İSLAM VE ANTİFANATİZM HAKKINDA ÖNEMLİ BİR ANEKTOD
BÖLÜM 1
İSLAM VE ANTİ FANATİZM
FORUM İSLAMİDÜNYA34 İSTANBUL 2013
AHMET METİN ZİYAOĞLU
Selamün aleyküm kardeşlerim Öncelikle şunu söylemek istiyorum Kelime-i şahadet ehli olan Tüm insanlar Müslümandır Dünyada ve Türkiyede Asırlardan beri süren Müslümanlar arasında yaşanan Tüm savaşların asıl sebebi İktidar ve fanatizmd ir Ve Müslümanların arasındaki savaşın Sebepleri ne olursa olsun Asıl sebep iktidar ve fanatizmd ir Dökülen Müslüman kanıdır Öldürülende Müslümandır Ölende Müslümandır Yezid ve Muaviyede Müslümandır Hz. Hüseyin r.a Efendimiz de Müslümandır Hz. Ali r.a ve taraftarl arıda Müslümandır Sahabe-i Kiramdan Veysel Karani Hazretler i Hz.Ali nin r.a Askeridir Sahabe-i Kiramdan Eyyub El-Ensari Hazretler i ise Yezid ve Muaviyeni n Askeridir Kısacası hepsi Müslümandır Bu konuyla ilgili aşağıdaki bazı kaynaklar dan bir iki anektod aktardım Okuyunuz Ancak benim asıl söylemek istediğim şey Yezid ve Muaviye veya Hz. Ali r.a veya Hz. Hüseyin r.a Ve bütün Müslümanların Üst iktidar sahipleri arasında ilk etapta asla kin ve nefret yoktur Fakat taraftarl arı arasındaki fanatizm yüzünden Üst iktidar sahipleri Müslümanlar arasındada Düşmanlık varmış gibi algılanmaktadır Müslüman kardeşlerim Savaş ve kan ile gözyaşı Kin ve nefret Müslümanlara yakışmaz İslamiyet sevgi ve kardeşlik dinidir Ve hangi Mezhepten Tarikatte n olursak olalım Hangi cemaatten veya Ülkeden olursak olalım Dilimiz rengimiz ne olursa olsun Müslümanlar kardeştir Ve ikltidar kavgası ile Fanatizm Müslümanları birbirine düşman eden olgudur Allah rızası için bu olguların etkisinde kalmayalım Ve Hz. Ali r.a buyurduğu gibi " Hayatta en hakiki Mürşid İlimdir " Hz. Ali r.a Buyurduğu gibi akl-ı selim düşünelim Ve kin ve nefret ile savaşmak yerine Bilim ve teknoloji ye önem verelim Ve barış ve kardeşlik içinde Yaşamaya çalışalım Allah c.c yardmıcımız olsun Selamün aleyküm Lütfen aşağıdaki yazıları okuyalım Ve bir kez daha akl-ı selim olarak Düşünelim İnşallah
VEYSEL KARANİ HZ.ALİ R.A SAFINDA ASKERDİ
http://www.siirtmuftulugu.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=117
Hz. Veysel Karani’nin 555-560 yılları arasında doğduğu tahmin edilmekte dir. Doğum yeri Yemen’in Karen Köyü’dür. Soyu Yemen Kabileler inden Muradoğulları’ndan gelmekted ir. Babasının ismi Amir’dir. Kendisini n asıl ismi Üveys Bin Amir-i Karenî’dir. Karen Köyü’nün bir mutlu seherinde dünyaya gelen küçük Üveys, Muradoğulları’ndan Amir’in mütevazı evini mutlulukl a doldurur. Dört yaşında iken babası vefat eder. O, annesinin başka kimsesi bulunmadığından bin bir güçlükle herhangi bir tahsil görmeden, semavi dinlere ve kitaplara ait herhangi bir bilgisi olmadan büyür. Üveys büyüdükçe kendisind e doğuştan mevcut olan “Tek Tanrı’ya İnanç” hissi de gelişir. O’nu kimse anlamaz, söylediklerine güler, alay ederler. Kendisini anlayan, dinleyen, derdine ortak olan tek insan annesi idi. Gönlü ulvi hislerle kaynaşan ve artık çalışıp annesine bakabilec ek çağa gelen genç Üveys, bir iş aramaya koyulur. Sonunda kendisine en uygun işi seçer. Kendisiyl e alay eden, kendisini anlamayan insanlard an uzaklaşmak ve endi iç dünyasıyla başbaşa kalabilme k için deve çobanlığı yapmaya başlar. Hz. Veysel Karani deve çobanlığı yapmaya başlayınca ihtiyar ve hasta annesi olmasa deve otlattığı sakin vadilerde n Karen’e inmeyi hiç istememek tedir. Kendi uzletgahında Allah ile başbaşa kalmaktan bir an olsun ayrılmak istememek tedir. Artık Hz. Veysel Karani’nin ufku öyle geniş, aydınlık, gönlü öyle duyarlıdır ki, her an bir kurtarıcının haberini beklemekt edir. Ve beklediği kutlu haber çok geçmeden kendisine ulaşır. Bu haber Allah’ın son Peygamber i Hz. Muhammed’in zuhur ettiği ve insanları “Hak Din’e” davet ettiği haberidir . Hz. Veysel Karani bf haberi duyunca hiç kimsenin irşad ve teşviki olmadan Müslüman olur, İslam’a ve Hz. Muhammed’e gönülden bağlanır. Annesine de Kelime-i Tevhid’i bizzat kendisi öğretir. Hz. Veysel Karani Müslüman olunca yüce peygamber in nurlu yüzünü görebilmek aşkıyla yanar tutuşur. Hz. Veysel Karani, Allah Resulü’nü görme arzusunu birkaç defa pek sevdiği annesine açarsa da, çok ihtiyar ve âmâ (kör) olan annesi, kendisine bakacak kimse olmadığından izin vermez. Hz. Veysel Karani’nin yaşı kırk’ın üzerine gelir. Oğlunun gönlünde patlayan yanardağları çok iyi hisseden anne, çaresiz “Ancak Medine’ye gidip hemen gelmek, Hz. Peygamber’i orada bulamayac ak olursa teşriflerini beklemede n dönmek.” Şartıyla kendisine izin verir. Gönlü Allah aşkıyla, Peygamber muhabbeti yle dolu olan Hz. Veysel Karani, izin alınca durmaz ve Medine yollarına koyulur. Issız vadiler, dağlar, tepeler, kızgın çölleri aşar ve Peygamber beldesi Medine’ye ulaşır. Hz. Peygamber’in evine giden Hz. Veysel Karani, Peygamber imizi evde bulamaz. Peygamber Efendimiz o sırada Tebük Seferi’ndedir. Peygamber imizi bulamayınca çok üzülür. Hz. Veysel Karani, annesine verdiği sözü hatırlar. Hz. Aişe (R.A.)’ye “- Kainatın efendisin e selamımı söyleyiniz. Cennet sabahlarını andıran mübarek yüzlerini doya doya görmek isterdim. Lütfen, içimin aşk-ı Muhammed’i (S.A.V.) ile yandığını, gönlümün bitmez niyazını bildirini z.” Diyerek ayrılır ve tekrar Yemen yolunu tutar. Peygamber Efendimiz seferden dönünce Hz. Aişe’ye şöyle hitap ettiler: “- Ya Aişe, evimize hangi ulu kişi geldi? Bu Rahmani kokular, bu İlahi lezzet nedir? Ey Allah’ın Resulü; Yemen Oymağı’ndan Karen Köyü’nden Üveys adında bir zat sizi ziyarete geldi. Mukaddes Cemâlinizin bağrı yanık aşıklarındanmış. Zat-ı âlinizi bulamayınca çok üzgün bir halde ayrıldı. İşte o adam gittikten sonra evin içinde bu ulvi kokuları hissettim . Ya Aişe, sen o zatı gördün mü? Evet ey Allah’ın Resulü. Sağ gözümün ucu ile baktım. Öyleyse o gözünü bende ziyaret edeyim. Görüşün ve gördüğün mübarek olsun.” Bir müddet sonra Mescid-i Nebevi’ye geçen Resululla h, Sahabeler ine seslendil er; “ – Müjdeler olsun, Üveys’i gören gözü ziyaret ettim, gelin siz de benim gözümü ziyaret edin. Ve buyurdula r; “Bana Yemen tarafından rahmani kokular geliyor. Şüphesiz tabii’nin en hayırlısı Üveys’tir.” Resululla h son hastalıklarında Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Aişe’ye vasiyet buyurdula r : “ Benden sonra arkamdaki hırkamı, Üveys’e veriniz.” Yine Resululla h buyurdula r :“Benim ümmetimde Üveys adında bir kişi vardır. Kıyamet gününde Rebia ve Mudar Kabileler i’nin koyunları tüyü sayısınca günahlı kişilere şefaat edecektir .” Resululla h’ı göremeden tekrar Karen’e dönen Hz. Veysel Karani yine deve çobanlığı yapmaya devam eder. Yine Karen halkı ona divane gözüyle bakar ve O’nunla alay ederlerdi . O yine herkesten uzak kendi uzletgah’ında ibadetler iyle meşgul olur, gönlü Allah aşkı, Peygamber sevgisiyl e dolar taşardı. Peygamber imizin vefatından sonra Hz. Ali ve Hz. Ömen Üzeys Hz.’ni bulur ve Peygamber imizin vasiyeti üzerine Hırka-i Şerifi Hz. Veysel Kanani’ye verirler. Peygamber imizin hırkasının Hz. Veysel Karani’ye verilmesi nden sonra ve Peygamber imizin O’nun hakkındaki övgülerinin duyulmasından sonra Hz. Veysel Karani’nin gözünde değeri artar, herkes ona hürmet eder. Annesi vefat etmiş bulunan Hz. Veysel Karani’nin yüceliği bu hadiseden sonra Karen’de bilindiği ve kendileri ne olan hürmet arttığı için köyden ayrılırlar. Kûye’ye giderler. Hz. Veysel Karani’nin Kûye ve Basra taraflarındaki hayatı da eskisi gibi yine ıssız vadilerde, tabiatın kucağında ve kendi uzletgahında Hakk’a niyazla geçmektedir. Hz. ali’nin halifeliği sırasında iki Müslüman grup arasında çıkan Sıffin Savaşı’nın hazırlıkları esnasında Hz. Ali tarafında, safında savaşa katılması ricasıyla Medine’ye davat edilirler . Memnuniye tle bu davete icap eden Hz. Veysel Karani hemen Medine’ye hareket ederler, daha sonra da Hz. Ali’nin yanında Sıffin Savaşı’na katılırlar. Sıffin Savaşı esnasında Veysel Karani’de yaralanar ak, Hicret’in 37. Senesinde (Miladi 657) Şevval ayının 18. günü Fırat Nehri kenarında savaş meydanında şehit olur. Sıffin Savaşı’nda şehitlerin büyük çoğunluğu savaşın olduğu yerde toprağa verildi. Şehitlerini memleketl erine götürmek isteyenle r için tabutlar yaptırıldı. Şehitlerin içinde Hz. Veysel Karani’de vardı. Mübarek naaşı için üç ayrı kabile toplanmış ve sahip çıkmışlardır. Şehit birdi, ancak sahipleri üçtü. Saatlerce tartıştılar. Ne var ki, hiçbir kabile diğerini tatmin edip inandıramadı. Sonunda iş Hz. Ali’ye ulaşınca O, olayı islami açıdan anlatmaya çalıştı. Hz. Veysel Karani’nin köken itibariyl e Yemen’li olduğunu ve Yemenlile re verilmesi gerektiğini belirtti. Ancak, diğer iki kabile bu teklife razı olmadılar. Hz. Ali kur’a çekme teklifind e bulundu ise de buna da razı olmadılar. Bunun üzerine Hz. Ali “Peki, dedi... Veysel Karani’nin mübarek naaşını ben korumaya alıyorum... Yarın görüşürüz.” dedi ve her üç kabile başkanları dağıldılar. Hz. Veysel Karani son kerametin i gösterdi ve sabah kalktıklarında her üç kabilenin tabutlarında da göründü. Her kabile birbirind en habersiz naaşın kendileri ne verildiğini zannedere k sessizce naaşı alarak, biri Yemen yolunu, biri Şam yolunu, biri de Bitlis yolunu tuttu. Allah aşkının potasında eriyen Veysel Karani Hz.’nin kerameti böylece yeni olayların çıkmasını önler. Rivayetle r O’nun şahadetini ve kerametin i böyle anlatır. Ancak, her şeyi bilen yüce Allah’tır. O’nun defni ve mezarıyla ilgili anlatılanlar birer rivayete dayanır. Nereye ve nasıl defnedild iği konusunda kesin bir bilgi yoktur. Nerede olduğunu ancak yüce Allah bilir. Keşifleri : Kahveyi bulan o’dur. Üveys bir gün develeri otlatırken buruşuk meyvelerd en birisini ısırdı. Acıydı. “ Allah (c.c) her bir nimeti fayda için yaratmıştır.” Diyerek acı bulduğu o meyvelerd en birazını ateşin üzerine attı, kavurdu, çiğnedi acılıkları kalmamıştı. Bir saat sonra Üveys’in aklı içi bir olmuştu. Daha sonra iyi düşünmeye, kendisine güvenmeye başlamıştı. Üveys derhal yakışan ismi söyledi. “Madem ki yiyeni keyiflend iriyor (keyfe) olmalıdır.” Dedi. Günümüzde Keyfe adı kahve olarak anılmaktadır. Hz. Veysel Karani’nin İlmi Yönü : Hz. Veysel Karani, dünyanın batıl inançlarla karanlık içinde yüzdüğü bir dönemde, İslam’ın doğuşundan önce Yemen’in Karen Köyü’nde bu aleme gözlerini açan bir velidir. Hem de velilerin öncüsüdür. Doğuşunda gönlünü ışıklandıran tek Allah inancı daha çocukluk yıllarında başlamış, olgunluk çağına geldiğinde bu inanca Peygamber sevgisi eklenince, iç aleminde dış alemleri görür pencerele r açılmıştır. Okul görmediği, bir harf bilmediği halde yüce Allah ona gayb alemlerin i açmıştı. Hiçbir öğretmene gerek duymadan gizli hazineler ini öğrenmek ve görmek mutluluğunu bağışlamıştır. O’nun zengin gönül ikliminde sürekli olarak Allah’a ve yüce Peygamber ine sevgi çiçekleri yeşermişti. Hz. Peygamber daha dünyayı aydınlatmadan yıllar önce tek tanrı görüşüne ve peygamber in geleceğine inanmış olması, O’nun erdem dolu nitelikle rinin en üstünüydü. Alemler serdarı Hz. Peygamber i dünya gözüyle görmeden O’na aşık olmuştu. O’nu görebilmek iştiyakıyla doluydu. Ne var ki, gönül gözüyle her zaman gördüğü Hz. Peygamber i dünya gözüyle görememiştir. Hz. Peygamber in " Cennet anaların ayakları altındadır.” Hadisi ile buyurduğu anne sevgisini n kutsallığını, yatalak annesine bir ömür boyu gösterdiği üstün hizmet ve ilgisiyle, insanoğluna en güzel örneği hiç kuşkusuz Veysel Karani Hz. vermiştir. Hz. Veysel Karani’nin tabii’nin en ulusu olduğu, Allah ve Resulü nezdinde çok sevilen bir kişi olduğu, gerek Peygamber efendimiz in hadisleri nden, gerekse İslam alimlerin in ortak yorumlarından anlaşılır. Veysel karani Hz.’nin hayatı, derinlikl erine erişilmeyen bir ummandır. Bütün yaşamını deve çobanı yanında ibadet ve itaatle sürdürmüştür. Allah’ın bahşettiği eşsiz yüceliği de Peygamber in hırkasının kendisine verilmesi nden sonra anlaşılabilmiştir. Böylece o güne kadar deli divane olarak görülen Veysel Karani Hz. halkın gözünde kutsallaşmış, gönüllerde layık olduğu altın tahta oturmuştur. Allah’ın velileri her zaman insanların gönlünde taht kurmuştur. Onları her toplum kendileri ne mal etmek istemiştir. Sahip çıkmışlardır. Kendileri tek olduğu halde Anadolu’muzun birçok yerinde makamları bulunmakt adır. Hz. Peygamber bir hadisinde; “ Beni ziyaret etmek imkanına erişemediğinizde, kardeşim Veysel Karani’yi–Makamını-ziyaret ediniz.” buyurmuştur.
EYYÜB EL - ENSARİ HAZRETLERİ YEZİDİN ORDUSUNDA ASKERDİ
http://www.enfal.de/ecdad62.htm
Rasûlullah (s.a.s.) Istanbul'un fethini ashâbina anlatip, "Istanbul elbette fetholuna caktir; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335) diye müjdelemistir. Hicrî 52. yilda Muaviye oglu Yezid kumandasi ndaki müslümanlar Istanbul'u kusattila r. Islâm akîdesinin dünyanin dört bir yanina yayIlmasi husûsunda çok canli ve diri bir gayrete sahip olan müslümanlar Istanbul'un fethi ve Islâm devletini n sinirlari na dahil olmasini siddetle arzuluyor lardi. Hz. Ebû Eyyûb el-Ensâri bu seferin hazirlanm asi için çok çalismis ve sefere karsi çikanlara ögütlerde bulunmust u. Uzun bir yolculuk yapan Ebû Eyyûb yasinin çok ilerlemes inden dolayi Istanbul'a yaklastik lari bir sirada hastalanm is, Yezid'e, öldügü takdirde cenazesin in hemen gömülmeyerek ordunun varacagi en ileri noktaya kadar götürülmesini ve o yerde gömülmesini vasiyyet etmisti. Burada defnedile n Ebû Eyyûb müslümanlarin Istanbul'da bir sembolüdür. Istanbul, ashab devrinden baslamak üzere defalarca muhâsara edIlmis, nihâyet bu sehri fethetmek 1453 yilinda Fatih'e nasip olmustur. Ebû Eyyûb'un ölüm döseginde su hadisi rivâyet ettigi zikredili r; "Bir Insan Cenâb-i Hakk'a bir ortak kosmaksiz in ruhunu teslim ederse, Allah onu cennete koyar."
SAHABE HAZRET- İ MUAVİYE R.A
http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1632
Hazret-i Muaviye
Hazret-i Muaviye (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimiz in kayınbiraderi ve vahiy kâtibi idi. Resululla hın zevceleri nden Habibe validemiz in kardeşidir. Eshab-ı kiramın büyüklerindendir. Öleceği zaman, Resululla hın kendisine hediye ettiği bir gömleğe sarılıp, hazinesin de saklamış olduğu, Resululla hın mübarek saç ve tırnak kesintile rinin de gözlerine ve ağzına konularak defnedilm esini vasiyet etmişti. Kabri Şam’dadır.
Mekke fethedild iği gün babası ile beraber, Resululla hın önünde müslüman oldu. Hazret-i Muaviye, Peygamber efendimiz in kâtiplerinden idi. Yazısı güzel idi. Fasih, halim, vakur idi. Zeyd ibni Sabit diyor ki: Muaviye, Cebrailin getirdiği vahyi ve Peygamber efendimiz in mektuplarını yazardı.
Fahr-i âlemin emniyetli si idi. Bu yüksek rütbe, derecesin in ne kadar yukarı olduğunu gösterir. Bu büyük zata dil uzatanlar, Server-i âlemin Kur’an-ı kerimi yazmakta emniyet ettiğine dil uzatmış olurlar. Abdullah ibni Mübarek hazretler inin ilminin derecesin i bilmeyen bir müslüman yoktur. Din imamı idi. Her ilimde ileri, her işi ilmine uygun idi. Peygamber efendimiz in ilmine tam vâris idi. İşte bu büyük âlim buyuruyor ki: (Hazret-i Muaviye, Resululla hın yanında giderken, bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz’den bin kere efdaldir.)
İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretler i de buyuruyor ki: (Hazret-i Muaviye’nin yanılması, Resululla hın sohbeti bereketi ile, Veysel Karani’nin ve Ömer bin Abdülaziz’in doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun gibi, Amr ibni As’ın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu.) [c.1, m.120]
Din-i İslamın en büyük âlimlerinden İbni Hacer-i Mekki hazretler i de buyuruyor ki: (Şüphe yoktur ki, Hazret-i Muaviye Sahabe-i kiramın nesep itibariyl e büyüklerindendir. Peygamber efendimiz e nesep ile ve nikah ile çok yakın ve mahremler idir. Server-i âlem, Onun hilm ve sehasını meth ve sena buyurdu. Onda İslamiyet, sohbet, nesep, nikahla akrabalık şerefleri toplanmıştır ki, bunların her biri, Cennette Resululla hın yanında bulunmaya sebep olan şereflerdir. Bunlara hilm ve ilim ve Halifelik şerefleri de katılınca, kalbinde az bir safa ve sıdkı ve salahı ve imanı ve izanı olan kimse için artık bu hususta fazla anlatmaya lüzum kalmaz.) [Sava’ik-ul-muhrika]
Hazret-i Muaviye, Huneyn Gazasında Resululla hın önünde babası ile birlikte kahramanc a çarpıştı. Tebük Gazvesine katıldı. Veda Haccında bulundu. Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer zamanlarında Suriye taraflarındaki savaşlara katıldı. Hazret-i Ömer, onu Şam valisi yaptı. Hazret-i Ömer zamanında 4 yıl, Hazret-i Osman zamanında 12 yıl, Hazret-i Ali zamanında 5 yıl, Hazret-i Hasan zamanında altı ay Şam’da 21.5 sene vali oldu. [41.] senede, Kufe’de halife seçildi. 19 sene, dört ay halifelik yaptı.
Aklı, zekası, fesahatı, sabrı, yumuşaklığı, ikramı, cömertliği fevkalade çok idi. Müslümanların başına geçeceği, hadis-i şerifte bildirild i. Kendisind en çok hadis-i şerif alındı, kitaplara yazıldı. Bu da, büyüklüğünü ve kendisine güvenildiğini göstermektedir.
İslamiyet’in yayılmasında kıymetli ve pek çok hizmetler de bulundu. Miladi 662’de Sicistan’ı, 663’de Sudan’ı, bir sene sonra Afganista n’ı, Kâbil şehrini ve Hindistan’ın kuzey kısmını, 665’te Tunus’u (Afrikiyye’yi) aldı. 668’de gemilerle gittiği Kıbrıs’ı ve iki sene sonra da İran’daki büyük Kuhistan eyaletini fethetti. Yine aynı sene Bizans İmparatoru Dördüncü Kostantin zamanında, oğlu Yezid’i büyük bir ordu ile İstanbul’un fethi için gönderdi ve şehir kuşatıldı. Kostantin, her sene büyük miktarda vergi vermek şartıyla barış yapmak zorunda kaldı.
673’de Ubeydulla h bin Ziyad’ı Horasan’daki orduya kumandan yapıp, Ceyhun Nehrini develerle geçerek Buhara’yı aldı. Hazret-i Ömer tarafından fethedile n Kudüs hıristiyanlara geçince, Hazret-i Muaviye şehri tekrar ele geçirdi. Yemen, Mısır, Kayrevan, Irak, Azerbayca n, Anadolu, Horasan ve Maveraünnehire hakim oldu. Müslümanlar tarafından çok sevildi. Peygamber efendimiz, Hazret-i Muaviye’ye, (Ey Muaviye! Memleketl ere hakim olduğun zaman, iyilik et!) buyurmuştur. Resululla hın sohbeti ve hayır dualarının bereketiy le, İslamiyet’in tesir sahasını çok genişletti ve İslamiyet’ten hiç ayrılmadı.
Hazret-i Muaviye, uzun boylu, beyaz tenli, heybetliy di. Güzel konuşur, adaletli davranırdı. Çalışkan, gayretli, azimliydi . Arabistan’da meşhur olmuş dört dâhi Sahabiden biridir. Sanki her bakımdan devlet başkanı olmak için yaratılmıştı. Hatta Hazret-i Ömer, Hazret-i Muaviye’ye her bakışta; Bu, ne güzel bir Arap sultanıdır derdi. Cins atlara biner, kıymetli elbiseler giyerdi. Resululla hın sohbetini n bereketiy le İslamiyetten hiç ayrılmazdı. Hazret-i Ali onun hakkında; Muaviye’nin idaresini kötülemeyiniz! Zira onu kaybeders eniz başların koptuğunu ve düştüğünü görürsünüz buyurmuştur. (Kısas-ı Enbiya, Mirat-i Kâinat, Medaric-ün-nübüvve)
Hazret-i Ali ile birbirler ine beddua ettikleri asla doğru değildir, bunu ibni Sebeciler in uydurmuş olduğu kıymetli kitaplard a yazılıdır. Yalan olduğunu şu âyet-i kerime de açıkça bildiriyo r: (Muhammed aleyhisse lam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanla rın [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat, birbirler ine karşı merhametl i, yumuşaktır.) [Feth 29]
Birbirler ine karşı merhametl i olan, birbirini seven insanlar birbirler ine beddua eder mi hiç? Hâşâ Allahü teâlâ yalan mı söylüyor?
Peygamber efendimiz in kayınbiraderi olan Hazret-i Muaviye, Peygamber imizden hayır dua aldı ve övüldü. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İşlerinizde Muaviye’yi bulunduru nuz. Çünkü, o kavi ve emindir.) [Tathir-ül-cenân]
(Ümmetimin en halimi ve cömerdi Muaviye bin Ebu Süfyan’dır.) [İ. Süyuti]
(Muaviye’nin mülk sahibi olmasına fazla zaman geçmez.) [Deylemi]
Hazret-i Hasan diyor ki: Resululla h, (Bir gün gelir, Muaviye devlet başkanı olur) buyurdu. (Deylemi)
(Ya Rabbi, onu [Muaviye’yi] hâdi ve muhdi eyle) [Tirmizi] (Yani, Onu doğru yola ulaştır ve doğru yola ulaştırıcı eyle!)
(Ya Rabbi, ona [Muaviye’ye] kitap öğret, ülkelere sahip et ve azaptan koru.) [İ. Ahmed, Taberani, Ebu Nuaym, Ebu Ya'la, İ. Asakir]
Ebu İdris el-Havlani anlatır: Hazret-i Ömer, Umeyr İbnu Sad’ı Humus valiliğinden azledince yerine Muaviye’yi tayin etti. Halk, "Umeyri azledip Muaviye’yi mi tayin etti" diye mırıldandı. Umeyr; "Muaviye’yi hayırla yâd edin. Zira ben Resululla hın, (Allah’ım, onunla (insanlara) hidayetin i ulaştır!) dediğini duydum dedi. (Tirmizi)
İbnu Meryem el-Ezdi anlatır: Muaviye’nin yanına girmiştim. Bana, seni hangi rüzgar attı diyerek ziyaretim den memnuniye ti izhâr etti. Ben de, Resululla htan işitmiş olduğum şu hadisi size hatırlatmayı düşündüm dedim: (Allah kime Müslümanların işlerinden bir şeyler tevdi eder, o da onların ihtiyaçlarını, istekleri ni, darlıklarını giderirse, kıyamet gününde Allah da onun ihtiyaç, istek ve darlıklarını giderir.) Râvi der ki, bunun üzerine Hazret-i Muaviye insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenme k üzere görevliler tayin etti. (Tirmizi, Ebu Davud)
Âmir İbnu Sa'd babasından naklen anlatır: Resululla h Beni Muaviye Mescidine girdi. Orada iki rekat namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü. Buyurdu ki: (Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesin i talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma suretiyle helak etmemesin i diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi.) [Müslim]
Resululla hın torunlarından seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretler i buyuruyor ki: (İmam-ı Ali şehid olunca, imam-ı Hasan müslüman kanı dökülmemesi ve rahat etmeleri için hilafeti bırakmak istedi. Muaviye’ye teslim eyledi. Onun emirlerin e tâbi oldu. O günden itibaren Muaviye’nin hilafeti hak ve sahih oldu. Böylece, (Bu oğlum seyyiddir . Allahü teâlâ, onun ile, müminlerden, iki büyük fırka arasını bulur, barıştırır) hadis-i şerifinin manası meydana çıktı. Muaviye de, imam-ı Hasan’ın tâbi olması ile, dine uygun halife oldu. Böylece, müslümanlar arasındaki bütün anlaşmazlık sona erdi.) [Gunye]
Hazret-i Hasan, hilafeti kendi arzusu ile Hazret-i Muaviye’ye bıraktı. Onu halife olmaya layık görmeseydi, hilafeti bırakmazdı. Onunla harp ederdi. Hazret-i Hasan, layık olmayan birine hilafeti bıraktı, demek, Hazret-i Hasan’ı kötülemek olur. (H. S. Vesikaları)
Hadis imamlarından İbni Asakir bildiriyo r ki: Resululla h, Muaviye’ye, (Benden sonra, ümmetimin üzerine hakim olursun. O zaman, iyilere iyilik et, kötüleri de affet!) buyurdu.
Hazret-i Ali, (Muaviye, hiç mağlup olmaz) hadis-i şerifini hatırlasaydım, Muaviye ile savaşmazdım buyurdu. İmam-ı Beyheki de diyor ki: Hazret-i Ali buyurdu ki, Resululla htan işittim, (Ümmetimden bazıları, Eshabımı kötüleyecekler. Bunlar, Müslümanlıktan ayrılacaklardır) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye)
İmam-ı a'zam hazretler i, (Eshab-ı kiramın hepsini hayırla anarız) buyurdu. İmam-ı Şafii ve Ömer bin Abdülaziz de, Eshab-ı kiram arasındaki savaşlar hakkında (Allahü teâlâ, ellerimiz i, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup, bulaştırmayalım!) buyurdu. (M. Rabbani c.2, m.96)
İmam-ı Gazali hazretler i de (Dinimizi bize ulaştıran Eshab-ı kiramdır. Onlardan birini kötülemek, dini yıkmak olur) buyurdu. İbni Hacer-i Mekki hazretler i buyuruyor ki: Abdullah ibni Abbas buyuruyor ki: Cebrail aleyhisse lam Peygamber efendimiz e geldi (Ya Resulalla h! Muaviye’yi sana tavsiye ederim. Kur'an-ı kerimi yazdırmakta ona emniyet et, güven) dedi. Yine aynı sayfada yazıyor ki, Resul-i ekrem, bir gün mübarek zevcesi Ümm-i Habibe’nin odasına geldi. O esnada Hazret-i Muaviye başını, kız kardeşi Ümm-i Habibe’nin kucağına koymuş uyuyordu. Resul-i ekrem bu hâli görünce, (Ya Habibe! Kardeşini bu kadar çok mu seviyorsu n?) buyurdu. O da evet deyince, Peygamber imiz buyurdu ki, (Onu Allah ve Resulü de seviyor.) [Tathir-ül-cenân s. 27]
İmam-ı Malik’in ictihadına göre, Hazret-i Muaviye dalalette idi diye kötüleyenin katline fetva verdiği birçok kitaplard a yazılıdır. (Mesela Eshab-ı Kiram, Ö. N. Bilmen s. 84)
Ebussuud Efendi, Muaviye’ye lanet eden kimseye tazir-i beliğ ve hapis lazım olduğu fetvasını vermiştir. (488. Mesele sayfa 112)
Hazret-i Ali, Hazret-i Muaviye ve arkadaşları için, “Onlar bizim kardeşimizdir, fâsık ve kâfir değildirler” buyurdu. (Şerh-i Mekasıd)
İbni Teymiye bile, Hazret-i Muaviye’yi kötüleyenler hakkında kitap yazdı. Hazret-i Muaviye’yi sevmeyen mezhepsiz Mevdudi bile, sahabe-i kiramdan olduğu için Hazret-i Muaviye’nin suçlanamayacağını bildirmek tedir. (Hilâfet ve Saltanat tercümesi s. 326)
Ali bin Ahmed hazretler i, Fedâilüs-Sahabe adlı risalesin de, diyor ki: İbni Abbas şöyle anlatır: Biz mescidde sohbet ederken içeriye, uzun boylu ve yüzü örtülü bir zat girip selam verdi. Selamını aldık. Bize, ne konuşuyordunuz diye sorunca, biz de, Resululla h zamanındaki kendimizl e ilgili faziletle rden konuşuyoruz diye cevap verdik. O zat yüzünü açtı. Bu zatın Muaviye bin Ebu Süfyan olduğunu gördük Ona, sen de kendi hakkında neler gördüysen bize anlat dedik. O da anlatmaya başladı: "Ben şu hasletler le bazılarınızdan faziletli oldum: 1- Resululla h efendimiz ile birlikte bir seferde idik. Beni bindiği hayvanın terkisine alıp; (Neren bana temas ediyor) diye sordu. Ben de, "Karnım, ya Resulalla h!" dedim. O zaman, (Allahü teâlâ karnını ilim ve yumuşak huy ile doldursun) buyurdu.
2- Resululla ha bir tabak ayva hediye edilmişti. Herkese bir tane verdi. En sonunda bir ayva kalmıştı. Sadece Resul-i ekrem ve ben almamıştık. Kalan bir ayva, Resululla h efendimiz in mübarek elinden düştü. Yerden alıp kendisine vermek istediğimde, (Onu sen al ya Muaviye! Yarın kıyamette, o ayva elinde olarak bana kavuşursun) buyurdu.
3- Resul-i ekremle Tebük gazvesind en dönerken, Hudeybiye’ye geldik. Çok susamıştık. Resul-i ekreme; "Ya Resulalla h! Musa aleyhisse lamın kavmi için istediği gibi, sen de Rabbinden bizlere su talep etmez misin!" dedim. Bana, (Ya Muaviye! Bak şurada bir kaya var) buyurup elime, bir çubuk verdi. (Ya Muaviye! O kayanın yanına git ve ona bu çubukla vur) buyurdu. Gidip taşa vurunca, çok tatlı, buz gibi bir su fışkırdı. Tam içeceğim sırada sevgili Peygamber imizi ve susuzlukt an yanan Eshabını hatırlayıp geri çekildim. Arkama bakınca, onların da gelmiş olduğunu gördüm. Resul-i ekrem, (Ya Muaviye, iç! Allahü teâlâ bu suyu senin için yarattı) buyurdu.
4- Resululla h mescidde iken Cebrail aleyhisse lam gelir, selamdan sonra, "Rabbin sana ve ümmetine ikram olarak, Âyet-el-kürsi'yi ihsan etti" deyince, Resululla h; (Bu âyeti kim yazacak?) diye sorar. Cebrail aleyhisse lam da, "Şu kapıdan içeriye ilk giren kişi" der. O kapıdan giren ilk şahıs ben olmuşum. Resululla h bana, (Ya Muaviye! Cenab-ı Hak bugünkü fazileti sana nasip etti, sana, Âyet-el-kürsi'yi tahsis kıldı. Ya Muaviye! Âyet-el-kürsi' yi yaz!) buyurdu. Ben de, "Eve gidip hokka ve mürekkep getireyim mi?" dedim. (Yâ Muaviye yaz! Zira Allahü teâlâ kalemi de Âyet-el-kürsi'den yaratmıştır) buyurdu. Bunun üzerine yazmaya başladım.
5- Bir gün Peygamber efendimiz in arkasında namaz kılıyorduk. Resul-i ekrem, Fatiha suresini okuyup "Veladdâllin" dedikleri nde, peşinden; "Âmin" dedim. Namazdan sonra Eshab-ı kirama, (Hanginiz âmin dedi) buyurunca, herkes sustu. Ben de sustum. Resul-i ekrem aynı soruyu iki üç defa tekrarladı. Fakat yine kimseden bir ses çıkmayınca, "Ya Resulalla h! Âmin diyene ne yapacaksın?" dediğimde; (Onu ve ona tâbi olanları Cennetle müjdelemek istiyorum) buyurdu.
İbni Abbas hazretler i, “Muaviye bin Ebu Süfyan’ın bu anlattıklarını biz de biliyordu k” buyurarak onu tasdik etmiştir. (Fedâilüs-Sahabe)
Server-i âlem namaz kıldırırken rükuda (semi Allahü limen hamideh) deyince, ilk safta bulunan Hazret-i Muaviye de, (Rabbena lekel-hamd) dedi. Böyle söylemesi, takdir ve tahsin buyurular ak, bunu söylemek kıyamete kadar sünnet olarak kaldı. (Eshab-ı kiram)
Şii kaynaklarına göre Hazret-i Muaviye Pakistan’ın büyük Tarih âlimi mevlana Abdüşşekur İlahi Mirzapuri, Şehadet-i Hüseyin isminde kitap yazmıştır. Urdu dilinden, farisiye de tercüme edilmiştir. İslam düşmanlarının, İslamiyet’i içerden yıkmak için, Müslüman ismi altında ortaya çıktıklarını, (Ehl-i beytin dostuyuz) diyerek, Ehl-i beyte düşmanlık ettikleri ni yazmaktadır. Kitabın her yerinde, Şii kitaplarından vesikalar vererek, bunu ispat etmektedi r. Onbirinci sayfasında diyor ki: Şii âlimlerinden Muhammed Bakır Horasani, [m. 1679 senesinde vefat etti.] Cila-ül-uyun kitabının 321. sayfasında diyor ki: (Muaviye vefat edeceği zaman, oğlu Yezide şöyle vasiyet etti: İmam-ı Hüseyin’in Resululla ha yakınlığını, Onun mübarek kanından olduğunu biliyorsu n. Irak halkı Onu kendi yanlarına çağırırlar. Sana yardım edeceğiz, derler. Yardım etmezler. Onu yalnız bırakırlar. Ona galip olursan, kendisine hürmet et. Sana yaptıklarına karşılık, Onu hiç incitme! Benim Ona olan iyilikler imi sen de yap!)
Şii tarihçilerinden Muhammed Taki han, [m. 1879 senesinde vefat etti.] Farisi, Nasih-üt-tevarih kitabında diyor ki: (Nasihatin de şunları da söyledi: Oğlum, nefsine uyma! Allahü teâlânın huzuruna, Hüseyin bin Ali’nin kanına bulanmış olarak çıkma! Yoksa sonsuz azaba yakalanırsın! (Hüseyin’e hürmette kusuru olana, Allahü teâlâ bereket vermez!) hadis-i şerifini unutma!) Bu Şii tarihinin 38. sayfasında diyor ki: (İmam-ı Ali’nin yanında olanlar, yani Şiiler, Şam’a gelirler, Muaviye’yi kötülerlerdi. Muaviye, böyle söyleyenlere bir şey yapmaz, kendileri ne (Beyt-ül-mal)dan bol ihsanda bulunurdu .)
Cila-ül-uyun Şii kitabının 323. sayfasında diyor ki: (İmam-ı Hasan bin Ali dedi ki, Muaviye, etrafımdaki yardımcılarımdan, vallahi daha iyidir. Çünkü bunlar, bir yandan Şii olduklarını söylüyorlar. Bir yandan da, beni öldürmek, mallarımı almak istiyorla r.)
Yezide gelince, babasının nasihatle rini unutmadı. Bunun için, imam-ı Hüseyin’i Kufe’ye çağırmadı. Onu öldürmek için emir vermedi. Ölümüne sevinmedi . Hatta, işitince ağladı. Ehl-i beyte hürmet etti.
Cila-ül-uyun Şii kitabının 322. sayfasında diyor ki: (Yezid, Ehl-i beyte sevgisi ile meşhur olan Velid bin Akabeyi Medine’ye vali yaptı. Ehl-i beyte düşman olan Mervanı valilikte n ayırdı. Velid, gece, imam-ı Hüseyin’i çağırıp Muaviye’nin öldüğünü ve Yezide biat edildiğini bildirdi. İmam-ı Hüseyin (Benim Ona gizli biat etmeme razı olmazsın. Herkesin yanında biat etmemi istersin) dedi.)
Şii kitabının bu yazısından anlaşılıyor ki, imam-ı Hüseyin Yezid için, fâsık, facir veya kâfir demiyordu . Öyle bilseydi, gizli biat etmeye razı olmazdı. Açıkça biat etmemesi de, Şiilerin kendisine düşmanlık etmelerin e sebep olmamak içindi. Nitekim, Muaviye ile sulh yaptığı için babasından ayrılıp harici olmuşlardı. Babası ile savaş etmişlerdi. Hilafeti Muaviye’ye bıraktığı için de, kardeşi Hazret-i Hasan’a düşmanlık yapmışlardı.
Yine bu acem tarihinde diyor ki: (Zecr bin Kays, Hazret-i Hüseynin ölüm haberini Yezide getirince, başını eğip, bir zaman durdu. Sonra, (Onu öldüreceğinize, Ona itaat etseydini z, iyi olurdu. Ben orada olsaydım Onu af ederdim) dedi. Mahdar bin Salebe İmam-ı Hüseyin’i kötülemeye başlayınca, Yezid yüzünü asıp, (Mahdarın anası böyle zalim ve alçak çocuk doğurmasaydı. Allah, Mercaneni n oğlunu [İbni Ziyadı] kahr eylesin) dedi. Şemmer, imam-ı Hüseyin’in mübarek başını Yezide getirip, (İnsanların en iyisinin çocuğunu öldürdüm. Bunun için, atımın heybeleri ni altınla, gümüşle doldurmalısın) deyince, Yezid çok kızdı ve (Allah heybeleri ni ateşle doldursun! İnsanların en iyisini niçin öldürdün? Def ol. Git karşımdan. Sana hiçbir şey verilmez) dedi.)
Şiilerin Hulasat-ül-mesaib kitabının 393. sayfasında diyor ki: (Yezid, herkesin yanında ağladığı gibi, yalnız kaldığı zamanlard a da çok ağladı. Kızları ve hemşireleri de beraber ağladılar. İmam-ı Hüseyin’in mübarek başını altın tasa koyup, (Ey Hüseyin! Allah sana rahmet etsin! Ne hoş gülüyorsun) dedi.
Şii kitabının bu yazısından anlaşılıyor ki, bazı kimseleri n, (Yezid, İmam-ı Hüseyin’in mübarek dişlerine sopa ile vurdu) demeleri tamamen yalandır.
Cila-ül-uyunda diyor ki: (Yezid, imam-ı Hüseyin’in Ehl-i beytini kendi sarayına yerleştirdi. Çok ikram etti. Sabah, akşam yemekleri ni imam-ı Zeynelabi din ile beraber yerdi.)
Hulasat-ül-mesaibde diyor ki: (Yezid, imam-ı Hüseyin’in Ehl-i beytine, (Şam’da benim misafirim olarak kalmak mı, yoksa Medine’ye gitmek mi istersini z?) dedi. Ümmi Gülsüm, tenha bir yerde matem yapmak istiyoruz) dedi. Yezid, sarayında geniş bir odayı bunlara verdi. Burada bir hafta matem yaptılar. Yezid, sekizinci gün, Ehl-i beyti çağırıp, arzularını sordu. Medine’ye gitmek istediler . Çok mal ve süslü hayvanlar ve ikiyüz altın verdi. Her ihtiyacınızı her zaman bildirin, hemen gönderirim, dedi. Numan bin Beşiri, beşyüz süvari ile bunların emrine verdi. İzzet ve hürmetle Medine’ye gönderdi.)
Yukarıdaki yazılar ve bunlar gibi, taassuba kapılmadan yazan insaflı Şii âlimlerinin kitapları açıkça gösteriyor ki, Hazret-i Muaviye, imam-ı Hüseyin’e asla düşman değildi. Yezid, imam-ı Hüseyin’in öldürülmesini emretmemiş ve istememiştir. Ehl-i beytin düşmanı ve imam-ı Hüseyin’i şehid edenler, bu düşmanlıklarını gizlemek için, bu iki halifeye iftira etmişlerdir.
Abdurrahm an ibni Mülcem Şii idi. Sonra harici oldu. Sonra imam-ı Ali’yi şehid etti. Kerbela’da imam-ı Hüseyin’i şehid edenler arasında Şam askeri yoktu. Kufe şehrinden gelmişlerdi. Şii âlimlerinden kadi Nurullah Şüşteri, bunu açıkça yazmıştır. İmam-ı Zeynelabi din’in Kufe şehrine getirilin ce, katilleri miz Şiilerdir, dediği Cila-ül-uyunda da yazılıdır.
İslam düşmanları, İslamiyet’i içerden yıkmak için Ehl-i beyti nebeviyi facia ve felaketle re sürüklemişler. Bu cinayetle rini Ehl-i sünnete mal ederek, bu bahane ile İslamiyet'in bekçisi olan Eshab-ı kirama ve bunların yolunda olan Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmışlardır. Müslümanların, bu tuzaklara düşmemek için, çok uyanık olmaları lazımdır. (H. S. Vesikaları)
Hazret-i Muaviye
Hazret-i Muaviye (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimiz in kayınbiraderi ve vahiy kâtibi idi. Resululla hın zevceleri nden Habibe validemiz in kardeşidir. Eshab-ı kiramın büyüklerindendir. Öleceği zaman, Resululla hın kendisine hediye ettiği bir gömleğe sarılıp, hazinesin de saklamış olduğu, Resululla hın mübarek saç ve tırnak kesintile rinin de gözlerine ve ağzına konularak defnedilm esini vasiyet etmişti. Kabri Şam’dadır.
Mekke fethedild iği gün babası ile beraber, Resululla hın önünde müslüman oldu. Hazret-i Muaviye, Peygamber efendimiz in kâtiplerinden idi. Yazısı güzel idi. Fasih, halim, vakur idi. Zeyd ibni Sabit diyor ki: Muaviye, Cebrailin getirdiği vahyi ve Peygamber efendimiz in mektuplarını yazardı.
Fahr-i âlemin emniyetli si idi. Bu yüksek rütbe, derecesin in ne kadar yukarı olduğunu gösterir. Bu büyük zata dil uzatanlar, Server-i âlemin Kur’an-ı kerimi yazmakta emniyet ettiğine dil uzatmış olurlar. Abdullah ibni Mübarek hazretler inin ilminin derecesin i bilmeyen bir müslüman yoktur. Din imamı idi. Her ilimde ileri, her işi ilmine uygun idi. Peygamber efendimiz in ilmine tam vâris idi. İşte bu büyük âlim buyuruyor ki: (Hazret-i Muaviye, Resululla hın yanında giderken, bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz’den bin kere efdaldir.)
İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretler i de buyuruyor ki: (Hazret-i Muaviye’nin yanılması, Resululla hın sohbeti bereketi ile, Veysel Karani’nin ve Ömer bin Abdülaziz’in doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun gibi, Amr ibni As’ın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu.) [c.1, m.120]
Din-i İslamın en büyük âlimlerinden İbni Hacer-i Mekki hazretler i de buyuruyor ki: (Şüphe yoktur ki, Hazret-i Muaviye Sahabe-i kiramın nesep itibariyl e büyüklerindendir. Peygamber efendimiz e nesep ile ve nikah ile çok yakın ve mahremler idir. Server-i âlem, Onun hilm ve sehasını meth ve sena buyurdu. Onda İslamiyet, sohbet, nesep, nikahla akrabalık şerefleri toplanmıştır ki, bunların her biri, Cennette Resululla hın yanında bulunmaya sebep olan şereflerdir. Bunlara hilm ve ilim ve Halifelik şerefleri de katılınca, kalbinde az bir safa ve sıdkı ve salahı ve imanı ve izanı olan kimse için artık bu hususta fazla anlatmaya lüzum kalmaz.) [Sava’ik-ul-muhrika]
Hazret-i Muaviye, Huneyn Gazasında Resululla hın önünde babası ile birlikte kahramanc a çarpıştı. Tebük Gazvesine katıldı. Veda Haccında bulundu. Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer zamanlarında Suriye taraflarındaki savaşlara katıldı. Hazret-i Ömer, onu Şam valisi yaptı. Hazret-i Ömer zamanında 4 yıl, Hazret-i Osman zamanında 12 yıl, Hazret-i Ali zamanında 5 yıl, Hazret-i Hasan zamanında altı ay Şam’da 21.5 sene vali oldu. [41.] senede, Kufe’de halife seçildi. 19 sene, dört ay halifelik yaptı.
Aklı, zekası, fesahatı, sabrı, yumuşaklığı, ikramı, cömertliği fevkalade çok idi. Müslümanların başına geçeceği, hadis-i şerifte bildirild i. Kendisind en çok hadis-i şerif alındı, kitaplara yazıldı. Bu da, büyüklüğünü ve kendisine güvenildiğini göstermektedir.
İslamiyet’in yayılmasında kıymetli ve pek çok hizmetler de bulundu. Miladi 662’de Sicistan’ı, 663’de Sudan’ı, bir sene sonra Afganista n’ı, Kâbil şehrini ve Hindistan’ın kuzey kısmını, 665’te Tunus’u (Afrikiyye’yi) aldı. 668’de gemilerle gittiği Kıbrıs’ı ve iki sene sonra da İran’daki büyük Kuhistan eyaletini fethetti. Yine aynı sene Bizans İmparatoru Dördüncü Kostantin zamanında, oğlu Yezid’i büyük bir ordu ile İstanbul’un fethi için gönderdi ve şehir kuşatıldı. Kostantin, her sene büyük miktarda vergi vermek şartıyla barış yapmak zorunda kaldı.
673’de Ubeydulla h bin Ziyad’ı Horasan’daki orduya kumandan yapıp, Ceyhun Nehrini develerle geçerek Buhara’yı aldı. Hazret-i Ömer tarafından fethedile n Kudüs hıristiyanlara geçince, Hazret-i Muaviye şehri tekrar ele geçirdi. Yemen, Mısır, Kayrevan, Irak, Azerbayca n, Anadolu, Horasan ve Maveraünnehire hakim oldu. Müslümanlar tarafından çok sevildi. Peygamber efendimiz, Hazret-i Muaviye’ye, (Ey Muaviye! Memleketl ere hakim olduğun zaman, iyilik et!) buyurmuştur. Resululla hın sohbeti ve hayır dualarının bereketiy le, İslamiyet’in tesir sahasını çok genişletti ve İslamiyet’ten hiç ayrılmadı.
Hazret-i Muaviye, uzun boylu, beyaz tenli, heybetliy di. Güzel konuşur, adaletli davranırdı. Çalışkan, gayretli, azimliydi . Arabistan’da meşhur olmuş dört dâhi Sahabiden biridir. Sanki her bakımdan devlet başkanı olmak için yaratılmıştı. Hatta Hazret-i Ömer, Hazret-i Muaviye’ye her bakışta; Bu, ne güzel bir Arap sultanıdır derdi. Cins atlara biner, kıymetli elbiseler giyerdi. Resululla hın sohbetini n bereketiy le İslamiyetten hiç ayrılmazdı. Hazret-i Ali onun hakkında; Muaviye’nin idaresini kötülemeyiniz! Zira onu kaybeders eniz başların koptuğunu ve düştüğünü görürsünüz buyurmuştur. (Kısas-ı Enbiya, Mirat-i Kâinat, Medaric-ün-nübüvve)
Hazret-i Ali ile birbirler ine beddua ettikleri asla doğru değildir, bunu ibni Sebeciler in uydurmuş olduğu kıymetli kitaplard a yazılıdır. Yalan olduğunu şu âyet-i kerime de açıkça bildiriyo r: (Muhammed aleyhisse lam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanla rın [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat, birbirler ine karşı merhametl i, yumuşaktır.) [Feth 29]
Birbirler ine karşı merhametl i olan, birbirini seven insanlar birbirler ine beddua eder mi hiç? Hâşâ Allahü teâlâ yalan mı söylüyor?
Peygamber efendimiz in kayınbiraderi olan Hazret-i Muaviye, Peygamber imizden hayır dua aldı ve övüldü. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İşlerinizde Muaviye’yi bulunduru nuz. Çünkü, o kavi ve emindir.) [Tathir-ül-cenân]
(Ümmetimin en halimi ve cömerdi Muaviye bin Ebu Süfyan’dır.) [İ. Süyuti]
(Muaviye’nin mülk sahibi olmasına fazla zaman geçmez.) [Deylemi]
Hazret-i Hasan diyor ki: Resululla h, (Bir gün gelir, Muaviye devlet başkanı olur) buyurdu. (Deylemi)
(Ya Rabbi, onu [Muaviye’yi] hâdi ve muhdi eyle) [Tirmizi] (Yani, Onu doğru yola ulaştır ve doğru yola ulaştırıcı eyle!)
(Ya Rabbi, ona [Muaviye’ye] kitap öğret, ülkelere sahip et ve azaptan koru.) [İ. Ahmed, Taberani, Ebu Nuaym, Ebu Ya'la, İ. Asakir]
Ebu İdris el-Havlani anlatır: Hazret-i Ömer, Umeyr İbnu Sad’ı Humus valiliğinden azledince yerine Muaviye’yi tayin etti. Halk, "Umeyri azledip Muaviye’yi mi tayin etti" diye mırıldandı. Umeyr; "Muaviye’yi hayırla yâd edin. Zira ben Resululla hın, (Allah’ım, onunla (insanlara) hidayetin i ulaştır!) dediğini duydum dedi. (Tirmizi)
İbnu Meryem el-Ezdi anlatır: Muaviye’nin yanına girmiştim. Bana, seni hangi rüzgar attı diyerek ziyaretim den memnuniye ti izhâr etti. Ben de, Resululla htan işitmiş olduğum şu hadisi size hatırlatmayı düşündüm dedim: (Allah kime Müslümanların işlerinden bir şeyler tevdi eder, o da onların ihtiyaçlarını, istekleri ni, darlıklarını giderirse, kıyamet gününde Allah da onun ihtiyaç, istek ve darlıklarını giderir.) Râvi der ki, bunun üzerine Hazret-i Muaviye insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenme k üzere görevliler tayin etti. (Tirmizi, Ebu Davud)
Âmir İbnu Sa'd babasından naklen anlatır: Resululla h Beni Muaviye Mescidine girdi. Orada iki rekat namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü. Buyurdu ki: (Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesin i talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma suretiyle helak etmemesin i diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi.) [Müslim]
Resululla hın torunlarından seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretler i buyuruyor ki: (İmam-ı Ali şehid olunca, imam-ı Hasan müslüman kanı dökülmemesi ve rahat etmeleri için hilafeti bırakmak istedi. Muaviye’ye teslim eyledi. Onun emirlerin e tâbi oldu. O günden itibaren Muaviye’nin hilafeti hak ve sahih oldu. Böylece, (Bu oğlum seyyiddir . Allahü teâlâ, onun ile, müminlerden, iki büyük fırka arasını bulur, barıştırır) hadis-i şerifinin manası meydana çıktı. Muaviye de, imam-ı Hasan’ın tâbi olması ile, dine uygun halife oldu. Böylece, müslümanlar arasındaki bütün anlaşmazlık sona erdi.) [Gunye]
Hazret-i Hasan, hilafeti kendi arzusu ile Hazret-i Muaviye’ye bıraktı. Onu halife olmaya layık görmeseydi, hilafeti bırakmazdı. Onunla harp ederdi. Hazret-i Hasan, layık olmayan birine hilafeti bıraktı, demek, Hazret-i Hasan’ı kötülemek olur. (H. S. Vesikaları)
Hadis imamlarından İbni Asakir bildiriyo r ki: Resululla h, Muaviye’ye, (Benden sonra, ümmetimin üzerine hakim olursun. O zaman, iyilere iyilik et, kötüleri de affet!) buyurdu.
Hazret-i Ali, (Muaviye, hiç mağlup olmaz) hadis-i şerifini hatırlasaydım, Muaviye ile savaşmazdım buyurdu. İmam-ı Beyheki de diyor ki: Hazret-i Ali buyurdu ki, Resululla htan işittim, (Ümmetimden bazıları, Eshabımı kötüleyecekler. Bunlar, Müslümanlıktan ayrılacaklardır) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye)
İmam-ı a'zam hazretler i, (Eshab-ı kiramın hepsini hayırla anarız) buyurdu. İmam-ı Şafii ve Ömer bin Abdülaziz de, Eshab-ı kiram arasındaki savaşlar hakkında (Allahü teâlâ, ellerimiz i, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup, bulaştırmayalım!) buyurdu. (M. Rabbani c.2, m.96)
İmam-ı Gazali hazretler i de (Dinimizi bize ulaştıran Eshab-ı kiramdır. Onlardan birini kötülemek, dini yıkmak olur) buyurdu. İbni Hacer-i Mekki hazretler i buyuruyor ki: Abdullah ibni Abbas buyuruyor ki: Cebrail aleyhisse lam Peygamber efendimiz e geldi (Ya Resulalla h! Muaviye’yi sana tavsiye ederim. Kur'an-ı kerimi yazdırmakta ona emniyet et, güven) dedi. Yine aynı sayfada yazıyor ki, Resul-i ekrem, bir gün mübarek zevcesi Ümm-i Habibe’nin odasına geldi. O esnada Hazret-i Muaviye başını, kız kardeşi Ümm-i Habibe’nin kucağına koymuş uyuyordu. Resul-i ekrem bu hâli görünce, (Ya Habibe! Kardeşini bu kadar çok mu seviyorsu n?) buyurdu. O da evet deyince, Peygamber imiz buyurdu ki, (Onu Allah ve Resulü de seviyor.) [Tathir-ül-cenân s. 27]
İmam-ı Malik’in ictihadına göre, Hazret-i Muaviye dalalette idi diye kötüleyenin katline fetva verdiği birçok kitaplard a yazılıdır. (Mesela Eshab-ı Kiram, Ö. N. Bilmen s. 84)
Ebussuud Efendi, Muaviye’ye lanet eden kimseye tazir-i beliğ ve hapis lazım olduğu fetvasını vermiştir. (488. Mesele sayfa 112)
Hazret-i Ali, Hazret-i Muaviye ve arkadaşları için, “Onlar bizim kardeşimizdir, fâsık ve kâfir değildirler” buyurdu. (Şerh-i Mekasıd)
İbni Teymiye bile, Hazret-i Muaviye’yi kötüleyenler hakkında kitap yazdı. Hazret-i Muaviye’yi sevmeyen mezhepsiz Mevdudi bile, sahabe-i kiramdan olduğu için Hazret-i Muaviye’nin suçlanamayacağını bildirmek tedir. (Hilâfet ve Saltanat tercümesi s. 326)
Ali bin Ahmed hazretler i, Fedâilüs-Sahabe adlı risalesin de, diyor ki: İbni Abbas şöyle anlatır: Biz mescidde sohbet ederken içeriye, uzun boylu ve yüzü örtülü bir zat girip selam verdi. Selamını aldık. Bize, ne konuşuyordunuz diye sorunca, biz de, Resululla h zamanındaki kendimizl e ilgili faziletle rden konuşuyoruz diye cevap verdik. O zat yüzünü açtı. Bu zatın Muaviye bin Ebu Süfyan olduğunu gördük Ona, sen de kendi hakkında neler gördüysen bize anlat dedik. O da anlatmaya başladı: "Ben şu hasletler le bazılarınızdan faziletli oldum: 1- Resululla h efendimiz ile birlikte bir seferde idik. Beni bindiği hayvanın terkisine alıp; (Neren bana temas ediyor) diye sordu. Ben de, "Karnım, ya Resulalla h!" dedim. O zaman, (Allahü teâlâ karnını ilim ve yumuşak huy ile doldursun) buyurdu.
2- Resululla ha bir tabak ayva hediye edilmişti. Herkese bir tane verdi. En sonunda bir ayva kalmıştı. Sadece Resul-i ekrem ve ben almamıştık. Kalan bir ayva, Resululla h efendimiz in mübarek elinden düştü. Yerden alıp kendisine vermek istediğimde, (Onu sen al ya Muaviye! Yarın kıyamette, o ayva elinde olarak bana kavuşursun) buyurdu.
3- Resul-i ekremle Tebük gazvesind en dönerken, Hudeybiye’ye geldik. Çok susamıştık. Resul-i ekreme; "Ya Resulalla h! Musa aleyhisse lamın kavmi için istediği gibi, sen de Rabbinden bizlere su talep etmez misin!" dedim. Bana, (Ya Muaviye! Bak şurada bir kaya var) buyurup elime, bir çubuk verdi. (Ya Muaviye! O kayanın yanına git ve ona bu çubukla vur) buyurdu. Gidip taşa vurunca, çok tatlı, buz gibi bir su fışkırdı. Tam içeceğim sırada sevgili Peygamber imizi ve susuzlukt an yanan Eshabını hatırlayıp geri çekildim. Arkama bakınca, onların da gelmiş olduğunu gördüm. Resul-i ekrem, (Ya Muaviye, iç! Allahü teâlâ bu suyu senin için yarattı) buyurdu.
4- Resululla h mescidde iken Cebrail aleyhisse lam gelir, selamdan sonra, "Rabbin sana ve ümmetine ikram olarak, Âyet-el-kürsi'yi ihsan etti" deyince, Resululla h; (Bu âyeti kim yazacak?) diye sorar. Cebrail aleyhisse lam da, "Şu kapıdan içeriye ilk giren kişi" der. O kapıdan giren ilk şahıs ben olmuşum. Resululla h bana, (Ya Muaviye! Cenab-ı Hak bugünkü fazileti sana nasip etti, sana, Âyet-el-kürsi'yi tahsis kıldı. Ya Muaviye! Âyet-el-kürsi' yi yaz!) buyurdu. Ben de, "Eve gidip hokka ve mürekkep getireyim mi?" dedim. (Yâ Muaviye yaz! Zira Allahü teâlâ kalemi de Âyet-el-kürsi'den yaratmıştır) buyurdu. Bunun üzerine yazmaya başladım.
5- Bir gün Peygamber efendimiz in arkasında namaz kılıyorduk. Resul-i ekrem, Fatiha suresini okuyup "Veladdâllin" dedikleri nde, peşinden; "Âmin" dedim. Namazdan sonra Eshab-ı kirama, (Hanginiz âmin dedi) buyurunca, herkes sustu. Ben de sustum. Resul-i ekrem aynı soruyu iki üç defa tekrarladı. Fakat yine kimseden bir ses çıkmayınca, "Ya Resulalla h! Âmin diyene ne yapacaksın?" dediğimde; (Onu ve ona tâbi olanları Cennetle müjdelemek istiyorum) buyurdu.
İbni Abbas hazretler i, “Muaviye bin Ebu Süfyan’ın bu anlattıklarını biz de biliyordu k” buyurarak onu tasdik etmiştir. (Fedâilüs-Sahabe)
Server-i âlem namaz kıldırırken rükuda (semi Allahü limen hamideh) deyince, ilk safta bulunan Hazret-i Muaviye de, (Rabbena lekel-hamd) dedi. Böyle söylemesi, takdir ve tahsin buyurular ak, bunu söylemek kıyamete kadar sünnet olarak kaldı. (Eshab-ı kiram)
Şii kaynaklarına göre Hazret-i Muaviye Pakistan’ın büyük Tarih âlimi mevlana Abdüşşekur İlahi Mirzapuri, Şehadet-i Hüseyin isminde kitap yazmıştır. Urdu dilinden, farisiye de tercüme edilmiştir. İslam düşmanlarının, İslamiyet’i içerden yıkmak için, Müslüman ismi altında ortaya çıktıklarını, (Ehl-i beytin dostuyuz) diyerek, Ehl-i beyte düşmanlık ettikleri ni yazmaktadır. Kitabın her yerinde, Şii kitaplarından vesikalar vererek, bunu ispat etmektedi r. Onbirinci sayfasında diyor ki: Şii âlimlerinden Muhammed Bakır Horasani, [m. 1679 senesinde vefat etti.] Cila-ül-uyun kitabının 321. sayfasında diyor ki: (Muaviye vefat edeceği zaman, oğlu Yezide şöyle vasiyet etti: İmam-ı Hüseyin’in Resululla ha yakınlığını, Onun mübarek kanından olduğunu biliyorsu n. Irak halkı Onu kendi yanlarına çağırırlar. Sana yardım edeceğiz, derler. Yardım etmezler. Onu yalnız bırakırlar. Ona galip olursan, kendisine hürmet et. Sana yaptıklarına karşılık, Onu hiç incitme! Benim Ona olan iyilikler imi sen de yap!)
Şii tarihçilerinden Muhammed Taki han, [m. 1879 senesinde vefat etti.] Farisi, Nasih-üt-tevarih kitabında diyor ki: (Nasihatin de şunları da söyledi: Oğlum, nefsine uyma! Allahü teâlânın huzuruna, Hüseyin bin Ali’nin kanına bulanmış olarak çıkma! Yoksa sonsuz azaba yakalanırsın! (Hüseyin’e hürmette kusuru olana, Allahü teâlâ bereket vermez!) hadis-i şerifini unutma!) Bu Şii tarihinin 38. sayfasında diyor ki: (İmam-ı Ali’nin yanında olanlar, yani Şiiler, Şam’a gelirler, Muaviye’yi kötülerlerdi. Muaviye, böyle söyleyenlere bir şey yapmaz, kendileri ne (Beyt-ül-mal)dan bol ihsanda bulunurdu .)
Cila-ül-uyun Şii kitabının 323. sayfasında diyor ki: (İmam-ı Hasan bin Ali dedi ki, Muaviye, etrafımdaki yardımcılarımdan, vallahi daha iyidir. Çünkü bunlar, bir yandan Şii olduklarını söylüyorlar. Bir yandan da, beni öldürmek, mallarımı almak istiyorla r.)
Yezide gelince, babasının nasihatle rini unutmadı. Bunun için, imam-ı Hüseyin’i Kufe’ye çağırmadı. Onu öldürmek için emir vermedi. Ölümüne sevinmedi . Hatta, işitince ağladı. Ehl-i beyte hürmet etti.
Cila-ül-uyun Şii kitabının 322. sayfasında diyor ki: (Yezid, Ehl-i beyte sevgisi ile meşhur olan Velid bin Akabeyi Medine’ye vali yaptı. Ehl-i beyte düşman olan Mervanı valilikte n ayırdı. Velid, gece, imam-ı Hüseyin’i çağırıp Muaviye’nin öldüğünü ve Yezide biat edildiğini bildirdi. İmam-ı Hüseyin (Benim Ona gizli biat etmeme razı olmazsın. Herkesin yanında biat etmemi istersin) dedi.)
Şii kitabının bu yazısından anlaşılıyor ki, imam-ı Hüseyin Yezid için, fâsık, facir veya kâfir demiyordu . Öyle bilseydi, gizli biat etmeye razı olmazdı. Açıkça biat etmemesi de, Şiilerin kendisine düşmanlık etmelerin e sebep olmamak içindi. Nitekim, Muaviye ile sulh yaptığı için babasından ayrılıp harici olmuşlardı. Babası ile savaş etmişlerdi. Hilafeti Muaviye’ye bıraktığı için de, kardeşi Hazret-i Hasan’a düşmanlık yapmışlardı.
Yine bu acem tarihinde diyor ki: (Zecr bin Kays, Hazret-i Hüseynin ölüm haberini Yezide getirince, başını eğip, bir zaman durdu. Sonra, (Onu öldüreceğinize, Ona itaat etseydini z, iyi olurdu. Ben orada olsaydım Onu af ederdim) dedi. Mahdar bin Salebe İmam-ı Hüseyin’i kötülemeye başlayınca, Yezid yüzünü asıp, (Mahdarın anası böyle zalim ve alçak çocuk doğurmasaydı. Allah, Mercaneni n oğlunu [İbni Ziyadı] kahr eylesin) dedi. Şemmer, imam-ı Hüseyin’in mübarek başını Yezide getirip, (İnsanların en iyisinin çocuğunu öldürdüm. Bunun için, atımın heybeleri ni altınla, gümüşle doldurmalısın) deyince, Yezid çok kızdı ve (Allah heybeleri ni ateşle doldursun! İnsanların en iyisini niçin öldürdün? Def ol. Git karşımdan. Sana hiçbir şey verilmez) dedi.)
Şiilerin Hulasat-ül-mesaib kitabının 393. sayfasında diyor ki: (Yezid, herkesin yanında ağladığı gibi, yalnız kaldığı zamanlard a da çok ağladı. Kızları ve hemşireleri de beraber ağladılar. İmam-ı Hüseyin’in mübarek başını altın tasa koyup, (Ey Hüseyin! Allah sana rahmet etsin! Ne hoş gülüyorsun) dedi.
Şii kitabının bu yazısından anlaşılıyor ki, bazı kimseleri n, (Yezid, İmam-ı Hüseyin’in mübarek dişlerine sopa ile vurdu) demeleri tamamen yalandır.
Cila-ül-uyunda diyor ki: (Yezid, imam-ı Hüseyin’in Ehl-i beytini kendi sarayına yerleştirdi. Çok ikram etti. Sabah, akşam yemekleri ni imam-ı Zeynelabi din ile beraber yerdi.)
Hulasat-ül-mesaibde diyor ki: (Yezid, imam-ı Hüseyin’in Ehl-i beytine, (Şam’da benim misafirim olarak kalmak mı, yoksa Medine’ye gitmek mi istersini z?) dedi. Ümmi Gülsüm, tenha bir yerde matem yapmak istiyoruz) dedi. Yezid, sarayında geniş bir odayı bunlara verdi. Burada bir hafta matem yaptılar. Yezid, sekizinci gün, Ehl-i beyti çağırıp, arzularını sordu. Medine’ye gitmek istediler . Çok mal ve süslü hayvanlar ve ikiyüz altın verdi. Her ihtiyacınızı her zaman bildirin, hemen gönderirim, dedi. Numan bin Beşiri, beşyüz süvari ile bunların emrine verdi. İzzet ve hürmetle Medine’ye gönderdi.)
Yukarıdaki yazılar ve bunlar gibi, taassuba kapılmadan yazan insaflı Şii âlimlerinin kitapları açıkça gösteriyor ki, Hazret-i Muaviye, imam-ı Hüseyin’e asla düşman değildi. Yezid, imam-ı Hüseyin’in öldürülmesini emretmemiş ve istememiştir. Ehl-i beytin düşmanı ve imam-ı Hüseyin’i şehid edenler, bu düşmanlıklarını gizlemek için, bu iki halifeye iftira etmişlerdir.
Abdurrahm an ibni Mülcem Şii idi. Sonra harici oldu. Sonra imam-ı Ali’yi şehid etti. Kerbela’da imam-ı Hüseyin’i şehid edenler arasında Şam askeri yoktu. Kufe şehrinden gelmişlerdi. Şii âlimlerinden kadi Nurullah Şüşteri, bunu açıkça yazmıştır. İmam-ı Zeynelabi din’in Kufe şehrine getirilin ce, katilleri miz Şiilerdir, dediği Cila-ül-uyunda da yazılıdır.
İslam düşmanları, İslamiyet’i içerden yıkmak için Ehl-i beyti nebeviyi facia ve felaketle re sürüklemişler. Bu cinayetle rini Ehl-i sünnete mal ederek, bu bahane ile İslamiyet'in bekçisi olan Eshab-ı kirama ve bunların yolunda olan Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmışlardır. Müslümanların, bu tuzaklara düşmemek için, çok uyanık olmaları lazımdır. (H. S. Vesikaları)
Hazret-i Muaviye (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimiz in kayınbiraderi ve vahiy kâtibi idi. Resululla hın zevceleri nden Habibe validemiz in kardeşidir. Eshab-ı kiramın büyüklerindendir. Öleceği zaman, Resululla hın kendisine hediye ettiği bir gömleğe sarılıp, hazinesin de saklamış olduğu, Resululla hın mübarek saç ve tırnak kesintile rinin de gözlerine ve ağzına konularak defnedilm esini vasiyet etmişti. Kabri Şam’dadır.
Mekke fethedild iği gün babası ile beraber, Resululla hın önünde müslüman oldu. Hazret-i Muaviye, Peygamber efendimiz in kâtiplerinden idi. Yazısı güzel idi. Fasih, halim, vakur idi. Zeyd ibni Sabit diyor ki: Muaviye, Cebrailin getirdiği vahyi ve Peygamber efendimiz in mektuplarını yazardı.
Fahr-i âlemin emniyetli si idi. Bu yüksek rütbe, derecesin in ne kadar yukarı olduğunu gösterir. Bu büyük zata dil uzatanlar, Server-i âlemin Kur’an-ı kerimi yazmakta emniyet ettiğine dil uzatmış olurlar. Abdullah ibni Mübarek hazretler inin ilminin derecesin i bilmeyen bir müslüman yoktur. Din imamı idi. Her ilimde ileri, her işi ilmine uygun idi. Peygamber efendimiz in ilmine tam vâris idi. İşte bu büyük âlim buyuruyor ki: (Hazret-i Muaviye, Resululla hın yanında giderken, bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz’den bin kere efdaldir.)
İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretler i de buyuruyor ki: (Hazret-i Muaviye’nin yanılması, Resululla hın sohbeti bereketi ile, Veysel Karani’nin ve Ömer bin Abdülaziz’in doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun gibi, Amr ibni As’ın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu.) [c.1, m.120]
Din-i İslamın en büyük âlimlerinden İbni Hacer-i Mekki hazretler i de buyuruyor ki: (Şüphe yoktur ki, Hazret-i Muaviye Sahabe-i kiramın nesep itibariyl e büyüklerindendir. Peygamber efendimiz e nesep ile ve nikah ile çok yakın ve mahremler idir. Server-i âlem, Onun hilm ve sehasını meth ve sena buyurdu. Onda İslamiyet, sohbet, nesep, nikahla akrabalık şerefleri toplanmıştır ki, bunların her biri, Cennette Resululla hın yanında bulunmaya sebep olan şereflerdir. Bunlara hilm ve ilim ve Halifelik şerefleri de katılınca, kalbinde az bir safa ve sıdkı ve salahı ve imanı ve izanı olan kimse için artık bu hususta fazla anlatmaya lüzum kalmaz.) [Sava’ik-ul-muhrika]
Hazret-i Muaviye, Huneyn Gazasında Resululla hın önünde babası ile birlikte kahramanc a çarpıştı. Tebük Gazvesine katıldı. Veda Haccında bulundu. Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer zamanlarında Suriye taraflarındaki savaşlara katıldı. Hazret-i Ömer, onu Şam valisi yaptı. Hazret-i Ömer zamanında 4 yıl, Hazret-i Osman zamanında 12 yıl, Hazret-i Ali zamanında 5 yıl, Hazret-i Hasan zamanında altı ay Şam’da 21.5 sene vali oldu. [41.] senede, Kufe’de halife seçildi. 19 sene, dört ay halifelik yaptı.
Aklı, zekası, fesahatı, sabrı, yumuşaklığı, ikramı, cömertliği fevkalade çok idi. Müslümanların başına geçeceği, hadis-i şerifte bildirild i. Kendisind en çok hadis-i şerif alındı, kitaplara yazıldı. Bu da, büyüklüğünü ve kendisine güvenildiğini göstermektedir.
İslamiyet’in yayılmasında kıymetli ve pek çok hizmetler de bulundu. Miladi 662’de Sicistan’ı, 663’de Sudan’ı, bir sene sonra Afganista n’ı, Kâbil şehrini ve Hindistan’ın kuzey kısmını, 665’te Tunus’u (Afrikiyye’yi) aldı. 668’de gemilerle gittiği Kıbrıs’ı ve iki sene sonra da İran’daki büyük Kuhistan eyaletini fethetti. Yine aynı sene Bizans İmparatoru Dördüncü Kostantin zamanında, oğlu Yezid’i büyük bir ordu ile İstanbul’un fethi için gönderdi ve şehir kuşatıldı. Kostantin, her sene büyük miktarda vergi vermek şartıyla barış yapmak zorunda kaldı.
673’de Ubeydulla h bin Ziyad’ı Horasan’daki orduya kumandan yapıp, Ceyhun Nehrini develerle geçerek Buhara’yı aldı. Hazret-i Ömer tarafından fethedile n Kudüs hıristiyanlara geçince, Hazret-i Muaviye şehri tekrar ele geçirdi. Yemen, Mısır, Kayrevan, Irak, Azerbayca n, Anadolu, Horasan ve Maveraünnehire hakim oldu. Müslümanlar tarafından çok sevildi. Peygamber efendimiz, Hazret-i Muaviye’ye, (Ey Muaviye! Memleketl ere hakim olduğun zaman, iyilik et!) buyurmuştur. Resululla hın sohbeti ve hayır dualarının bereketiy le, İslamiyet’in tesir sahasını çok genişletti ve İslamiyet’ten hiç ayrılmadı.
Hazret-i Muaviye, uzun boylu, beyaz tenli, heybetliy di. Güzel konuşur, adaletli davranırdı. Çalışkan, gayretli, azimliydi . Arabistan’da meşhur olmuş dört dâhi Sahabiden biridir. Sanki her bakımdan devlet başkanı olmak için yaratılmıştı. Hatta Hazret-i Ömer, Hazret-i Muaviye’ye her bakışta; Bu, ne güzel bir Arap sultanıdır derdi. Cins atlara biner, kıymetli elbiseler giyerdi. Resululla hın sohbetini n bereketiy le İslamiyetten hiç ayrılmazdı. Hazret-i Ali onun hakkında; Muaviye’nin idaresini kötülemeyiniz! Zira onu kaybeders eniz başların koptuğunu ve düştüğünü görürsünüz buyurmuştur. (Kısas-ı Enbiya, Mirat-i Kâinat, Medaric-ün-nübüvve)
Hazret-i Ali ile birbirler ine beddua ettikleri asla doğru değildir, bunu ibni Sebeciler in uydurmuş olduğu kıymetli kitaplard a yazılıdır. Yalan olduğunu şu âyet-i kerime de açıkça bildiriyo r: (Muhammed aleyhisse lam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanla rın [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat, birbirler ine karşı merhametl i, yumuşaktır.) [Feth 29]
Birbirler ine karşı merhametl i olan, birbirini seven insanlar birbirler ine beddua eder mi hiç? Hâşâ Allahü teâlâ yalan mı söylüyor?
Peygamber efendimiz in kayınbiraderi olan Hazret-i Muaviye, Peygamber imizden hayır dua aldı ve övüldü. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İşlerinizde Muaviye’yi bulunduru nuz. Çünkü, o kavi ve emindir.) [Tathir-ül-cenân]
(Ümmetimin en halimi ve cömerdi Muaviye bin Ebu Süfyan’dır.) [İ. Süyuti]
(Muaviye’nin mülk sahibi olmasına fazla zaman geçmez.) [Deylemi]
Hazret-i Hasan diyor ki: Resululla h, (Bir gün gelir, Muaviye devlet başkanı olur) buyurdu. (Deylemi)
(Ya Rabbi, onu [Muaviye’yi] hâdi ve muhdi eyle) [Tirmizi] (Yani, Onu doğru yola ulaştır ve doğru yola ulaştırıcı eyle!)
(Ya Rabbi, ona [Muaviye’ye] kitap öğret, ülkelere sahip et ve azaptan koru.) [İ. Ahmed, Taberani, Ebu Nuaym, Ebu Ya'la, İ. Asakir]
Ebu İdris el-Havlani anlatır: Hazret-i Ömer, Umeyr İbnu Sad’ı Humus valiliğinden azledince yerine Muaviye’yi tayin etti. Halk, "Umeyri azledip Muaviye’yi mi tayin etti" diye mırıldandı. Umeyr; "Muaviye’yi hayırla yâd edin. Zira ben Resululla hın, (Allah’ım, onunla (insanlara) hidayetin i ulaştır!) dediğini duydum dedi. (Tirmizi)
İbnu Meryem el-Ezdi anlatır: Muaviye’nin yanına girmiştim. Bana, seni hangi rüzgar attı diyerek ziyaretim den memnuniye ti izhâr etti. Ben de, Resululla htan işitmiş olduğum şu hadisi size hatırlatmayı düşündüm dedim: (Allah kime Müslümanların işlerinden bir şeyler tevdi eder, o da onların ihtiyaçlarını, istekleri ni, darlıklarını giderirse, kıyamet gününde Allah da onun ihtiyaç, istek ve darlıklarını giderir.) Râvi der ki, bunun üzerine Hazret-i Muaviye insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenme k üzere görevliler tayin etti. (Tirmizi, Ebu Davud)
Âmir İbnu Sa'd babasından naklen anlatır: Resululla h Beni Muaviye Mescidine girdi. Orada iki rekat namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü. Buyurdu ki: (Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesin i talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma suretiyle helak etmemesin i diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi.) [Müslim]
Resululla hın torunlarından seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretler i buyuruyor ki: (İmam-ı Ali şehid olunca, imam-ı Hasan müslüman kanı dökülmemesi ve rahat etmeleri için hilafeti bırakmak istedi. Muaviye’ye teslim eyledi. Onun emirlerin e tâbi oldu. O günden itibaren Muaviye’nin hilafeti hak ve sahih oldu. Böylece, (Bu oğlum seyyiddir . Allahü teâlâ, onun ile, müminlerden, iki büyük fırka arasını bulur, barıştırır) hadis-i şerifinin manası meydana çıktı. Muaviye de, imam-ı Hasan’ın tâbi olması ile, dine uygun halife oldu. Böylece, müslümanlar arasındaki bütün anlaşmazlık sona erdi.) [Gunye]
Hazret-i Hasan, hilafeti kendi arzusu ile Hazret-i Muaviye’ye bıraktı. Onu halife olmaya layık görmeseydi, hilafeti bırakmazdı. Onunla harp ederdi. Hazret-i Hasan, layık olmayan birine hilafeti bıraktı, demek, Hazret-i Hasan’ı kötülemek olur. (H. S. Vesikaları)
Hadis imamlarından İbni Asakir bildiriyo r ki: Resululla h, Muaviye’ye, (Benden sonra, ümmetimin üzerine hakim olursun. O zaman, iyilere iyilik et, kötüleri de affet!) buyurdu.
Hazret-i Ali, (Muaviye, hiç mağlup olmaz) hadis-i şerifini hatırlasaydım, Muaviye ile savaşmazdım buyurdu. İmam-ı Beyheki de diyor ki: Hazret-i Ali buyurdu ki, Resululla htan işittim, (Ümmetimden bazıları, Eshabımı kötüleyecekler. Bunlar, Müslümanlıktan ayrılacaklardır) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye)
İmam-ı a'zam hazretler i, (Eshab-ı kiramın hepsini hayırla anarız) buyurdu. İmam-ı Şafii ve Ömer bin Abdülaziz de, Eshab-ı kiram arasındaki savaşlar hakkında (Allahü teâlâ, ellerimiz i, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup, bulaştırmayalım!) buyurdu. (M. Rabbani c.2, m.96)
İmam-ı Gazali hazretler i de (Dinimizi bize ulaştıran Eshab-ı kiramdır. Onlardan birini kötüleme
İSLAM VE ANTİFANATİZM BÖLÜM 1 SONU LÜTFEN 2. BÖLÜMÜ OKUYUNUZ
|