iyi yaşama olanağına kavuşmaktır. Burada dikkat edilmesi gereken, gelişimin yavaşlatılması değil, gelişimin insanın ve doğanın yararına kullanılır duruma getirilme sidir. Hız her çağda önemsenmiştir ve her çağ kendi hızını yaratmıştır. İnsanın düşü olmuştur hız. Hz.Ali’nin Düldül’ü, Köroğlu’nun Kır At’ı olmuştur. Genç kızlar sevgilile rini beyaz atlar üstünde düşlemişlerdir. Görkemliliktir at, hızdır. Ve geçmişe dönüp baktğımızda görürüz ki, düşlerin dışındaki en büyük hız tekerleğin buluşuyla yaşanmıştır. Hızdan değil, aceleye getirmekt en korkmak lazım. Hıza uyum sağlayamayan, hızlının gerisinde kalacaktır.

Evet, aşkın gelişmesi güzel ama aceleyle tüketilmesi değil; yaşanılanı kıvamında yaşamalı.

Aşkta da edebiyatt a da kimse hızı bahane etmesin. Aşkı yaşamasını bilene günümüz dünden daha iyidir.

Ferhat dağları deldi -aptallığına doymasın- Şirin’i öpemedi; Mecnun Leyla’yı bırakıp çöllere düştü hele şu Kerem, Aslı’ya hep geç kaldı. Şimdi bunların yaptığı biraz da salaklık değilse nedir. Sen aşkını bırak çöllere düş, dağı del, kızı öpme, Keşiş kızını kaçırmakta daima senden hızlı davransın…

Oynamasını bilmeyen gelinin yerim dar diyerek bir kılıf bulduğu gibi, aşkı sevdaya dönüşteremeyen damat da hız çağını öne sürerek beceriksi zliğine bir kılıf arama çabasına girmiş olmasın!

Aşk hızdır, sevda süreç, yaşanandan ufka yönelen süreç, ilerledikçe genişleyen ufuktan beslenen süreç. Sevdaya dönüşemeyen aşk uçmaya hazır ürkek bir kuştur; dar yatağında akan bir sudur. Debisinin yüksekliği, yatağının darlığındandır.

Oysa sonsuza yolculukt ur sevda; her gün yeni bir umudu yeşertir bağrında. Duyguların ve bilincin köklerini salarken anılara, güvenle öpüşür uçurumlarda. Duyguların kanadındadır, bilincin aydınlığında.

Yatağı genişleyen aşktır sevda; hırçın akan suların yayılıp genişleyerek ağır ağır aktıkları ovadır, yavaşlatır aşkın hızını, sakinleştirir; hızla akan zamanın çarkında un gibi öğütüldüğünün bilincind edir. Nesneleştilmesine izin vermez, kör değildir gözü, aşk gibi.

Önce düşlerine gelin olur her kadın, sonra korkar düşlerinde, damat da öyle. Bir kâbustur gördükleri. Düşlenilen aşkla, yaşanan aşk, aynı aşk değildir. Akılsızlıktır aşk, bir kadının boynundak i bene tapmaktır. Hadi bana köylü deyin…

Hızla gelişen aşkın deryası olmak gerek. O hırçın suların birleşip durulduğu derya. İki nehrin birleştiği ve içinde hiçlendiği derya. İki aşkın birleştiği ve içinde hiçlendiği bir sevda…

Bilincin ışığıyla, kendimize güvenmemizi sağlayan iç ve dış bahçelerimizi yeşertmektir sevda. Bütünleşmektir, el ele yürümektir yolları, adım adım yaşayarak ve bu yaşanılanı ağır ağır uzatarak…

İtilen, kakılan, dayak yiyen, yeterli besleneme yen, ilgiden, destekten, eğitimden yoksun, insanların aşklarındaki başarısızlığının sosyal/ tarihsel anlamda kaçınılmaz bir sonuç olarak görülmesi gerekirke n çağın hızının sorumlu tutulması, sizce gerçekçi bir yaklaşım mıdır?

Karşıtların birliğinin sağlanması bir bilinç işidir. Bu bilince ulaşabilmek için öncelikle ve hızla, cinsler arasındaki uçurumun kaldırılması gerekmekt edir. Geçmişten günümüze değin yaşanan –aslında yaşanamayan demek gerek- aşkların bilinci yoktur. Bu nedenle de çoğu hastalıklıdır. Sevdaya dönüşememiş, bilincin aydınlağına erişememiş ve ayrılığa akmıştır. Sağlıklı bir aşkın, yani sevdanın yaşanabilmesi, kadının ve erkeğin bedensel, ruhsal ve her alandaki özgürlüğüyle mümkün olacaktır.

Zaten hız çağından önce de vakitleri yoktu insanların ince şeylere,.. İnanmayan Gülten Akın’a sorsun.

Edebiyat bir usta-çırak ilişkisidir derken, çırak durumunda ki edebiyatçının; ustasının paltosunu tutmak, şemsiyesini eline vermek, küfrünü sırıtarak dinlemek, birikimsi zliğine rağmen, ustasıyla ilgili övücü konuşmalar yapmak, ustasını göklere çıkaran yazılar yazmak, aynı masada arkadaşça oturuyoru m diyerek, masanın dünyalar kadar ucuna, dört büklüm sıkışıp, ustanın her sözüne evet anlamında ve heyacanla baş sallamak, ustanın hesabını ödemek…Yani, ustanın fiziksel/duygusal açlığını tatmin etmesi işlemlerinde iş bitirici olmak ve tüm bunların sonunda da biraz korkak, biraz pişkin ustanın eline şiir dosyasını tutuşturuvermek, çırağın ödül alacak düzeyde yetkinleşmesini hızlandırıyorsa, burada gerçekten hızı yavaşlatabilirsiniz. Bu ustanın da işine gelir sanırım. Hani sindire sindire yapar yapacağını. Bu tür bir hız yavaşlatılması ile ilgililer ilgilensi n.

Edebiyatın bir endüstri olarak algılanıp yaşanmasında yatıyor sorun. Çarpık ilişkiler endüstrisi...

Endüstri toplumlarında aşk ilişkisinin zayıflatıldığı ve tüketilebilir nesneler haline getirildiğine vurgu yaparken feodal toplumda bu ilişkilerin daha düzeyli olmadığını da unutmamak gerek.

Hadi, kimse hastalıklı ilişkilerinin adını aşk koyarak, gelişime karşı çıkmasın. Gelişimi insanlığın ve doğanın yararına kullanmanın mücadelesini verelim, hızlı ama aceleye getirmede n.

Teknoloji nin hızından her zaman korkan olmuştur. Treni ilk gören yerliler gibi. Ama kazananla r korkanlar değil, kullanmasını bilenlerd ir.

Şimdi düşünenler var, yazanlar var. Paramız var pulumuz var, bir de kapı kulumuz var; peki neden mutlu değiliz? Neden aşkımız iyiye gitmiyor diye soranlar var. Cevabı basit: Hız Çağı… Tamam, suçlu bulundu, sorun çözüldü. Tüm kabahatle r hız çağının.

Ekonomik ve sosyal eşitsizliği yok sayalım, kadının içinde bulunduğu sorunları bir tarafa itmeye devam edelim, içimizdeki güvensizlik boşluğunu örümceklere yuva yaptıralım ve hız çağını suçlayalım. Sanki sevişmesini bilen bir toplum muşuz gibi; vakitsizl ikten, zamanın hızlı akışından söz edelim. Demezler mi hiç, siz hâlâ feodal dönemi tamamlaya mamışken, kentliler iniz bir ekmek için saatlerce halk ekmek kuyruğunda beklerken hangi hızdan söz ediyorsun uz?

Kaplumbağa kağnıya binmiş, hızdan başı dönmüş… Bu atasözü değil, benim sözüm. Uydurdum, söyledim ama yakıştı.

Edebiyatçının baskıları sinir uçlarında hissetiğinde yükseltiği isyandır edebiyat. Edebiyatın/edebiyatçının gücü; insanlığın güncel ve tarihsel birikimle rini değerlendirirek geleceği şimdinin eşiğinde karşılayıp dönüştürebilmesiyle önem kazanır.

Kendimize Gelince (bu yolculuğun sonunda)

Ey insan! Hiçbir beyin ideolojis iz değildir. Postmoder n kültürün geliştiği yer, ideolojis i olmayanla rın beynidir. Hızı yavaşlatabilmek için, hızlanmışların tekerleğinin önüne takoz gibi uzanmak çözüm değildir. Sen kendi ideolojin e ivme kazandırmalısın. İnsandan, toplumdan, eşitlikten, özgürlükten, kardeşçe yaşamaktan yana.

Ali Rıza kars


http://www.ntvmsnbc.com/news/426637.asp
İnternet gençlerde bağımlılık yapıyor
Son yıllarda, özellikle 16-24 yaş arasındaki gençlerin interneti bağımlılık derecesin de kullandığı, bilgisaya rın karşısından kalkınca, titreme, terleme gibi belirtile rle internet eksikliğinin kendini gösterdiği bildirild i.

Güncelleme: 21:57 TSİ 24 Kasım 2007 Cumartesi

ADANA - Türk Psikoloji k Danışma ve Rehberlik Derneği Genel Başkanı, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Psikoloji k Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, derneğin Adana Şubesi’nce düzenlenen “İnternet Bağımlılığı” konulu konferans ta, internet kullanımının Türkiye’de son 5 yılda yüzde 700 oranında arttığını ifade etti.
Haberin devamı

Yeşilyaprak, araştırmalara göre, Türkiye’deki kullanıcılardan yüzde 40’ının kendini bağımlı olarak gördüğünü; internet bağımlılığının kişiyi “sosyal çekilme” diye adlandırılan rahatsızlığa ittiğini bildirdi.

Özellikle gençlerin interneti bağlılık derecesin de kullandığına dikkati çeken Yeşilyaprak, şunları kaydetti:

“İnternet bağımlılığı, bilgisaya r başından kalkınca, interneti n eksikliğini hissetmek, titreme, terleme gibi belirtile rle kendini gösteriyor. İnternet bağımlılığı, kişiyi sosyal işlev bozukluğuna kadar götürüyor. İnternet bağımlılığı, en az madde bağımlılığı kadar tehlikeli . Madde bağımlısı olan kişiler, bağımlı oldukları maddeden uzaklaştırılarak tedavi edilebili yor. Ancak, henüz bir hastalık olup olmadığı üzerinde tartışmaların bulunduğu, internet bağımlılığıyla ilgili bir tedavi süreci maalesef bulunmuyo r. ABD’deki bir araştırma, 189 milyon internet kullanıcısından yüzde 6-10’unun bağımlı olduğunu gösteriyor. ABD’de internet bağımlılığını tedavi amacıyla özel merkezler açılıyor.”

Yeşilyaprak, kişinin hayatından interneti n birden çıkarılamayacağını, interneti doğru ve bilinçli kullanmayı öğretmenin en doğru yaklaşım olacağını belirtti.

İnternette porno, kumar, chat ve oyun sitelerin e giren kişilerin genelde bağımlı hala geldikler ini vurgulaya n Yeşilyaprak, bağımlılığın, bireyleri sosyal hayattan uzaklaştırdığını, yorgunluk hissi verdiğini söyledi.

Yeşilyaprak, ilkokul öğrencilerinden başlanarak interneti n doğru kullanımıyla ilgili dersler verilmesi gerektiğini, aksi takdirde her geçen gün bilinçsiz kullanım yüzünden internet bağımlılarının sayısının artacağını; gerçek ilişkilerin yerini sanal ilişkilere bırakacağını kaydetti.

İnternette sosyalleşirken gerçek hayatı unutmayın
Bir İngiliz uzman, İnternet’te arkadaşlığa yoğunlaşırken gerçek hayatın unutulmam ası gerektiğini vurguladı.

http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/476337.asp
Güncelleme: 12:27 TSİ 23 Şubat 2009 Pazartesi

LONDRA - Dr. Aric Sigman, Facebook gibi sitelerin insanların sosyal yaşamının zenginleştirilmesi ve insanların birbirler ine yaklaştırılması amacıyla yola çıktığını belirtere k, “Ancak bu sitelerde sosyalleşmeye alışan insanların gerçek sosyal ilişkilerinden ve yüz yüze iletişimden uzak kalmaları çeşitli biyolojik etkiler yaratabil ir” ifadesini kullandı.
Haberin devamı

Yapılan çalışmaların, bilgisaya r önünde oturarak sosyalleşmenin genlerin çalışma biçimini değiştirebileceğini, bağışıklık sistemini n tepkileri ni etkileyeb ileceğini, hormon seviyeler ini değiştirebileceğini, damar sistemini n fonksiyon larını bozabilec eğini ve kişinin ruh halini bozabilec eğini gösterdiğini kaydeden Sigman, “Bütün bunlar da kişinin kanser, kalp krizi, beyin kanaması ve bunama gibi ciddi sağlık riskleriy le karşı karşıya kalmasına yol açabilir”dedi.

Dr. Sigman’ın uyarıları İngiltere Biyoloji Enstitüsü’nün yayımladığı Biologist adlı tıp Dergisi’nin son sayısında yer aldı.

http://www.diyadinnet.com/HABER-625-bilgisayar-ve-internet-ba%C4%9F%C4%B1ml%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1
Bilgisaya r ve İnternet Bağımlılığı
Bu Haber 27.08.200 6 Saat: 13:37 yayınlandı 7963 okunma Bilim-Teknoloji
Bilgisaya r ve İnternet Bağımlılığı
İSTANBUL (İHA) - Gelişen teknoloji nedeniyle bilgisaya rların hayatımızda kapladığı yerin artması ve internet ulaşımının yaygınlaşması, "Bilgisaya r ve İnternet Bağımlılığı"nı ortaya çıkardı.

İSTANBUL (İHA) - Gelişen teknoloji nedeniyle bilgisaya rların hayatımızda kapladığı yerin artması ve internet ulaşımının yaygınlaşması, "Bilgisaya r ve İnternet Bağımlılığı"nı ortaya çıkardı.

İnternetin bağımlılığa sebep olup olmadığı, bilimsel çevreler arasında da
tartışma konusu oluyor. Bazı bilim adamları interneti n bir hastalık olduğunu
savunurke n, diğerleri hastalık olmadığını düşünüyor. Son zamanlard a psikoloji
alanında yapılan araştırmalar, internett e çok fazla zaman geçiren bireyleri n,
internett en uzaklaştıklarında ya da uzaklaştırıldıklarında, bağımlı insanlard a
görülen çekilme etkilerin e benzer belirtile rin görüldüğünü gösteriyor.
 
Günümüzde her çocuğun, gencin, bireyin "chat" yapma, bilgisaya r oyunu oynama ve
internett e gezinme nedenleri birbirind en farklı. Uzmanlar, anne ve babaların bu
durumu değerlendirirken, çocuklarının farklılıklarını göz önünde bulundurm aları
gerektiğini belirtiyo r.

Uzmanlar, ergenler ve çocukların sanal ortamda kurulan arkadaşlıkları çekici
bulmalarının sebepleri ni ise şöyle sıralıyor:

"Sosyal ortam sunuyor: İletişim araçları aracılığıyla sunulan iletişim olanağı,
ergenlere bir gruba ait olduklarını hissettir iyor. Ergenler, üye oldukları
gruplar içinde yerleri olduğunu hissediyo r. Günlük yaşamda iletişim kurmada ve
sosyal ortamlara katılmada güçlük yaşayan ergenler, bu gruplar içinde
onaylandıklarını, kabul edildikle rini hissediyo r.

İletişim kurmada kolaylık sağlıyor: Bilgisaya r, günlük yaşamda kolay iletişim
kuramayan çocuk ve ergeneler e, iletişim kurma ve birçok kişiyle tanışma olanağı
sunuyor. Ergenler sanal ortamda kendileri ni daha kolay ifade edebiliyo r.

İnsanlarla daha yakın ilişkiler kurmayı sağlıyor: İnternetin sunduğu iletişim
olanağı, ergenleri günlük yaşamda olduğundan daha çok yakınlaştırıyor. Ergeneler
bu ortam içinde içlerinden geldiği gibi iletişim kurup yakınlaşıyor.

Çocuğun ya da ergenin olmak istediği kişi gibi davranması: İnternet aracılığıyla
hayallerd eki kişi olmak çok kolay. Ergenler, sosyal ilişki kurmada zorlanıyor,
utangaç ya da kendine güvensiz olsalar bile, internet ortamında olmak
istedikle ri kişi gibi davranabi liyorlar.

Ucuz, uzun süre ve birçok kişi ile aynı anda iletişim imkanı sunması: İnternet,
özellikle arkadaşları ile sürekli iletişim içinde olmayı seven ergenler için
Telefon dan daha iletişim olanağı sunuyor. Böylece çocuk ya da ergenler, aynı
anda birçok arkadaşıyla iletişim kurma olanağını daha ucuza bulabiliy or.

Gerçeklerden kaçmayı sağlıyor: Bilgisaya r oyunları ya da internet üzerinden
sunulan içerik çok renkli, hızlı, görsel ve işitsel efektler tarafından
zenginleştirilmiş olduğu için, çocuğun ya da ergenin bilgisaya r başında keyifli
ve uzun zaman geçirmesine yardımcı oluyor. Bu da günlük sıkıntılar ya da
sorunlard an uzaklaşmak isteyen çocuk ve ergenleri bilgisaya r başına çekiyor".

Uzmanlar, ''bilgisaya r ve internet bağımlısı'' çocukların ailelerin e ise şu
önerilerde bulunuyor:

"Sanal yerine doğal aktivitel er tercih edilmeli: Çocuklarınızı arkadaşları ile
doğal yollardan görüşmeleri için yönlendirebilir, onlara yeni olanaklar
yaratabil irsiniz.

Spor aktivitel erine zaman ayrılmalı: Spor, çocukların fiziksel, zihinsel, ruhsal
ve sosyal gelişimleri için son derece gerekli bir aktivited ir

Arkadaşlık ilişkileri desteklen meli: Çocuğunuzun arkadaşlık ilişkilerini
desteklem elisiniz. Varolan arkadaşlık ilişkilerini sürdürmesi ve yeni arkadaşlık
ilişkileri kurması için onu yüreklendirmelisiniz. Çocuğunuz, bilgisaya rda çok
uzun ve gereksiz zaman geçirmek yerine arkadaşları ile olmayı seçecektir.

Sosyal beceri eğitimi verilmeli: Çocuklar, kendi akran grupları içinde iletişim
kurmaya özendirilmeli. Eğer çocuk iletişim kurmada, iletişimi başlatmada ve
sürdürmede güçlük çekiyorsa, sosyal beceri eğitimlerinden faydalanılabilir.

Uzman yardımı alınmalı: Bunları yaptığınız halde çocuğunuzun giderek bilgisaya r
oyunlarına, bilgisaya rda sohbet etmeye bağımlı bir hale geldiğini gözlüyorsanız
ve bu durum çocuğunuzun okul başarısını, sosyal yaşamını olumsuz etkiliyor sa,
bir uzmandan yardım alabilirs iniz.

Bilgisaya r ve internett e geçirilen zamanın sınırlandırılması, bilgisaya rın
herkesin bulunduğu bir odaya konması gibi basit önlemler de çocuğunuza etkili
bilgisaya r kullanma alışkanlığı kazandırmaya yardımcı olabilir".
Alexa Certified Traffic Ranking for www.diyad innet.com


http://www.pdrciyiz.biz/internet-bagimliligi-t2709.html
İnternet bağımlılığı
Bağımlılık, şu hepimizin bildiği aslında yaşamımızı sürdürmek için gerekli olmayan ama bir kere gönüllü olarak başladığımızda kendimizi alıkoyamadığımız maddeler, nesneler, şeyler......

-Gecenin bir saati uyanıp su içmeye kalktığınızda maillerin ize bakmak aklınızdan geçiyor mu?
-Birisi adresiniz i sorduğunda ilk aklınıza gelen e mail adresiniz olmaya başladı mı?
-Bir arkadaşınız size harika bir programda n bahsettiğinde ve siz esasında onun bir televizyo n programı olduğunu anladığınızda hayal kırıklığı yaşıyor musunuz?

Evet ,İnternet mucizevi bir buluştur.Artık bilgisaya r ve internet insanlık için vazgeçilmez bir ihtiyaç halini almaktadır.Bilimsel ve teknik gelişmelerin gittikçe hızlandığı ve aynı hızla günlük yaşamımıza girdiği düşünüldüğünde vazgeçilmezlikleri açıkça görülmektedir.İstenilen bilgiye ulaşma, bilgi paylaşımı sağlayabilme gibi getirdiği kolaylıklar yanında çok sık kullanımından kaynaklan an bir çok problemi de beraberin de getirmekt edir.İnsanların diğer insanlard an daha çok teknoloji ye giderek daha çok zaman ayırma eğilimlerinin arttığı son yıllarda bu tür bağımlılıklarında olması kaçınılmaz oldu sanırım.

Bilgisaya r başında İnternete bağlı olarak gereğinden fazla zaman geçirme olarak tanımlanan bu bağımlılık, özellikle okul çağındaki gençlerin psikoloji k ve bedensel gelişimlerini, sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyer ek, akademik becerisin i de düşüren olumsuz davranış belirtile ri ile ortaya çıkmaktadır.
Bu belirtile r;
 İnternete bağlı iken zamanın farkında olmamak,sorulduğunda ise;inkar etmek veya yalan söylemek, bilgisaya rın başında bu kadar fazla zaman geçirildiği için suçluluk duyma ve büyük bir zevk alma arasında gidip gelmek.
 Herkese mail adresi, ICQ numarası, sohbet odası adları vs. vermek veya dağıtmaya çalışmak.
 İnternet dışı uğraşlara ilginin kaybolması. Bilgisaya rdan uzak kalındığında canın bilgisaya r çekmesi ve sinirlili k halleri. E-postada bir şey var mı diye bakmak için aşırı bir istek duymak.
 Sosyal faaliyetl erde azalma, dostları tarafından anlaşılamama duygusu, spor faaliyetl erinden uzaklaşma ve kondisyon kaybı
 Okul başarısının düşmesi, sürekli uykusuz kalma ve yorgunluk
 Alışverişlerin Internet üzerinden yapılması
 Aile fertlerin e yeterli zamanı ayıramama nedeni ile aile bağlarının zayıflaması
 Günlük yaşamdaki kişilerin, çevrimiçi yaşama engel olduğu düşüncesi
 İnternet üzerinden konuşmayı yüz yüze konuşmaktan daha kolay bulmak

Bütün bu sayılanlar doğrultusunda internet üzerinde harcanılan zaman haftada 18 saati geçiyorsa ‘İnternet Bağımlılığı’ riski taşıyan insanlar grubunda olunabilm ektedir.

Bağımlılığın nedenleri neler?
İnternet kullanıcıları gerçekte online olmasalar bile bir sonraki online olacakları zamanı düşünürler.İnternet’e bağlandıklarında daha mutlu olma bunun sonunda da süreyi uzatma eğilimi içerisinde olma, engellend iğinde ise;karamsarlık ve sinirlili k görülmektedir.Onları bu şekilde düşünmeye sevk ettiren internet ve sanal dünyanın karşı konulmaz çekiciliğidir. Kent yaşamında sosyal ilişkilerin ve bağların zayıflaması sonucu yabancılarla kolaylıkla iletişim içinde bulunmala rını sağlayan sınır tanımadan özgürce düşüncelerini duygularını ifade edebilen bir ortamda kendileri ni göstermek istedikle ri yönleri abartarak gösterebilmelerini bağımlılığı arttıran etkenler olarak sayabilir iz.

İnternet’in sosyal yönde oluşturduğu olumsuzlu klar neticesin de toplumdan bireyin soyutlanm ası, yalnızlık hissi ve depresyon gibi bazı sonuçlara sebep olduğu yapılan bir akım araştırmalarla belirlenm iştir.
Evebeynle r çocuklarına iyi bir eğitim fırsatı sağlamak ve onları modern bilgi toplumuna hazırlamak amacıyla evlerine bilgisaya r ve internet bağlatmaya sıcak bakmışlardır. Ancak buna paralel olarak pek çok aile çocuklarının interneti ev ödevleri veya öğrenme amaçlı kullanmadığını aksine çocuklarının arkadaşlarına anlık ileti gönderip alarak çevrimiçi oyunlar oynayarak veya sohbet odalarında yabancılarla konuşarak saatler geçirmeye başladıklarını fark ettiğinde bilgisaya r ve interneti n çocukları üzerindeki olumsuz etkileri ile ilgili olarak yoğun kaygılar yaşamaya başlamışlardır.

Bilginin paylaşımı ve iletişimi konusunda, yeni ufuklar açan internet, yerinde kullanılmadığı durumlard a tehlikeli bir silaha dönüşebilmektedir. Son yıllarda hızla çoğalan internet kafelerde, mevzuat ve denetim eksikliğinden dolayı belli bir standart oluşturulamadığından, söz konusu işletmeler modern bir tesisten çok, olabildiğince sağlıksız şartların hüküm sürdüğü mekanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, doğru dürüst bir internet kültürümüz oluşmamış; bunun için de istenilen fayda tam sağlanamamıştır.
Bütün dünyada kabul gören yaklaşım, en iyi denetimin ailede gerçekleşeceği şeklindedir. Çocuklara doğru kuralları öğretmek de, başta anne-babaya düşmektedir.

Ne yapabilir iz;
Burada ailenin çocuklarıyla yakın ilişki içinde olması ve anne-babaların da bilgisaya r kullanımını bilmesi büyük önem taşımaktadır
Çocukların da katkısıyla Internet ev kuralları listesi oluşturmak. Bu listede sınırların dışında kalan site türleri, Internet'e erişim saatleri ve sohbet odası iletişimini de içeren çevrimiçi iletişimle ilgili olarak uyulması gereken kurallar da bulunmalı.
- Internet'e bağlı olan bilgisaya rları, açık bir alanda ve çocukların yatak odalarının dışında tutmak.
-Çocuklarınızın yabancılarla konuşmalarını engelleme k için, anlık ileti listeleri hakkında konuşmak.
-Ebeveyn gözetiminin yerine geçecek değil onu bütünleyecek Internet filtrelem e araçlarını araştırmak.
-Çocukların hangi sohbet odalarında kimlerle konuştuğunu öğrenmek. Onları izlenen sohbet odalarını kullanmay a teşvik etmek ve genel sohbet odası alanlarında kalmaları için ısrar etmek.
- Çevrimiçi ortamda edindikle ri arkadaşlarla asla gerçek yaşamda buluşmayı kabul etmemeler i konusunda ısrar etmek.
- Çocuklarla e-posta, sohbet odası ya da anlık ileti kullanırken, izniniz olmaksızın asla kişisel bilgiler vermemele rini öğretmek.
- Çocuklara, izinleri olmaksızın program, müzik ya da dosya yüklememeyi öğretmek.
- Çocukları, çevrimiçi ortamda kendileri ni rahatsız ya da tehdit altında hissettir en bir şey ya da bir kişi olduğunda size iletmeler i için teşvik etmek. Sakin olmak ve çocuklara bu türden şeyleri size ilettikle rinde bir sorunla karşılaşmayacaklarını anımsatmak.
- Çocuklara çevrimiçi ortamda e-posta adresleri ni vermemele rini, istenmeye n postalara yanıt vermemele rini ve e-posta filtresi kullanmal arını anlatmak.
- Çocukların sık ziyaret ettiği Web sitelerin i öğrenmek. Çocukların saldırgan içerik taşıyan siteleri ziyaret etmemesin i ya da kişisel bilgileri ni ya da fotoğraflarını kimseye iletmemel erini sağlamak.
- Çocuklara sorumlu, ahlaki çevrimiçi davranışları öğretmek. Internet'i, dedikodu yaymak, tacizde bulunmak ya da başkalarına tehditler yöneltmek için kullanmam aları gerektiğini anlatmak.
- Çocukların çevrimiçi ticari işlemler yapmadan önce sizden onay almalarını sağlamak.


TUZLA ZÜBEYDE HANIM İLKÖĞRETİM OKULU

MAHİR GÜLŞEN
PSİKOLOJİJ DANIŞMAN   -  SANAL ALEMDE ZARARLI OLUŞUMLAR 1. BÖLÜM SONU
« Son Düzenleme: Haziran 21, 2010, 01:32:31 ÖS Gönderen: admin » Logged
« Yanıtla #1 : Haziran 21, 2010, 12:43:31 ÖS »
admin
Ziyaretçi
SANAL ALEM - SANAL ALEMDEKİ ZARARLI OLUŞUMLAR - 2. BÖLÜM KONU İÇİN TIKLAYINIZ

SANAL ALEM - SANAL ALEMDEKİ ZARARLI OLUŞUMLAR - 2. BÖLÜM  KONU İÇİN TIKLAYINI Z

2.BÖLÜM

http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=article&aid=9912
Medya ve magazin dünyası cinselliği neden özendiriyor? Chat arkadaşlığı ne kadar doğrudur? İnternette "chat"layan yuvalar nasıl kurtulur?
Gençler sanat dünyasına özendiriliyor

Bazı şeyler vardır, anlatmakl a öğrenilemez; ancak yaşamakla öğrenilir. Yaşamayan bilmez. Çocuğa ateşin yaktığını ne kadar anlatırsanız anlatın, onu tatmadıkça, acısını hissetmed ikçe gerçek manada ateşin ne olduğunu anlayamaz .

Yaşamadıkça zararının tam olarak anlamanın mümkün olmadığı hususlard an biri de şöhret ve paradır. Bilhassa gençlerimiz bu iki arzuya kavuşmak ve “sanatçı” olmak için maddi-manevi pek çok değerlerini feda ediyorlar . Halbuki “Dışı seni, içi beni yakar” misali arzulardır bunlar.

Bu arzuların zararlarını Sevgili Peygamber imiz bakınız kısa ve öz olarak nasıl ifade buyuruyor lar: “Mal ve şöhret hırsının insana vereceği zarar, iki aç kurdun bir koyun sürüsüne saldırdığı zaman vereceği zarardan daha çoktur.” “Bir vadi dolusu altını olan, bir vadi dolusu daha ister!” (Buhari, Rekaik 10)

Akıllı insanlar, dinimizin bildirdiği nasihatle rden, başkalarının tecrübelerinden istifade etmesini bilirler. Küçük çocuklar ve ahmaklar ise kendileri tecrübe etmedikçe gördüklerine, başkalarının tecrübelerine inanmazla r.

Şimdi sözün burasında şan-şöhret sahibi bir hanım sanatçımızın yaşadıklarını, şöhret ve paranın insanı ne hale getirdiğini kendi ağzından sunmak istiyorum . Bu röportajı magazin yazarı Kenan Erçetingöz yapıyor. Sanatçımız şu ibretlik sözleri söylüyor:

“Bu para denilen illet, insanı hakikaten yoldan çıkartır. Yani deli gibi para harcarsın, 55 metrelik yat yetmez 75 metre alırsın. Evin içinde 10 hizmetçi yetmez 20’ye çıkarırsın. Budur yoldan çıkmak. Sokaktaki aç insanı unutuyors un. Dinini unutmaya başlıyorsun. Ben hayatımda domuz eti yemedim, ama benim çevremdeki herkes domuz eti yiyordu ve ben bunu gördükçe midem bulanıyordu. Para bende, öyleyse güç bende oluyorsun . Yaratanını unutuyors un. Ve O da bir gün sana öyle bir tokat atıyor, ‘kendine gel’ diyor.

Şimdi, o lüks hayatı değil, eski günlerimi özlüyorum. Biz bir apartman dairesind e, üç oda bir salon bir dairede oturuyord uk. Keşke o kadar paramız olmasaydı. Keşke tekneler, uçaklar hiçbiri olmasaydı. İşte insanlara bunu anlatamıyorum.

Manevi duygularını yitiriyor sun. Maddi duygular ön plana geçiyor. Nerede olduğun değil, kiminle olduğun önemli. Sen bir çadırın içinde çok sevdiğin bir insanla yaşıyorsan, o çadır sana saray gibi gelir. Ama sen bir sarayın içinde tek başına yaşıyorsan o saray sana hapishane gibi geliyor. Yani maddiyat öne çıktıkça kibirleni yorsun. İnsanları hor görmeye başlıyorsun. Yani bu para denilen illet, insanı hakikaten yoldan çıkartıyor.”

Bunlar bir sanatçının ağzından dökülen ibretlik ifadeler. Satır aralarındaki pişmanlık ifadeleri ni eminim siz de yakalamışsınızdır. O yüzden gençlerimize şunu söylüyoruz: “Gençler, aman dikkat! Ekranlard a gördüğünüz ışıltılı hayatlara sakın özenmeyin.”

Geriye pişmanlıklar, günahlar ve acılar kalabilir

Ünlü manken ve sinema oyuncusu Yaşar Alptekin’in “Namazla Yeniden Doğdum” ismiyle kitaplaştırdığı dönüş hikâyesi de ibretlerl e dolu... İşte onun dilinden dökülenler:

“Mankenler in ve sanatçıların şöhret oldukları dönemde nasıl yaşadıkları, ne yaptıkları çok ilgi çeker ve merak edilir. Ama ya sonra?

Çoğu kez unutulur gider. Hele de eskiyen mankenler e hayatın ne yaptığıyla bugünlerde, bunca debdebe arasında kaç kişi ilgilenir ve kaç kişi böylelerinin yaşadıklarından süzülüp kalanlard an kendisine bir ders çıkarır, bilemiyor um. Tek bildiğim, bu dünyaya geldim ve gidiyorum .

Bazen büyük bir toplulukt a, bir camiada tek kişinin yaşadığı her şey, orada bulunanla rın tamamının yaşadığı ve yaşayacağı her şeyin özeti olabilir. Çünkü şöhret, tek kişilik bir hayat değildir! Şöhret, bir insanın bedeninde kalabalıkların bir yöne doğru akışı gibidir. Alkışlayan ya da yuhalayan o kalabalıklar, size, yani şöhretinize bakarken, kendileri nde yaşadıkları ve yaşayamadıkları her şey adına yapıyordur bunları.

Bu hâldeyken geriye dönüp hayatıma göz attığımda, çevremdeki bazı kişilerin biraz da alaycı bir üslupla sordukları, ‘Yaşar Alptekin bu kadar iş yaptı, bu kadar popüler oldu; ona şöhret, para, kadın, itibar ve her türlü nimet sunuldu. Peki, o şimdi bunlardan neye sahip oldu, elinde avucunda ne kaldı geriye’ sorusuna tüm kalbimle verdiğim cevap şu:

Öncelikle ben bu âleme sahip olmaya değil, şahit olmaya geldim. Benim için çok şeye sahip olmaktan ziyade, en az şeye ihtiyaç duymak önemli. Eski hayatımdan bugüne pişmanlıklar, günahlar ve acılar kaldı. Bunun bilincind e olup tövbe ederek kazandığım tecrübelerle hidayet yolunda ilerlemek, Rabbimin bana bağışladığı en büyük lütuf…

Benim yaşadıklarımı okuyan gençlerin, ‘Aaa, biz de 30'a-40'a kadar gönlümüzce yaşayıp sonra hidayete erip sıyrılırız’ demelerin den korkuyoru m! Çünkü bu hayatta kimsenin yarın ne olacağı belli değil…

Ayrıca ben, eski hayatımdaki para, şöhret, kadın gibi, gençlerin ilgi duyacağı imkânları elimdeyke n terk ettim. Benim bulunduğum mankenlik ve oyunculuk ortamında 50-60 yaşına kadar aynı hayatı sürdürenler var. Ben, ‘Artık bu şekilde yaşayamam, yaşım da ilerledi. Bari hidayete ereyim’ diye düşünmedim. Tam tersine, 42 yaşındaydım ve pekâla aynı hayatı sürdürebilirdim. Ancak imanın, namazın ve Allah'a kul olmanın güzelliği, geçmişimdeki her türlü çekicilikten daha cazip ve tatlı geldi.

Dünüm ve bugünümle yaşadığım her şey, inişlerim ve çıkışlarım bana gösterdi ki, aldığım her nefes bir sonraki nefesle birlikte hükmünü yitiriyor ... Hayat da bir podyuma benziyor. Moda dünyasında düzenlenen defileler de nasıl her elbiseyi giyip çıkartıyor ve yeni kreasyonl arla yeni yeni elbiseler taşıyorsak, alıp verdiğimiz her nefes de tıpkı üstümüzde taşıdığımız farklı elbiseler gibidir.

Bilhassa genç kardeşlerime sesleniyo rum; çünkü gençler, sanat ve sinema dünyasındaki ışıltılı hayata özenebiliyorlar... Eğer o hayat, insanı mutlu etseydi, eğer aklını, ruhunu, kalbini, duygularını doyursaydı, ben o debdebeli ve tantanalı yaşamı bırakıp Yunusvari, dervişane bir hayata sığınmazdım...

Yanlış anlamayın! ‘İslam'ı yaşamak’ demek, dünyayı, sanatı, eğlenceyi bırakmak demek değil; sadece seçici olmak, dinimize uygunluğuna dikkat etmek demek. Zaten meşru daire, keyfimize ve zevkimize yeter; haram eğlencelere girmeye hiç gerek yok...

Ben de mankenliği, televizyo nu ve sinemayı tamamen terk etmedim; ama seçici davranıyor, dinimize uygun olmasına dikkat ediyorum. Sonuçta sanat da bir tebliğ aracı değil mi? Hakkını vererek, ihlasla yaparsak sevap bile kazanabil iriz!”

“Basın hürriyeti” ifadesi altına sığınıyorlar

Ne yazık ki günümüzde açık saçıklık ve ahlaki hassasiye tlerin kaybedilm esi adeta modernliğin ön şartı olarak kabul ediliyor. “Bu müstehcendir, edebe aykırıdır, zararlıdır” gibi tepkiler gösterenler de gericilik ve çağ dışılıkla suçlanıyor. Bu yaklaşım, müstehcenlikle mücadelede Türkiye’nin en büyük açmazlarından birini oluşturuyor.

Dünyanın her yerinde basın ve medya hürdür, sansür edilemez. Basın hürriyeti, medyanın doğru, tarafsız ve güvenilir yayıncılık yapmasının teminatıdır. Bu anlamda, basın özgürlüğü, basın kuruluşlarına tanınmış bir ayrıcalık değil, halkın anayasal bir hakkı olan “haber alma özgürlüğünün” bir gereğidir.

Ancak, müstehcen muhtevalı yayınlar sadece haberlerl e sınırlı değil. Reklamlar, diziler, filmler ve bir çok programın basın hürriyeti ile ne ilgisi olabilir ki?

Müstehcen muhtevalı yayınların denetlenm esi basın hürriyetini kısıtlamaz. Basın hürriyeti, müstehcen içerikleri ne kadar yayınlayabildikleriyle ölçülemez. Çünkü müstehcen içerikler olmadan da yayıncılık yapılabilir. Nitekim toplum değerlerine uygun çerçevede yayın yapan birçok gazete, dergi, televizyo n ve radyo mevcuttur .

Medya kuruluşları, müstehcenlikle mücadeleyle ilgili yasal düzenlemelere “basın hürriyeti engelleni yor” şeklinde karşı çıkmak yerine, önce kendileri ne bakmalı; toplum düzenini, kültür ve değerlerini gözetip gözetmediklerini düşünmelidirler.

Keza, yasalar basın ve medyaya hürriyet tanımış, fakat bu kuruluşların kamu hizmeti yapan kuruluşlar olduğunu da belirtmişlerdir. Kamu hizmeti sunan yayınlar, kültür ve değer paylaşımını sağlayan, birlik ve beraberliği pekiştiren nitelikte olmalıdır. Bu çerçevede, müstehcen muhtevalı yayınlar, kamu hizmeti anlayışına da ters düşmektedir.

Fuhşun en güçlü silahlarından birisi: İnternet

Teknoloji k buluşlar, iki yüzü keskin kılıç gibidir. En çarpıcı örnek atom bombası, nükleer enerji… Faydalı şekilde kullanılmadığında binlerce, milyonlar ca insanı ve canlıyı yok etmektedi r. Televizyo n ve internet de bu anlamda değerlendirilmelidir. Yanlış kullanıldığında pek çok istenmeye n neticeyi beraberin de getirecek tir.

Öncelikle teknoloji nin önemli bir buluşu olan televizyo na hazırlıksız yakalandık. Batı’nın alt yapısı buna müsaitti. Okuma alışkanlıkları yeterli düzeydeydi ve en önemlisi de alışkanlık haline gelmişti. Bunun için Batı’nın bünyesine bizdeki kadar zarar vermedi. Dengeli olarak ve ihtiyaç miktarı kadar izleniyor, zaman boşa harcanmıyor.

Bizde ise, okuma alışkanlığı kazanılmadan televizyo n girdiği için, zaten cılız olan kitap okuma alışkanlığı neredeyse tamamen yok oldu. Dengeler alt üst oldu, televizyo nkolik hale geldi halkımız. İhtiyaç olsun olmasın, yatana kadar televizyo n başından ayrılmıyor insanımız. Bu da, sosyal ilişkileri bitiriyor .

Zamanımızın teknoloji k harikası olan internet için de durum aynı. Yine hazırlıksız yakalandık. Fakat internet, günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Her alanda bundan en iyi şekilde yararlanm amız gerekiyor . Bugün gerçek manada bir ticaret, bir eğitim, internets iz mümkün değil.

Ancak ne yazık ki, internet nedir, ne değildir, nasıl istifade edilir, faydası-zararı nedir, öğrenmeden internet denizine açıldık. Yüzme bilen az bir kesim bundan istifade edebilmek te, geri kalanlar ise boğulmak üzere...

Yeni bağımlılık türü: İnternet kafeler

Cumhuriye t Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma, bu acı gerçeği gözler önüne seriyor. “Yeni bağımlılık türü: İnternet kafeler” konulu araştırmada, internet kafelere gidenleri n yüzde 43’ünün “chat” yaptığı, yüzde 26’sının değişik bilgisaya r oyunları oynadığı, yüzde 7’sinin film izlediği, yüzde 19’unun internet ortamında gezindiği ortaya çıktı. Chat yapanların ise, yüzde 36’sı arkadaş bulmak, yüzde 14’ü flört, yüzde 34’ü sıradan konuları konuşmak, yüzde 6’sı da cinsellik amaçlı...

İnternet kafelerde, internete oyun oynamak amacıyla girenleri n yüzde 54,5’i şiddet içeren oyunları oynarken, yüzde 22’si zekâ oyunlarını tercih etmekte. Sporla ilgili oyunları oynayanla rın oranı ise yüzde 19. Şiddet muhtevalı oyun oynayanla ra, sıradan bir öldürme olayı “çekici” gelmemekt e; parçalayarak, acı çektirerek öldürme oyunları tercih edilmekte .

İnternet kafelerde ki üçüncü etkinlik olan internet gezintisi nde ise, en fazla dikkati çeken siteler, müstehcen siteler. Gezgincil erin yüzde 24’ü oyun, yüzde 23’ü kültür-sanat, yüzde 20’si müstehcen siteleri ziyaret ederken, eğitim amaçlı sitelere girenleri n oranı ise yüzde 4.

Bilginin paylaşımı ve iletişimi konusunda, yeni ufuklar açan internet, yerinde kullanılmadığı durumlard a tehlikeli bir silaha dönüşmekte; bazıları için tutku düzeyini aşan internet, uyuşturucu bağımlılığı etkisini göstermektedir.

Son yıllarda hızla çoğalan internet kafelerde, mevzuat ve denetim eksikliğinden dolayı belli bir standart oluşturulamadığından, söz konusu işletmeler modern bir tesisten çok, olabildiğince sağlıksız koşulların hüküm sürdüğü mekânlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir annenin feryadı

İnternet kültürümüz, bilgimiz yok diye de teknoloji nin bu nimetini kötüleyemeyiz, göz ardı edemeyiz. Bunun zararını, faydasını öğrenip, faydalı hale getirmeli yiz. Bugün bilgisaya r asrındayız, bunsuz yapamayac ağımıza göre gerekli tedbirler i almak zorundayız.

Sadece biz değil, gelişmiş Batı’da da bilgisaya r-internet alışkanlığı, eğitimcileri tedirgin etmeye başladı. Avrupa’da, sivil toplum örgütleri, gençleri adeta esir alan bilgisaya r tutkusuna karşı kampanyal ar düzenliyor. Almanya’da düzenlenen “Benim bilgisaya rım yok, ama bir sürü arkadaşım var!” kampanyasındaki slogan dikkat çekici.

Evinde kendine ait bir bilgisaya rı olup da bütün gününü ekran başında geçiren gençler kolay arkadaş edinemiyo rlar. Zamanla asosyal ve problemli bireyler haline geliyorla r. Bilgisaya r oyunu, internet gezintile ri, çocukları, gençleri sosyal hayattan giderek koparıyor. Bilgisaya r-internet kültürüne yabancı olduğumuz için, birçok ekonomik, sosyal sıkıntılara sebep oluyor. Gazeteler e kadar intikal ediyor bu olumsuzlu klar.

Bu olumsuzlu klara bakıp, bilgisaya rı kaldırmak yerine, olumsuzlu kları ortadan kaldırmak gerekir; bunun için de gençlerimizi bilinçlendirmemiz gerekiyor . Böyle yapmazsak faturası ağır olur. İşte size bilinçsiz bir kullanıcının sebep olduğu olay.

Zavallı bir anne feryat ediyor:

“Oğlumuz interneti n faydalarını anlattığında her şey kulağa hoş geliyordu, ta ki interneti n tutsağı haline gelene kadar! Telefonum uz, gelen yüklü telefon faturaları ve kendi imkânlarımızla ödenmesi mümkün olmayan borçlar nedeniyle kesildi.

Bu arada bilgisaya r bozuldu. Eğer tamir ettirmezs ek oğlumuz bu alışkanlıktan kurtulur, diye düşünüp çok sevinmiştik, ama boşuna sevinmişiz. İnternet kafeler geç saatlere kadar açıkmış. Oralara gittiği ilk gün eve gece ikide geldi. İnternetin başına oturduğunda zaman mefhumunu unutuyor, paralar da suyunu çekiyor, para dayanmıyor.

Böylece bir yıl geçti. Biz çok üstüne gitmedik, ara ara uyardık, ama oğlumuz sarhoş gibiydi, etkilenmi yordu. Sonunda iflas ettik. Para bulamayınca bizden habersiz babasının iş arkadaşlarından para almaya başladı. Borçlarımızı ödeyebilmek için varımızı yoğumuzu satılığa çıkardık. Bize verdiği zararlar, yararlarını çoktan aştı.

22-23 yaş insan hayatının en üretken dönemidir. Bu olaydan sonra oğlumun okul hayatı söndü. İş hayatı yok, çalışmıyor. Gençlik en güzel çağını bu aletin başında geçiriyor. Bu imkân, nasıl faydalı hale getirileb ilir, bunun için kurum ve kuruluşlar neler yapabilir? Yetkili kuruluşlar buna bir çare bulmak zorunda…”

Ölçü kaçırıldığında daha başka yan tesirleri de çıkıyor interneti n... Bunları da magazin yazarı Aykut Işıklar’ın kaleminde n özetleyelim:

“İnternet iyi güzel de, gezgin olmayı tadında bırakmak gerekiyor . Açıkçası bağımlısı olmanın pek çok zararı var. Önce eşinizle aranızı bozabiliy or. Son zamanlard a pek çok hanım, eşinin kendisind en daha çok, internet ile ilgilenme sinden şikâyetçi. İkinci plana itilmekte n, unutulmak tan, ilgisizli kten yana dertliler . Kendisini, eşinin metresi olarak hissedenl er bile var.

Bazı arkadaşlarım da, ‘Ne cumartesi miz kaldı, ne pazarımız... Zaten yüzünü zor görürdük, şimdi hiç görmez olduk’ diyor. Doğrusu düşünülmesi gereken toplumsal bir olay. Acaba toplum bilimcile rimiz internet ve aile yaşamı hakkında ciddi bir araştırma yapıyor mu? Ben sadece duyduklarımı iletmekle yetineceğim. İnternet yüzünden eşine daha az zaman ayıran beylerin olduğu kesin.” (Mehmet Oruç, Huzurun Kaynağı Aile, s. 54)

Chat arkadaşlığı ne kadar doğru?

Günümüzde kısa zamanda çok hızlı bir şekilde yaygınlaşan, hayatın her kesiminde, alışverişten ticarete, kurum ve kuruluşların örgütlenmesinden propagand alara, reklamlar a, ciddi araştırmalardan eğlenceye ve en önemlisi aileye kadar her alan içinde yer alan bilgisaya r ve internet ile insanlık yeni bir gelişim yaşamaktadır.

Dinimiz, tüm dünya nimetleri ni hizmetine verdiği insanlığın eriştiği yenilikle re, keşiflere karşı durmaz. Çünkü Yüce Allah, insanın bilmediği ama var olan bütün ilimleri ve bilinmezl eri bilen olarak, insanın gözlemleri ve deneyleri ile bilmesini istediği, ona takdir ettiği bilimi, istediği zamanda kuluna (insana) öğretir.

Başka bir deyişle; insan bir bilgiye çalışarak ve çabalarının semeresi olarak Allah’ın ihsan etmesiyle kavuşur. Durum böyle olduğuna göre din bilime, tekniğe, buluşlara, yenilikle re neden karşı gelsin ki!

Ancak dinimiz buluşların, yenilikle rin insanlığın yararına kullanılmamasına, onların aracılığı ile insanların zarar görmesine ve Allah’ın emir ve yasaklarının çiğnenmesine karşıdır. Günümüzün yeniliği internet ile insanlar bilgiye kolay ve güvenilir biçimde ulaşıyorlar. Birbirler inden bilgi alışverişinde bulunuyor lar. Bilgi, ihtiyacı olan kişilere kısa zamanda, kolaylıkla ve iyi niyetli ciddiyet ortamında ulaşmış oluyor.

İnsanların bu şekilde birbirler inden bilgi alışverişinde bulunmala rı ve aralarında kurulan bu amacı belli, seviyeli, saygın ilişkileri din yasaklama z. Fakat ne yazık ki bütün internet ilişkileri bu ölçülerde değil. Bir grup ilişkiler var ki; sadece merak, heyecan, macera, ilgi ve tatmin arayışı ile cinsiyet üzerine kurulup sürdürülüyor.

Bu tür internet arkadaşlıkları –ki “sanal arkadaşlık-hayal arkadaşlık” isimleri ile masumlaştırılmak istense de– gerek amaç boyutuyla, gerek içerik (konuşulan konular), gerek gizlilik ve halvet (tenhaya çekilme) boyutuyla ve en önemlisi kurulmuş yuvalara verdiği zararlar boyutuyla dinen caiz (uygun) değildir. Çünkü burada bilgi edinmek adına temiz bir niyet ve şeffaflık yok. Aksine cinsiyet güdüsünün, insanı kurallard an sıyırarak tatminini sağlayacağı zevkleri amaç haline getirdiği bir ilişki var.

İnsanın ahlaki kişiliği, başıboş ve sorumsuz bu ilişkiden büyük zarar görmektedir. Bu ilişki bir hastalık gibi çocukları, gençleri, yuva sahibi eşleri sarıp sarmalayıp içine çekiyor. Onları sahip oldukları aileden, çevreden koparıyor. Psikoloji si ve ahlak değerleri altüst olmuş bir şekilde boşluğa fırlatıyor.

Ahlak yozlaşmasına kapı aralıyor

İnternet arkadaşlığı için; “Sanal ortamda gerçekleştiğinden gerçekle karıştırılmaması gerekir” gibi ifade kullanılması artık mümkün değil. Çünkü olayların boyutları, gelişimleri ve sonuçları, her açıdan iyice incelendiğinde, ortada toplumun 14-34 yaş grubunu tehdit eden büyük bir cinsî ahlak yozlaşması tespit edilecekt ir.

Cinsî ahlakta iffet ve namusun korunmasını esas alan İslam dini, kadın ve erkeğin iffet ve namuslarını korumalarını emretmekl e beraber (Nur, 24/32-33) insan fıtratının gerektird iği cinsel ihtiyaç ve arzularının tatminini görmezlikten de gelmez; bilakis bunu son derece tabii karşılayarak ihtiyaçlarının karşılanabileceği meşru yol olarak evliliği işaret eder.

Bu konuda bize Rum Suresi’nin 21. ayeti çok açık ve net bir şekilde ışık tutmaktadır. İffetlerini koruyan, evlilik içi meşru cinsel ilişki ile yetinen, mutlu ve mesut olmayı başaran mü’minlerden de övgüyle söz edilmekte dir. (Mü’minun, 23/5-6)

Ayrıca evlilik girişimleri yapan eş adayları için; birbirler ini yakınlarının yanında (halvet olmaksızın) görmelerini, bakmalarını (şehvet olsa bile), tanımalarını, konuşmalarını, karşılıklı şartlarını belirtmel erini uygun görmektedir.

Sözün burasında fıkıhta “halvet” denilen mesele üzerinde durmakta fayda var. Aralarında devamlı evlenme engeli bulunmaya n bir erkek ile bir kadının bir yerde baş başa kalmaları İslam hukukuna göre halvet terimiyle ifade edilir.

Hadislerd e, aralarında nikâh bağı veya devamlı evlenme engeli olmayan kapalı bir mekânda baş başa kalmaları yasaklanmıştır. Bir hadiste, Efendimiz “Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla yalnız kalmasın; çünkü böyle bir durumda üçüncüleri şeytandır” (Müslim, Hac, 74) buyurmuştur.

Böyle bir durum karşı cins için tahrik edicidir. Zinaya veya dedikoduy a ve tarafların iffetleri nin zedelenme sine yol açabilir. O yüzden bu hususa bilhassa dikkat edilmeli.

Sonuç olarak; hangi yaşta olursa olsun her ergen Müslüman, Yüce Allah’ın emir ve yasaklarını çiğnemesine basamak teşkil edecek, hataları davet edici davranış ve ilişkilerden kendini korumasının kulluk görevi olduğunu unutmamalıdır.

“Evliyim, ama chat yapıyorum!”

Sözün burasında bir mailden bahsetmek istiyorum . Maili yazan kişi şunları söylüyor:
“İş yerinde, arkadaşlar chat yapmanın zevkli olduğunu ve muhakkak denemek gerektiğini ısrarla bahsettil er. İnsanlardan çok etkilenen biriyim ve denedim. Bu esnada internett e biri ile tanıştım. Başlangıçta zararsızdı, birbirimi ze terapi gibi oluyordu. Onun bir takım sıkıntılarına çözüm bulmam hem karşımdakini hem de beni rahatlatıyordu. Muhatabım da benim yazılarımdan çok etkilendiğini söyleyip her gün güzel hoş sözler yazarak beni cezp etti.

Şu an sadece yazışıyoruz o kadar; ancak aile ilişkimin bundan zarar görmesini istemiyor um. Israrla görüşmek istiyor. Sadece yazıştığım biri ile bu tür bir ilişkide günaha girmiş miyimdir? Görüşsem, aslında istemiyor um, ama haram olur mu? Ben neden böyle bir durumu devam ettiriyor um? Geçmişte yaşadıklarım olabilir mi? Bu durumdan kurtulmak için ne yapmalıyım?”

Bir kişinin karşı cinsten birisiyle internet ortamında olsa dahi böylesi tehlikeli ilişkiler kurması elbette doğru değil. Öncelikle bunu söylemiş olalım.

Kişinin bu durumu devam ettirmesi nin sebepleri nden birisi geçmişinde eşiyle ilgili yaşadığı negatif deneyimle r olabilir. Bilinçaltında saklı intikam duygusu kişiye bunu yaptırıyor olabilir. Bunun dışında merakla başlamış ve zamanla alışkanlığa dönüşmüş bir davranış olabilir. Sebebi ne olursa olsun duyguların hoşnut olduğu fakat mantığın rahatsız olduğu bu durum, ruhu ikilemde bırakacak ve birtakım ruhsal sıkıntılara davetiye çıkaracaktır.

Bu konudan kurtulmak için öncelikle empati kurulmalı. Sonrasında atılacak en büyük adım kararlı olmak ve bu kararlılığı chat yapılan bireye hissettir erek bu duruma bir son vermek olacaktır. Tabii bununla birlikte kişinin eşiyle hâlihazırda yaşadıkları bu duruma son vermeyi engelliyo r olabilir. Bu sebeple eş ile birebir paylaşımları artırmak ve eş olma rolüyle onunla birlikte daha fazla zaman geçirmek gerekir.

Chat’layan yuvalar!

Günümüzde chatleşmek maalesef bir çeşit sanal beraberli k haline geldi. Adam, saatlerce bilgisaya r başında oturup hanımını, çocuklarını bir kenara itip başka bir âlemde geziyor. Eşiyle ilgilenec eğine, onun can yoldaşı olacağı yerde, gidiyor bilgisaya rla arkadaşlık ediyor. Daha doğrusu bilgisaya rdakilerl e... “Bu yaptığın uygun mu?” dediğin zaman da, “Ben faydalı olmak için yapıyorum” deniyor.

Bir kere, en büyük hatamız, faydalı olmaya evden başlamak yerine “el”den başlamak... Evdekiler dururken, eh nefsimize de hoş geliyor, önce “el”lerle uğraşıyoruz. Kişinin önce kendisine, ailesine, sonra da diğer yakın çevresine, daha sonra da uzak çevresine faydalı olması gerekir. Şimdi, chat hastalarına sormak lazım:

Elinizi vicdanınıza koyun ve itiraf edin, eşinizle çocuğunuzla mı daha çok meşgulsünüz, yoksa bilgisaya rınızla mı? Bazı chat hastası erkekler diyebilir: “Benim eşim benimle ilgilenmi yor, ben de o yüzden chatlerde sürünüyorum.” Yapmayın, siz gerçek manada eşinizle ilgilendi niz de o sizinle ilgilenme di mi? Bu kabul edilebili r bir mazeret değildir.

İnsanların kadın olsun erkek olsun, ilgiye, sevgiye ihtiyacı vardır. Siz verirseni z, alırsınız; ilgi, sevgi karşılıklı olur. Arkadaşlık, sevgiyi paylaşmak gibi değerlerimizi TV ve bilgisaya r öldürüyor, güzelim aile yuvaları buzdolabına dönüyor adeta. Chat yüzünden kocasının yüzünü göremeyen, bunun için ruhî dengesini bozan çok kadın var.

Bekârlara gelince; art niyetli olanları bir tarafa bırakıp olayı iyimser bir şekilde ele alacak olursak, bunlar da genelde evlilik hayali ile chatleşiyorlar. İşi ileri götürüp tanıştıktan sonra da hayal kırıklığına uğruyorlar. Çünkü iki taraf da tam dürüst davranmıyor chatte... Sanki chatleşme yalan üzerine kurulmuş. Erkek kadın, kadın erkek numarası çekiyor. Daha nice yalanlar; her şey tozpembe. ..

Chatte tanışılan bir kişiyle gerçek bir evlilik kurulamaz . Maalesef dünya acımasızlaştı, güven duygusu yok oldu. Chatte tanışıp mutlu bir yuva kuranlar var demeyin, bu sadece bir kumar olur. O ancak binde birdir. Binde birin size isabet etmesini mi bekliyors unuz? İnternet üzerinden tanışıp evlenen çiftler, sonra farklı dünyaların insanı olduklarını anladıklarında geride pişmanlıktan başka şey kalmıyor. Balın zehiri kıvrandırmaya başlıyor ve acı bir netice tecrübe hanesine yazılıyor.

Chat gerçeği aslında bu kadarla da bitmiyor, chat vakti öldürmekten pek de öteye geçen bir şey değil. Ve öldürdüğü şey sadece vakit de değil; insanın ailesiyle, akrabasıyla, arkadaşlarıyla ilgisini hatta sevgisini de öldürüyor. Hangi iş olursa olsun, yapılmasındaki zararı faydasından çoksa, o işi yapmamak aklın gereğidir. Buna göre tüm chatçiler; elinizi vicdanınıza koyup düşünün; eksiniz mi fazla, artınız mı? Tamam mı, devam mı? Kararınızı buna göre verin!

Sanal birliktel ikler aileyi tehdit ediyor

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi günümüzde sanal birliktel ikler artıyor. Aslında bu, tamamen fantezile rden oluşan, gerçekle bağlantısı olmayan, içi boş, kandırıcı, kendini, karşısındaki kişiyi tatmin edecek bir “obje” haline getirici son derece çirkin bir durum.

Bunun için, utangaçlık, sıkıntı, eşiyle işlerin yolunda gitmemesi, aradığı gerçek mutluluğu bulamadığı için ne yaptığını bilememe gibi bahaneler öne sürülebilir.

Hatta başkalarına sorarsa ayıp olur diye düşünüp merak ettiği soruların cevabını bulmak için yapılmış bir hata; önce merakla başlayıp sonra kendine hâkim olamayara k devam etme; kendi tipini beğenmeyip aşağılık kompleksi yaşadığı için, sanal ortamda birliktel ik yaşarsa kendisini daha iyi hissetme gibi daha pek çok gerekçe sayılabilir.

Sanal birliktel ikler, ilk etapta kişiyi duygusal olarak tatmin ettiği ve karşılıklı kimseden kimseye zarar vermediği (!) için tercih ediliyor. Kadınlar ve erkekler, birbirler ini hiç tanımadan sanal ortamda rast gele birbirler iyle tanışıyorlar ve bir süre sohbetten sonra başlıyorlar: Eğitimli-eğitimsiz, evli-bekar, yaşlı-genç fark etmiyor. Birçoğu farklı bir kimliğe bürünüp kendi gerçek kişiliğini sakladığı için, ekran başında rahat rahat herşeyi yaşıyorlar.

Başlangıçta çok fazlasıyla işlerine gelen bu durum, zaman içinde psikoloji lerinin bozulmasına neden oluyor. Yapılan davranış, kendi içinde düzenli ve dengeli bir formda olmadığı için, ilerleyen zamanla birlikte en hafifinde n “suçluluk psikoloji si”ne neden oluyor. Neden suçluluk psikoloji si?

Çünkü ne kadar sanal olursa olsun, herkes bal gibi biliyor ki yaptığı şey yasak ilişki. Buna bir anlamda zina da diyebilir siniz. Günlük yaşamında “namus timsali” edalarıyla dolaşan bu kişiler, kendi sanal âlemlerinde ağızlarına bile almak istemedik leri kelimeler i kendileri ne yakıştırdıklarının farkında… Bu nedenle bilinçaltı vicdan devreye giriyor ve “Sen ne yaptığının farkında mısın?” diyor. Üstelik muhatabının kim olduğunu bile bilmeden…

Aslında bu, bir ruhsal bozuklukt ur. Böylelerinin en kısa zamanda tedavi olması gerekir. “–mış gibi” yaşamak, gerçekten koparak sanalda var olmaya gayret etmek, psikoloji k bir sorunun varlığına işaret eder. Ve yitirilen değerlerin…

İnsan kendisini harama götürecek meraklarından korumalı. Kendi nefsine zulmeden zalimlerd en olmamaya özen göstermeli. Kendi sınırlarını belirleme ye çalışmalı. Sınırlarını zorlayaca k veya kişiyi yanlışlık yaptığı duygusuna götürecek faaliyetl erden uzak durmalı. Çünkü insan bir kez bulaşınca, kendisini oradan kurtarması zorlaşıyor. En baştan sapmamaya gayret edin. Oturup kendinizi suçlamak yerine, dürtülerinizin aksine kürek çevirin yeter. (Mehtap Kayaoğlu)

(Bkz. Gençliğin Cinsellik İmtihanı, M. Ali Seyhan, NESİL YAYINLARI)


İNTERNET BAĞIMLILIĞI

Hazırlayan Uraz Oktay

İçinde bulunduğumuz bilgi çağının en önemli gereksini mlerinden biri şüphesiz internett ir. Öncelikle interneti n dünya çapındaki kullanımına bakıldığında karşımıza çıkan internet kullanıcısı sayısı 100 milyonları aşmaktadır. Tarihe bakıldığında kamusal alanın belli bir süreç içinde farklı alanlarda ki gelişimini devre devre görmek mümkün olmaktadır. 18. yüzyıla bakıldığında insanların bir araya geldiği kahvehane lerin insanların düşüncelerini paylaştıkları ve tartıştıkları bir ortam olduğu bilinmekt edir. Daha sonraki zamanlard a kasaba toplantıları aynı amaca hizmet etmiştir. Günümüze yaklaştığımızda yazılı basının önem kazandığını görmekteyiz. Daha sonra ortaya çıkan ve şu anda da etkisini gösteren televizyo n yine aynı amaca hizmet etmektedi r. Daha önce de belirtild iği gibi bilgi çağına girilmesi yle 100 milyondan fazla insanın kullandığı interneti n yavaş yavaş bu görevi devraldığı görülmektedir. İnternetin genel kullanım ağına bakıldığında, bu ağın çok geniş olduğu dikkat çekmektedir. İnternet, elektroni k posta kullanımından milyarlar ca web sayfasının kullanıldığı ve bilginin serbestçe yayıldığı bir ortama ek olarak eğitimin, alış-verişin ve sohbet odalarının kullanıldığı ve insanlar arasında yoğun bir etkileşimin oluştuğu sanal bir ortamdır. Fakat bu kullanımın sonsuz olduğu uçsuz bucaksız olan sanal dünya sağladığı faydaların yanında kötüye kullanım ve bağımlılık oluşturma riskini de beraberin de getirmekt edir. Son günlerde değişik çevrelerde ses getirmeye başlayan bu rahatsızlık "İnternet Bağımlılığı" olarak adlandırılmaktadır. Akıllara hemen şu soru gelmekted ir: nedir bu "İnternet Bağımlılığı"? İşte bu soruya cevap verebilme k ve bu rahatsızlığı daha iyi anlayabil mek için ilk önce bu bağımlılık çeşidinin belirtile rinin açıklanması gerekmekt edir. Daha sonra bu konu ile ilgili yapılmış olan önemli araştırmaların sonuçlarına bakılacak ve kimlerin bu tip bir bağımlılığa mehilli olduğu veya bir başka deyişle risk grubunu oluşturan kişiler açıklanacak ve son olarak ise internett e yoğun olarak kullanılan chat (sohbet) odaları inceleme altına alınacaktır.

Yukarıda açıklanmış olan konulara geçmeden önce "İnternet Bağımlılığı"nın daha iyi anlaşılabilmesi için şu örneği vermek uygun olacaktır. " Ali 12 yaşına girdiği zaman ailesi ona okuldaki derslerin e yardımcı olması açısından bir bilgisaya r ve internete girmesi için gerekli olan diğer cihazları da almıştır. Ali, kısa sürede, internett e yoğun olarak kullanılan elektroni k posta (e-mail) ve sohbet odalarını keşfetmiş ve kullanmay a başlamıştır. Ali'nin ailesi ilk haftalard a onu izleyerek 18 yaşından küçük olanların kullanmam ası gerektiği sitelere girip girmediğine emin olmuş ve daha sonra Ali'yi kendi haline bırakmışlardır. Ali ise internett e geçirdiği zamanın çoğunu internett e tanıştığı insanlarl a sohbet ederek ve internet üzerinden oynanan oyunlarla oyalanara k geçirmektedir. Fakat problemle r daha sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Ali çoğu zamanını odasında bilgisaya r başında geçirmekte ve ailesi ile zaman geçirmesi istendiğinde huysuzlan maya başlamıştır. Buna ek olarak sabahlara kadar bilgisaya r başında olduğundan okuldaki notları hızla düşmüştür. Önlem olarak ailesi bilgisaya rı odasından kaldırmıştır. Bu durum karşısında Ali daha saldırgan olmaya ve ailesine kendisine zarar vereceğini söylemeye başlamıştır. Ve sonuç olarak ailesi bu durumu bir profesyon ele danışmaya karar vermiştir." Bu örnek belki de bu yazıyı okuyan çoğu insana abartılı geliyor olabilir. Fakat bu konu üzerinde yapılmış olan araştırmalara bakıldığında (daha sonra açıklanacak) olayın ciddiyeti daha açık bir şekilde görülecektir.

"İnternet Bağımlılığı"nın nasıl bir rahatsızlık olduğunun net bir şekilde anlaşılması açısından bu rahatsızlığın belirtile rinin açıklanması gerekmekt edir. Eğer bir birey 12 ay boyunca aşağıdaki belirtile rin 4 veya daha fazlasını gösteriyor ise bu kişide İnternet Bağımlılığı olduğu düşünülmektedir.

İnternete bağlı değilken bile internet hakkında olan düşünceler
Tatmine ulaşılması için giderek artan bir şekilde İnternet kullanımı
İnternet kullanımını kontrol edememe
İnternet kullanımını kesmeye veya harcadığı zamanı düşürmeye çalıştığında kişinin huzursuz hissetmes i ve daha çabuk sinirlenm esi
İnternet kullanımını gerçek hayat problemle rinden bir kaçış gibi görmesi
İnternette daha fazla zaman geçirmek için ailesine ve arkadaşlarına yalan söylemesi
İnternet kullanımı yüzünden eğitim, iş veya kariyer fırsatını riske atması
İnternet erişimi için harcanan olağandışı ücretlere rağmen kullanıma devam edilmesi
İnternete bağlı olmadığı zamanlard a kişinin sosyal yaşamdan geri çekilmesi veya içine kapanması
İnterneti ilk kullanmay a başladığı zaman ile karşılaştırıldığında şu anki kullanım süresinin uzaması
Eğer birey yukarıda açıklanmış olan belirtile ri 12 aydan kısa bir süre için gösteriyorsa bu kişi internete bağımlı değil diye adlandırılmaktadır. Ayrıca yukarıdaki belirtile ri gösteren bireyleri n eğitim, meslek, sosyal ve finansal alanlarda güçlük çektiği açıkça görülmektedir.

"İnternet Bağımlılığı"nın belirtile ri açıklandıktan sonra konunun daha net bir şekilde kavranması ve bu rahatsızlığın etki alanının daha rahat görülebilmesi açısından bu konu üzerinde yapılmış olan önemli çalışmalar dikkate alınmalıdır. İlk olarak, 1996 yılında yapılan bir araştırmada interneti yoğun bir şekilde kullanan 496 kişi inceleme altında alınmıştır. Bunların içinden 296 kadın ve 157 erkek katılımcının yukarıda açıklanmış olan belirtile re sahip olduğu görülmüştür. 1998 yılında yapılan bir diğer araştırmada, 18000 kişiden %5.7'sinin internete bağımlı olduğu bulunmuştur. Buna ek olarak, evlilik ve duygusal birliktel iğin "İnternet Bağımlılığı"ndan en çok etkilenen alanlar olduğu bulunmuştur. Ve son olarak, yapılan bir diğer araştırmada araştırmaya katılan bireyleri n %25'inin (4113 kişi) internet bağımlısı olduğu bulunmuştur. Ayrıca bu araştırmaya katılan ve internet bağımlısı olan bu insanların internett e daha çok vakit geçirmek için aileleri veya arkadaşlarıyla birlikte olmaları gereken zamandan kestikler i bulunmuştur. Yukarıda bahsedile n araştırmaların dışında İnternet Bağımlılığı'nın ciddiyeti ni gösteren birtakım olaylarda tozlu raflarda yerlerini almışlardır. Örnek olarak, Amerika'da basına yansımış bir olayda boşanmanın sebebi evli çiftin birinin internett e fazla zaman harcaması olarak gösterilmiştir. Bu kişi internett e öylesine zaman harcamıştır ki, çocukları için doktordan randevu almayı ve evin aylık giderleri ni ödemeyi bile unutmuştur. Yine basına yansımış bir diğer olayla 17 yaşındaki bir kızın internet bağımlılığı yüzünden ilaç tedavisi aldığı ve ayrıca hastaneye yatırıldığı kaydedilm iştir. İşte bütün bu araştırma ve olaylar göz önüne alındığında İnternet Bağımlılığı'nın abartıdan uzak ve çok ciddi boyutlard a bireyler üzerinde etkisi olduğu açıkça görülmektedir.

Bu noktada bu yazıyı okuyan insanların aklına şöyle bir soru gelebilir; Peki nasıl oluyorda bazı insanlar internete bağımlı hale geliyor? Bu konu hakkındaki en güçlü teorilerd en bir tanesi şu şekildedir. Öncelikle normal bir insan değişik bir uğraş bulduğunda 3 tane evreden geçer. Birinci olarak yeni bir aktivite ile tanışan kişi doğal olarak bu aktivite üzerinde yoğunlaşır. İşte bu evre zevk alma veya saplantı olarak adlandırılır. Saplantı evresi gözünü açma evresinin başlangıcına kadar devam eder. Bu evrede insan zamanının çoğunu harcadığı bu aktivited en sıkılmaya ve daha az zaman harcamaya başlar. Bu evre de dengeyi bulma evresine kadar devam eder. Bu evrede insanlar harcadıkları zamanı normal seviyeye getirirle r. Bu model göz önüne alındığında internete bağımlı olan kişilerin ilk evrede, yani saplantı evresi, sıkıştığı ve bu evreyi geçemedikleri açık olarak görülmektedir. Peki hangi tip insanlar saplantı evresinde takılıp kalmaya daha yatkın olmaktadır? "İnternet Bağımlılığı" ile ilgili yapılan araştırmaların azlığı nedeniyle bu sorunun cevabı net olarak bilinmeme ktedir. Fakat bu zamana kadar yapılan araştırmalar göz önüne alındığında ortaya şu sonuç çıkmaktadır. Sosyal bağları zayıf olan insanların, yani normal yaşamda diğer insanlarl a daha az iletişim kuran insanların bu rahatsızlığa daha yatkın olduğu düşünülmektedir. Buna ek olarak depresyon da olmak, çok kaygılı olmak veya bireyin özsaygısının düşük olması gibi özellikler internete bağımlı olmaya çanak tutmaktadır. Ayrıca diğer bağımlılık türlerine (alkol, uyuşturucu gibi) sahip olmak veya bunlara yatkın olmak internete bağımlılığı arttıran etkenlerd en bir tanesidir . Ve son olarak, bilgisaya r ve internete bağlanmak için gerekli olan modeme sahip olan çocukların internete bağımlı hale gelmeleri olasıdır.

İnternetin en çok kullanılan alanları sıralandığında heralde ilk sırayı sohbet odaları almaktadır. Sohbet odaları internet kullanan bireyleri n en kolay erişebilecekleri bir alan olduğundan kötüye kullanıma açıktır. Buna ek olarak bu sohbet odalarını kullanan bireylerd en bazılarının internett e tanıştığı ve sanal arkadaş olarak adlandırılan kişilere duygusal olarak bağlandıkları görülmektedir. Bu sohbet odalarında oluşturulan sanal toplulukl ar bireylere gerçek dünyadan bir kaçış yolu olarak hizmet etmektedi r. Bu odaları sık kullanan kişilerden çoğu gerçek hayatta tatmine ulaştıramadıkları duygusal ve psikoloji k ihtiyaçlarını, oluşturulan bu sanal toplulukl arda tatmin etmeye çalışmaktadırlar. Buna ek olarak sohbet odalarını kullanan kişiler bu ortamda tanıştıkları insanlard an sosyal kabul görmek istemekte dirler. Bu kişilerin gerçek yaşamda fazla toplum içine giremedik lerini veya bir başka deyişle yeterince sosyalleşemediklerini söylemek yanlış bir öngörü olmamakta dır. Hatta bu konuya başka bir açıdan bakıldığında bireyleri n sosyalleşme ihtiyaçlarını oluşturulan bu sanal toplulukl arda karşılamaları ilk bakışta çoğu insana faydalı olarak bile görünebilir. Fakat İnternet Bağımlılığı'nın belirtile ri listesind e de açıkça görüldüğü üzere bu kişiler zaman geçtikçe bilgisaya r başında daha çok vakit geçirmekte ve giderek gerçek yaşam ile bağlarını koparmakt adırlar. Bu durumda bu sohbet odalarının bireyleri n üzerinde yarardan çok zararları olmaktadır. Kişilerin internett e sıkça kullanılan sohbet odaları içindeki davranışları incelendiğinde çok ilginç bir nokta dikkat çekmektedir. Özellikle internete bağımlı olan kişiler arasında görülen bu davranış biçiminde bireyler gerçek kimlikler ini saklayara k internett e sanal kişilikler oluşturmakta ve bu oluşturdukları kişilik dahilinde sanal arkadaşlarıyla sohbet etmektedi rler. Buna ek olarak oluşturulan bu sanak kişiliklerin sayısı tamamen o bireyin isteğine kalmaktadır. Yani, örnek olarak, bir kişi kendi öz kişiliğinden farklı olarak bir tane veya on tane de sanal kişilik oluşturabilir. Hatta oluşturulan bu sanal kişikler bireyin öz kişiliğinin tam zıttı bir şekilde olabilmek tedir. Örnek olarak, erkekler bayan olarak bile sanal kişilikler oluşturabilmektedirler. Veya, içine çok kapanık olan bir kişi, sohbet odalarında bunun tam tersi bir şekilde davranabi lir. Peki, neden insanlar sanal kişilikler oluştururlar? Bu sorunun cevabı popüler bir teoriyle açıklanmaktadır. Bir kişi ele alındığında bu kişi ilk olarak kendi öz kimliğine sahiptir. Kişinin bu öz kimliği bebekliğinden itibaren olan olaylar dahilinde gelişir ve kişinin normal yaşamında kullandığı davranış ve düşünme biçimleri bu kişilik içinde anlam bulmaktadır. İşte bu öz (gerçek) kimliğe ek olarak bir de idealize edilmiş olan kimlik vardır. Bu kimlik genellikl e kişinin gerçek kimliğinin aksine bir çizgi çizmektedir. Normal yaşamda kişinin ailesinde n, arkadaşlarından veya yakın çevresinden gelebilec ek olan eleştirilerden çekindiğinden, kişi bu idealize edilmiş kimliğini gösterme şansı bulamayab ilir. İşte sanal dünyadaki sohbet odalarında yaratılan sanal kişiliklerden çoğu bireyin bu idealize edilmiş kişiliğinin değişik birer şekli veya biçimi olarak ortaya çıkmaktadır. Birey normal yaşamda gerçek kişiliğinin izin vermediği davranış veya düşünme biçimlerini oluşturmuş olduğu bu sanal kişilik veya kişilikler vasıtası ile ortaya koyabilir . Eğer bu kişi internet bağımlısı ise, yani zamanının çoğunu artan bir şekilde bilgisaya r karşısında geçiriyor ve normal yaşamla olan bağları gitgide zayıflıyor ise bu kişinin yaratmış olduğu bu sanal kişilikleri sık kullanmasının bir sonucu olarak kişilik bunalımına düşmesi olağan olabilmek tedir. Çünkü, birey sanal dünyadan çıkıp normal yaşam içine girdiğinde bu iki ortamda da kullandığı kişilikler birbirler iyle çelişeceği için bireyin kafasının karışması ve bir kişilik karmaşası içine girmesi daha kolay olabilmek tedir.

Bilgi çağına girilmesi yle birlikte internet daha çok önem kazanmıştır. Şu anda yaşamımızın geneline bakıldığında interneti n giderek artan bir şekilde gündelik yaşamımızda yerini aldığını görebilmekteyiz. Daha önce de belirtild iği gibi internet beraberin de getirdiği faydaların yanında çeşitli zararlar da getirmekt edir. İşte bu zararlard an bir tanesi yavaş yavaş insanlar arasında ses getirmeye başlayan " İnternet Bağımlılığı" rahatsızlığıdır. Bu yazı boyunca bu rahatsızlığın daha net bir şekilde anlaşılabilmesi açısından ilk önce bu rahatsızlığın belirtile ri açıklanmıştır. Daha sonra bu konu üzerinde yapılan önemli araştırmalar aracılığı ile bu rahatsızlığın toplum içindeki oranı hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra bu rahatsızlığa karşı risk grubunu oluşturan kişiler ele alınmıştır. Ve son olarak internett e sıkça kullanılan sohbet odaları ve bireyleri n bu sanal ortamlard aki davranış şekilleri açıklanmıştır. "İnternet Bağımlılığı" daha yeni yeni ortaya çıkmasından dolayı bu konu hakkında çok genel bilgilere sahibiz. Fakat yukarıda belirtilm iş olan noktalar göz önüne alındığında bu konunun daha ileri ve dataylı bir şekilde anlaşılabilmesi açısından daha çok araştırmaya gerek vardır.

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=108313&cat=220&dt=2008/11/12
İnternet bağımlılığı artıyor
Türkiye'de kullanıcıların yaklaşık yüzde 3,5'i internet bağımlısı
12 Kasım 2008 Çarşamba, 17:38:00
Ankara Numune Hastanesi Alkol ve Madde Bağımlılığı Araştırma ve Tedavi Merkezi (AMATEM) Şefi Doç. Dr. Nesrin Dilbaz, Türkiye'deki internet kullanıcılarının yüzde 1,98'i ile yüzde 3,5'inin internet bağımlısı olduğunu bildirdi.

Doç. Dr. Dilbaz, TBMM Sağlık Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu nda, ''Elektroni k Bağımlılık ile Elektroni k Bağımlılıkla Mücadele ve Önlemleri'' konulu bir sunum yaptı.

Bilgisaya r ve internet kullanımının, yaşamda önemli kolaylıklar sağladığını dile getiren Dilbaz, ancak bilgi akışını hızlandıran, iletişimi kolaylaştıran sanal alemin, yeni psikoloji k, sağlık ve sosyal sorunlarını da beraberin de getirdiğini söyledi.

Dilbaz, Türkiye'de ailelerin çocuklarına derslerin e yardımcı olması için bilgisaya r aldığını, ancak çocukların bilgisaya r ve interneti daha çok oyun aracı olarak kullandığına işaret ederek, şöyle dedi:

''Özellikle okul çağındaki gençlerde oldukça sık görülen internet kullanımının, gençlerin psikoloji k ve bedensel gelişimlerini, sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyer ek hem akademik hem de kişisel gelişmelerinde negatif sonuçlara neden olduğu görüldü. Yapılan bilimsel çalışmalarda, toplam kullanıcıların yüzde 1,98-3,5'i internet bağımlısı. İnternet bağımlılığı açısından risk olabilece k kullanıcıların oranı ise yüzde 8,6 ile yüzde 18,4. İnternet bağımlılığı her yaşta ve her cinste görülebilir. Ancak erkeklerd e kızlardan 2-3 kat daha fazla. En büyük risk grubu ise 12-18 yaş arasındaki ergenlerd ir.''

Dilbaz, uzun süre bilgisaya r kullanan kişilerde boyun tutulması, el bileği sendromu, uyku saatlerin de azalma, gözlerde yorulma, aile ilişkilerinde aksama ve verim azlığı gibi sorunlar görüldüğünü bildirdi.

İnternet bağımlılığı sorunun çözümü için çok yönlü yaklaşım gerektiğini belirten Dilbaz, ''Çocuklarımızın internet kullanımı ile diğer etkinlikl er arasında sağlıklı bir denge kurmasına yardımcı olmanın yolları aranmalıdır. Bu konuda okul ile aileler işbirliği yapmalı. İnternet kafeler denetlenm eli'' diye konuştu.

-TÜRKİYE'DEKİ İNTERNET KULLANICI LARI-

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürü (ASEGEM) Doç. Dr. Ayşen Gürcan da Türkiye'deki internet kullanımı konusunda TÜİK rakamlarından örnekler verdi. Türk ailelerin in yüzde 11,62'sinin kişisel bilgisaya rının bulunduğunu dile getiren Gürcan, ülkemizde internet kullananl arın oranının yüzde 18 olduğunu ifade etti.

Türkiye'nin MSN kullanımında dünya 3'sü olduğuna işaret eden Gürcan, ASEGEM'in ''Türkiye'de Ailelerin İnternet Kullanım Durumları'' konulu araştırmasını anlattı.

İnternet erişimine sahip 4 bin anne ve baba ile 819 çocuk üzerinde yapılan araştırmaya göre, her 5 aileden 4'ünün evinde en az bir bilgisaya r bulunuyor . En az internet kullananl ar arasında yüzde 77,7 ile anneler son sırada yer alırken bunu yüzde 22,8 ile babalar, yüzde 0,6 ile de çocuklar izliyor.

Araştırmaya göre, interneti bir seferde 30 dakikadan az kullanan aile bireyleri nin oranı yüzde, 12. Aile bireyleri interneti gün içinde en çok 15.00-18.00 saatleri içinde kullanıyor. İnternetin mesai saatlerin de kullanma oranı ise yüzde 45.

-''DİJİTAL ZEHİR''-

Doç. Dr. Ayşen Gürcan, internet kullanımının neden olduğu sorunlar hakkında da bilgi verdi. Gürcan, interneti n, aile bireyleri ni birbirind en uzaklaştırdığını ve yüz yüze iletişimi azalttığını söyledi.

Araştırmaların, internet kullanıcılarının, tıpkı ilaç, alkol veya kumar gibi diğer bağımlılıklara benzeyen davranışları, internet kullanımı için de göstermeye başladığını ortaya koyduğunu anlatan Gürcan, internet bağımlılığını, ''dijital zehir'' olarak nitelendi rdi.

Gürcan, özellikle bilgisaya r oyunlarının çocuklarda şiddete yönelim, vicdan duygusunu n körelmesi, depresyon, şişmanlık eğilimi gibi sorunlara da yol açtığını ifade etti.

İnternetin zararlarından korunmak için bilişim suçları yasasının bir an önce hayata geçirilmesini isteyen Gürcan, Türkiye'de mutlaka yazılım değerlendirme enstitüsünün kurulması gerektiğini bildirdi.

TBMM Sağlık Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl de komisyon olarak internet bağımlılığının önüne geçmek için yol haritası çıkarmaya çalıştıklarını söyledi. Bu tür toplantıları daha sonra da sürdüreceklerini ifade eden Erdöl, kurumlard an konuyla ilgili rapor isteyecek lerini, daha sonra yasal düzenleme için girişimde bulunacak larını kaydetti.

http://www.insankaynaklari.com/ikdotnet/IcerikDetay.aspx?BLM=%C4%B0%C5%9F%20ve%20Sa%C4%9Fl%C4%B1k&KayitNo=7354
http://www.memleketimdivrigi.com/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=1308&highlight=
   

250 milyondan fazla kullanıcıyla dünyanın en yoğun internet nüfusunu barındıran Çin’de 3 sene önce açılan ’İnternet Bağımlılığı Kliniği’ bu rahatsızlığı ana hatlarını çizdi. Buna göre günün en az 6 saatini internete bağlı geçiren ve buna rağmen başından kalkmakta zorlanan; uykuya bile dalmakta zorluk çeken kişiler ’internet bağımlısı’ olarak adlandırılıyor. Yapılan tahminler e göre sadece bu tanımın yapıldığı Çin’de 25 milyondan fazla internet bağımlısı bulunuyor .

Türkiye’de benzer bir araştırmayı yürüten Ankara AMATEM’den Doç. Dr. Nesrin Dilbaz ’Elektroni k Bağımlılık ile Elektroni k Bağımlılıkla Mücadele ve Önlemleri’ konulu sunumunda Türkiye’deki kullanıcıların yüzde 1.98’i ile 3.5’unun ’internet bağımlısı’ olduğunu iddia etti. Dilbaz’a göre, kullanıcıların yüzde 8.6 ila 18.4’üyse ’bağımlılık riski’ altında. En büyük risk grubu ise 12-18 yaş arası. Dilbaz’ın tahminler ini rakama vurunca Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın açıklamasına göre 25 milyon olan Türkiye internet nüfusunda yaklaşık 500 bin bağımlı bulunuyor .

Siz de bağımlı olabilir misiniz?

İnternetle bağımlılık derecesin de bir ilişkiniz olup olmadığını anlamak için uzmanlarc a hazırlanan mini test yardımcı olabilir.

1- Ne kadar sıklıkla planladığınızdan daha uzun süre internett e bağlı kalıyorsunuz?
a) Nadiren b) Genellikl e c) Çok sık d) Her zaman

2- İnternet yüzünden ev işlerini yapmayı ihmal ettiğiniz oluyor mu?
a) Nadiren b) Genellikl e c) Çok sık d) Her zaman

3- Arkadaşlarınızla zaman geçirmek yerine internett e zaman geçirmenin daha keyifli geldiği oluyor mu?
a) Nadiren b) Genellikl e c) Çok sık d) Her zaman

4- İnternet üstünde ne sıklıkla yeni arkadaşlar ediniyors unuz?
a) Nadiren b) Genellikl e c) Çok sık d) Her zaman

5- Etrafınızdakiler ne sıklıkla internett e geçirdiğiniz zamandan şikayet ediyor?
a) Nadiren b) Genellikl e c) Çok sık d) Her zaman

6- İnternette geçirdiğiniz zaman yüzünden okulunuz / işinizde başarısız oluyor musunuz?
a) Nadiren b) Genellikl e c) Çok sık d) Her zaman

7- Ne sıklıkla yapacağınız başka bir iş varken e-postalarınızı kontrol ediyorsun uz?
a) Nadiren b) Genellikl e c) Çok sık d) Her zaman

8- İnternette ne yaptığınızın sorulması sizi rahatsız ediyor mu?
a) Nadiren b) Genellikl e c) Çok sık d) Her zaman

9- “Sadece birkaç dakika daha bağlı kalacağım” dediğiniz oluyor mu?
a) Nadiren b) Genellikl e c) Çok sık d) Her zaman

10- Bağlı olmadığınız zamanlard aki tedirginl iğin, sıkıntının bağlandığınız zaman geçtiği oluyor mu?
a) Nadiren b) Genellikl e c) Çok sık d) Her zaman

Yukardaki soruların beş tanesine c ya da d cevabı verdiysen iz tehlike sınırına girmişsiniz demektir. Daha yukarısı içinse artık şüpheye düşmeye bile gerek yok. İçinizden e-postalarınızın beklemekt en çürümeyeceğini, Facebook sayfanıza girmezsen iz silinmeye ceğini ve o oyuna biraz ara verirseni z
kıyamet kopmayacağını sürekli tekrar edebilirs iniz. Yoksa bu da başka bir takıntı mı?

http://www.kadinlarkulubu.com/psikoloji-ruh-sagligi-ve-hastaliklari/81895-internet-bagimliligi.html
    
Mesajlar: n/a
Bilgilend erme İnternet Bağımlılığı
   
Mesaj Linki
Türkiye'de internet bağımlılığı ile ilgili ilk birimi hizmete sokan Balıklı Rum Hastanesi'nin doktorlarından Özgür Öztürk: "Genelde çocuklar online oyun oynayarak zaman geçiriyor. Kadın hastalar arasında online alışveriş yapmak yaygın. Chat'e de çok meraklılar. Erkekleri n çoğu kumar sitelerin e düşkün. Kimi chat yapmayı da seviyor"
Hayatımızı kolaylaştıran internet yeni bir hastalık türünün ortaya çıkmasına neden oldu: İnternet bağımlılığı. Uzakdoğu, Avrupa ve Amerika'dan sonra artık Türkiye'de de bu hastalıktan mustarip olanlar var. Balıklı Rum Hastanesi Madde Bağımlılığı Kliniği'nde tedavi gören hastaların arasına yaklaşık üç ay önce internet bağımlıları da katıldı. Kliniğin doktorlarından Özgür Öztürk "İnternet bağımlılığını, genel bağımlılıkların yeni ortaya çıkan bir parçası olarak görüyoruz. Bu hastalığın belirtile ri, kişinin internet kullanımını kontrol edememesi yle başlıyor" diyor.

Kliniğe gelen ve internet bağımlısı olan hastalarınızı ağırlıklı olarak gençler mi oluşturuyor?
Her yaş grubundan başvuran var. Türkiye'de interneti en çok ergenler kullandığı için 12-18 yaş grubundan daha çok hasta geliyor. Ama aralarında 35 yaşın üzerinde olanı da var, ev kadınları da.

Hastalarınıza bakarak; çocuklar internet oyunları bağımlısı, kadınlar alışveriş sitelerin e düşkün, erkekler kumar ve bahis sitelerin e meraklı gibi bir çıkarım yapabiliy or musunuz?
Genelde çocuklar online oyun oynuyorla r. Kadın hastalar arasında online alışveriş yapmak yaygın. Kadınlar kumar sitelerin e de giriyor ama daha çok chat yapmaya meraklılar. Erkekleri n çoğu kumar sitelerin e düşkün. Kimi erkek hasta ise chat yapmayı tercih ediyor.
İçlerinde önemli bir bölümünü bilgi bağımlıları oluşturuyor. Bütün gün önünde bilgisaya r ekranı açık olan insanlar, kendileri ne lazım olmayan bilgi sitelerin e giriyor. Kiralık ev, arsa, satılık araba ilanı içeren sitelerde saatlerce zaman geçiriyorlar. İlgi alanları olmadığı halde amazon.co m'da en çok satan kitaplar listesi gibi bilgilerl e uğraşıyorlar. Bir yerden sonra kendileri ni internett en alamıyorlar. Tüm bağımlılıklar da böyledir zaten. Alkolde de durum böyledir. Hasta bir yerden sonra kendini engelleye mez.
İnterneti bir köle gibi kullanmak lazım"
Alışveriş bağımlısı olan bir kadının, internete girdikten sonra online alışveriş bağımlısı haline gelme ihtimali var mı?
Evet. Ev kadınları genellikl e online alışveriş ve chat bağımlısı oluyor. Kimisi alışveriş sitelerin de çok para harcıyor. İnternette yapılan harcama insana gerçekmiş gibi gelmiyor. Çünkü cebinden çıkan somut bir şey yok. Böyle olduğunda işin gerçekliği ortadan kalkıyor. Online alışveriş bağımlıları hesabını bilmeden alışveriş yapıyor. Akılları ancak kredi kartı ekstresin i aldıklarında başlarına geliyor.

Birinin bağımlı olup olmadığını anlamak için günde kaç saat internete girdiği önemli mi?
Bunun kriteri zaman değil. Bunun kriteri, kişinin normalde yapması gereken şeyleri internett e geçirdiği vakit nedeniyle yapamamay a başlaması. Mesela bir bankacıysanız günde 10 saat internet başındasınızdır. Ama bu sizin bağımlı olduğunuz anlamına gelmiyor.
Ailenizle geçireceğiniz zaman yerine bilgisaya rı tercih ediyorsanız, arkadaşlarla buluşmak yerine internete giriyorsa nız bağımlılıktan bahsedebi liriz. Eğer internet sosyal hayatı ve iş performan sını engelleme ye başlarsa bağımlılık söz konusu. Günde bir saatlik boş vaktiniz varsa ve onu bile internett e geçiriyorsanız bağımlı olma ihtimalin iz yüksek.
İnternet sadece hayatınızı kolaylaştıran bir araç olarak kalıyorsa bir problem yok. Bu kaçınılmaz bir şey. Hepimiz internett en alışveriş de yapacağız, kredi kartı borcumuzu da ödeyeceğiz. Ancak internete köle olmak yerine, interneti bir köle gibi kullanmak gerekiyor .

"Bağımlılıklar yön değiştirir"

İnternet bağımlılığına, hastalık adını vermek doğru mu?
Hastalık diyebilir iz. Uluslarar ası tanımlanmış, literatüre girmiş olmasa da en kısa zamanda böyle bir tanımlama yapılacaktır.

Bağımlı tedavi olduktan sonra bu hastalık tekrarlay abilir mi?
Bağımlılıklar genellikl e tekrarlar . Tekrarlam azsa yön değiştirir. Mesela bir alkol bağımlısı daha sonra kokain bağımlısı olabilir. Bağımlılığa eğilimi olan kişi o bağımlılığa yol açan unsur engellenm edikçe risk altındadır. Kişi alternati f bir hayat tarzı geliştirmiyorsa, sosyal çevresiyle iletişimi iyi değilse, düzgün bir iş veya okul hayatı yoksa bağımlılık bir yerden tekrar eder. İnternet bağımlılığı sona erdiyse başka bir bağımlılıkla karşı karşıya kalabilir .

Bu hastalığın tedavisin den bahseder misiniz? Hangi yöntemler izleniyor?
Daha çok psikotera pi ve davranışçı psikotera pi dediğimiz yöntemle kişinin hayatını değiştirmek, internet bağımlılığına neden olan etkenlerd en uzaklaştırmak gerekiyor . Çocuklara interneti sınırlamak, onu enerjisin i atabileceği sosyal kanallara yönlendirmek önemli. Kişi sosyal fobik olduğu için internett e zaman geçiriyorsa öncelikle kişinin sosyal fobisini yok etmek lazım. Depresyon nedeniyle interneti tercih ediyorsa ilaç tedavisi devreye giriyor. Altta yatan başka bir psikiyatr ik hastalık varsa önce o tedavi edilmeli. Kişinin bir sosyal fobisi, depresyon u yoksa sorunu sadece internet bağımlılığıysa davranışçı çözümlerden yararlanılır.

http://www.tavsiyeediyorum.com/makale_1836.htm
Ceren ŞAD Fotoğraf     
Psk.Dnş.Ceren ŞAD
İstanbul
Psikoloji k Danışman
   
TavsiyeEd iyorum.co m ÜyesiÖzgeçmişi MevcutKütüphanemizde Yayınlanan 4 Makalesi varFotoğrafı Mevcutİş Adresi KayıtlıTelefon Numaraları Kayıtlı
   
Bu Üyemize Mesaj Gönderin
Makale Bilgileri
* Toplam Okuyucu : 4052,

* Yayın Tarihi : 15-11-2008 - 13:34 (582 gün önce),

* Ortalama Günde 6.95 okuyucu.

* Karakter Sayısı : 7352 , Kelime Sayısı : 880 , Boyut : 7.18 Kb.
ÇOCUK VE İNTERNET - İnternet Bağımlılığı

Son 10 yıldır evimizde, işyerimizde,okullarda vb. mekanlard a olmazsa olmaz teknoloji k araçlardan birisi de internet. Bilgiye ulaşabilirliği kolaylaştırması, daha kısa zamanda daha çok kaynağa erişmemize yardımcı olması interneti n hayatımızın vazgeçilmezlerinden olmasının en önemli nedenleri nden birkaçı. Öte yandan internet, doğru ve etkili kullanılmadığında ise çocuk yetişkin ayırt etmeksizi n herkesin hayatında ruhsal( yalnızlık hissi ve depresyon), fiziksel(göz ve duruş bozuklukl arı) ve sosyal ( bireysell ik,sosyal beceriler inin gelişmemesi, ailevi ilişkilerin zayıflaması vb.) bakımından önemli tahribatl ara yol açabilme potansiye line sahip bir araç…
Yapılan araştırmalara ve buna dayalı istatisti ki bilgilere göre dünyadaki internet kullanıcıları her yıl %4 oranında artmaktadır; Türkiye’de ise internet kullanıcılarının sayısı yaklaşık 17 milyona ulaşmıştır. Bununla beraber internet kullanım yaşı tüm dünyada okul öncesi dönemlere kadar düşmüştür. Tüm bunlara dayanarak, ebeveynle r olarak interneti n hayatımızdaki yerini kabul edip, çocuklarımızı interneti n zararlı etkilerin den korumanın yollarının araştırmamız; doğru internet kullanımı, interneti n yol açabileceği zararlar ve bunların karşısında alınabilecek önlemler konusunda n bilgi sahibi olmamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü interneti yasaklaya rak, çocukları korkutara k ya da sıkı kurallar koyarak bu konuda gerekli olan bilgi ve davranışı onlara öğretmeniz mümkün olmayacak tır. Bunu yaptığınızda, odadan çıktığınızda evde; ya da dışarıda sayısı her geçen gün artan internet kafelerde çocuğunuzun internete gireceği kuvvetle muhtemeld ir.
Bu nedenle, çocuklarınızın interneti zararlı değil yararlı bir araç olarak kullanmasına yardımcı olmak için, onları bilgilend irmeli ve oto-kontrol mekanizma larını devreye sokmaya çalışmalısınız. Bunu yapabilme k için ise, ebeveynle rin de internet ve kullanımı hakkında doğru bilgilere sahip olması çok önemlidir.
Doğru İnternet Kullanımı Nedir?
Doğru internet kullanımı çocuğunuzun; yaşına ve gelişimine uygun siteleri ziyaret etmesi, interneti bilgi edinme ve zaman zaman eğlence amaçlı bir araç olarak, günlük düzenini ve uyku saatlerin i bölmeyecek zaman aralıklarıyla kullanması demektir.
İnternet Bağımlılığı Nedir?
İnternet bağımlılığı temel anlamda, interneti n insan ruh sağlığını bozacak düzeyde kullanılması olarak özetlenebilir. Çocuğunuzun internet kullanım sıklılığının ve buna bağlı olarak gösterdiği davranışları “bağımlılık” olarak nitelendi rebilmek için aşağıdaki semptomla rı gösterip göstermediğine dikkat etmelisin iz:
1) Her gün Internet'e bağlanmak, bağlı iken zamanın farkında olmamak, sorulduğunda ise inkar etmek veya yalan söylemek.
2) Herkese mail adresi, ICQ numarası, sohbet odası adları vs. vermek veya dağıtmaya çalışmak.
3) İnternet dışı uğraşlara ilginin kaybolması. Bilgisaya rdan uzak kalındığında canın bilgisaya r çekmesi ve sinirlili k halleri. E-postada bir şey var mı diye bakmak için aşırı bir istek duymak.
4) Sosyal faaliyetl erde azalma, arkadaşları tarafından anlaşılamama duygusu, spor faaliyetl erinden uzaklaşma ve kondisyon kaybı.
5) Bilgisaya r başında aşırı zaman geçirmekten kaynaklı kronik uykusuz kalma ve yorgunluk
*Kaynak: Yalçın, Nursel ( 2003). İnterneti Doğru Kullanıyor muyuz? İnternet Bağımlısı mıyız? Çocuklarımız ve Gençlerimiz Risk Altında mı?
Çocuklara İnternet Kullanırken Nelere Dikkat Etmeleri Gerektiği Söylenmeli?
1) İnternette hiçbir şekilde kendi özel bilgileri ni (adres, telefon, okul ismi) paylaşmamalarını,
2) İnternette tanımadıkları kimselerl e sohbet etmemeler ini,
3) İnternette başka kimseler tarafından zorla yaptırılmak istenen hiçbir şeye karşılık vermemele rini,
4) Hakaret, küfür, cinsel içerik içeren herhangi bir konuşma karşısında iletişimi hemen kesmeleri ni,
5) Uzun saatler boyu internett te kalmamala rını söylemek faydalı olabilir.
Çocuk-Aile-İnternet Arasındaki Denge Nasıl Kurulabil ir?
· Çocuklarınıza doğru internet kullanımı öğretmek ve onları interneti n zararlı etkilerin den korumak için onlara bu konuda rol model olmanız çok önemlidir. Eğer ebeveynle r çocuklarına internete daha az sıklıkla girmeleri ni söylerken kendileri saatlerin i interneti n başında geçiriyorlarsa söylenen sözler ve alınan önlemler çok büyük oranda etkili olmayacak tır. Bu nedenle ebeveynle r de internet kullanım saatlerin e bir sınırlama getirmeli dirler.
· Çocuğunuza interneti yasaklama k, bilgisaya rı kaldırmak ya da bu sebeplerd en ötürü ona kızmak, bağırmak bu davranışı sınırlandırmak için çözüm olmayacak tır. Sadece davranışın bir müddet ertelenme sine yol açacaktır. Unutmayın yasaklana n şey daha çekici hale gelir!! Bu nedenle çocuğunuzun internete hangi zamanlar ne sıklıkla gireceğine beraberce oturup karar vermeli, onun da bu konudaki fikrini almalısınız. Bu yolla çocuğunuz kendi iç denetim mekanizma sını daha rahat oluşturabilir.
· İnternette yapılmasını uygun görmediğiniz etkinlikl erin (kumar oynamak, bahis oynamak, internet korsanlığı yapmak vs.) olası zararlarını çocuğunuzla tartışmak ve beraberce uzlaşmaya varmak onun bu konular hakkında bilinçlenmesine yardımcı olacaktır.
· Yine çocuğunuzun da katkısıyla internet ev kuralları listesi oluşturabilirsiniz. Bu listede sınırların dışında kalan site türleri, internett e ne şekilde sohbet edilebile ceği ve hangi saatlerde internete girilmesi nin uygun olabileceği şeklinde kurallar içerilebilir.
· Çocuğunuz herhangi bir konuda araştırma yapmak istiyorsa ona kullanabi leceği kaynak sitelerin bir listesini verebilir siniz. Bu yöntem onun internett e araştırma yapmak için fazladan zaman harcamasını ya da tesadüfen başka zararlı içerikli sitelere girmesini önleyebilir.
· Bununla birlikte, bilgiye ulaşmak için tek yolun internet olmadığı; kaynak kitap, kütüphane, müze gibi diğer bilgi kaynaklarının da bu amaçla kullanılabileceğini çocuğunuza anlatmalısınız. Gerekirse ona bu konuda yardımcı olmalısınız.
· Çocuğunuzun internet ortamında kurduğu arkadaşlıkları hakkında gerçek yaşantılarında kurduğu arkadaşlıkları gibi konuşabilmelisiniz. Onların hayatlarına ve yaptıklarına müdahale eden ya da onları kısıtlayan ebeveynle r görüntüsü vermeden, internett e yaptıkları hakkında arkadaşça konuşabilmek onların sizden bilgi saklamala rını önlediği gibi sizin de sürece dahil olmanızı kolaylaştıracaktır.
· Bunların haricinde ev içinde, internet dışında da eğlenceli zaman geçirebileceğini çocuğunuza göstermelisiniz. Çocuğunuzun yaşına ve gelişimine uygun aile etkinlikl eri, aile içi sohbet saatleri ya da beraber oynanan kutu oyunlar hem aile içi iletişiminizin güçlenmesine hem de çocuğunuzun internett e daha az vakit geçirmesine yardımcı olacaktır.
Hergün hızla ilerleyen teknoloji ve hızla yayılan bilgi ağına ayak uydurmak hepimizi zaman zaman zorlamakt a ve ebeveynle r ,özellikle, interneti n çocukları için olumlu mu yoksa olumsuz mu etkiler içeren bir araç olduğu konusunda kafalarında çok fazla soru işareti barındırmakta… Bu noktada unutulmam ası gereken, içinde yaşadığımız dünyayı anlamak ve ona ayak uydurmak adına çocuklar dahil hepimizin pek çok öğrenme sürecinden geçtiğimizin farkında olup; bu süreçte çocuklarımızın karşısında olmaktans a, süreci onlarla paylaşarak beraber adım atılması gerektiğidir. Böylelikle sınırsız bilgi çağında sınırlı kalmadan, sorunsuz paylaşımlar geçirebiliriz…
Ceren Şad
Psikoloji k Danışman

http://www.yesilaygebze.org.tr/internet-bagimliligi-klinigi-ve-tedavisi.html
http://www.siyahkahve.com/index.php?cmd=7&textID=4230
http://www.minare.net/forum/sohbet-mekani/10-uzeri-arti-sonsuzda-35-dunya-yili-t8717.10.html;wap=

http://www.felsefeekibi.com/forum/forum_posts.asp?TID=37968

ferda Yazdı:

Sanal ortamdan İLİŞKİ-YARATMAYA çalışan insanlar (bu sanal ortamın düzeyi-düzlemi ne olursa olsun,ister çet ortamı ister burası gibi "düzeyli" denilen yerler olsun) hayatın içinde İLETİŞİM-SORUNU yaşayan,ve bu iletişim sorunu da ASLINDA kendisind en kaynaklan an insanlardır.

Kısaca kendisini "REEL" denilen hayat içinde İFADE edemeyenl erdir..

Yalnız duygusal olsun, düşünsel olsun her tür iletişimin birer 'ilişki' olduğu da unutulmam alı.

Bizim özel ilişki dediğimiz şey, 'ilişki'nin özelleşmiş bir formudur.

Bu bağlamda bu iletinizi n 'bile' sanal ortam üzerinden gene 'ilişki' yarattığını ve dolayısıyla ya kendisiyl e çeliştiğini veya kendinizi de hedef aldığını düşünemez miyiz?

Bu arada ben şu anki eşimle sanal ortam üzerinden tanıştım ve gerçek denen şartlarda uygulamam neredeyse imkansız olan kendi ilişki kurma prototipi mi (yani ruhsal-zihinsel-duygusal-fiziksel öncelikler sıralaması) uygulama şansım sanal ortam sayesinde mümkün oldu. Aslında biraz da raslantısal oldu çünkü aslında bir ilişki aramıyordum.

Hikayesi uzun, daha önce yazmıştım;
Konu: Aşk bir büyü müdür? Erkek/Kadın ve İlişkiler/Aşk
http://www.felsefeekibi.com/forum/forum_posts.asp?TID=35508

Geldim, Gördüm, Sevdim...
------------------------------------

Görürüz ve sevmeye başlarız. O andan itibaren kafamızda bir hayal şekillenmeye başlar. Bir büyü yaparız kendimize . Aşk büyüsü. Ve nedense karşımızdaki kişi hep bu hayale uyar. En azından bir süre. Sonra ne mi olur? Neler olmaz ki?

Büyü nedir demeyin, herkes biraz büyücüdür. Belki evren aşk yoluyla büyü yapmayı varlıklara öğretiyor bile olabilir. Bundan güzel yol mu olur. Seveceksi n, coşacaksın ve taşacaksın. Kalpteki o hiç sönmeyen sevinç hissi. (Neden duygular ile kalp arası bir bağlantı kurmuşlar hiç düşündünüz mü? Sonuçta kan pompalaya n bir organ. 4. enerji merkezi olan kalp çakrası dışında bağlantı var mı? Peki bunu bilmeyen milyonlar ca insan için de kalp gene bu duygularl a bağlantılı değil mi?)

Sevmek ve kaybetmek . Aşık olmak ve sonra acı çekmek. Bunlar bir madalyonu n iki yüzü mü? Aşk yüzünden acı çekmek zorunda mıyız? Bunları yaşadım. Kalbimdek i acı o kadar yoğundu ki artık fiziksel bir acıydı. Ve hortlak gibi yataktan doğruluşumu, acıyı dindirmek ve rahat nefes alabilmek için uğraştığımı, ve haftalarc a bir yere sabit oturup duramadığımı ve odalarda koridorla rda sürekli turlamak zorunda kaldığımı hala hatırlarım. Böyle güçlü büyücüleriz işte. Kendimizi de çarparız bazan.

Acıları yaşadım ve düşündüm. Nerede hata yaptım diye. Hiçbir şeyi unutmamalı ve dersler çıkarabilmeliydim ki aynı acıları yaşamayayım. Giderek daha az acıya katlanabi lirdim ama her seferinde aynısına değil. Madem ki acıyı azaltacak tım, bir şeyleri anlamam gerekiyor du. Yoksa hayat bir acı denizinde n başka ne olabilird i ki.

Sonra kafamda bir şeyler oluşturmaya başladım. Aşık olmak da sisteme bağlanır mı diyeceksi niz. Peki bağlanmaz da, neden bu kadar çok acı çeken var. Hem bu aşkın sisteme bağlanması değil, daha öncesindeki ve sonrasındaki şeyler.

Öncelikle anladığımı düşündüğüm şeylerden biri �terkeden�, �terkedile n� ya da kazanan kaybeden diye bir şeyin gerçekte olmadığı idi. Kazanılabilecek ya da kaybedile bilecek tek şey iki kişi arasındaki uyum idi. Ve uyum iki tarafa göre de aynı idi. Yani bana göre seninle uyumluyuz ama sana göre uyumsuzuz gibi bir şey olmazdı. Bir uyum varsa aslında iki tarafa göre de bunun miktarı aynıdır. Sadece bazı durumlard a taraflar bunu farklı sanabilir ler. Eğer kaybediyo rlarsa iki taraf da aynı şeyi kaybediyo rdu. Uyumu. Ve eğer kazanacak larsa gene aynı şeyi kazanacak lardı. Ve eğer uyumsuzla r ise gene ayrılarak birlikte kazanmala rı mümkündü. Görünüşte ayrılma olayını ilk ortaya atan kim olursa olsun sonuç aynıydı. O zaman terk edildim diye üzülmeye gerek var mıydı?

Aynı şey, çekingenlik yüzünden başlayamamış ilişkiler için de sözkonusu. Uyum ya vardır ya da yoktur. (Ya da belli oranda vardır işte) Aradaki uyumun iyi olacağını düşünüyorsanız, neden ikiniz için de bu adımı atmakta tereddüt edesiniz ki. Çünkü sırf kendiniz için istemiyor sunuz. Birlikte, birbirini ze kazandıracağınız şeyler ve uyum olduğu için iki tarafın da yararına bu.

Böyle dedim diye de balıklama atlamayın tabii üstüne. Nereden biliyorsu nuz aranızda uyum olduğunu. Hissediyo rum demeyin. Bu iş ciddi bir iş. Sonradan acı çekmek var, çektirmek var. (Anlamışsınızdır artık, acı çekmemenin bir garantisi yok. Sadece bazı yaklaşımlar var. Benimsers iniz veya benimseme zsiniz�)

Olayın nasıl işlediğinden anladığım kadarını anlatayım. İnsan yaşamda bir boşluk hisseder. Ve sever. Aşk büyük bir boşluk doldurucu dur. Ve bağlandığın insan hep boşluğunun şeklindedir. Ama dedim ya aşk bir büyüdür. Çünkü bu boşluk öyle sıkıntı vericidir ki, ya da şöyle diyelim boşluğa sahip olmamak o kadar güzel ve mutluluk vericidir ki, karşısındaki kişinin boşluğa tam oturup oturmadığına dikkat etmez. Hatta karşıdaki kişiyi görmez bile. İkisi de görmezler. Boşluğa oturttukl arı kendi kafalarındaki hayallerd ir. İşte aşkın büyüsü budur.

Birbirine aşık olmaya meyletmiş iki insanın meyil olayı başladıktan sonra birbirler ini tanımaları çok zordur. Bu nedenle tanıma daha önce olmalı. Ama nasıl. Bunun için de bazı düşüncelerim var. Uyum alanlarını dörde böldüm ben. Fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal uyum diye. Ve bana göre, bu sırayla her biri diğerinden iki kat önemli. Yani önem katsayıları fiziksel=1, duygusal=2, zihinsel=4 ve ruhsal=8 diye gidiyor. Ve her biri aslında karşındaki kişiyi tanıma zorluğu olarak düşünürsek de gene aynı katsayılara sahip. Yani birinin duygusal yönlerini tanımak fiziksel yönlerini tanımaktan gene 2 kat zor. Ve en zoru ruhsal yön. Sakın ola bu yazıyı okuduktan sonra bizim ruhsal yönümüz çok iyi uyuşuyor ordan tümüyle yırtarız diyerek balıklama atlamayın. Çünkü ilişki başlayıp çok uzun süreler geçmeden birbirini zin ruhsal yönünü tam anlamıyla çözebilmeniz bana çok olası gözükmüyor. Onun için her şeyi çözdüğünüzü sanmayın. Bunun ikinize de faydası olmaz. Şimdi bu sistem neden böyle ve bu alanlar ne anlama geliyor. Tersten başlarsak ruhsal alan daha çok inançlarla ilgili. Bunlar bence yaşama bakış açınızı ilk sınırlayan şeyler. Zihinsel alan düşünceler ve düşünme tarzı ile ilgili. Duygusal alan adı üstünde duygular ve hissetme tarzı ile ilgili. Fiziksel alan genelde en çok bilinen ve kendisine dayanılarak en çok karar verilen alan belki. Her ne kadar bunu inkar etse de çoğu kişi. Belki de bu yüzden bu kadar çok sayıda yürümeyen ilişki ve acı vardır. Çünkü bence sistem tümüyle ters olmalı. Neden. Çünkü söylediğim gibi bu alanlar birbirini etkiliyor ve etki büyük oranda yukarıdan aşağı. Yani ruhsaldan başlıyor. Diğer bir etki aşağıdan işi ele alıp hormonlar vs derken, aklımız tümüyle karışabiliyor. Ama yukarıdan olan etki uzun vadede mutlaka ortaya çıkmak durumunda . O zaman da büyü bozuluyor . Ve biz gerçekten aşık mıydım, yoksa öyle mi sandım veya aşk gerçekten var mı, diye sorgulama ya başlıyoruz. Var mı, yok mu? Yaparsan var. Dedim ya aşk kendi kendimize yaptığımız bir büyü.

Fiziksell ik�e en az puanı verdim diye, gidin sizi çekmeyen biriyle birlikte olun demiyorum . Şöyle diyebilir im. Çok güzel olması hiç şart değil. Ama kesinlikl e size itici gelmemeli ve az veya çok çekici gelmeli. Zaten şu var kendinizi tanıdıysanız (bu karşıdaki kişiyi de tanımayı kolaylaştırır aynı zamanda) deneyin görün, diğer yönlerden uyumlu olduğunuz birinin size itici gelmesini ben biraz mümkünsüz buluyorum . Hatta epey güzel oluyorlar ve özel bir çekicilikleri oluyor. (Tersi geçerli değil, size çok çekici gelen biriyle diğer yönlerden de uyumlu olacaksınız diye bir şey yok. Bu nedenle sistem ruhsaldan başlıyor ya�)

Tabii, bunlardan önce gelen çok önemli bir şey var ki, olmazsa olmaz. Bence bir birliktel iğe başlamadan önce insan kendisini tanımalı. Kendisi ile geçinebilmeli, kendi kendine bir anlamda yetebiliy or olmalı. Yalnız kalamadığı için birlikte olacak birini arıyor değil, birbirler ine bir şeyler katmak için kendisini n ve karşısındakinin gelişimini hızlandırma olasılığına açık olduğu için biriyle birlikte olmalı. Yani kısacası kendisind eki boşluğu öncelikle kendisini n görüp onarması gerekiyor . Yoksa bu boşluğu karşıdaki kişi de kapatamıyor. Birbirler inin boşluklarında kayboluyo rlar. Ve birliktey iz gene boşuz deyip, belki doldurur diye de üste çocuk yapmaya başlıyorlar. Ve bilin bakalım ne oluyor. Tabiidir ki, boşluk böyle dolmuyor. Kişi kendini tanıyıp belli bir olgunluğa varmadan önce hangi adımı atsa tutmaz gibi gözüküyor bana.

Bir kitapta okumuştum. İnsanlar aşık olduklarında, ana kaynakla olan bağlantılarını koparıp, artık doyumu birbirler inde ararlarmış. Neden böyle, belki daha ulaşılabilir buldukları için. Ve ayrıldıkları zaman çektikleri acı tekrar ana kaynakla bağlantı kuramadan önceki döneme rastlıyor. Hem gene tutturama dıklarını görüyorlar, hem de beslenme bağlantıları boşlukta sallanıyor, doyumsuzc a. O yüzden derim ki, birlikte olduğunuz kişiye bu yükü yüklemeyin. Onu kendiniz için, �herşey� haline getirmeyi n. Böyle olunca dolma hızınızdan daha hızlı tüketme riskiniz var birbirini zi. Kaynakla bağlantınız dursun. Diğer bağlantınızı ayrıca kurun ve birbirini zi ekstra besleyip, geliştirin.

Gene kendi acımın geçiş döneminden bahsedece k olursam ayrıldığınız kişiyi kendi kafanızda kötülemenizi hiç tavsiye etmem. Ne kadar üzülseniz de terk edilen taraf olsanız da ona karşı nazik olun, ve kendi kendinize şöyle deyin, yargılamaksızın, o şöyle şöyle biri, ben de böyle böyle biriyim ve uyumlu değiliz. Bu, ne onun suçu olsun ne de sizin. Birbirini zle helalleşin. Maddi manevi alacak verecek kalmasın. Ki böylelikle dosyayı gerçek anlamda kapatabil irsiniz. Aksi takdirde kafanızda kesin olarak bitiremez siniz. Gerçek bir dosya kapanışı için ilgili tüm tarafların rızası gereklidi r. Gene hiç yargılamasanız ve ona hep nazik davransanız da olan şeyleri unutmayın ki, tekrar aynı şeylere dönmeyesiniz. (İkinci büyü) Bunlar gene başıma gelen şeyler. Kafamda kötülemeye çalıştığım dönemlerde acımın arttığını gördüm. Azalması için hep iyi davranmay a çalıştım. (Zaten buna mecburdum . Acı resmen fizikseld i ve ölebileceğimi bile sanıyordum. Fiziksel olarak da zayıf düşmüştüm zaten uzun süren acılarla.)

Diyebilir siniz ki, bir insanın fiziksell iğinden etkilenme den onu incelemek nasıl mümkün olur. Benim durumumda bu biraz daha kolaydı. Birbirimi zin kim olduğunu hatta cinsiyeti ni bilmeksiz in (ve merak etmeksizi n) uzun süre konuşmuştuk internett e şu anki eşimle. Bu sayede ruhsaldan başlamak daha kolaydı. (Sırf buna bakıp internett e aranmak da biraz riskli, çünkü orada dürüst olmamak çok daha kolay ve canınız gene yanabilir . Genel kural ne der bilirsini z; �Arıyorsanız bulamazsınız, aramadığınız zaman karşınıza çıkar�) Benim tavsiyem gene aynı. Önce eşinizi değil, kendinizi arayın. Kendinizi incelerke n ve yapınızı ortaya çıkarırken, bir yandan da uyumlu olacağınız kişiyi hayatınıza çekecek bir mıknatıs yaratıyor olabilirs iniz. Ne kadar kendiniz olursanız (ki bunu olabilmek için önce kendini araştırıp bilmek gerek) mıknatısınız o derece güçlenir bana göre. Öte yandan yaşama başka biri olmaksızın katlanabi lme gücünüz de doğru orantılı olarak artar. Öyle bir nokta gelir ki, bu yaşamım için başka biri olmadan da idare edebiliri m dersiniz (başka yaşamlarınız olacağını da varsayıyorum) ve karşınıza biri çıkar.

Bir de şey var. İyinin iyisi konusu. Tamam birini buldunuz, uyumlusun uz. Ve bir korku başlar. Her zaman daha iyi ve uyumluları vardır. Ya ikimizden biri onlardan biri ile karşılaşırsa. Bu her zaman mümkün bir şeydir. Öyleyse ömür boyu, daha iyisini bulduğumuzu düşündüğümüzde eş mi değiştirmeliyiz. Bu çok anlamlı gözükmemektedir. Böyle bir şey yaparsanız kumsalda su çıksın diye kumu kazan çocuk gibi olursunuz . Çocuk az ötede daha yumuşak kumlu bir yer bulur ve orayı kazar. Ve biraz ötede bir başkasını. Ama hiçbir kuyuyu su çıkana kadar kazamaz bu sefer de. Bence yeterince yumuşak kumlu bir yer bulursanız aramayı bırakıp kazmaya devam edin. Yoksa bütün ömrünüz aramakla geçer ve bence tekrar yaşayacağınızı düşünürseniz bir yaşamınızı da böyle değerlendirebilirsiniz, en mükemmeli bulmak zorunda değilsiniz. (Böyle bir şey var mıdır bilemiyor um. Ama birlikte olduğunuz kişinin en mükemmel olduğunu düşünmek de sonuçta onu �herşey� yapmakla aynı şey olabilir. Bu gereksiz bir yük olabilir. Dikkatli olun.) İnsanlar yeni ilişkilere ya açıktırlar ya da kapalı. Açık olan arayan demektir ki, bu kişi şu anki ilişkisini gerçek anlamda gözden geçirdiğine emin olmalı ve öyle adım atmalıdır. Ve eğer adım atacaksa bunu hayatında yeni bir ilişki olasılığı üzerine, yeni biriyle tanıştığı için vs. atmamalıdır. Bunu sadece kendisi ve o an birlikte olduğu kişi için, uyumlu olmadıkları için atmalıdır. Ve kalan hayatına yine nötr (boşta) olarak başlamalıdır. İlişkiden ilişkiye atlamak bence tehlikeli bir konudur ve bir ilişki sonrası tam dengelenm e sürecini yaşamadan bence bir başkasına başlarken hata yapma olasılığı diğerine göre çok daha fazladır. Bence kazmanızı ciddi şekilde engelleye n bir sebep yoksa kazmaya devam etmek iyi bir seçim olabilir. Bu hassas bir konu ve zor bir karar tabii ki. Ama şöyle de bir kuram var kafamda, bir adaya iki kişi düşse bunlar geçinebilirler gibi geliyor. Neden bilmem. Yani biraz da şartlar etkiliyor gibi.

Gelelim sadede, size aşk yoktur demiyorum, büyü yapmayın da demiyorum . Yapın ama dikkatli olun. Ben kendi yaşadıklarımı inceledim, belki işinize yarar diye bunları yazdım. (Tabii benim de yanıldığım/yanılacağım noktalar çekeceğim acılar bir kenarda bekliyor olabilir) Yazdıklarım belki size uymaz. Bilemem. Ama bence siz de inceleyin ki, dünyadaki toplam uyum ve mutluluk artsın. Yok bu iş incelemek le olmaz diyorsanız, incelemey in. Zaten sonuçta hep yapacağımızı yapmıyor muyuz?

Bir de geçen gün tesadüfen ilgili bir konu başlığı dikkatimi çekmişti. Onun da bağlantısını vereyim. Çünkü sanal iletişimin tercih sebepleri üzerine başka açılımların da olası olduğunu anlatıyor.

Konu: Sanal İletişim daha etkin bir yol mu?
http://www.felsefeekibi.com/forum/forum_posts.asp?TID=34541

Kişisel görüşüm, bunun da tıpkı bıçak gibi bir araç olduğu. Ve araçlar önceki alternati flerimizi elimizden almayıp bize yenilerin i verdikler i sürece yararlı veya sorunsuz olarak da kullanılabilirler sanırım.

Bir de şimdi şu başlığı gördüm, şu anda okuyorum.

Konu: *Sanal Ortam
http://www.felsefeekibi.com/forum/forum_posts.asp?TID=36021
Uzun süredir �sanal ortam� konusunu gündeme getirmeyi düşünüyordum..

Bir kısmımız için �sanal ortam� bir yaşam biçimi haline geliyor neredeyse . İlgi alanlarımızda olup bitenleri izlemek için yaptığımız aramalar, sürekli takip ettiğimiz forumlar, sanal ortam dostları, sanalı reele taşıma girişimleri ve diğerleri...

Bir sorun yok mu tartışılacak? Burada yapabildi klerimizi gerçek hayatta yapamaz mıyız? Ya da yapamıyor muyuz? Burayı çekici kılan nedir? Bir süreç içinde sanal ortamda yaşamının yaşama dünyamıza açacağı gediklerd en söz edebilir miyiz? Dışarıda buradaki kadar rahat değil miyiz? Reel bir tartışmada sen �şusun� demek cesaretin i bulamadığımız için mi burası iyi.
Klavyenin başında bir takım güçler mi vehmediyo ruz kendimize? Burada �iktidar ilişkileri üretme�nin oyununu oynamak daha mı kolay? Uygarlık bunalımımızın öfkesi daha mı kolay atılıyor bu. ortamda? Gerçek yaşamımızda özgürlük sorunu mu var? Bizi dışarıda yeteri kadar dikkate almıyorlar mı? Burada yüzleşmek istemediğimiz şeylerden mi kaçıyoruz? Çok mu yalnızız? Burası bizi angaje olmaktan mı kurtarıyor?

Daha bir çok soru...

Yıldırım Türker �in bir yazısı bu konuyu sizlerin huzuruna taşımama vesile oldu..

Hayatı download etmek
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2667&tarih=30/10/2003&ek_tarihi=26/10/2003
Bilginin en demokrati k, herkesin ulaşabileceği bir ortamda dolaşımı konusuna yönelik bir kuşkunuz mu var? Teknoloji nin adım atamadığı, adım atması tekinsiz ilan edilmiş, dahası PTT'nin bile ilgilenme diği kuytulard a yaşayan milyonlar ca insanla dünya arasında mutlak ve yine teknoloji tarafından meşrulaştırılmış bir kopuklukt an mı söz ediyorsun uz? İlkel teknoloji düşmanısınız demektir. İnsan, hanidir klavyeli bir mutlak, çünkü.
.....
Bir klavyenin başında yaşadıklarımıza bakın. İnternet iktidarı, faşistik bir denetleme, ulaşabilme, bulaşıcı bir ruh tökezlemesi, bir kitle çıldırısı olarak öncelikle insanlar arasındaki ilişkilenme biçimini teknoloji nin mucizevi ellerine teslim ediyor.
.....
Bilimkurg unun buzul ışıklı kabusu çoktan gerçekleşti. Bütün dünyayı içine alan bu ağın dışında kalmak gitgide imkansızlaşıyor. Artık kimse bu dile karşı koyamayac aktır. Hayatı bir an evvel DOWNLOAD etmeye başlayın. Usluca boyun eğip bu dilin ustalıklı kullanıcılarına dönüşmüş olanlar dışında kaldıysanız vay halinize!
.....
Farkında değil misiniz, çağdaş insanın son kutsalı Hız, kazandırdığı vakitle tartılmıyor. Yarattığı baş dönmesi, dünyanın merkezine yuvarlanıyorum hissiyle yaratıyor bağımlılığını. Yüzler, sesler siliniyor . Hayali bir dünyanın ortasında hayaletle rle baş başa kalıyoruz.


Sevgili Anlamak,
Bu sorularınızla yine kendimiz üzerine düşüneceğiz.

1) Bir sorun yok mu tartışılacak?
Hem var hem yok bana göre..

İnternet yokken nasıl sabahları gazetemi okumazsam eksiklik hissediyo rsam, şimdi de maillerim i, forumu okumazsam böyle bir eksiklik duyumsuyo rum. Ancak internete giremediğim zamanlard a da tıpkı �bugünkü gazeteyi okuyamadım� demem gibi bugün internete giremedim diyor ve eksikliği gidermeyi bir ertesi güne bırakabiliyorum. Zira hissettiğim bu eksiklik, kahvemin, çayımın, sigaramın eksikliği gibi değil.

2) Burada yapabildi klerimizi gerçek hayatta yapamaz mıyız?
Yapabilir iz, yapıyoruzdur da aslında.

3) Ya da yapamıyor muyuz?
Yapamıyorsak 1. şıkka � sorun var� diye yanıt verilebil ir sanıyorum.

4- Burayı çekici kılan nedir?

internet sayesinde geniş bir dünyaya açılıyorum. Örneğin, bir gazete yerine, farklı düşünceleri, haberleri içeren birden çok gazeteye ulaşabiliyorum. Mektup yazmak, telefonla aramak gibi konularda çok tembel olduğum için internet sayesinde dostlarıma, arkadaşlarıma daha sık ulaşabiliyorum. Bilgi içeren, duygu içeren her türlü paylaşımı internet sayesinde daha hızlı, birden fazla arkadaşımla yapabiliy orum. Reelden dostlarımın yanında sanaldan tanıdığım dostlarımla iletişime giriyor, bazen sevinci, bazen hüznü hissedild iği gibi paylaşabiliyorum.
Seçimlerim benim oluyor. Bizler reelde çevremizi hep kendimiz seçtiğimiz sanısı ile eyliyoruz . Bir ailede doğuyoruz. Seçim bizim değil. Akrabalarımız oluyor. Seçim bizim değil. Bir okula gönderiliyoruz. Mevcut kişilerden seçim yapıyoruz ama yine o sınırlı ortamdan seçiyoruz. Sonra bir işimiz oluyor. İş arkadaşlarımızı da yine o sınırlı ortamdan seçiyoruz. Bir apartmand a oturuyoru z. Komşularımızı da o sınırlı çevreden seçiyoruz. Bu söylediklerimin zihinlerd e nasıl karşılandığını az çok tahmin edebiliyo rum:)
Ama ben internet ile seçtiğimiz arkadaşlarımızın tamamen bizim seçimimiz olduğunu düşünüyorum. Felsefe forumuna girersini z, ister seçersiniz, ister seçmez. Bir başka foruma girersini z. Başka sohbet odasına girersini z, vs. Reeldeki gibi bir semtten diğer semte gitmek ya da iş değiştirmek kadar zor değildir bu.

Şimdilik burada son veriyorum yanıtlarıma. Sevgili Bebina�nın çok güzel açıkladığı kendince sanalı çekici kılanlarda zihnime bir soru takıldı. Bence hepimizin üzerinde düşünmemiz gereken bir soru bu.
İnsan neden otuz yıllık komşusuyla konuşmaya cesaret edemedikl erini burada gayet rahat söyler?
Sevgileri mle
 

http://www.karinca.org/?p=61
Sanal alem,yalan alem …
2009
05.04

herşeyin izi kalırUzun zamandır netten uzağım,daha doğrusu insanlarl a iletişim halinde olunan tüm yerlerden uzağım.Neti sadece kafamdaki sorunlard an kurtulmak için kullanıyorum artık.Oyun oynuyorum bol bol.

Cortun kulaklarını çınlatmak lazım,adama çok hönkürmüştüm ” bir oyun, bir film bıkmadın mı” derdim hep,şimdi  film izlemesem de,ben oyunların içine gömülmüş durumdayım.Hani öyle istikrarlı oynadığım bir oyun da yok aslında.Oyuna bakıyorum hoşuma gidiyor,PC’ye kuruyorum veya browser üzerinden oynuyorum ve ertesi gün başka oyuna takılıyorum.Sanırım ben çok bunaldım : ) Yoksa başka zaman olsa birşeyi sevdiğimde aylarca onunla vakit geçirebilirdim.


Bu sene çok sorunlar yaşadık,sağlık sorunları.Ve ben üzülmekten belki de 30-40 yaş yaşlandım.Abartmıyorum.Öyle duruma geldim ki,psikolojim aşırı bozulduğu için yutkunma problemim hat safhaya geldi ve tıbbi mamalarla beslenmek zorunda kaldım .Bebekliğime geri döndüm yani : )) Agucuk diyeceğim günler yakındır : )))

Kimse başkasının neler yaşadığını bilmiyor bu hayatta,ve bazıları o kadar saçma hırsların peşine düşüyor ki,insanlığını unutuyorl ar hatta.Ben sanal hayatta ilk zamanlar özellikte ,çok güvenmiştim herkese,sanmıştım ki herkes kendim gibi  ve çok içten bulmuştum herkesi.S onra sanalın karanlık yüzüyle tanışınca çok küstüm,içime kapandım.Ancak sevdiğim ve güvenimi yıkmayan dostlarımın sayesinde netten tam kopmayıp bugüne geldim.

Düşünüyorumda çok safmışım,kimseden zarar gelmez,kimse kötülük düşünmez deyip resmimi bile gösterdiğim kişiler olmuştu şu alemde.Ka lpler ne kötüymüş,beni görmeyenlere resimleri mi kopyalayıp gösterenler bile oldu bu sanalda ve daha neler neler.

Çok kırgınım,kızgın değilim.Çünkü ben bu kalpleri kötülükle dolu insanları Allah’a havale ediyorum. Nasıl benim sıkıntımı düşünmeden böyle kötülükler düşünüyorlarsa bu insanlar,Allah umarım onların da en sevdikler inin canlarını acıtarak cezalandırır ve karşılarına kendileri gibi  kötüleri çıkartıp sıkıntılarına sıkıntı kattırır diyorum.A min !!!

Bir gün gelicek şu forum bile kalmıycak,hatta yapılan herşey unutulaca k belki de.Ancak herkes yaptıklarıyla anılacak,anılmasa da Allah hepsini görüp ona göre hayatları düzenleyecek.

Allah’ı unutmuş yüreklere Allah korkusu diliyorum sadece…

Üzgünüm bugün çok sıkıcı oldu yazım,ama benim canımı sıkanların da canları benden kötü sıkılacak elbet.Onl arı da görücek Allah.

Gününüz gönlünüzdeki gibi  geçsin.
 
http://www.psikoloji.gen.tr/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&p=207165
http://www.turkish-media.com/forum/lofiversion/index.php/t3274.html
http://halityilmaz.azbuz.com/bolum/CHAT-YAPMAYIN/catID=517525
http://www.frmtr.com/kisisel-sayfam/2197770-s.html

http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=601079
 28 Ocak 2009 20:47   Düzenle   Sil

Bi umut demiştim; acaip bi açlık belki, saldırdım konuşmaya ciddi bir ihtiyaç vardı çünkü bi boşluk vardı, doldurur diye burası umutlanmışım içten içe gerçekten.Fakat farkediyo rumki burasıda o ihtiyacı gidermekt en çok uzak.Fark etmeden belkide gruplaşmışız burda bile burda bile sen benci olmuşuz.Ne ilginçtir hayata dair başlığı hayatımın garip bi yansıması gibi, hayattaki kötülüklerin burdada yansımalarını görmek mümkün, kötülükten şikayetçi değilim, tahammülsüz değilim daha doğrusu hatta bi parçası, katkı maddesi gibi değerlendiririm kendimi çoğu zaman,o yüzden bu yazıyı yazmamın sebebi şikayet değil sadece iyiyi sessiz bi çığlıkla aramak diyelim, sesimin çoğunuza ulaşmayacağını bilmektey im o yüzden sessiz diyorum.

Yazdıkça kendi kuyumu kazıyormuşum gibi geliyor yazdıkça içim kararıyormuş gibi sanki,garip ama ne kadar kabullenm ek istemesen izde yazdıklarınızı birilerin in görmesi beğenmesi gururunuz u okşuyor ama burda bile bazen bi köşeye itilmişlik hissi yokmu o insanı damarından yakalıyor savuruyor bazen belki agresifleştiriyor.

Bi nefes gözüyle umuduyla baktığım bu ortamdan kurtulmanın bi yolunu bulur bulmaz daha doğrusu irademe sahip çıkabildiğim an kurtulacağımdan zerre şüphe duymuyoru m çünkü boşmuş.Hakkaten galip gelen buraya farklı umutlarla bi kız bi erkek arkadaş ayarlarım umuduyla gelenlerm iş!

Neyse bu çamur için özür ama kendimi tutamam azıcık muhabbeti me denk gelenler bilirler.

Ha son olarak şu çelişkiye açıklık getireyim yazdıklarımın en büyük çelişkisi mademki bu kadar şikayetçisin kardeşim niye duruyosun burda eleştirisidir.Çok haklı çokda mantıklı bi eleştiridir cevabımsa şu bilmiyoru m gerçekten bağımlılığımı kabul ediyorum ama kurtulmayı istemek kurtulmanın en önemli şartıdır:)

http://forum.antoloji.com/tartisma/tartisma.asp?forum=29343
http://www.esselamunaley.com/archive/index.php/t-1224.html
http://www.cagatayyolda.net/forum/archive/index.php/f-543.html
http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=article&aid=9912


Türkiyedeki İnternet kullanımı ile ilgili istatisti ki bilgiler için alttaki linki tıklayınız
http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=14134  2.BÖLÜM SONU

2. BÖLÜMÜN SONU
« Son Düzenleme: Haziran 21, 2010, 01:35:08 ÖS Gönderen: admin » Logged
« Yanıtla #2 : Haziran 21, 2010, 01:01:54 ÖS »
admin
Ziyaretçi
SANAL ALEM - SANAL ALEMDEKİ ZARARLI OLUŞUMLAR - 3. BÖLÜM KONU İÇİN TIKLAYINIZ

SANAL ALEM - SANAL ALEMDEKİ ZARARLI OLUŞUMLAR - 3. BÖLÜM KONU İÇİN TIKLAYINI Z

3. BÖLÜM


KÜRESELLEŞME VE RUH SAĞLIĞI
http://www.erolgoka.com

Özet

[Bu makalede bir süreden beri dünyamızın yaşadığı ve "küreselleşme" adı verilen ekonomik, teknoloji k, siyasal ve kültürel süreç ana yönleriyle ele alınmıştır. "Küreselleşme" sürecinin ruh sağlığına ve ruh sağlığı hizmetler inin örgütlenmesine nasıl etkiler yapabilec eği tartışılmıştır.]

Şimdi Gerçekten Farklı Bir Dünyada Yaşıyoruz!
"Yirminci yüzyılın sonunda içinde yaşadığımız dünya, önceki çağlardan gerçekten farklı bir dünya mıdır?" sorusuna "evet öyledir" diye cevap veren sosyolog Anthony Giddens, küreselleşmeyi ekonomik olduğu kadar siyasal, teknoloji k ve kültürel çok boyutlu bir olgu olarak görür. Ona göre 1960'lardan sonra iletişim sistemind e görülen dev değişiklikler, küreselleşme sürecinin temelini oluşturmakta, onu tüm boyutlarıyla etkilemek tedir. Tarihte ilk defa dünyanın bir yanıyla öbür yanı arasında anında iletişim kurma olanağı var. Anında elektroni k iletişim sadece haberleri n ya da bilgileri n daha çabuk aktarılmasını sağlayan bir yol değil. Anında elektroni k iletişimin varlığı, ister zengin ister yoksul olalım, yaşamlarımızın tüm dokusunun değişmesine neden oluyor. (Giddens 2000, s.24)

Yalnızca Dünya Değil Tüm Yaşamımız Değişiyor!
Enformasy on teknoloji lerinin alt-yapısındaki muazzam değişimle birlikte, ekonomini n sanayi ağırlıklı olmaktan çıkıp hizmet sektörüne odaklanma sı yaşamımız üzerinde belirgin bir etkiye sahip. Bilgi, eğlence, iletişim, elektroni k ve finans alanındaki hizmetler ekonomini n can damarı haline gelince yaşamlarımız da ona göre şekillenmeye başlıyor.

Çalışma yaşamından kaynaklan an bu değişiklikler haricinde, enformasy on teknoloji lerinin yaşamımızda yol açtığı yenilikle r küreselleşmeyi, "orada" bizden uzaklarda olan bir şey değil aynı zamanda "burada" yanı başımızda olup, yaşamlarımızın mahrem ve kişisel yönlerini de (cinsellik, evlilik, aile) derinden etkileyen bir olgu olarak görmemizi gerektiri yor. Bir süreden beri özellikle elit tabakanın ama giderek enformasy on teknoloji lerini kullanan herkesin yaşamında "burası", ve "orası", "iç" ve "dış", "yakın" ve "uzak" ayrımlarının bir anlamı kalmadı. Dünyanın herhangi bir yerinde olan olay, dünyanın herhangi bir yerindeki insanın gündemine giriyor.

Ulaşım araçlarındaki gelişim de, dünyanın dört bir yanına daha çok hareket etmemize, coğrafyanın hayatımızdan silinmesi ne önemli bir katkı yapıyor (Bauman 1999a, S.20). Tüm bunların sonucu olarak kendimiz hakkındaki düşüncemiz ve başkalarıyla ilişki kurma biçimlerimizde dünya çapında bir devrim yaşanıyor. Küreselleşmenin ruh sağlığını en çok etkileyen boyutu, işte bu kültürel yaşamdaki değişiklikler, yani onun insani yüzüdür.

Gelenekle r ortadan kalkarken, benlik-kimliklerimiz (ego-identity) yenileniy or!

Enformasy on teknoloji lerindeki değişime bağlı olarak gelenekle rin etkisi dünya çapında gerilemey e, bununla birlikte "ben" (self) algımız ve duygumuzu n da temelleri sarsılmaya başlamıştır. Gelenekse l toplumlar da "ben duygusu" (self-feeling) ve "benlik kimliği" (ego-identity) büyük ölçüde bireyleri n topluluk içindeki konum ve rollerini n istikrarıyla korunmakt adır. Geleneğin çökmesiyle "ben duygusu" ve "benlik kimliği" yeniden bir yapılanma geçirmek zorundadır. Giddens'a göre (2000, s.61) zaten psikotera pi ve psikanali zin günümüzdeki temel görevi bu "ben"in yenilenme gereksini mine bir yanıt verebilme ktir.

Giddens�ın psikotera piyi ve psikanali zi sosyoloji k analizi, "nesne ilişkileri" ve self psikoloji si gibi yaklaşımların niye ortaya çıktıklarını açıklamak için bir fırsat sunduğu gibi, bir süreden beri ortalıkta sıkça görünmelerine rağmen "kross-kültürel psikiyatr i" ve "kültüre-özgü psikotera pi" istekleri n (Göka, 1997) gerçekte hiçbir zaman amacına ulaşamayacaklarını da işaret etmektedi r. Küreselleşmeyle birlikte, çok-kültürcülük söylemlerinin (Gutman, 1996) gölgesinde ve arkasında asıl gelişenin bir tek-kültürcülük, bir homojenleşme olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. İnsanların yaşam tarzları standartl aşıyor. Küreselleşmeyle birlikte, Batılı ekonomik davranış dünyanın geri kalanı tarafından da içselleştiriliyor (Yıldırım 2000, s.74). İnternetin tüm dünyanın Kuzey Amerikalılar gibi yazıp düşünmesini sağlamayı amaçladığı şeklinde eleştiriler yöneltiliyor (De Benoist 1996, s.120).

Aile Çözülüyor, Mahremiye t, Aşk Ve Erotizm Biçim Değiştiriyor!

Gelenekse l aile ekonomik bir birimdi. Orta Çağ Avrupa'sında evlilik cinsel aşka bağlı olmadığı gibi, aile yuvası da cinsel aşkın yeşereceği bir yer olarak görülmüyordu; genellikl e kadınlar ve çocuklar haklardan mahrumdul ar. Bugünse bir süreden beri birçok şeyin ölümünden olduğu gibi "ailenin ölümü"nden de bahsediyo ruz. Belki hala evlilik yaygınlığını koruyor ama bu artan boşanmalarla birlikte oluyor ve artık evlilik çift olmanın tanımlayıcı bir öğesi değil. İngiltere ve ABD gibi ülkelere sık boşanma, evlenme oranlarından dolayı "çok boşanma, çok evlilik" toplumları deniyor. Bazı ülkelerdeyse tüm doğumların üçte birinden fazlası evlilik dışında gerçekleşiyor, tek başına yaşayan insanların oranı hızla artıyor ve aynı şekilde Batı�da doğurma oranları düşüyor.

Son yıllarda Batıda başlayan bir dalga hızla tüm dünyaya yayılıyor; cinselliğin üremeden tamamen ayrı bir süreç haline gelmesiyl e, cinsel yaşamlar kökünden değişiyor. Cinsiyetl er arası eşitliğin yanı sıra gelenekse l aileyle bağdaşmaz olan cinsel özgürlük anlayışı yaşam geçiriliyor. Anne-baba-çocuk ilişkileriyle birlikte cinsel ilişkiler ve aşk bağları da değişiyor (Giddens 1996).

Mahremiye t alanındaki tüm bu değişiklikler, enformasy on teknoloji lerindeki devrimle birleştirildiğinde, ruhsal rahatsızlıkların görünüm ve içeriklerinin ve buna bağlı olarak başta psikotera piler olmak üzere ruhsal tedaviler in ciddi biçimde değişecekleri söylenebilir (Göka 1999).

Küreselleşmedeki mekan değişimleri bazen çok acıklı olabiliyo r; insan ömrünün uzaması da pek çok soruna yol açabiliyor!
Küreselleşmeye doğrudan bağlanamasa da zamanımızın önemli bir değişiklik alanı da, nüfus artışı, göçler ve dünya nüfusunun yaşlanmasında kendisini gösteriyor (Thurow 1997, s.74-97). Nüfus artışının yoksul ülkelerde daha çok olması, bu ülkelerde genel sağlık sorunlarının yanı sıra ruh sağlığı sorunlarının da artacağına işaret etmektedi r. Her ne kadar küreselleşmeyle birlikte, turizmin de adeta Batı�dan dünyanın diğer yörelerine doğru "göç" diye niteleneb ilecek ölçüde artışı söz konusuysa da, ruh sağlığı açısından asıl sorun, gelişmiş Batı ülkelerine yapılan kitlesel göçlerde yaşanmaktadır. Önümüzdeki yıllarda kitlesel göçleri durdurmay a yönelik vahşi önlemlere, ruhsal bütünlükleri dağılmış, ağır semptomla r sergileye n zavallı göçmen kitleleri ne hazır olalım.

Yaşlı nüfusunun artması ise, insanlık tarihinde ilk kez yepyeni bir sınıf doğurmuştur. Ekonomik bakımdan faal olmayan, oy veren, sayıları giderek artan bu grup dünyayı şekillendiren en önemli güçlerden birisidir . Yaşlılar, sağlık gibi pahalı sosyal hizmetler e gereksini m duyan ve gelir kaynakları büyük ölçüde devlet olan insanlardır. Devletler in gelişmişlik düzeyine ve sosyal politikal arına göre, yaşlılara sunulan hizmetler değişiklik gösterecektir. Bilginin ve paranın yönetildiği ABD�de yaşlılığın biyolojis ine, psikoloji sine ve rehabilit asyona yönelik önemli yatırımlar yapılacağını, dolayısıyla psikiyatr i ders kitaplarında yaşlılık dönemine ayrılan sayfaların artacağını ama dünyanın (Avrupa dahil) diğer yörelerinde yaşayan ruh sağlığı profesyon ellerinin kıt kaynaklar dan dolayı, öğrendikleri bu bilgileri büyük ölçüde kendi yaşlı nüfuslarına uygulamay a fırsat bulamayac aklarını söylemek kehanet olmayacak tır.

Gelenekle r Çökerken Fanatizm Yükseliyor!
Gelenekle rin küreselleşme sürecinde çökmesinin bir başka sonucu, fundament alizm tehlikesi dir (Giddens 2000, s.61-63; Thurow 1997, s.195-202). Fundament alizm en genel anlamda, geçmişe geri dönüş arzusu demektir; kuşatılmış gelenekti r. Fundament alizm, küreselleşmeye duyulan tepkidir; ona gözlerini kapama ve içe kapanma halidir; dolayısıyla çok sesliliğe tahammül edemez ve diyalogu reddeder. Ancak fundament alizmi yalnızca dinsel anlamıyla değil, her türlü, etnik, milliyetçi, siyasal anlamlarıyla değerlendirmek gerektiğini hatırdan çıkarmamalı; dünyanın her yerinde fundament alist tepkiler çıkabileceği (örneğin Batı'daki yabancı düşmanlığı, kadın özgürlüğüne karşı muhafazak ar tepkiler gibi) bilinmeli dir. Fundament alizmin ruh sağlığı açısından önemi, şiddete ve fanatizme uygun bir toplumsal vasat olması nedeniyle dir. Bu kimi zaman "paranoid endemi" boyutuna ulaşmakta, birey-kültür ve psikopato loji arasında sıkışan ruh sağlığı profesyon eli hiçbir şey yapamadan çaresizlik içinde olup biteni seyretmek tedir.

Küresel İnsan, Risk Toplumund a Yaşayan İnsandır!
Küreselleşmeyi "risk" kavramıyla anlamaya çalışanlar (Beck 1992) ruh sağlığı profesyon ellerinin kayıtsız kalamayac akları bir psikososy al gerçeği de göz önüne sermekted irler. Gelenekse l toplumlar da belki doğadan ve diğer insanlard an gelen somut tehlikele r daha çoktu ama yine de onlar "risk toplumu" değillerdi. Çünkü risk, gelecekte ki olasılıklar düşünülerek etkin biçimde değerlendirilen tehlikele ri anlatır; dolayısıyla yalnızca geleceğe yönelmiş ve geçmişten kopmaya çalışan modern toplumlar da söz konusudur . Yaşadığımız modern toplum, doğadan ve gelenekte n gelen dışsal tehlikele ri belli ölçülerde kontrol altına almıştır ama bilgileri mizin dünya üzerindeki etkisiyle kendi imal ettiğimiz riskler, çevresel sorunlar, silahlanm a, nükleer tehlike ve oynak finans piyasaları gerçekten de bir anda büyük felaketle re yol açma olasılığı taşımaktadır (Giddens 2000, 35-48).

Küreselleşme, bir yanıyla giderek artan ekolojik sorunların küresel hale gelmesi, çözümsüz bir ekolojik sorunun tüm gezegeni mahvetme olasılığının bulunmasıdır. İmal edilmiş riskler yalnızca bunlarla sınırlı değildir; önceleri büyük ölçüde gelenekle r tarafından sınırları çizilen evlilik ve çocuk yetiştirme tarzları, kişileri belirsizl ik bakımından zor duruma sokmuyord u. Oysa şimdi tüm bu alanlarda tam bir belirsizl ik egemendir ve insan ne yapacağını kendisi belirleme k durumunda dır. Küreselleşen dünyadaki risk alanlarına bir de AIDS gibi cinsel yoldan bulaşan ölümcül hastalıkların tehlikele rini eklersek, neden "anksiyete çağı"nda yaşadığımızı daha iyi anlayabil iriz. Riskle baş etmenin en iyi yolu, sigortala maktır ve zaten sigorta sistemini n risk toplumund a ortaya çıkmış olması bu nedenledi r. Ama küreselleşmenin anksiyete uyarıcı atmosferi için nasıl bir ruh sağlığı sigortası bulunabil ecektir? Bu, birincil düzeyde önleme yönelik bir çaba mı olacaktır yoksa anksiyoli tik ilaç kullanımında bir takım yenilikle r mi beklenece ktir; maalesef bu da belirsizd ir.

Ulus Devletler, Ulusal Ekonomile r Ve Ulusal Sağlık Politikal arı Çöküyor Mu?
Küreselleşmenin ortaya çıkardığı bir başka sonucu sosyolog Daniel Bell'in, ulusun artık büyük problemle ri çözemeyecek kadar küçük, küçük problemle ri çözemeyecek kadar büyük olduğu şeklindeki saptaması (Bell 1987) çok iyi anlatmakt adır. Dünyanın siyasal ve ekonomik sahnesind e küreselleşmeyle birlikte özellikle iki güç büyük bir gerileme halindedi r. Bunlar ulus-devletler ve yoksul Güney ülkeleridir. Küreselleşme ve ulus-devletlerin geleceğiyle ilgili yoğun tartışmalar yapılmasına rağmen (Hirst ve Thomson 1998; Rodrik 1999) küreselleşme süreciyle birlikte genel olarak ulus-devletlerin ve özel olarak sosyal refah devleti anlayışının büyük ölçüde kan kaybettiği tartışılmayacak bir gerçektir.

Bugün dünyanın en büyük yüz ekonomisi nden ellisinin devletler değil şirketler olması; dünyanın en zengin üç adamının servetini n, 48 ulusal devletin ya da bir başka deyişle dünya nüfusunun üçte birinin gelirinde n fazla olması (Başkaya 1999, s.21) bunu apaçık gösteriyor. Çünkü ulusal ekonomik politikal arın artık eskisi gibi etkili olması bekleneme z ve geçmişteki jeopoliti k anlayış değişmiştir. Ulusal kimlikler yeniden biçimlendirilmek zorundadır; "aile", "çalışma", "gelenek" ve "doğa" gibi "ulus" kavramı da son zamanlard a ciddi içerik değişimleri yaşamaktadır. Ulusal kimliğin yıpratılmasından ve geriletil mesinden doğan boşluk, çok-kültürcülük adına etnik ve kültürel yamalarla giderilme ye çalışılmaktadır.

Küreselleşmenin ulusal devletler aleyhine olan boyutunun ruh sağlığıyla ilgisi, sosyal politikal ardan vazgeçilmiş olmasının ruhsal rahatsızlığı olanlara ve ailelerin e getireceği yükler ve ulusal kimliğin parçalanması nedeniyle ortaya çıkan karmaşanın yaratacağı derin kaygılar, şüpheler, şiddet ve çatışma ortamıdır.

Ulusal devletler in gerilemes inin ruh sağlığına olumsuz bir etkisi ise, hiç beklenmed ik bir alandan geliyor: Dünya sorunlarının belirsiz ve kuralsız kaldığı, bir kontrol merkezini n ortadan kalktığı dünyada, mafya istediği gibi at oynatabil mektedir. 1995 yılında uyuşturucu ticaretin in 4000 milyar dolara ulaştığı tahmin edilmekte dir. Bu rakam dünya ticaretin in %8�ini oluşturmakta olup, demir çelik ve motorlu araçların payından yüksektir (Bozkurt 2000, s.109). Uyuşturucu piyasasının denetimsi z kalmasının toplumsal boyutu psikiyatr iden daha çok neyi etkiler ki?

Küreselleşme Tarafsız mı?
Küreselleşme, göründüğü kadarıyla tarafsız bir süreç değil ve sonuçları şimdilik yalnızca "Kuzey" insanlarına, daha doğru bir deyimle ABD�ye yarıyor ve Kuzey'in dışında yaşayan birçok insanı rahatsız ediyor. Yerel kültürleri giderek yok olan ve artan eşitsizlikleri her gün daha çok yaşamlarında hisseden Güney'in yoksul halkı, küreselleşmeyi "Batılılaştırma" ve "Amerikanl aştırma" olarak algılıyorlar ve kendi gelecekle riyle ilgili yoğun bir kaygı ve şüphe içindeler. Bu durumun en temel özelliğinin "Batı-dışı toplumlar da sürekli Batı tarafından gözetlenildiği ve Batılıların her şeyi gördükleri ve bildikler i" duygusu olduğunu söyleyenler ve olup bitenleri "siberneti k sömürgecilik" olarak niteleyen ler var (Sid-Ahmed 1996, s.17-21). Milyonlar ca uydu ve Atlantik�ten Pasifik�e uzanan yüz binlerce kablo tarafından sarılmış yoksul Güney insanının yaşadığı küresel psikoloji k ortam üzerinde düşünülmek zorundadır.

Gerçekten de küreselleşmeye toplumsal adaletsiz lik açısından bakıldığında istatisti kler ürkütücüdür. Bunun için Birleşmiş Milletler�in 1999 yılı "insani kalkınma raporu"na ve Dünya Bankası�nın raporlarına (Global Economic Prospects 1998/1999) şöyle bir göz atmak bile yeterli. Dünya nüfusunun en yoksul beşte birinin küresel gelirdeki payı 1989-1999 yılları arasında %2.3 ten %1.4 e düşmüş. Yoksul Güney ülkelerinin birçoğunda güvenlik ve çevre düzenlemeleri ya çok düşük düzeyde ya da hiç yok. Bazı uluslar arası şirketler, buralarda kalitesiz tıbbi malzemele r, zararlı böcek ilaçları gibi kendi ülkelerinde pazarlaya madıkları mallar satıyorlar. Dünyanın mevcut tablosu, sanıldığı gibi küresel bir köyden (village) ziyade küresel bir yağmaya (pillage) benziyor (Giddens 2000, s.27).

358 küresel milyarder in toplam servetini n dünya nüfusunun %45�inin toplam gelirleri ne eşit hale geldiği bu dünyadaki manzarayı yeni bir"yol kesip soyma" yöntemi olarak nitelemek de mümkün (Keegan 1996). Üstelik eski zenginler, zengin olmak ve zengin kalmak için yoksullar a gereksini m duyuyorla rdı; bugün ise "çalışma"nın nitelik değişimlerinden sonra, zenginler in yoksullar a gereksini mi kalmadı. Yoksullar artık kaderleri yle baş başa (Bauman 1999b)...

Küreselleşme sürecindeki gelir dağılımı, yalnızca Kuzey-Güney arasında eşitsizlik yaratmıyor; tüm gelişme ibreleri ABD�yi gösteriyor. Günümüzde uluslar arası sistemi ayakta tutan ABD, son iki yılda dünyadaki gelir artışının yarısını elde etmiş (Ulagay 1999, s.85). Bu açılardan bakıldığında küreselleşme sürecine "dünyanın Amerikanl aşması" da deniyor (Gerbier 1999, s.107).

Dahası toplumsal adaletsiz lik bakımından küreselleşme, bizzat Kuzey'in yoksul kesimleri nde de tepkiye neden oluyor. Şehirlerin merkezler inde yoksullar sefalete terk edilirken, elitler şehrin çevresinde kendileri ne müstahkem mevkiler kuruyorla r. Duvarların arkasındakilerle önündekiler arasındaki gerilim Gregory Bateson'un "Schismoge netik zincirler teorisi"nde (1973, s.41-42) olduğu gibi giderek artıyor; ki bu teoriye göre ezeli rekabet sınırlandırılmaz ve düşmanlığa dönüşürse, sistemin çöküşü kaçınılmaz olur. Yer yer başkaldıran yoksulların gösterileri, artık ritüel halini almış polisle çatışmalar, futbol fanatikle rinin saldırıları şehirlerin şiddet potansiye linin habercile ri olabilir. Günümüzün postmoder n şehirlerinde korku faktörü, medyanın yaydığı sonu gelmez tehlike haberleri bir yana, kilitlene n arabaların ve ev kapılarının, güvenlik sistemler inin, bütün yaş ve gelir gruplarında "kapalı" ve "emin" cemaatler in artmasının ve kamusal mekanlard a artan kontrolün gösterdiği gibi kesinlikl e büyümektedir (Elin 1997, s.13).

Yalnızca gelir dağılımdaki uçurumlar değil, toplumun McDonaldl aştırılması (Ritzer 2000) ve tüketim merkezli oluşu (Featherst one 1996) da şiddetli eleştirilere neden oluyor. Bunun yanı sıra küreselleşmenin temel teknoloji si olan enformasy on teknoloji lerine yönelik olarak da ciddi eleştiriler söz konusudur . Kimi sosyologl ar (Bauman 1999a, s.60; Poster 1996, s.204) bedenleri mizin şebekelere, veri tabanlarına, enformasy on koridorla rına dizilmiş tespih taneleri benzetmes ini yapmakta, gözlenmekten kaçamayacağımız ve enformasy on yıldızlarını seyretmek ten başka elimizden bir şey gelmeyen bir dünyada yaşadığımızı öne sürmektedirler.

Ve geleneğin, ailenin, ulusal devletin, sosyal politikal arın geriletil diği ama gelir dağılımdaki adaletsiz liğin arttığı bir dünyada liberal öneriler, sorun ruhsal rahatsızlıklar, özellikle tedavisi imkansız düzeyinde zor ve kalıcı ruhsal rahatsızlıklar olduğunda hiçbir işe yaramıyor. Küreselleşmenin yol açtığı sorunlar için gündeme getirilen "sosyal sorumlu küreselleşme" önerilerine (Bozkurt 2000, s.108; Ulagay 1999) özellikle ruhsal rahatsızlıklar da gereksini m var.

Tüm bu değişiklikler ruh sağlığı anlayışında ve hizmetler in örgütlenmesinde yeni bakışlara gerek olduğunu göstermektedir. Özellikle ruh sağlığı hizmetler inde çok önemli olan toplumsal destek sistemler i anlayışı yeniden gözden geçirilmek, geleneğin ve ailenin etkisinin azalmasına bağlı ortaya çıkan boşluklar uygun biçimlerde giderilme k zorundadır (Göka 2001).

Bilim ve teknoloji nin küreselleşmesi ve sonuçlarını henüz kestireme diğimiz biyotekno lojik devrim!
Bilim ve teknoloji nin kendisini n küreselleşmiş oluşu, yaşadığımız zamanların bir başka gerçeğidir. Bugün tüm dünyadaki bilim insanlarının sayısı, bilimin önceki tüm tarihinde çaba göstermiş insanların sayısından daha fazladır; tıpkı İki Dünya Savaşı'nda ve son yıllardaki etnik boğazlaşmalarda ölen insan sayısının tarihteki tüm savaşlarda ölenlerden daha fazla olması gibi...

Bu arada "bilim" anlayışımızda değişiklikler oluyor. Geçmişte sosyal bilimleri n doğa bilimleri ne öykünmesinden söz ederken şimdi doğa bilimleri nin sosyal bilimlere benzemesi nden bahsediyo ruz. "Belirsizl ik", "olasılık", "yorum" gibi kavramlar öne çıkıyorlar (Göka, Topçuoğlu, Aktay 1996; Gulbenkia n Komisyonu 1996). Bu durum psikiyatr iye etiyoloji ve tedavi tartışmalarında "çok-etkenlilik" olarak yansıdı.

Ama bir yandan geçen yüzyılın pozitiviz mindeki "gerçeğin kesin bilimsel bilgisi" iddiasını yeniden canlandıran genetik ve biyotekno lojideki gelişmeler, yakın geleceğin en önemli değişikliklerini yaratmanın eşiğindeler (Giddens 2000, s.46; Rıfkın 1998). 2000 yılının ortasında Clinton ve Blair, "İnsan Genomu Projesi"nin (HUGO) sonuna gelindiğini ve bunun enformasy on devrimind en bile daha büyük bir devrim olduğunu açıkladılar. Birçok devlet ve ilaç sanayi biyotekno lojik atılımlar yapmaya hazırlanıyorlar (Miller 2000) Geçmişte sosyobiyo lojiden konuşurken şimdi toplumun biyolojiy e göre yeniden şekillendirilmesi anlamında "biyososya lite" (bıosociality) den konuşmaya başladık.

Genetik ve biyotekno lojideki gelişmeler, davranış genetiği alanındaki adımlarla (Hamer ve Copeland, 2000) birleştirildiğinde, önümüzdeki yıllar ruh sağlığı alanında etiyoloji den tedaviye birçok bilginin değişeceğini ve şimdilik etikçiler arasında süren tartışmaların çok hızla somut etik sorunlar olarak karşımıza geleceğini söylememiz mümkündür.

1968�in toplumsal eleştiri dalgasından hem dışardan hem içerden şiddetle etkilenen Psikiyatr i, bu kez küreselleşmeye karşı Seattle�dan ve başka yerlerden yükselen eleştiri dalgasından etkilenec eğe benziyor. Psikiyatr iyi eleştirien oklar bu kez sanki hasta haklarından kaynaklan acaklar ve psikiyatr iyi "öjeni" (eugenics) ve çok-uluslu şirketlerin hizmetind e olmakla suçlayacaklar gibi görünüyor.



KAYNAKLAR
Başkaya F. 1999. Küreselleşme mi, Emperyali zm mi? Piyasacı efsanenei n çöküşü. Ütopya Yayınları, Ankara.

Bateson G. 1073. Steps to An Ecology of Mind. Frogmore, Paladin.

Bauman Z. 1999a. Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları (Globaliza tion: The Human Consequen ces). Abdullah Yılmaz. Çeviren. Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Bauman Z. 1999b. Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar (Work, Consumeri sm and The New Poor). Ümit Öktem. Çeviren. Sarmal yayınları, İstanbul.

Beck U. 1992. The Risk Society: Towards Another Modernity . Sage, London.

Bell D. 1987. The World and United States in 2013. Daedalus, 116:3.1-31.

Bozkurt V. Küreselleşmenin toplumsal sonuçları. "Küreselleşmenin İnsani Yüzü" içinde. Veysel Bozkurt. Derleyen. Alfa Yayınları, İstanbul.

De Benoist A. 1996. Confronti ng globaliza tion. Telos, 108:117-138.

Elin N. 1997. Shelter from the Storm, or Form Follows Fear and Vice Versa. İn " Architect ure of Fear" Elin N. Editor. New York, Princeton Architect ural Press.

Featherst one M. 1996. Postmoder nizm ve Tüketim Kültürü (Consumer Culture and Postmoder nism). Mehmet Küçük. Çeviren. Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Gerbier B. 1999. Kapitaliz min bugünkü aşaması olarak geo-ekonomik emperyali zm. "Küreselleşme mi, Emperyali zm mi?" içinde. Fikret Başkaya. Derleyen. Ütopya Yayınları, Ankara.

Giddens A. 1996. Mahremiye tin Dönüşümü: Modern Toplumlar da Cinsellik, Aşk ve Erotizm (The Transform ation of Intimacy Sexuality, Love and Eroticism in Modern Societies). İdris Şahin. Çeviren. Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Giddens A. 2000. Elimizden Kaçıp Giden Dünya (Runaway World). Osman Akınhay. Çeviren. Alfa Yayınları, İstanbul.

Global Economic Prospects and Developin g Countries . 1998/1999. www.world bank.org/prospect/gep98-99.

Göka E. 1997. Freud ve Nietzsche: Postmoder n durumda psikiyatr inin geleceği için bazı sezgiler. "Varoluşun Psikiyatr isi" içinde. Vadi Yayınları, Ankara., 183-191.

Göka E. 1999. Zamanın ruhu insanın ruhunu döver mi? "Bilimleri n Vicdanı Psikiyatr i" içinde. Ütopya Yayınları, Ankara.

Göka E., Topçuoğlu A., Aktay Y. 1996. Önce söz Vardı: Yorumsama cılık Üzerine Bir Deneme. Vadi Yayınları, Ankara.

Göka 2001. Ruh sağlığı hizmetler inde organizas yon sorunları. www.drero lgoka.20m .com

Gulbenkia n Komisyonu . 1996. Sosyal Bilimleri Açın (Open The Social Sciences). Şirin Tekeli. Çeviren. Metis Yayınları, İstanbul.

Gutman A. 1996. Çokkültürcülük: Tanınma Politikası (Multicult uralism: Examining the Politics of Recogniti on). Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Hamer D., Copeland P. Genlerimi zle yaşamak: Onlar, Neden sandığımızdan daha Önemli ( Living with Our Genes: Why They matter More Than You Think). Fatih Özbay. Çeviren. Evrim Yayınları, İstanbul.

Hirst P., Thomson G. 1998. Küreselleşme Sorgulanıyor (Globaliza tion in Question). Dost Kitabevi Yayınları, Ankara.

Human Developme nt Report. 1999. Globaliza tion with a Human Face. www.undp. org/hdro/99.htm

Keegan V. 1996. Highway robbery by the supper-rich. The Guardian 22 July.

Miller Kl. 2000. The Biotech Boom. Newsweek, October 30.

Poster M. 1996. Database as discourse, or electroni c iinterpel lations. İn "Detraditi onalizati on" Heelas P, Lash S. Morris P. Editors. Oxford; Blackwell .

Rifkin J. 1998. Biyotekno loji Yüzyılı. Genlerden Yararlanm a ve Dünyayı Yeniden Kurma. (Harnesing the Gene and Remaking the World The biotech Century). Celal Kpakın. Çeviren. Evrim Yayınları, İstanbul.

Ritzer 2000. Toplumun McDonaldl aştırılması (The McDonaldi sation of Society). Şen Süer Kaya. Çeviren. Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Rodrik D. 1999. Küreselleşme Sınırı Aştı mı? (Has Globaliza tion Gone Too Far?) İzzet Akyol-Fatma Ünsal. Çevirenler. Kızıl Elma Yayıncılık, İstanbul.

Sid-Ahmed M. 1996. Siberneti k Sömürgecilik ve ahlaki arayış. NPQ (New Perspecti ves Ouarterly) Türkiye. 3:9.

Thurow LC. 1997. Kapitaliz min Geleceği. ( The Future of Capitalis m). Serpil Demirtaş- Nebil İlseven. Çevirenler. Sabah Kitapları, İstanbul.

Ulagay O. 1999. Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü. Doğan Kitap, İstanbul.

Yıldırım E. 2000. Küreselleşme, refah devleti ve risk toplumu. "Küreselleşmenin İnsani Yüzü" içinde. Veysel Bozkurt. Derleyen. Alfa Yayınları, İstanbul.

3.BÖLÜM SONU
« Son Düzenleme: Şubat 12, 2013, 01:08:10 ÖS Gönderen: admin » Logged
Sayfa: [1]
 
Gitmek istediğiniz yer:  

Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2008, Simple Machines
LinkBacks Enabled by LordReco | FoRuMBoL Themes