ISLAMGREEN34 NEW WORLD

İSLAM-GREEN34 YAZI GRUBU ÜYELERİNDEN ÖRNEK METİNLER => İSLAMDA KADINA VERİLEN DEĞER => Konuyu başlatan: admin üzerinde Mayıs 09, 2014, 02:28:44 ÖS



Konu Başlığı: TENGRA VE TANRI BAĞINTISI - KONU İÇİN TIKLAYINIZ
Gönderen: admin üzerinde Mayıs 09, 2014, 02:28:44 ÖS

TENGRAYA İNANMIYORUZ ARTIK

İSTANBULİZM YEŞİL BAHÇE FORUM THEMA 2012
 
ALPARSLAN MEHMET TÜRKALİOĞLU
 
 
Selamün aleyküm kardeşlerim
 Forum istanbuli zm Yeşil Bahçelerde
 Tanrı ile ilgili bizimde bir yazımızın olmasını istediğimiz için
 aşağıdaki alıntıları paylaşmak istiyorum
 Tanrı ile ilgili düşüncelerini Üstad Necip Fazıl Kısaküreğe sorunca
 Üstad şu cevabı vermiş
" Allah c.c tanrının belasını versin İnşallah "
 diye cevap vermiş ve sanırım gereken cevap latifede olsa budur
 Ancak bu İslamiyette yer almayan TANRI kelimesin in
ve Müslümanların hiç bir zaman inanmadıkları TANRI isimli Putun
ne zamandır mevcut olduğunu biraz İrdeleyelim İnşallah
TANRI kelimesi aslında Öztürkçe bir kelimedir
Orjinali olarak bu isim TANRI değil TENG-RA olarak yazılıdır
TENG : Gök Kubbe ve RA : Kutsal
kısaca Tanrı kelimesi kutsal gök kubbe anlamına gelmekted ir
Bu TANRI ise gök kubbe olduğu gibi
Deniz ateş dağ veya nehir olarakta tanrı olarak karşımıza çıkar
Neticede TANRI gözle görülen elle tutulan maddesel bir boyutu olduğundan
tanrı PUT hükümündedir ve ALLAH c.c ile tanrının bir bağlantısı ilgisi alakası yoktur
Türkler müslüman olmadan önce , Karahanlılar devletine kadar tanrı kelimesi kullanıldı
Çünkü zaten tanrıya inanıyorlardı ve Şamanistlerdi ve Allaha inanmıyorlardı 
Karahanlılarla birlikte Müslüman oldular ve tanrı yerine Allaha inanmaya başladılar
Allaha inanmaya balşayınca zaten tanrı kelimesi kullanılmadı
Osmanlıda bu kelime kullanılmadığı gibi
zaten Müslümanlar dışındaki ahaliye , tanrıya inandıkları için küffar denilirdi
Osmanlının yıkılışıyla birlikte bu kelime yine gündeme geldi
O halde tanrı kelimesin i kim ne amaçla yazmaya başladı bunun araştırılması lazım
Allah c.c  kendini ism-i zülcelalleriyle tanıtır
Allah c.c ın 99 ismi içinde tanrı kelimesi zaten yoktur
Ve Allahın isimlerin in bir oluş eylem bildiren bir sıfat karşılığı vardır
Örneğin RAHMAN : Bağışlayan
RAHİM : Esirgeyen şeklindedir 
Allah c.c ın 99 ismi içinde yer almayan tanrı kelimesin in
Allahın zati veya subuti sıfat karşılıklarında tanrı kelimesi zaten sıfat değildir
Amerikan Müslüman derneği Türkiyeden İngilizce Kuran-ı kerim istemiş
Türkiye yollamış ve Amerikalılar bu İngilizce Kuranı incelemiş
ve geri yollamıştır
Amerikan Müslüman derneği yetkilisi açıklamasında
GOD kelimesi tanrı anlamına geldiği için
ve GOD yani tanrıya inananlarında kafir hükmünde oldukları için
kendileri nin Müslüman olduklarını ve Allaha inandıklarını belirtere k
Bu İngilizce Kuranların tahrip edilmesi gerektiğini bildirmişlerdir
Tanrılı din Türklerin Şamanizm Dinidir
Aslında İslamiyet dışında kalan herhangi bir inanç sistemine
 DİN demekte hatadır
ve DİN demek zaten İslam demektir
Kuran-ı kerimde geçen 25 Peygamber zaten İslam peygamber idir
Yani Dİn peygamber lerle İslam ismiyle tebliğ edilmiştir
Kuran-ı kerim Al-i İmran suresi 19.ayet-i kerimede
" İnned dinel indallahi l İslam " buyurulma ktadır
Yani mealen " Şüphesizki Allah c.c katında Hak Din İslamdır "
Dolayısıyla Allahın kabul ettiği inanç sistemi yani Din İslamdır
Allah kendisine inanma biçimine DİN dediğinden
ve DİN : İSLAM olduğundan dolayı
Allahın kendisine farklı şekilde inanılmaya çalışılmasınıda
 Allah kabul etmeyeceğinide bu ayet-i kerime ile zaten belirtmiştir
Bizler Hristyanlık ve Yahudilk veya Şamanizm veya Konfiçyüzim gibi
 binlerce DİN uydursak bile bunun adı DİN değildir
Allah katında kabul edilmeyen uydurma Dinlerin bir geçerliliğide yoktur
Yahudiler ve Hristyanl arın Kafir oluşlarının sebebi ise
Allah c.c a inanmayıp Tanrıya inanmalarından kaynaklan maktadır
Tanrının tek olması veya çift olması bir şey ifade etmez
Neticede tanrıya inanılıyorsa zaten Kafir ve küffar hükmündedir
Yunan tanrıları örneğin çok fazladır
Zeus bir tanrıdır Apollo bir tanrıdır Afrodit bir tanrıdır
İncilde ise 3 adet tanrı kudretind e materyal vardır
1.tanrı : Hz.Meryem in eşi ( Haşa ! ) Kutsal ruh
2.tanrı İsa as ın babası Tanrı vardır ve insanlaştırılmıştır
3.tanrı Tanrının oğlu İsa as vardır ve tanrılaştırılmıştır
Buna teslis inancı denir ve 3 kudretin toplamı tanrıyı oluşturur
Yani Hristyanl arın temelde 3 adet tanrıları vardır
3 adet tanrı ile Allah c.c arasında bağlantı kurulamaz
Dolayısıyla bu ŞİRK tir ve Allaha ortak koşmaktır
Allah c.c ise tekdir ve eşi ortağı yoktur
Yahudiler de ise tanrı muharref  tevratta geçen yehovadır
Hz.Yakup as tanrıyı güreşte yenmiştir ve mağlup etmiştir
Kısacası Yahudiler in tanrısı greko-romen güreşten anlamayan
cahil bir tanrıdır ve insana yenilen güçsüz kudretsiz bir tanrıdır
Tevratta geçen " tanrı dünyayı 6 günde yarattı ve yoruldu dinlenmey e çekildi "
yar suresinde geçen bu tanrı ise
İnşaat işçisi bir tanrıdır ve çalışıp yorulup arada sigara molası veren bir tanrıdır
Allah c.c bir demir parçasını yaratırken bu anlıktır
FE atomlarına " KUN FE YEKUN " emrini verir
ve atomlar bu emirle bir araya gelip anında demir parçasını oluşturur
Bunun dakikası saniyesi günü ayı yoktur Rabbimiz " OL " emrini verir ve olur
kardeşlerim o halde hem Müslümanın deyip
hemde bu tanrı kelimesin i kullnanla rın amacı nedir
Affınıza sığınarak ben bu konuda bir kaç latife edeceğim sadece
ve latifedir ve kulaktan dolma ve gerçek değildir ama
yinede paylaşayım ve konumuza devam edelim inşallah
anlatılan bir hikaye vardır hani
Kilisenin çanı tıpkı ezan gibi çağrıdır
ibadet vakti ve saatine göre çan çalınır
karga kilisenin çanını gerekli gereksiz çalıyormuş
Rahip kargayı uyutmak ve çan çalmasını engelleme k için
sarhoş etmeyi düşünmüş ve çanın yanına şarap koymuş
karga şarabı içmiş ve çana idrarını boşaltınca rahip sormuş
" müslüman olsan şarabı içmezsin
Hristyan olsan çana işemezsin.Sen nesin " demiş
kardeşlerim Allahın 99 ismi var ve bu isimlerin içinde tanrı yoksa
Kuran-ı kerimde Allah sıfatlarının karşılığında tanrı yoksa 
İlla tanrı ismini kullanmay a çalışmanın mantığı nedir
Bir latifedir kulaktan kulağa yayılan bir şey vardır hani
Ezan Türkçe okunduğu bir dönemde
 İlla Türkçe ezan okunmaya devam etsin diye
direten birine soruluyor " tanrı uludur " şekilnde okunmaya devam etse
siz camiye gidip namaz kılacakmısınız " diye soruyorla r
Ezan Türkçe okunsun diye diretende diyorki " ben camiye hiç gitmedimk i
namazda kılmıyorum benim camide ne işim var "diye cevap veriyor
Diğeride diyorki " iyide ezan müslümanlar içindir
namaza ve camiye çağrıdır
sen camiye ve namaza çağrıya gitmeyeceğine göre
ya yahudisin yada hristyansın demekki 
ezan müslümanlara ait bir çağrıdır
ezan seni camiye çağırmıyorki
niye dinliyors un ezanı
 ezan Türkçe okunsa sanane
 Arapça okunsa sanane "diye cevap veriyor
kısacası kardeşlerim tanrı kelimesin i kullananl ar
neye kime inandıklarını bilmeyenl erdir
aşağıya bazı alıntılar ekledim onlarıda okuyunuz
ve daha sonra helalleşip konumuzu bitirelim inşallah




AYNI TANRIYA İNANMIYORUZ
 
http://www.hristiyangazete.com/2010/04/ayni-tanriya-ve-allaha-inanmiyoruz/
 
Almanya’nın ilk Türk kökenli eyalet bakanı olarak göreve başlayan Aygül Özkan’ın törende bir Müslüman olarak Tanrı üzerine yemin etmesi tartışma yarattı. Bazı kiliseler, “Müslüman ve Hıristiyanlığın Tanrıları aynı değil” diye tepki gösterdi. Sonra bu açıklamalar yumuşadı.

Almanya’nın ilk Türk kökenli eyalet bakanı olarak göreve başlayan Aygül Özkan’ın törende bir Müslüman olarak Tanrı üzerine yemin etmesi tartışma yarattı. Bazı kiliseler, “Müslüman ve Hıristiyanlığın Tanrıları aynı değil” diye tepki gösterdi. Sonra bu açıklamalar yumuşadı.

AYGÜL Özkan (37), önceki gün yemin ederek Almanya’nın Aşağı Saksonya eyaletind e Sosyal İşler, Kadın, Aile ve Sağlık Bakanı olarak göreve başladı ama tartışma bitmedi. Okullarda haç gibi dini semboller e karşı çıktığını söyleyerek polemik yaratan Aygül Özkan’ın yerel parlament odaki törende “Tanrı bana yardım ettiği sürece” diye yemin etmesi de tartışmaya neden oldu.

Aygül Özkan, bir Müslüman olarak Hıristiyan, Müslüman ve Yahudiler in ‘tek ve bir saydığı Tanrı’ üzerine yemin ettiği için bir sakınca görmediğini belirtti. Ancak kiliseler, Özkan’ın Tanrı üzerine yemin etmesine tepki gösterdi. Hannover Bölge Kilisesi’nin Sözcüsü Johannes Neukirch, Bild Gazetesi’ne, “Biz Hıristiyanlar, Tanrı ile Allah arasında belirgin bir ayrım görüyoruz” dedi. Essen Katolik Piskoposl uğu’nun Sözcüsü Ulrich Lota, “Teolojik olarak Hıristiyan Tanrı ile İslam’ın Tanrısı aynı değildir” dedi.

Hamburg’tan Piskopos Jaschke, Welt Online’a yaptığı açıklamada, Özkan’ın Tanrı’ya gönderme yapmasını ‘selamladığı’nı söyledi.


Anayasada ki Tanrı

Almanya Protestan Kilisesi’nin Başkanı Hermann Barth, önemli olan Hıristiyan ve Müslümanların, azami ortak paydada buluşması olduğunu söyleyerek bu durumun hassasiye tle ele alınması gerektiğini belirtti. Tanrı tasviri ve Hz.İsa’nın algılanması açısından iki din arasında farklılıklar bulunduğunu ifade eden Hermann Barth, ancak Alman Anayasası’nın girişinde yer alan Tanrı ifadesini n özellikle de Hıristiyan Tanrı’yla ilişkilendirilmediğini kaydetti.

Bilgi notu

Hıristiyanların Tanrı algılamasında teslis inancı hakimdir. Tanrı kavramı, Baba, Oğul (İsa) ve Kutsal Ruh’tan oluşur
 


TANRIYA İNANMIYORUZ

http://www.milligazete.com.tr/haber/Ayni_Allah39a_inanmiyoruz/98149#.U2vjiE2KCM8
 

Bütün İslam dünyasından beşi Türk 138 kişi bir araya gelmişler ve Papaya bir mektup yazarak "İkimiz de aynı Tanrı'ya karşı sonsuz bir sevgi duyuyoruz, gelin barışalım" demişler.

Demişler ama Papa bu oyuna gelmemiş ve onlara "Buraya kadar gelmişken gelin hepiniz Hıristiyan olun" demiş.

Bütün hahamlar, papa ve papazlar "yorulan" bir tanrıya inanırlar. Buyurun okuyun:

"Çünkü ben, RAB yeri göğü, denizi ve bütün canlıları altı günde yarattım, yedinci gün dinlendim . Bu yüzden Şabat Günü'nü kutsadım ve kutsal bir gün olarak belirledi m." (Tevrat, Yar, 2/1-3; Çık, 31/7)

Yorgun tanrı o sinirle Şabat/Cumartesi günü çalışanların öldürülmesini istemiş. Buyurun okuyun:

 "Şabat Günü çalışan herkes kesinlikl e öldürülmelidir." (Tevrat, Çık.31:14)

Bütün hahamlar, papa ve papazlar, Yakup aleyhisse lama güreşte yenilen bir tanrıya inanırlar.

Buyurun muharref Tevrat'tan okuyun:

yar.32:22 Yakup o gece kalktı; iki karısını, iki cariyesin i, on bir oğlunu yanına alıp Yabbuk Irmağı'nın sığ yerinden karşıya geçti.

yar.32:23 Onları geçirdikten sonra sahip olduğu her şeyi de karşıya geçirdi.

yar.32:24 Böylece Yakup arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti.

yar.32:25 Yakup'u yenemeyec eğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup'un uyluk kemiği çıktı. yar.32:26 Adam, «Bırak beni, gün ağarıyor» dedi.

Yakup, "Beni kutsamadıkça seni bırakmam" diye yanıtladı.

yar.32:27 Adam, "Adın ne?" diye sordu.

"Yakup."

yar.32:28 yar.35:  Adam, «Artık sana Yakup değil, İsrail denecek» dedi, "Çünkü Tanrı'yla, insanlarl a güreşip yendin."

yar.32:29 Yakup, "Lütfen adını söyler misin?" diye sordu.

Ama adam, "Neden adımı soruyorsu n?" dedi. Sonra Yakup'u kutsadı.

yar.32:30 Yakup, "Tanrı'yla yüzyüze görüştüm ama canım bağışlandı" diyerek oraya Peniel  adını verdi.

yar.32:31 Yakup Peniel'den ayrılırken güneş doğdu. Uyluğundan ötürü aksıyordu. yar.32:32 Bu nedenle İsrailliler bugün bile uyluk kemiğinin üzerindeki siniri yemezler. Çünkü Yakup'un uyluk kemiğinin başındaki sinire çarpılmıştı."

Yahudi ve Hıristiyanlarca kabul edilen Tevrata göre Yakub aleyhisse lamla güreşe tutuşan ve sonunda Yakub aleyhisse lama yenilen tanrı ile yerin göğün hakimi Allah aynı değildir.

Bizim iman ettiğimiz Allah, "Allah'ın size verdiği rızklardan helal ve temiz olarak yiyin ve Allah'ın nimetleri için Allah'a teşekkür edin" (Kur'an-ı Kerim Nahl suresi 114) derken onların uydurdukl arı tanrı:

"Ve milletler in sütünü emeceksin ve kralların memesini emeceksin?" (İşaya 60/16) diyor ve bunlar da milletler in kanını ve ülkelerin yeraltı ve yerüstü servetler ini emiyorsa onların tanrısı ile bizim iman ettiğimiz Allah aynı değildir.

Oryantali stlerin makaleler inden İslam dinini öğrenen biri bana "Bizim ilahımızla sizin ilahınız tektir" (Kur'an-ı Kerim Ankebut suresi 46) ayetini delil getirmede n ayetin tamamını okusun.

Bu ayet "Bizi ve sizi yaratan, yaşatan, yöneten Allah birdir. Siz, tutuyorsu nuz Hz. İsa'yı "Allahın oğlu yaparak kafir oluyorsun uz" anlamınadır.

İsterlerse şu ayetin tefsirine bir baksınlar: "And olsun ki "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler kâfir oldular. Bir tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerine bir son vermezler se onlardan kâfir olanlara acıklı azap şüphesiz dokunur."  (Kur'an-ı Kerim Maide suresi 73)

Kur'an-ı Kerim'in davetine uygun hareket etmek istiyorsa nız buyurun mektubunu za Allah'ın davet ayetini yazınız:

"De ki: "Ey kitap ehli, Allah'tan başkasına kulluk yapmamak, hiçbir şeyi Ona ortak koşmamak, Allah'tan başka ba'zımız ba'zımızı Rab edinmemek için, bizimle sizin aranızdaki ortak bir kelimeye geliniz. -Eğer yüz çevirirlerse- "Şahit olun biz Müslüman'ız" deyin." (Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmran 64)

Örnek olarak sevgili peygamber imizi alırsanız o takdirde Vatikan'da para yönetiminden başka hiçbir şeye gücü yetmeyen, makama değil, sevgili peygamber imizin Bizans, İran, Habeşistan imparator larına yazdığı gibi siz de mektubunu zu Amerika cumhurbaşkanına yazınız ve mektubunu zu mutlaka bu son ayetle sonlandırınız.



 TANRI KAVRAMI

http://www.islamidusunce.net/forum/index.php?topic=4707.0;wap2
 

1940'larda yazılmış en kapsamlı ve detaylı Kur'ân tefsiri olan Elmalılı Hamdi Yazır'ın Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bastırılmış “Hak Dini Kur'ân Dili” isimli eserinde bakın bu konuda ne deniyor:
 
“Gerek ismi özel olsun gerek ismi genel, “ALLAH” ismi celâli ile, yine “ALLAH” tan maâda hiçbir mâbud anılmamıştır...
 
Mesela “TANRI”, “HUDA” isimleri, “ALLAH” gibi özel isim değidir!. “İLÂH”, “RAB”, “MÂBUD” gibi genel mana ifade eden kelimeler dir...
 
Arapça'da “İLÂH”ın çoğuluna “ÂLİHE”; “RAB”bın çoğuluna “ERBÂB” denildiği gibi; Farsça'da da “HUD”nın çoğuluna “HUDÂYAN” ve lisanımızda dahi TANRILAR, MÂBUDLAR, İLÂHLAR, RABLAR denmiştir; çünkü bunlar haklıya ve haksıza ıtlak edilmiştir...
 
Halbuki hiç “ALLAH”LAR denilmemiştir ve denemez!.
 
Böyle bir tabir işitirsek, söyleyenin cehline veya gafletine hamlederi z!..
 
“TANRI” adı böyle değildir; mâbud, ilâh gibidir.. . Bâtıl mâbudlara dahi “TANRI” ismi verilir.. . Müşrikler birçok tanrılara taparlardı. Filanların tanrıları şöyle, falanların tanrıları şöyledir denilir.. .
 
Demek ki, “TANRI” genel ismi, “ALLAH” ismi özelinin eş anlamlısı değildir, en genel bir tâbirdir...
 
Binâenaleyh, “ALLAH” ismi, “TANRI” adı ile tercüme olunamaz!” (c:1/24-25)
 


 Türkiye’deki en değerli Kur’ân tefsirini yazan kişiye göre, yukarıda okuduğunuz üzere, “ALLAH”a kesinlikl e “tanrı” denemez!..
 
Burada ayrıca şu çok önemli farklara dikkat etmeliyiz ..
 
“Tanrı” kelimesi, sıfatları anlatan genel bir kelimedir; “ALLAH” ise kendisind en gayrı hiç bir şeyin mutlak vücudu olmayan Tek Zât’ın ismidir!.
 
Yani olay, yalnızca kelime, telaffuz olayı değildir!. Kelimeler, isimler arasındaki son derece büyük anlam farkıdır!.
 
“Tanrı” ve “tanrılık” kavramına dayalı din anlayışı bâtıldır!.
 
“ALLAH” isminin işaret ettiği anlama dayalı, yürürlükte olan “İSLÂM Dini”dir !.
 
“La ilahe illALLAH” cümlesinin anlamı “tanrı yoktur sadece ALLAH vardır” şeklindedir. Ve iyi bir müslüman olmak için, önce bu farkı çok iyi anlamalıyız!.
 
Zirâ, “tanrı” kelimesin in anlamı ile sınırlarsak anlayışımızı, “ALLAH” isminin işaret ettiği manadan mahrum kalırız; bu da sonunda, bizi “hilâfet” sırrından mahrum bırakır!..
 
“Tanrı”, tapınılacak ötendeki bir varlıktır...
 
“ALLAH” kulluk edilegelm ekte olan özündeki Hakikat'tır!..
 
“Tanrı”, korkulası umacıdır!.
 
“ALLAH” ise, ilim sahipleri nde, sonsuz-sınırsızlığın yanındaki hiçliklerini kavrayış nedeniyle oluşan “haşyet”in kaynağıdır!..
 
“Tanrı”, yeterli olmayanla rın kendi kafalarında hayâl edip varsandıkları ötelerindeki yönetici ve yargılayıcıdır !.
 
“ALLAH”, âlemleri kendi varlığından meydana getirmiş ve her zerresind e esmâsıyla algılanır olmuş “TEK mutlak varlık”tır; hiç bir şekilde ortağı yoktur!
 
“Tanrı”, her devirde ve toplumda anlayış seviyesin e göre sayısız özelliklerle bezenip süslenen; hayalleri n karşılığının kendisind e olduğu varsayılan, beşer anlayışına göre şekillenen bir balondur!
 
“ALLAH” ise “Ahad”, “Samed”, “Lemyelid ve lem yûled”dir!..
 
DİN"İN TEMEL GERÇEKLERİ - Ahmed Hulûsi


 
Evet kardeşlerim yukarıdaki alıntıları okudunuz
artık sanırım tanrı ile Allah c.c arasında bir bağlantı olmadığını
tanrının insanların ürettiği bir put olduğunu anlamışsınızdır umarım
Allaha emanet olun selamün aleyküm
 
TENGRAYA İNANMIYORUZ ARTIK

İSTANBULİZM YEŞİL BAHÇE FORUM THEMA 2012
 
ALPARSLAN MEHMET TÜRKALİOĞLU
 
 


Konu Başlığı: SİSMOLOJİ VE İSLAM - KONU İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ
Gönderen: admin üzerinde Mayıs 09, 2014, 09:33:11 ÖS
SİSMOLOJİ VE İSLAM

 FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE İSTANBUL 2012

 MUHARREM AYKUT AYDINOĞLU



 Selamün aleyküm kardeşlerim
 Müslüman coğrafyanın kan ve gözyaşı dinmedi
 Osmanlının yıkılışıyla birlikte sahipsiz kaldılar
 Toparlana mıyorlar ve güçlerini birleştiremiyorlar
 Her Müslüman ülkede bir diğerinden farklı İslam Dini yorumları var
 Durum böyle olunca mezhep tarikat ve cemaat farklılıkları var
 Ve her Müslüman ülke " Benim dediğim İslam doğru ve ben Müslümanım "
 Diyerek diğer Müslüman ülke ile aralarındaki fikir ve görüş ayrılığından dolayı
Dostluk kuramıyor ve sürekli düşmanlık içinde hareket ediyor
 Bu fikir ayrılıkları bir müslüman ülkenin içindeki Müslüman gruplarda da var
 Örneğin Filistind e El-Fetih ile Hamas nasıl farklı fikir ve akımlarındaysa
 Türkiyemizde bilimsel ve teknoloji k yönden faydasız , tarikat mezhep cemaat ayrımları var
 Kadiri - Nakşi veya bunlar gibi bir yığın tarikatle r ile
 Cemaat olarak Nurcu - Süleymancı veya bunlar gibi bazı cemaatler in ayrımlarıda var
 Bu ayrımlar bizlere ne kazandırıyor diye düşündüğümüzde
İslamın renkliliği veya Bilimsel ve teknoloji k konularda bir çeşitlilik kazandırmıyor
 Kadiriler uçak üretsin , Nakşiler otomobil üretsin
 Nurcular TV üretsin , Süleymancılar Cep telefonu üretsin
 Onlarda böyle bir bilimsel ve teknoloji k çaba zaten yok
 Bilim olmayan Din zaten kördür ve hakikatte n yoksundur
 Dinsiz Bilimde topaldır ve kendi beldesine faydası olmaz , küffarın oyuncağıdır
 Müslümanların yaptığı şey sadece laf salatasından ibarettti r
 Sıcak sulu şadırvanlarda abdest al  ve lületaşından tesbih çek
 Ve sonra yabancı yapımı otomobil satın al
 Veya yarı yabancı , yarı yerli montaj otomobile bin ve yabancıya dolarları ver
 Ve camına " Huzur İslamdadır " yaz ve dolarlar küffarın cebine girsin
 Birde Türk-Kürt veya Alevi-Sünni veya Sağcı-solcu
 Milliyetçi-sosyalist veya Laik-Antilaik düşünce akımları var
 Bunlarında birbirler i arasında bir bilim ve teknoloji yarışı yok
 Sadece gereksiz ve lüzumsuz bir üstünlük ve düşmanlık yarışı var
 Bu tür fikir ve düşünce akımları Siyonistl er tarafından sürekli üretiliyor
 Peki Türkiyeye bilim ve teknoloji olarak bu akımların getirisi nedir
 Ve bu akımların yaydığı düşmanlığın ülkemize verdiği fayda varmıdır
 Ve bu tür fikir akımlarıyla ve düşmanlıklarla ülkemizin meşgul olmasının
 Birbirimi zi yok etmekten başka hiç bir şeye faydası olmayacağını ne zaman anlayacağız
 Ve bu fikir ve akımların aslında tümü Siyonistl er tarafından geliştirilen oyundur
 Milliyetçilik veya Sosyalizm akımı güya birbirini n tam tersi akımlardır
 Peki bu akımları Türklerin veya Müslümanların üretmediğini zaten biliyoruz
 Siyonistl erin ürettiği bu akımlar bölücülükten başka ülkemize ne kazandırmıştır
 Kin ve nefret ile kan ve gözyaşından başka hiç bir şey kazandırmamıştır
 Müslümanların en fazla ihtiyaç duydukları şey birlik ve beraberli ktir
 Ancak dünyada küffarın ürettiği fikir ve düşünce akımları o kadar fazlaki
İslamiyetin içine girip mezhep ve tarikatle rin içindeki fikir akımlarını bile etkiliyor lar 
 Müslümanlar bu fikir ve düşünce trafiği içinde yönlerini bulamıyorlar
 Okyanusta kaybolan gemiler gibi nereye gidecekle rini bilmiyorl ar
 Başlarında bir kaptan-ı deryalarıda yok,gidilecek yöne kararda veremiyor lar
 Yüzme bilmeyen insanlar gibi dalgalara yenik düşüyorlar
 Nefes almak için denizin üstünde durmaya mecalleri yok
 Ve boğuluyorlar ve neden boğulduklarındanda habersizl er
İslamın kendileri ne bahşettiği ortak paydalard ada buluşamıyorlar
 Kendileri ne düşmanlık eden Küffara karşı , alacakları tedbirler ide yok
 Kendileri ni savunmak için güçleri takatleri de yok
 Ve sadece Dua ederek kendileri ni Allah c.c ın korumasını bekliyorl ar
 Bazı Müslüman ülkelerin kendi aralarında birliği var
 Örneğin Arap Birliği diye bir birlik var ancak etkisi yok
 Bilimsel ve teknoloji k olarak bu tür birlikler in katkısıda yok
 Asıl önemli olan konu ise birlikten ziyade şudurki
 Müslümanların kendileri ni koruyacak , kendileri ne ait bir savunma sistemler i yok
 Bu savunma sistemind en kasıt , ben roket yada uçak gemisinde n bahsetmiy orum
 Kaldıki biz Uçak gemisi ve füzeden örneklendirmeye başlasak bile
 Netice hep aynı olacaktır , yine temcit pilavı gibi aynı örneği vereceğiz , şöyleki :
 Küffarın Müslümanlara atacağı , Uçak gemisinde n fırlatacağı rokete karşılık
 Müslümanların elinde Küffarın atacağı rokete karşılık verecek roketi zaten yok
 Bunu imal edecek bilim ve teknoloji k bilgisi ve sanayisi olmadığından
 Küffara karşı atacağı roketi , yine Küffardan satın alması gerekecek
 Küffarda Müslümana sattığı uçağın yada roketin elektroni k yazılımını bildiği için
 Sattığı uçak yada füzenin savaş anında atılacak hedefi saptırması yine Küffarın elinde
 Küffarın attığı roketin tahribatından kurtulmak için
 Roket hedefe ulaşmadan etkisiz hale getirilme si gerekecek
 Bunun içinde elektroni k yazılımının Müslümanlar tarafından geliştirilen
 Atılan roketten daha hızlı bir roketin fırlatılarak
 Küffarın roketi menzile ulaşmadan , havada başka bir roketin onu vurup durdurması gerekecek
 Bunun içinde atılan roketin imal edildiği madenden , daha hafif olan bir madenle imal edilmiş
ve havada sürtünme oranı daha düşük olduğu için
 Daha hızlı hareket ederek , hedefe gelecek roketi havada karşılayıp
 Etkisizleştirecek karşıt roket imal edecek teknoloji gerekiyor
 Bu teknoloji eğer Müslümanlarda var olsa
 Zaten Küffar hakkı üstün tutmayıp kuvveti üstün tuttuğu için
 Kendinden daha kuvvetli roketi olan ile savaşmayacaktır
 Ve Küffarı savaştan vaz geçirmenin tek yolu Bilim ve teknoloji dir
 Fakat Müslümanlar bilim ve teknoloji ye değer vermediği için
 Bu teknoloji Müslümanların elinde olamaz , çünkü üretmiyor
 Müslümanlar  ancak roket satın alır veya parça satın alıp montaj yapar
 Küffar roket atarkende müslümanların bir kısmı ağıt yakar ,birazıda tesbih çeker
 Bu örneği vermemdek i amaç konu roket değil
 Hangi alan olursa olsun her alanda Müslümanları sömürenler daha üstün
 Bunun sebebide Müslümanların Bilim ve teknoloji ye önem vermemele ridir
 ve Müslümanların anlayamadıkları konu şu
 Müslümanlara atılacak roketin hedefe vardığında , insanların bedenleri ni parçalamasının
 Yine Allahın kurallarına göre gerçekleştiğini bilmemele rindendir
 Müslümanlara fırlatılan roketleri n imal edilmesin de kullanılan
 Bilimsel ve teknoloji ksel kurallarında hesaplama larında
 Allahın yarattığı kural ve ilkeler olduğunu bilmemele rindendir
 Yani roket gelecek ama müslümanları yok etmeyecek sanıyorlar
 Roket gelecek ama Müslümanlar Allaha dua ederek
 Roketi Allah cc ın durduracağını düşündükleri için
 Roket imal etmeyede gerek olmadığını düşünüyorlar 
 Muharref tevrata inanan bazı kabalistl er ise
 Tanrının kendileri ni seçilmiş ırk olarak gördüğü için
 Kendileri ni diğer ırklardan üstün görüyorlar
 Ve her zaman tanrının kendileri nden yana olduğunu düşünüyorlar
 Müslümanlar ise kabalistl erin kendileri ni üstün gördükleri için suçluyorlar
 Müslümanlar siyonistl eri suçlarken , Müslümanlar Allaha inandıkları için
 Üstünlüğün Müslümanlarda olduğunu ve zarar görmeyeceklerini düşünüyorlar
 Ve bilim ve teknoloji ile uğraşmıyorlar ve rokete karşı tedbir almıyorlar
 Fakat Kabalistl erin Müslümanlardan farkı şudur
 Kabalaist ler hem üstün olduklarına inanıyorlar , hemde tedbir alıyorlar
 Fakat Müslümanlar tebdir almadıkları gibi , tedbir alan siyonistl eri suçluyorlar
 Allah c.c tedbir alan yada emek harcayan siyonistt e olsa insan olduğu için
 Ve Allah adaletli olduğu için ve tüm insanların Rabbi Allah olduğu için
 Mutlak siyonistl erde insan olduğu için , siyonistl erin emekleri ve çabalarını zayi etmiyor
 Değerli müslüman kardeşlerim , ben başka bir örnek vereceğim sizlere bakın
 Sismoloji bir deprem bilim dalıdır , ve deprem olduğu zaman şiddetini ölçer
 Deprem olmadan önde , olabilece k bölgelerin zemininin dayanıklılığını hesaplar
 Veya deprem olmasını sağlayacak zeminin altında nasıl bir yapının olduğunu araştırır
 Depremi oluşturacak olan fay hatlarının olup olmadığını inceler
 Fay hatları varsa faal olup olmadığını ve ne kadar enerji birikimi olduğunu hesaplar
 Bu enerjinin daha önce ne kadar fasılalarla açığa çıktığını hesaplar
 Ve ne kadar zaman sonra geriye kalan enerjinin açığa çıkabileceğini hesaplar
 Ve fay hatları harekete geçtiğinde ne kadarlık bir kuvvetle
 Ne kadarlık bir bölgeye ve ne kadarlık bir şiddetle etki edeceğini hesaplar
 Ve buna karşılık ne kadarlık dirence sahip güçte binanın
 Nasıl imal edilirse bu depremde ayakta kalıp kalamayac ağınıda
 ilk etapta hesaplaya bilmek için , yine sismoloji k bilgilere ihtiyaç vardır
 Depremler de yine Allahın yaratma kudreti ve tabiattak i dengeleri ile açıklanır
 Bu hesaplama larda yine Allahın tabiattak i kurallarıyla ilgilidir
 Kader- i kebir elbette Allah c.c tarafından bilinebil ir
 Ama baştan tedbir alınmazsa ve bina sağlıksız zemine yapılırsa
 Binanın altında enerjisi yüksek faal fay hatları varsa
 Binanın statik hesaplama ları depremin şiddetine direnç gösterecek şekilde değilse
 O zaman ölümden kurtuluş için geriye kalan sadece dua etmektir
 Ve aslında tedbiride takdiride Allah c.c tan beklemekt ir
 Fakat tedbir alınmazsa , bile bile ölüme gitmek aslında intihar değilmidir
 Müslümanlar siyonistl ere kendileri ni üstün gördükleri için hatalı olduklarını söylüyor
 Aynı şeyi Müslümanlar yaparak kendileri ni üstün görüyor ve tedbir almıyor
 Ama siyonistl er aynı zamanda tedbir alıyor
 Kimin üstün olduğunu Allah c.c biliyor ve aslında Allah Müslümanlardan yanadır
 Ancak tedbir alan ve emek veren ile bilim ve teknoloji ile uğraşanın
 Allah c.c emeklerin i asla zayi etmeyeceği için
 Müslümanlar yerine siyonistl er şu an üstün konumdadırlar
İslami düstur " üzülmeyiniz ve gevşemeyiniz , inanıyorsanız üstünsünüz " şeklindedir
 Siyonistl er ne üzülüyor nede gevşiyor , gevşememek için bilim ve teknoloji ye sarılmışlar
 Ve gece gündüz çalışıyorlar ve Ar-ge çalışmaları yaparak teknoloji lerini geliştiriyorlar
 Müslümanlar ise hem üzülüyorlar hemde zaten bilim ve teknoloji ye sırtını dönüp gevşemişler
 Nasıl olsa Müslümanlar üstünüz diyerek , bilim ve teknoloji yerine tesbih çekmekle meşguller
 Gerçi belki bin kere aynı konular yazıldı çizildi , ama hiç bir faydası olmadı
Müslümanlar kendileri ni şöyle avutuyorl ar
 " Zamanında İbn-i Rüşd , Farabi , İbn-i Sina vardı ve Müslümanlarda bilim ve teknoloji vardı
Endülüste Müslümanlar bilim ve teknoloji nin temelleri ni attılar ve Batıya bilim buradan geçti "
 Fakat bunları yazmanın çizmenin övünmenin hiç bir Müslümana faydası olmadı
Çünkü Endülüs geride kaldı ve Küffarın roketine karşılık verecek roketimiz yok bizim
 Küffarın roketine karşılık sağlam bir imanımız var deniliyor
 Mehmet Akifin dediği gibi " İman dolu göğsümüz var " deniliyor
 Peki Fatih Sultan Mehmedin İstanbulu fethederk en iman dolu göğsü yokmuydud a Şahin toplarını imal etti
 Kaldıki şimdiki Müslüman nesilde korkarızki böyle iman dolu göğüste yok anlaşılan
 Olsaydı Fatih gibi iman top döktürürdü ve Avrupadan füze satın almazdı
Son söz olarak şunu söyleyeceğim Müslümanlara ağır olacak ama bağışlayın
 Türk-Kürt veya Alevi-Sünni veya Sağcı-solcu
 Milliyetçi-sosyalist veya Laik-Antilaik düşünce akımlarını Avrupadan satın aldınız
İsterseniz islam dininide Avrupadan Amerikada n Rusyadan Almanyada n Fransadan alınız
 Müslümanlar Filistind e Suriyede Suudi Arabistan da Mısırda Libyada İranda mutsusuz diyerek
 Almanyaya Amerikaya Fransaya İtalyaya ve Avrupaya gidip yaşamaya çalıştılar
 Ama şimdi yine mutsuzlar ve geldikler i ülkelerin düzenlerini
 Göç ettikleri Avrupa ülkelerine getirmeye çalışıyorlar
 Çünkü eğitim ve bilim ile teknoloji Avrupada , kaos ve kargaşa Müslüman ülkelerde
 Batı kalbini belki kaybetti ama aklı ve bilimi yerli yerinde
 Müslümanlar ise ezile ezile Allaha ve maneviyat a belki çok daha fazla sarılacak
 Ama korkarızki Müslümanlar Batının tersine aklını mantığını ve bilim ile teknoloji yi kaybetti
Şimdi ise hükmeden güç Bilim ve teknoloji olduğu için , Müslümanlar çaresiz kaldı
Ve dünyayı bırakıp ahirete çalışmayı seçti , ve dünyanın idaresini siyonistl ere bıraktı galiba
 Allah yardımcımız olsun , selamün aleyküm


 SİSMOLOJİ VE İSLAM

 FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE İSTANBUL 2012

 MUHARREM AYKUT AYDINOĞLU


Konu Başlığı: İSLAM VE TEBLİĞİ - KONU İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ
Gönderen: admin üzerinde Mayıs 12, 2014, 05:52:14 ÖS
İSLAM VE TEBLİGİ

YENİDÜNYA-İSLAMA BAKIŞ FORUM 2012

 CENGİZ HÜSEYİN DİYAROĞLU

  

 Selamün aleyküm kardeşlerim Allahın rahmeti bereketi üzerinize olsun
 YeniDünya İslama Bakış Forumda , İslam ve tebliği ile ilgili
İslamiyeti tebliğ için Peygamber imiz Hz.Muhamm ed sav
 Efendimiz in tebliğ metodu yazıldığı için
 Ayrıca Peygamber i metodun açıklanandan farklı bir şekline gerek olduğunu sanmıyorum
 Ancak bu konudaki yazıya ek olsun diyerek bir iki şey hatırlatmak istiyorum
 Evet islami tebliğ önce Peygamber i metodla yapılmalıdır
 Bu metodun içerikleride  önce ailede kavranması gerekmekt edir
  sonra Okulda devam etmelidir sonra çevrede örneklendirilmelidir
 Ancak bazı aileler bu konuda eğitimsizdir ve çocuğunu eğitememektedir
 Okulda genel bir eğitim söz konusudur
 Ayrıca ve özellikle islami bir eğitim yapılmasıda
Şartlar gereği okullarda mümkün olamamakt adır
 Bizler Japonlar gibi okuyan inceleyen bir toplumda değiliz
 Gazete yada kitap okuma kültürü olmadığı içinde
 Aile ve okul ile çevre dışında
 Kendimizi eğitememekteyiz
 Medrese türü eğitim Osmanlı döneminde kaldığı içinde
 Günümüzde en cahilimiz in en az 2 yıllık fakülte mezunu olması gerekirke n
 Hala okuma yazma dahi bilmeyenl erimizin olduğu bu toplum
İslamiyeti nasıl özümseyecek ve nasıl yaşayacak
 Ve nasıl İslamiyeti tebliğ edecektir
 Örf ve adetlerle yada Anadan babadan görme şekillerle
 Gelenekle rle ve mahalle baskısıyla İslamiyet öğrenilemez ve yaşanamaz
 Müslümanların iki şeye ihtiyacı vardır birincisi eğitim ikincisi bilim ve teknoloji
 Bu ikisi olmadığı sürece Peygamber i Metodun algılanması mümkün değildir
 Bilimle uğraşan müslüman islami ilimlerid e bilmedikçe
 islami ilimleri bilen müslüman ise en az bir nazari bilimde eğitimli olmadıkça
 Müslümanların felaha ermeside mümkün değildir  
 Kardeşlerim bizler hala  müslümanların kıyafetleriyle uğraşıyoruz
 Hanefiler e göre bayanlar için kıyafet el ve yüzleri görünür cinsten olmalı
Ve vücut hatlarını örten ve insanları tahrik etmeyecek cinsten
 Kıyafet olması gerektiği belirtilm ektedir
 Bunun dışında kalan ise yöreye veya kültür ile iklime göre değişmektedir
 Bayanların pantolon giyip giymemesi ile ilgili ayrıca detaylı bir yazı vardır
 bu konuyada girmeyeceğiz
 Bayanların okuması veya fabrikada çalışıp çalışmaması ile ilgilide
 Kısaca şunu diyebilir iz
İlim bayan erkek her Müslümana farzdır
 Sağlık ve güvenlik önlemleri mevcut olan her yerde
 Kadının eğitim gördüğü branşa ait işlerde
 Elbette çalışacaktır
 Bizim söylemek istedikle rimiz bunlar değil
 Müslüman ülkelerde kadınların kıyafetleri kadar eğitimleri ile meşgul olundumu acaba
Peki müslümanlar kılık kıyafetle meşgulken
 Suriyede veya Irakta binlerce müslüman kadına tecavüz edildi
 Ve tecavüz edenlerin çoğu müslümanlardan oluşuyordu
 O zamanlar kimse kıyafetine bakmadı kadının değilmi
 Varmıydı kıyafetinin bir önemi tecavüze uğradıktan sonra
 Ama içimizdeki bazı müslümanlar , dış görünüş ve kıyafet ile meşgul olduğu kadar
İnsanların veya kadınların beyniyle aklıyla ve toplumdak i yeriyle
 Ruhundaki yetenek ve geliştirilmesi gereken eksik yönüyle meşgul değildi
 Konteynırlara atıldı katledile n tecavüz edilen kadınların cesetleri
 Peki ne işe yaradı yıllardır kadınlar için verilen fetvaların değeri
 Kadınları tecavüzden ve katliamla rdan koruyamadıktan sonra fetvaların kaldımı bir değeri  
 Bazı kadınlara gereken eğitim verilmedi ve sürekli baskı yapıldı veya zorla kapatıldı
Bazı kadınlara hiç değer verilmedi toplumdan tecrit edildi
 Veya robot gibi isteklere cevap veren bir köle olarak algılandı
Köle oldu ama yinede bazen canını kurtarama dı kadın
 Çünkü bazı Müslüman erkeklere eğitim verilmediği için
 Bayanlara tecavüz edip oyuncak bebeği parçalar gibi parçalayıp attılar kadın cesetleri ni
 Bunun sebebide bazı erkeklere eğitim verilmeyişi
 Bazı Müslümanlar ise erkekleri n bol pantolon giymesi veya sakalını çevirip çevirmemesi ile meşgul oldu
 Eğitim denilince algılananda , bazen , sadece islami eğitimtir
 Peki nazari eğitim olmadan sadece islami eğitimle insan yetiştirilebilirmi
 Alman Matematik bilgini Gauss modern matematiği tavsiye ederken
 Tımarhanelerdeki ve Hapishane lerdeki insanların algılarını geliştirdiğini  
 Davranışlarında mantıksallığı ve aklını fikir ve düşüncelerini geliştirdiğini belirtere k
 Uzaya çıkışında temelinde modern matematik olduğunu belirtirk en
 Gauss yazısında müzikten anlamsız bir bilim diyerekte bahsetmem işti
 Okullarda müzik eğitiminin önemsiz ders olarak görülmesini tavsiye etmemişti
 Bazı okullarımızda müzik eğitimi dersleri bazen boş geçti öğretmen bulunamadı
Müzik dersinde nota öğretmek yerine şarkı ezberleti ldi yada müzik yerine matematik dersi yapıldı
Netice ortada uzaya biz çıkamadık , demekki sadece matematik ile uzaya çıkılmıyormuş
Çocuklarımız  Almanyada ki gibi yeteneği veya ruh yapısına göre okullarda sınıflandırılamadı
Bir çocuk mühendis olabilir , diğer çocuk ise müzisyen olabilir ,bunu sınıflandıracak öğretmen gerekir
 Bizde müzik ve edebiyat ile meşgul olan çocuğa neredeyse haylaz ve işe yaramaz gözüyle bakldı  
Müzik helalmidi r harammıdır diye sorgulark en bile , her insanın müzikle meşguliyeti göz ardı edildi
 Ama müzik hiç dinlemeye n insan varmıdır  veya insanların içinde hiç müzikten nefret eden varmıdır
 Bu hiç sorgulanm adı veya hangi insan ne çeşit müziği neden dinler , bu hiç araştırılmadı
Yehova şahitlerini duymuşsunuzdur , onların çalışma sistemi nasıldır aşağıdaki videoda izleyin
 Sonra konumuza kaldığımız yeren devam edelim isterseni z  

 http://www.jw.org/tr/yay%C4%B1nlar/videolar/yehovan%C4%B1n-%C5%9Fahitleri-te%C5%9Fkilatlanm%C4%B1%C5%9F-bir-toplum/

 Evet kardeşlerim videoyu izlediniz ve görüyorsunuz değilmi
İlmin ve çalışmanın erkeği bayanı olmaz değilmi kardeşlerim
 Videda İzlediniz ortada büyük bir emek var
 Ve bir inanılmış hedef için ortaklaşa çalışma var değilmi
 Ve Allah c.c emek harcayıp çalışana yardım eder biliyorsu nuz
 Allah c.c herkese emeklerin in karşılığını mutlak verir ve emeklerin i zayi etmez
 Bu kim olursa olsun , neticede insan , Allaha inansada inanmasad a Allahın yarattığı mahlukattır
 Ve Allah c.c Müslüman olsada olmasada bütün alemlerin ve mahlukatın Rabbidir
 Peki bazı müslümanlarda eksik olan eğitim ve bilim ne zaman tamamlana cak acaba
Ne zaman müslümanlar bayan kıyafetleriyle meşgul olmak yerine
 Bu kıyafetlerin dizayn ve şekillerini , müslüman stilist ve modelistl ere bırakacak  
 Böyle yazıldığı zaman sanırım bayanların çuval giyeceğini düşünmüyorsunuz değilmi
 Helena Rubistein kozmetik ile şunu söylüyordu " kozmetiğin
 Bayanlara faydalı olduğunu düşünmüyorum,ancak ben devletim için bunu üretiyorum " diyordu
 Müslümanlar ise bayanlar için yararlı kozmetik ürünler üretmeliydi
Müslüman bir alim ise , bayanlard a rastık ve sürme haram değildir derken
 Müslüman kimyagerl er bu rastık ve sürmenin hammaddes iyle ilgili araştırmalar yapmalıydı
Gerçekten bayanların cildine faydalı ürünler üreten ,dünya çapında kaç müslüman firma vardır
 Bir yabancı firma misvak ağacı köklerinden diş macunu üretti
 Peki bunu neden ilk olarak bir müslüman firma üreterek patentini alamadı acaba
 Sebebi gayet basit , bazı müslümanlar bilimsel konularla ilgilenmi yor , Ar-ge yapmıyor
 Veya kolay para kazandıran ticari olaylarla meşguller , gerisiyle uğraşmıyorlar
 Dünyadaki gelişmelerle meşgul olmak yerine , bazıları sadece nefsleri ve keseleriy le meşguller
 Nihayetin de eğitim ve kültürsüz binlerce müslümanın karşısında , bir avuç siyonist  
 Dünyayı yönetmekle ve müslümanları kategoril ere ayırıp , birbirler ine düşman etmekle meşgul
 Hani hatırlayınız bir dönem tarihte anlatılır şu vaka vardır
 Mecliste halifeliğin kaldırılması için oylama yapılırken
 Bazı müslüman milletvek illlerini n , meclisin mescidind e sivri sinekle meşgul olduğunu
 Mescitte namaz kılıyorken ,Secdeye eğilen milletvek ilinin alnına , seccadede ki sivrisineğin yapışmasıyla
 Secdede ezilen sivrisineğin kanının ,milletvekilinin alnına bulaşmasıyla birlikte
 Abdestin bozulup bozulmama sı ve Namazın kabul olup olmamasıyla ilgili tartışmayı
Kardeşlerim halifelik oylaması bu sivrisine kten daha önemli değilse  
 Bizim yukarıdaki yazdıklarımızında sanırım Müslümanlar için bir önemi olmayacak tır
  Müslümanlar açısından bakıldığında boşuna yazı yazıyoruz diye düşünülebilir
 Ancak verilen emeği Rabbimizi n ziyan etmeyeceğini biliyoruz artık
 Bunuda müslümanlardan öğrenmedik merak etmeyiniz
 Josef Cat Ctevens bir yazısında diyorki
 " Eğer kaynağından değilde Müslümanlardan islamiyet i öğrenmeye çalışsaydım
 Müslüman olmam mümkün değildi " diyor
İş o hale geldiki neredeyse İslamın yayılması Avrupalılarla olacak
 Müslüman coğrafyanın İslamiyeti yayması çok zor
 Çünkü müslümanlar henüz kendi kaoslarından çıkamamışlar
Elbette bu müslüman coğrafya bunun bedelinid e bir şekilde ödeyecek
 Müslüman çünkü bu dünyaya yiyip içip tesbih çekmeye gelmedi
İslami ilimlere vakıf olmakla veya tesbih çekmeklede bu bedel ödenemez
 Gitarın Endülüs-Emevi ve islam çalgısı olduğunu bilmeyen imam efendi
 Kültür ve sanat müdürlüğünde sanat yerine müziğin haram oluşunu anlatmaya çalışırsa
 Ve Sanat merkezind e müdür olan İmam efendi
 Konservat uar mezunu Müslüman gitariste " sen inşaat işçisi değilsinki
 Sen ne bilirsin çalışmayı " diyerek , müzik nazariyatı yerine Dini vaaz vermeye çalışırsa
 Elbette bu bedel ödenemez
Konservat uvara İmam veya müezzinden müdür atayamazs nız
İlahiyat fakültesinede Konservat uar mezunu gitaristt en rektör yapamazsınız
 Herkesin ehil olduğu konuda çalışması gerekiyor
 Ve emanetin ehline verilmesi gerekiyor
 Yoksa verimli iş bekleneme z
Endülüs hep örnek gösterilir
Ama Endülüste gitar çalan imamlar vardı
Gitar çalmak deyince Müslümanlar eğlenceden bahsediyo r
Biz eğlenceden değil sanattan bahsediyo ruz
O halde çözüm Rodrigonu n gitar konçertosunu çalan imam efendiler in
 Konservat uvarda musiki eğitimi almış gitaristl erin imamlık yaptığı bir merkezden bahsediyo ruz
Bu örneği mühendis doktor avukat v.s gibi ilim sahalarındada çoğaltabilirsiniz
İslami tebliğde elbette realite Kuran sünnet icma kıyas başta gelir
Mevlana Celaledin-i Rumi Hazretler i gibi kalp kırmadan
Gönül yıkmadan ve empati yaparak
Bilim ve teknoloji yi kullanara k
Akıl ve vahiy süzgecinden geçirerek
Ve insanların ruh hallerini ve psikoloji k yapılarınıda inceleyer ek
 Yaşadıklarını ve çevresindeki sosyal etkileşimleride göz ardı etmeden
Giydiği pantolonl a ceketle şalvarlada uğraşmadan
Hakikatle ri ve dünya gerçeklerinide göz önüne alarak
İslamiyeti anlatmaya çalışırsanız
 Rabbimiz emekleri boşa çıkarmayacaktır  İnşallah  

 Hakkınızı helal ediniz , Allah c.c müslümanların yardımcısı olsun İnşallah





İSLAM VE TEBLİGİ

YENİDÜNYA-İSLAMA BAKIŞ FORUM 2012

 CENGİZ HÜSEYİN DİYAROĞLU


Konu Başlığı: HILFUL FUDUL ( HİLFUL FÜDUL CEMİYETİ ) - KONU İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ
Gönderen: admin üzerinde Şubat 17, 2015, 09:58:24 ÖÖ
HILFÜL FÜDUL CEMİYETİ

AHMET HÜSEYİN FIRATOĞLU

FORUM YENİGÜNEŞİSLAM 2010 İSTANBUL


PEYGAMBERİMİZ HİLFUL FÜDUL CEMİYETİNDE

SALİH SÜRUÇ

http://www.resulullah.org/peygamberimiz-hilful-fudul-cemiyetinde

Peygamber Efendimiz, yirmi yaşında.

Son Ficar Harbi’nde, çok kimse hayatını kaybetmiş, oluk oluk kan akmıştı. Bununla, Arap kabileler i arasındaki düş­manlık duygusu daha da bilenmişti. Her an basit sebepler yüzünden büyük hadiseler çıkabilir, adam öldürülebilir, kabileler birbirine saldırabilir durumuna gelinmişti.

Mekke’de, dışarıdan gelen yabancılar için can, mal ve namus emniyeti diye bir şey kalmamıştı. İsteyen, istediği yabancının malını alıyor, karşılığında tek kuruş ödemiyordu. Âciz ve güçsüzler her türlü zulme maruz kalıyor ve bun­lara karşı koyma cesaretin i gösteremiyorlardı.

Bu vahşet saçan manzaraya bir çare bulunması gerekiyor du. İnsanlık haysi­yetine yakışmayan bu hareketle rin önüne geçilmeliydi. Fakat ne yapılmalıydı? Ne yapılabilirdi?

Namus ehlinin, haksızlık karşısında vicdanı ızdırap duyanların, cemiyetin emniyet ve âsâyişini düşünüp duranların halletmek istedikle ri meseleler di bunlar!

Zebidlini n Gasp Edilen Malı!
Bardağı taşıran son damla, Yemen’in Zebid kabilesin den birinin bir deve yükü malının, şehrin ileri gelenleri nden Âs. b. Vâil tarafından gasp edilmesi hadisesi oldu.

Zebidlini n yardım istemek maksadıyla çaldığı her kapı, yüzüne kapatılı­yor­du. Sonunda, Ebû Kubeys dağına çıkarak, uğ­radığı zulüm ve hakareti Ku­reyş­li­lere yüksek sesle bildirmey i denedi ve bu yüksek tepeden şehir halkını yar­dı­ma çağırdı.[1]

Bu davet, cemiyetin perişan halini düşünen kafaları uyandırdı. Derhal bir araya toplanara k, bu yolsuzluk lara, bu gayri­meşru davranışlara çare aramaya koyuldula r. Bu konuda başı çeken ve Mekke’nin hatırı sayılır büyüklerini bir araya getirmeye teşebbüs eden ilk şahıs, Peygamber imizin amcası Zübeyr ol­du.[2]

Hâşim, Muttalib, Zühre, Esed, Hâris, Teymoğullarının ileri gelenleri nden bir­çoğunun iştirakıyla, Mekke’nin zengin, itibarlı ve en yaşlısı sayılan Abdul­lah b. Cüd’a’nın evin­de toplanıldı ve “Hılfu’l-Fudûl” cemiyeti kuruldu.

Uzun uzadıya konuşup tartışıktan sonra, şu maddeleri karar altına aldılar:

1. Mekke’de —ister ehlinden, ister dışından olsun— zulme uğramış kimse bırakılmayacaktır.

2. Bundan böyle Mekke’de zulme asla meydan verilmeye cek, zâlime asla müsamaha ve fırsat tanınmayacaktır.

3. Mazlumlar zâlimlerden haklarını alıncaya kadar, mazlumlar la beraber hareket edilecekt ir.[3]

Cemiyet üyeleri, bu ahitleri üzerinde sebat edecekler ine dair de şöylece ye­minde bulundula r:

“Denizleri n bir kıl parçasını ıslatacak suları kalmayıncaya, Hira ve Sebir dağı yerlerind en silinip gidinceye, Kâbe’de istîlâm ibadeti [Kâbe’nin tavafı sı­ra­sında Hacerü’l-Esved’e el sürülmesi ve izdiham dolayısıyla bizzat el sürü­lemiyorsa uzaktan selamlama işaretinin ya­pılması] ortadan kalkıncaya kadar bu ahdimizde sebat edeceğiz.”[4]

Kurulan bu cemiyete “Hılfu’l-Fudûl” adı verildi.

Sebebi şöyle izah ediliyor:

“Hilf” yemin, “Fudûl” ise fâzıllar demek.

Mekke’de bulundukl arı bir sırada Cürhümî kabilesin den Fazl isminde iki ki­şi ile Katüra kabilesin den Fudayl adında biri, “şehirde, zulme ve tecavüze mey­dan vermemek” hususunda yeminde bulunmuşlardı.

Ku­reyş ileri gelenleri de, bunlara benzer sebeplerd en dolayı bir araya gelip karar aldıklarından, “Fâzıllar” hadisesin i hatırlama babında bu cemiyete “Hılfu’l-Fudûl” denildi.[5]

Cemiyetin ifa ettiği ilk iş, Yemenli Zebidlini n, ticaret mak­sadıyla getirdiği malın Âs b. Vâil’den geri alınması oldu.

Sevgili Peygamber imiz de, henüz yirmi yaşında bir genç olmasına rağmen, yaşlılardan teşekkül eden bu cemiyete amcalarıyla birlikte katılmış ve zulme karşı birleşmede oyunu müspet olarak kullanmıştır.

Bu, Efendimiz in genç yaşından beri derin düşünceye sahip olduğunun, zulme karşı nefret duyduğunun ve henüz o zamandan be­ri kavmi ve kabilesi arasında büyük bir itibara sahip bulunduğunun ifadesidi r.

Şefkat ve merhamet timsâli zât, elbette peygamber likle vazifelen dirilmede n evvel de mazlumun imdadına koşacak, bu hu­susta gösterilen gayretler e yar­dımcı olacaktır. Çünkü o, “güzel ahlâkı tamamlama k” maksadıyla gönderil­mişti. Öyle ise, güzel ahlâka vasıta olan her gayrete ken­di­si de katılacaktı.

Nitekim kendileri ne İlâhî risâlet vazifesi verildikt en son­ra da, mezkûr ce­miyete katılmış olmaktan duyduğu mem­nuniyeti şu ifadelerl e beyan buyura­caktır:

“Abdullah b. Cüd’a’nın evinde yapılan yeminleşmede ben de bulundum. Bence o yemin, kırmızı tüylü develere sa­hip olmaktan daha sevimlidi r! Ben, ona İslamiyet devrinde bile çağrılsam icabet ederim.”[6]

Resûl-i Ekrem Efendimiz in bu sözü, günümüz Müslümanları için de bir öl­çüdür: Zulme ve ahlâksızlığın her tür­lüsüne karşı, isim ve şekli ne olursa ol­sun, mücadele ve­ren teşekkül ve cemiyetle re yardımcı olmak...


_________ _________ _________ _________ _________ _________ _________ __

[1] Süheylî, Ravdü’l-Ünf, c. 1, s. 91.
[2] İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 128; Süheylî, a.g.e., c. 1, s. 91.
[3] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 141; İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 129; Süheylî, a.g.e., c. 1, s. 93.
[4] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 129; Süheylî, a.g.e., c. 1, s. 93.
[5] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 142; İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 129.
[6] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 141-142; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 129; Süheylî, Ravdü’l-Ünf, c. 1, s. 94; İbn Kesir, Sîre, c. 1, s. 261.

Yazar:
Salih Suruç



Hılful Fudul
Vikipedi, özgür ansiklope di
 
Atla: kullan, ara
Hılful Fudul veya Hilful fudul, (Arapça: حلف الفضول‎ Türkçesi: Erdemlile r ittifakı ). 580'li yıllarda Arap kabileler i arasında süregelen savaşlar sonucunda ortaya çıkan anarşi ortamında, can ve mal güvenliğinin sağlanması, zayıf ve güçsüzlerin korunması, zulmün önlenmesi gibi amaçlarla, toplumda sözü geçen, saygın ve iyi niyetli kişilerin önderliğinde kurulan ve Muhammed'in de bir ara toplantılarına katıldığı barış cemiyeti.

Erdemlile r ittifakı sadece tarihsel bir kurum değil, aynı zamanda, farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da, temel ahlâkî ilkelerde anlaşan insanların zulmü engelleme k için uzlaşmalarının bir toplumsal zorunlulu k olduğunun ifadesi olarak değerlendirilmektedir.[1]

Antlaşma yemini şöyledir.

1-Mekke’de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlard an olsun, bir kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman onunla birlikte olacaklar dı.

2-Mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında olacaklar dı.Başka bir ifadeyle mazluma hakkı iade edilincey e kadar mazlumla bir tek el gibi –yekvücut- olacaklar dı.

3-Deniz, bir tek tüyü ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hıra dağları yerlerind e kaldığı müddetçe ve maişette(mali durumda) tam bir eşitlik sağlanana dek bu maddeler geçerli olacaktı.[kaynak belirtilm eli

]




Önderimiz Örneğimizdir Sadullah Ergün

http://www.enfal.de/itarih45.htm

Hılfu'l-Fudul Antlaşması

 

İbnu Hişam, İbnu İshak'tan naklen şöyle diyor: "... Bir antlaşma yapmak üzere Kureyş kabileler i birbirler ini davet ettiler ve Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde toplandılar. Şerefine ve yaşına hürmeten toplantı onun yanında yapıldı. Haşimoğulları, Muttaliboğulları, Esed ibnu Abdiluzza, Zühre ibnu Kilab ve Teym ibnu Mürre gerek Mekke halkından, gerek Mekke dışından oraya gelen biri zulme uğradığında onun yanında yer alacakları konusunda yemin ettiler. Zulmü defedince ye kadar zalimin karşısında dikilecek lerdi. İşte bu antlaşmaya Kureyşliler, Hılfu'l-Fudul adını verdiler." (1) İbnu İshak diyor ki: "Muhammed ibnu Zeyd ibni Muhacir'in Talha ibnu Ubeydilla h ibni Avf'tan onun da Zühri'den rivayet ettiğine göre Zühri, Resululla h (s.a. s.)'in şöyle dediğini duymuştur: "Ben Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde yapılan bir antlaşmada hazır bulundum. Böyle bir toplantıda hazır bulunmam benim için kırmızı develere sahip olmamdan daha sevimlidi r. İslam'da da böyle bir antlaşmaya davet edilsem yine icabet ederim." (2)

Süheyli diyor ki: "Humeydi'nin Süfyan'dan, onun Abdullah'tan, onun da Hz. Ebu Bekir'in Muhammed ve Abdurrahm an isimli iki oğlundan rivayet ettiği şu hadisi şerif yukarıdakinden daha kuvvetli ve evladır: "Ben Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde yapılan bir antlaşmada hazır bulundum. Eğer İslam'da böyle bir antlaşmaya davet edilseydi m kabul ederdim. Orada, hakları alıp sahipleri ne iade etmek ve zalimin mazlumu ezmesine engel olmak üzere ahitleştiler."

Hılfu'l-Fudul antlaşması Ficar savaşından sonradır. Çünkü tercih edilen rivayete göre Ficar Savaşı, Resululla h (s.a.s.)'ın on yaşlarında olduğu sırada Şaban ayında gerçekleşmişti. Hılfu'l-Fudul ise, peygamber likten yirmi yıl önce Zilkade ayında meydana gelmiştir.

Arap kavmi arasında en şerefli antlaşma olarak kabul edilen antlaşma işte bu antlaşmadır. Bu fikri ilk defa ortaya atan ve insanları böyle bir antlaşmaya ilk davet eden Zübeyr ibnu Abdilmutt alib'dir.

 

Hılfu'l-Fudul Antlaşmasının Sebebi

Hılfu'l-Fudul antlaşmasını hazırlayan gelişme şu olay oldu: Zübeyd oğullarından bir kişi Mekke'ye ticaret malı getirmişti. As ibnu Vail onu satın aldı. Fakat hakkını vermedi. Bunun üzerine Zübeyd oğullarından olan kişi daha önce anlaşmalı olduğu kabileler in ileri gelenleri ne müracaat etti. Fakat onlar kendisine yardım etmekten çekindiler ve onu kovdular.

Zübeydi başına gelen bu bela üzerine Ebu Kubeys dağının tepesine çıktı. O sırada Kureyşliler Kabe'nin çevresinde kendileri ne ait localarında bulunuyor lardı. Zübeydi yüksek sesle şöyle bağırdı:

"Ey Fihroğulları! Bir mazluma yetişin.

Mekke'nin ortasında malı elinden gitti.

Ey toplananl ar! Kabe'de grup grup

Umresini yapamayan perişan bir ziyaretçi var.

Ey Hicr ile Haceru'l-Esved arasında toplananl ar!

Bu mukaddes yer, keremini tamamlaya nlarındır.

Günahkar ve zalim kişinin elbisesi,

Ona saygı ve asalet vermez."

Bu çağrı üzerine Zübeyr ibnu Abdilmutt alib ayağa kalkarak: "Bu işin peşi bırakılmaz" dedi. Sonra Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde toplandılar. Ev sahibi onlara yemek hazırladı. Haram aylardan olan Zulkade ayında antlaşma yaptılar. Zalime karşı mazlumun yanında birlik halinde bulunacak ları ve zalimden hakkını alıp mazluma iade edinceye kadar mücadele edecekler i üzere Allah'a söz verdiler. Sonra yürüyüp As ibnu Vail'in yanına gittiler. Satılan malın karşılığını kendisind en çekip aldılar ve sahibine verdiler." (3)

Abdurrahm an ibnu Avf (r.a.) Resululla h (s.a.s:) efendimiz in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Amcalarımla birlikte İyi Kişiler Antlaşması'nda bulundum. O zaman daha genç yaştaydım. Bu anlaşmayı bozmam karşılığında kırmızı develerim in olmasını istemem (yani karşılığında kırmızı develer verilse de yine bu anlaşmayı bozmak istemem.)." (4)

 

Hılfu'l-Fudul Antlaşmasından Çıkarılacak Önemli Bazı Dersler

1. Zulüm ve şirkin insanları kuşattığı zamanlard a Allah (c.c.) o zulüm ve şirki kaldırmak için peygamber ler göndermiştir. Peygamber ler ve onlara iman edenler, yeryüzünde zulüm ve şirk kalmayıncaya kadar zulüm yuvaları ve şirk müesseseleriyle mücadele etmeyi kendileri ne prensip edinmişlerdir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) daha peygamber likle görevlendirilmeden "mazlumun yanında durmak ve zalimin karşısında direnmek" maddesind en ibaret olan dolayısıyla hem cahiliye devrinde hem de İslam'da büyük önem taşıyan Hılfu'l-Fudul antlaşmasına katılmıştır. Resululla h (s.a.s.) peygamber likle görevlendirildikten sonra da hep mazlumun yanında yer almış zalimin karşısına çıkmıştır. Nitekim Resululla h (s.a.s.) henüz zayıf durumda olduğu Mekke döneminde Ebu Cehil tarafından malı gasp edilerek zulme uğrayan ve baş vurduğu her kapının yüzüne kapatılması sonucunda çaresiz duruma düşen bir yabancının hakkını ondan almıştır. Ayrıca Resululla h (s.a.s.)'ın zulme uğrayan sahabiler ine ilk hicret mekanı olarak Habeşistan'ı tercih etmesinin sebebi orada zulmün olmamasıydı. Kısacası Resululla h (s.a.s.) hayatı boyunca mazlumun yanında zalimin karşısında olmuştur. Resululla h (s.a.s.)'den sonra yeni bir peygamber gelmeyeceğine göre peygamber lerin varisleri olan gerçek alimlerin zulme karşı mücadelede halka önderlik ve rehberlik yapmaları ve halkı zulüm hakkında yeteri kadar bilgi sahibi kılmaları gerekmekt edir. Resululla h (s.a.s.)'in zulümle mücadele metodu Kitap ve sahih sünnet kaynaklarımızda mevcuttur . Şu asrımızda zulmün karanlığının her tarafı kapladığı herkes tarafından bilinmekt edir. Zulmün karanlığını dağıtabilmek için Müslümanların mutlaka tekrar Kitap ve sünnetin etrafında toplanmal arı ve diğer meseleler de olduğu gibi zulme karşı mücadele etmede de Resululla h (s.a.s.)'in Kur'an ve sünnette belirtile n mücadele metoduna göre hareket etmeleri gerekmekt edir.

 

2. Resululla h (s.a.s.)'in kendi kavmi içindeki olaylara karıştığını görmekteyiz. Resululla h (s.a.s.) Hılfu'l-Fudul antlaşmasına katıldığı gibi ondan yaklaşık on yıl önce de kabileler arasında vuku bulan meşhur Ficar savaşına katılmıştır. Resululla h (s.a.s.)'in daha gencecik yaşta kavmiyle haşir neşir olması ve olayların içinde bulunması onun dürüst ve "emin" lakabını kazanmasına vesile oldu. Kitap ve sünnetin ihyası için gece gündüz demeden çalışan günümüz davetçilerinin de mutlaka halkla kaynaşmaları, onlarla haşir neşir olmaları, onların dertleriy le dertlenme leri ve yararlı gördükleri her türlü etkinliğe katılmaları gerekmekt edir. İnsanların arasına inmeyen bir davetçi halkın dert ve sorunlarını bilemeyec eği gibi onlara hiçbir yarar da sağlayamaz.

 

3. Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de mealen şöyle buyurmakt adır: "Zulmedenl ere meyletmey in. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz." (Hud, 11/113) Mealini verdiğimiz bu ayetten anlaşıldığı üzere değil zulme iştirak etmek, zulme meyletmek dahi çetin bir azaba yakalanma nın alametidi r. Ayrıca yukarıda mealini verdiğimiz ayetin, hakkında "Hud suresi beni kocalttı" anlamındaki hadisi şerif bulunan "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" mealindek i ayetten hemen sonra gelmesi ayrı bir anlam taşımaktadır. Kur'an-ı Kerim'de zulüm manasına gelen kelimeler in dışında sadece zulüm kelimesi ve ondan türeyen kelimeler yaklaşık 300, Kütübi Tis'a'da ise tekrarlar la birlikte yaklaşık 467 kere geçmektedir ki, bu da İslam'ın zulme ne kadar karşı olduğunu göstermektedir. Ayrıca bilindiği üzere İslam'da bir halifenin bulunması farzdır. Bunun da iki ana sebebi vardır: Biri, dini muhafaza etmek; diğeri, mazlumlar a yardımcı olmak ve onların haklarını korumak. Bütün bunlar zulmün ne kadar menfur ve çirkin olduğunu göstermektedir.

 

4. Resululla h (s.a.s.) "Mazlumun yanında zalimin karşısında olmak" maddesini içeren daha doğrusu sadece bu maddeden ibaret olan Hılfu'l-Fudul gibi bir antlaşma hakkında "şimdi de davet edilsem icabet ederim" buyurarak o antlaşmayı övmüştür. Günümüz Müslümanlarının Resululla h (s.a.s.)'in o sözlerine kulak vermeleri ve o sözler ışığında benzer meseleler e yaklaşmaları gerekir. Çünkü mazlumun yanında durmak ve zalimin karşısına dikilmek ancak gerçek müminlerin kârıdır. Dolayısıyla kimden sadır olursa olsun ve kime yapılırsa yapılsın zulüm zulümdür. Başka bir adı da yoktur. Müslümanlara düşen görev zulme dur deyip zalimin zulmüne engel olmaktır. Şayet olamıyorlarsa en azından dile getirmele ri ve yazmaları gerekir. Şunu da unutmamak gerekir ki, zalimin zulmüne karşı sessiz kalmak zulmü dolaylı bir şekilde benimseme k demektir.

Şunu da unutmamak gerekir ki mazlumun dini sorulmaz. Her şeyden önce ona yapılan zulme engel olmak lazımdır. Binaenale yh, mazlumun yanında olmak, onun hakkını aramak ve korumak ve zalimin zulmüne engel olabilmek amacıyla atılan her adımı desteklem ek ve bu doğrultuda yapılan ciddi davetlere icabet etmek, bunu yaparken de şahsi çıkarları ve ırki saikleri hiçbir zaman ön plana çıkarmamak gerekmekt edir. Zulme uğrayan Kürt ,Türk, Arap ya da başka bir ırktan olabilir. Zulüm oklarının düştüğü yer Irak Kürdistan'ı veya Bosna-Hersek, Çeçenistan, Cezayir, Filistin ya da Keşmir olabilir. Gerçek Müslümanların görevleri hakkı haykırmak, yapılan zulmü dile getirmek ve bir ırka veya bir bölgeye karşı gösterdikleri hassasiye ti diğer bölgelere karşı da göstermektir. Zira Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de mealen: "Mü'minler ancak kardeştirler." (Hucurat, 49/10) buyuruyor . "Ancak Kürtler veya Türkler ya da Araplar kardeştir" demiyor. Resululla h (s.a.s.) bir hadisi şerifte mealen: "Müminler, birbiriyl e kenetlenm iş bir duvarın kerpiçleri gibidirle r" diyor. "Kürtler veya Araplar ya da Türkler birbirler iyle kenetlenm iş bir duvarın kerpiçleri gibidirle r" demiyor. Şu halde kamil bir Müslüman, insanlar ve bölgeler arasında asla ayırım yapamaz ve herhangi bir halka veya bir bölgeye yapılan zulmü kendi halkına ve kendi bölgesine yapılmış gibi kabul eder. Şu hakikati dile getirmede n geçemeyeceğim: Şuurlu Müslümanların kamuoyunu n hakimiyet ini ellerinde tutan ve yıllardır kendimin de abone olduğu İslami bazı gazeteler ve bu gazeteler de yazılar yazan kamuoyund a ün yapmış bazı köşe yazarları Bosna'ya, Keşmir'e, Çeçenya'ya vb. yerlere karşı duydukları ilgi ve gösterdikleri hassasiye ti (ki, bunu takdirle karşılıyorum) bugüne kadar Müslüman Irak Kürdistanı'na daha doğrusu Müslüman Kürt halkına karşı göstermemişlerdir. Irak Kürdistanı'ndaki İslami çalışmalar hususunda dahi buradaki halkı aydınlatmamışlardır. Söz konusu gazete ve yazarların orada yaşayanların dertlerin i dile getirmele ri ve o dertlere çare aramaları gerekirke n maalesef: "Aman dikkat! Kuzey Irak'ta Amerika ve İsrail güdümünde bir Kürt devleti kuruluyor" veya: "İsrail'in Kürt kartı" başlığı altında sayfalar dolusu dizi yazılar yazdılar ve o yazılarda -doğru da olabilir yanlış da- bazı şahsiyetleri itham altında bıraktılar. Kerkük ve çevresinde Amerikan ve İsrail güdümlü bir Türkmen devleti kurulsaydı acaba aynı alerjiyi duyacakla r mıydı? Doğrusu merak ediyorum ve yine daha önce kurulmuş olan bazı bölge ülkeleri Amerika ve İsrail güdümünde değiller mi? Ve sabah akşam İsrail'i tesbih ederek kalkıp oturmuyor lar mı? Ama sıra Kürtlere gelince kıyametler koparılıyor. Evet. Amerika ve İsrail'in ajanları bölgede cirit atıyor ve ciddi bir oluşumun peşindeler ama buna sebep olan nedir? Bana kalırsa Müslümanların bölgeye karşı ilgisizliği ve oraya kardeş elini uzatmamal arıdır. Tabii ki bölge ülkelerinin izledikle ri siyaset de büyük rol oynamakta dır. Ben ister Irak Kürdistanı'nda ister başka yerde olsun Amerika ve İsrail'in destekled iği herhangi bir oluşuma karşı olduğumu ve ister Kürt ister Arap ister Türk olsun zulme uğrayan herkesin yanında ve zalimin karşısında olduğumu ve zulmü kaldıracak Hılfu'l-Fudul gibi antlaşmaları destekled iğimi bir Müslüman olarak burada ilan ediyorum.

 

Dipnotlar:

1. İbnu Hişam Sireti

2. A.g.e.

3. Bkz. Münir Gadban, Resululla h'ın Hayatı ve Metodu, Risale, İst., C. 1, sh. 93-95,

4. Buhari, el-Edebu'l-Mufred, 567 (el-Edebu'l-Mufred, Buhari'nin el-Cami'u's-Sahih'ten ayrı müstakil bir kitabıdır); İbnu Hibban, el-Mevârid, 2062; Hakim, 2/220, Tefsir. Hakim: "İsnâdı sahihtir, ancak Buhari ve Müslim Sahih'lerine almamışlardır" demiş Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Ahmed ibnu Hanbel, 1/190-193; İbnu Hacer el-Heysemi, Mecmeu'z-Ze-vaid, 8/172

 

 

Kaynak: http://www.davetci.com/