Konu Başlığı: FAİZ VE İSLAM - KONU İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ Gönderen: admin üzerinde Aralık 09, 2011, 08:53:41 ÖÖ FAİZ VE TOPLUM FORUM ALACAKARA NLIK İSTANBUL MURAT YILMAZ SALİHOĞULLARI İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Forumda " Faiz ve İslam " konulu yazıyı okudum Bu konuya ait,bir kaç spesifik eklemek istiyorum Dinimize göre faiz almak ve vermek,elbette haram'dır Ancak,faiz neye denir Kullanılan paranın,hangi bölümü faize girer ve haramdır Öncelikle,bunun tesbitini n yapılması gerekir Diye düşünüyorum Bu konu ile ilgili,aşağıya bazı yazılar alıntıladım,okuyunuz Endonezya Bersama Universit as Islam Indonesia Mezunu olan Hendra Riki Wisnuırwan isimli yazarın Pontianak Kota şehrinde yayınlanan Matahari Dan Budaya Nilai isimli dergideki Situasi Moneter başlıklı yazısından Çeviri ve özetle,kısaca şunları aktarayım,okuyunuz " İslami açıdan,faiz nedir ve nasıl belirleni r Diye bir hüküm,oluşturulacaksa eğer Bu konu,hem ekonomist ve hemde İlahiyatçı olan Bir araştırma grubunun,ortak çalışması neticesin de Belirlene bilir Bu hüküm,sadece ilahiyatçıların fetvalarıyla belirlene bilecek Bir husus değildir Öncelikle,paranın gerçek değerinin belirlenm esi gerekir Paranın reel değeri belirlend ikten sonra Zaman içinde,paranın kaybettiği değer Enflasyon farkı,hesaplandıktan sonra Bunun üstündeki fazlalık miktar Faiz olarak değerlendirilebilir İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretler inin öğrencisi İmam Ebu Yusuf'un kıstası Ve islam coğrafyasında kabul gören İslami açıdan,genel fetva budur Ancak,baştan dediğimiz gibi Bu İslami açıdan bir değerlendirmedir Bu değerlendirme Elbette,altında Kuran-ı kerim hükümlerinin Günümüzün ve ülkelerin şartlarına göre İçtihatlanmasına dayanır Ancak,bu değerlendirmenin kapsadığı alan Reel para değeri ve silkülasyonu içindeki Faiz'in nitelendi rilmesi Ve uygulama açısından faiz oranı Ve haram olan kısmının belirlenm esi İslam beldesi sıfatında olan ülkelerde Toplum yaşam kuralları ve kanunlar içinde Kuran-ı kerim hükümlerinin uygulanma sıyla Ortaya çıkar Dünyada ülkelerin,reel para değerlerini Kim ve neye göre belirler Bunu belirleye n kurum hangisidi r Diye sorulacak olursa,bu kurum İMF'dir İMF nedir,bu kurumun görevleri ve kapsadığı alan neresidir Diye sorulacak olursa,açıklayalım İMF kısaltmasının açılımı ( Internati onal Monetary Fund ) şeklindedir Kelime kökeni ingilizce olup Türkçe açılımı Uluslarar ası Para Fonu'dur IMF ( Internati onal Monetary Fund ) Görevleri ve kapsadığı alan neresidir Sorusuna kısaca yanıt verelim IMF ( Internati onal Monetary Fund ) Küresel finansal düzeni takip etmek Borsa silkülasyonlarını değerlendirmek Dünyadaki tüm ülkelerin para değerlerini belirleme k Ve sabitleme k Döviz kurları ve ödeme planları gibi konularda Denetimle r ve organizas yonlar yapmak Aynı zamanda teknik ve finansal destekler sağlamak Gibi görevleri bulunan,uluslararası bir organizas yondur " Yukarıdaki yazıyı okudunuz Bende,bu yazıdaki gerçeklere istinaden Kısaca şunları açıklayayım Faizin belirlenm esi için Öncelikle,paranın reel değerinin belirlenm esi lazım İMF yönetim merkezi ve genel yapı itibariyl e Bir siyonist-yahudi kuruluşudur Osmanlı'dan sonra Türk-İslam coğrafyasındaki Para değerlerini belirler Ancak,hiç bir zaman belirlediği değer Türk-İslam coğrafyasındaki Para değerleri açısından Reel ölçekli değildir Ve paranın değeri reel olarak belirlenm eden Sahte olan bir değer üzerinden Faiz sınıflaması sağlıklı değildir Değeri,gerçek manada belirlenm emiş bir paranın Zaman içindeki değer kaybı,enflasyon farkı Sağlıklı olarak hesaplana mayabilir Birde bu paradaki faiz tesbitini n İslami açıdan yapılabilmesi için Hem ekonomist,hemde ilahiyatçı olan Uzmanlard an oluşan,bir resmi kurum varmıdır Bilmiyoru m Ayrıca,Hendra Riki şunu söylüyor : " Reel para değeri ve silkülasyonu içindeki Faiz'in nitelendi rilmesi Ve uygulama açısından faiz oranı Ve haram olan kısmının belirlenm esi İslam beldesi sıfatında olan ülkelerde Toplum yaşam kuralları ve kanunlar içinde Kuran-ı kerim hükümlerinin uygulanma sıyla Ortaya çıkar " diyor Bunun mümkün olamadığı durumlard a Parasal ve islami açıdan Faiz ve haram nasıl belirlene cek Türkiye'de normal bankalar,faiz oranıyla Katılım bankaları ise kar payı oranıyla çalışıyor Faiz ve kar payı hesapları Reel para değeri üzerinden hesaplanıyor Faiz ve kar paylarının oranları Birbirler inden çok farklı değil Kar payı ile çalışan bankalard a,mevduat hesabı açanlar Diğerlerine göre çok fazla kar etmiyorla r Kredi çekerlerse Diğerlerinden daha yüksek miktarda,geri ödüyorlar Ancak,faiz ve kar payı,farklı nitelendi rildği için Tercihler de buna göre yapılıyor " Faiz ve İslam " isimli konu ile ilgili Diğer yazılar,aşağıdadır,okuyunuz FAİZ VE ANLAM Öncelikle,Faiz kelimesin i açıklayarak konumuza girelim https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/faiz-ve-riba-nedir Faiz, kelime olarak, "çoğalıp akmak, dolup taşmak" mânasına gelen feyz kökünden, "çoğalıp akan, dolup taşan" anlamında bir sıfattır. Kelime, Türkçemizde, "Borç karşılığında belli zaman sonunda alınan belirli bir meblağ veya borcun belirli sürede getirdiği kazanç" mânasında isim olarak kullanılmaktadır. Türkçede bu mânada kullanılan faiz kelimesin in son harfi dad`dır. Arapçada bir de son harfi ze olan faiz kelimesi vardır. Bu kelime ise, "elde etmek, kurtulmak, dileğine ermek, başarmak" mânasına gelen feyz kökünden gelen bir sıfattır. "Kurtulan, istediğini elde eden, başaran" mânasına gelmekted ir. Kur`ân-ı Kerîm`de, "Borç verilen şey`i belli bir ilâve ile geri alma" mânasına olan ve feyz kökünden türeyen fâiz فَائض kelimesi yoktur. Bu kelimenin yerine, Kur`an`da ribâ kelimesi kullanılmıştır. Fevz kökünden gelen fâiz فائزkelimesi ise Kur`an`da zikredilm ektedir. Bu iki faiz kelimesin in zaman zaman birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Nitekim İzmir`de yapılan Türkiye 2. İktisat Kongresin de Türkiye Ziraat Odaları Birliği adına sunulan bir tebliğde, böyle büyük bir yanlışlığa düşülmüş; faiz kelimesin e Kur`an`da övgüyle yer verildiğinden bahisle, faizin İslâm`da haram olmadığı, haram kılınan hususun tefecilik olduğu ileri sürülmüştür. Bu iddianın yanlışlığı apaçık ortadadır. Dilimizde kullandığımız faiz kelimesiy le Kur`an`da zikredile n faiz kelimesin in - yukarıda izah ettiğimiz vechile - hiçbir alâkası yoktur. Bu bakımdan, faizin meşrû olduğu iddiasının yanlışlığı açıktır. Türkçede kullandığımız mânadaki faiz kelimesin in karşılığı, ribâ kelimesid ir. Ribâ, lügatte, "çoğalma, artma ve büyüme" mânalarına gelmekted ir. Kur`an-ı Kerîm`in indiği devrede bu kelime, "Borçludan, borç süresi (vâde) mukabili alınan fazlalık" için kullanılıyordu. Bu mânası ile riba mefhumu Türkçede kullandığımız faiz kelimesin in tam karşılığı olmaktadır. FAİZ VE İSLAM https://sorularlaislamiyet.com/yillik-enflasyon-oraninca-faizin-caiz-oldugunu-duydum-diyanetin-bu-yonde-fetvasi-varmis-dogru-mudur Faiz olursa, oran ne olursa olsun helal olmaz. Bu nedenle faiz her zaman haramdır. Ancak enflasyon oranında fazlalık faiz değildir. Mesela, birine yüz lira ödünç verseniz, alt ay sonra enflasyon yüzde otuz olduğu için 130 TL alsanız bu otuz liralık rakkam fazlalığı faiz değildir, altı ay önce verdiğiniz paranın -satın alma gücü bakımından- eşit karşılığıdır. Bu böyle olmakla beraber faizcilik yapan bankalara para yatırarak buradan enflasyon oranında faiz almak caiz olmaz; çünkü: a) Bu bankalar sizden aldıkları parayı reel (enflasyon oranından fazla) faizle satmak suretiyle para kazanmakt a ve size de o paradan ödeme yapmaktadırlar. b) Bankaya para yatırmak bir akit yapmaktır; bu akit, faizli para alım satım aktidir, sonunda kâr da olsa zarar da olsa yapılan akit faizli akit olduğu için İslam'a göre helal değildir. Elinizde para var da bunu meşru yoldan nemalandıramıyorsanız özel finans kurumlarına yatırabilirsiniz... Paranın tedavülden kalkması veya değer kaybetmes i halinde nasıl hareket edileceği hususunda da Hanefi imamları arasında farklı görüşler vardır. İmam-ı Âzam, “Alınan borcun sayı olarak aynı miktarı verilmeli dir. Paranın değeri ister yükselsin, isterse düşsün, borçlu aldığı paranın mislini verir. Yüz lira borç aldıysa yüz lira ödeyecektir.” ( İbni Abidin, Reddü'l-Muhtar, IV:174. Kasani, Bedayiü's-Sanayi,7:394) der. İmam Muhammed ile İmam Ebu Yusuf ise, “Borçlu aldığı borcun mislini vermez, ödeme esnasındaki kıymetini, değerini verir.” (Mecmuatu Resâil İbn Abidin 2/60) demektedi rler. Fetvanın da bu şekilde verildiği bildirilm ektedir. Buna göre, birisine bir seneliğine iki milyon borç veren kimse, aradan bir sene de geçmiş olsa, yine bu miktar alacağının olduğunu bilmelidi r. Fakat ödeme esnasında borçlu, paranın yıllık değer kaybını nazara alarak ona göre bir fazlalık verirse, aldığı borcun kıymetini vermiş olacağından İmameynin (İmam Muhammed ile İmam Ebu Yusuf) kavline göre amel etmiş, hem de alacaklının hakkını üzerinde bırakmamış olur. Bu meselede fazlalık baştan şart olarak koşulmamış, sadece borçlu alacaklıyı düşünerek zararını telâfi etmeye çalışmış olur. Bu meselede şöyle bir yol da tercih edilebili r ki, bu en sâlimi ve en sıhhatlisidir. Borç verme, döviz yoluyla olabileceği gibi, altın üzerinden de yapılabilir. Böylece faiz şüphesi de ortadan kalkmış olur. Buna göre, borç alıp verirken ya döviz alınıp verilir veya altın alınıp verilir yahut sâbit değeri olan ticarî mallar nazara alınır, onlar alınıp verilir. Bunların haricinde bir sene sonra fazlalık belirtile rek verilen borç doğrudan faize girer, dolayısıyla caiz olmaz. (bk. Mehmed Paksu, Çağın Getirdiği Sorular) * * * Düşük de olsa faizli bir muameleye girmek caiz değildir. Şimdilik muamele faiz sayıldığına ve istikbald eki durumu meçhul olup her an değişmesi mümkün olduğuna göre hüküm değişmez. Yalnız borcu kapatmak hususunda Ebu Yusuf’a göre durum değişir. Mesela bir kimse bir milyon liralık parayı bir seneliğine faizle bir buçuk milyona verirse, faizli olduğundan haramdır. Yalnız bir sene sonra daha önce verilen bir milyon para enflasyon sebebiyle ödeme anında bir buçuk milyona tekabül ederse onu, yani başlangıçta verdiği bir milyon mukabilin de bir buçuk milyon alması caizdir. Çünkü bu para altın ve gümüş olmadığı ve değeri itibari olduğu için kendisine itibar edilen değere göre muamele görür. (Halil GÜNENÇ, Günümüz Meseleler ine Fetvalar, I/320-321) Fıkıhçılar, enflasyon altındaki farkın caiz olduğunu söylüyorlar. Örneğin on altın yüz milyon lira karşılığı iken, bir arkadaşınıza yüz milyon lira borç verdiniz. Bir sene sonra yüz milyon liranız geri geldi, ancak değer kaybından dolayı yüz milyonunu z sadece sekiz altın alabiliyo r. Siz iki altın farkını alsanız faiz olur mu? Sorusuna İmamı Azam “bilmiyorum” demiş. Bazı fıkıhçılar ise "caizdir" demiş. Çünkü zarara uğramak söz konusudur . Şimdiki uygulamal arda özellikle iki problem göze çarpıyor: a. Enflasyon miktarının belirlenm esi için yapılan hesaplama lar ne derece güvenilir. Var sayalım ki enflasyon hesabı doğru yapıldı. Problem yok. b. Şimdi bankayla anlaştık. Şu kadar paraya karşılık şu kadar faiz verilecek . İmzaladık. Öncelikle böyle bir anlaşmanın hiçbir sorumluluğunun olmadığını söyleyemeyiz. Çünkü bizzat faiz anlaşması yapılmaktadır. Diğer taraftan bugünkü enflasyon rakamları; örneğin % 50 olsun. Biz de bu rakamın altında taşıt ve konut kredisi veya para yatırıp faiz anlaşması yapmış olalım. Diyelim ki kredileri mizi ödedik veya paralarımızı aldık. Bizi ilgilendi ren önceki enflasyon rakamları değildir. Daha sonraki, parayı ödediğimiz veya aldığımız zamanki enflasyon rakamıdır. Baktık ki enflasyon bizim anlaştığımız rakamın üstünde çıktı. Bu durum da faiz anlaşması haram olmakla beraber, alınan paraya haram denilmesi zor görünüyor. Ancak enflasyon miktarı anlaşmamızın altın da kalırsa, bunun hesabını kim verecek. Allah’a “hesap edemedik, tahminimi z yanlış çıktı, piyasalar karıştı” diye bir bahanemiz ne derece makul ve makbul olur. Neticede zararsız yolları, zararlı yollara tercih etmemiz daha isabetli ve hesabının da daha kolay olduğu kanaatind eyiz. Bu durumda, size faizli bankalara alternati f olarak özel finans kurumlarını tavsiye ediyoruz. FAİZ VE İSLAMİYET https://sorularlaislamiyet.com/yurt-disinda-darulharp-faiz-almak-veya-vermek-haram-midir-gayri-muslim-ulkede-faiz-caiz-olur-mu İmâm-ı Âzam ile İmâm-ı Muhammed'e göre Müslüman olmayan bir memlekett e bulunan bir Müslümanın, Müslümanları aldatıp mallarını çalması veya gasb etmesi caiz olmadığı gibi, gayri müslimlerin mallarını da çalması veya gasb etmesi caiz değildir. Çünkü İslâm dini müsamaha ve fazilet dini olduğu için hiyâneti, aldatmayı, gayriahlâkî ve çirkin şeyleri her yerde yasaklama ktadır. Ancak küfür diyarında yaşayan bir Müslümanın gayri müslimden faiz almasında beis yoktur. Çünkü onlara göre faiz almak hiyânet sayılmaz, normaldir .(el-Fıkhu ale'l-Mezahebil arba'a, I/340. Fethu'l-Vehhab II/355) Diğer mezhepler ile Ebû Yûsuf a göre faiz her yerde yasaktır. Ne İslâm diyarında ne de küfür diyarında onu almak caiz değildir. Alışverişte, ölçüde, tartıda Müslümanlara gösterilen muameleyi gayri müslimlere de göstermek îcâb eder.(el-Fetâva'1-Kübrâ, II/238, Bedâyi es-Senâyi', IX/4378) Hatta bir kimse mesela Avrupa'ya giderse, orada devlete veya şahsa ait bir şey bulursa, onu sahibine vermeye mecburdur .(Hidâye, II/66) "Küfür diyarında gayri müslimlerden faiz almak caizdir." diyen İmam-ı Âzam ile Muhammed'in sözü daha râcihdir. Çünkü bir Müslüman parasını, meselâ bir Alman bankasına yatırsa (ki yatırması doğru değildir) onlar, parasını çalıştırıp bol bol kazanacak lar, para sahibi faizini almadığı takdirde cebine hiçbir şey girmeyece k, üstelik de gayri müslimlerin istihzala rına maruz kalacaktır.(Halil Günenç, Günümüz Meseleler ine Fetvalar, 1/243-244) İmam Azam ve İmam Muhammed‘e göre, küfür diyarında yaşayan bir Müslümanın gayri müslimden faiz almasında bir sakınca olmadığı hususu: “Darülharpte Müslüman ile gayri Müslim arasında faiz olmaz."(Zeylai, Nasbu'r-Raye, IV/44; İbn Hümam, VII/39) hadisi şerifine dayanmakt adır. FAİZ VE DARÜ'L-İSLAM https://www.yenisafak.com/yazarlar/farukbeser/daruul-harpte-faiz-meselesi-2029291 Hanefiler e göre darü'l-harpte faiz alınabilirmiş. O halde Avrupa ülkelerinde, hatta Türkiye'de faiz alıp verebilir miyiz Önce 'darü'l-harp' ne demek, onu görelim. Dâr; yurt, ev, ülke demek. Darü'l-harp de 'harp ülkesi' yani Müslümanların harp halinde oldukları ülke demek. Bunun karşılığı 'Darü'l-İslam', yani İslam ülkesi, devleti, diyarı. Bu iki kavram naslar, yani Kitap ve Sünnet tarafından konmuş ve nitelikle ri belirlenm iş kavramlar değil. 'Darü'l-İslam' kavramı hadislerd e hiç geçmez. Bu kavramlar İslam fıkıhçılarının öteki ile ilişkileri, siyeri, bugünkü tabiriyle, devletler hukukunu düzenlemek için koydukları kavramlar dır. Darü'l-İslam, İslam ülkesidir, darü'l-harp de küfür ülkesidir. Ama bir yerin darü'l-İslam ya da darü'l-küfür sayılabilmesinin şartları da bütün mezhepler e göre farklıdır. Bazı fıkıhçılara göre bu ayrımın nirengi noktası, bir ülkede İslam ahkâmının uygulanıp uygulanma masıdır. Uygulanıyorsa orası darü'l-İslam'dır, velev ki, Müslümanlar azınlıkta olsunlar. Uygulanmıyorsa darü'l-harptır, velev ki Müslümanlar çoğunlukta olsunlar, Türkiye gibi. Bazılarına göre ise belirleyi ci özellik bir ülkede İslam ahkâmının bir kez olsun uygulanmış olmasıdır. Orası artık kıyamete kadar darü'l-İslamdır. Velev ki hiç Müslüman kalmamış olsun, Endülüs gibi. Sonradan bu kavramlar sürekli değişmiş; ilk önce Moğol İstilası sırasında İbn Teymiye bu ikisine bir de ne İslam ne harp yurdu olan ara ülke kavramını eklemiş. Sonra darü'l-ahd, darü'l-küfür, darü's-sulh, hatta son zamanlard a Türkiye gibi ülkeler için darü'r-ridde kavramları ortaya çıkmış. Yani bu kavramlar zamana ve şarta göre zorunlu olarak doğmuş ve zorunlu olarak değişmiş. Bunu şunun için söylüyoruz; 'darü'l-İslam' ya da 'darü'l-harp' denilerek verilen hükümlerin kahir ekseriyet i zamanın şartlarına göre verilen hükümlerdir. Bu konuyu en iyisi değerli dostum Prof. Dr. Ahmet Özel'e sormak lazım. Çünkü 'İslam'da Ülke Kavramı' diye emek mahsulü basılmış bir doktora tezi var. Söylediklerimizin özeti şu: 'darü'l-harpte faiz' meselesi İslam'ın naslarla belirlenm iş bir hükmü, yani bir sabitesi değil. Faiz alıp vermek isteyenle rin bu konuda tutundukl arı delil Ebu Hanife'den nakledile n ve Hanefi fıkıh kitaplarında hadis olarak da yer alan 'Darü'l-harpte Müslümanla harbî arasında faiz yoktur' sözüdür. Ama böyle bir hadisin bulunmadığını başta İmam Şafiî olmak üzere pek çok âlim söyler. Ebu Hanife'nin baş öğrencisi Ebu Yusuf bile bunu hocasından naklederk en, öyle zannediyo rum ki, diye zanlı bir ifade ile anlatır. Var olduğunu kabul edelim : Ebu Hanife bunu söylerken, harp halinde olan ülkeler zaten birbirler inden alabildik lerini alırlar. Bu hukuken meşrudur diye düşünerek söylemiştir. Kaldı ki o, müslümanın darü'l-harpte faiz vereceğini değil alabileceğini söylemiştir. Gerekçesi şudur; harp halinde olduğumuz insanların malları bize helaldir. Müslüman kendisine helal olan bir malı hangi yolla olursa olsun alabilir. Hatta kesin kazanacağını biliyorsa kumarla dahi alabilir. Çünkü o mal zaten onundur ama başka alabilece k bir yolunu bulamadığı için bu yolla alıyor demektir. Ayrıca harp, düşmanı zayıflatmak için vardır. Onu iktisaden zayıflatmak da harbin bir parçasıdır. İkinci olarak, yine bu sözün hadis olduğunu varsayalım, o takdirde bunun darü'l-harpte müslim ile gayrimüslim arasında faiz alışverişinin cevazına delalet etmesi kesin değil zannîdir. Çünkü 'Müslimle gayrimüslim arasında faiz yoktur' demek; faiz onlar arasında bile olmaz, olmamalıdır anlamına da gelebilir . Buna karşılık faizden söz eden naslar hem çoktur, hem de umumi ve kesindir. Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim'de en şiddetli tehdit gören günah faizdir. 'Kim faizi bırakmazsa Allah'a ve Resulü'ne karşı bir nevi savaş halinde olduğunu bilsin' buyrulur. Resulüllah Efendimiz Veda Haccı'nda 'faizin her türlüsünü yasakladığını ve ayaklarının altına aldığını' söyler. Bunca kesin nas karşısında, faiz gibi hatarlı bir konuda zannî bir delile tutunmak da hatarlıdır. Kaldı ki, bugün faiz kişiler arasında değil, daha çok kişi ile banka arasında cereyan etmektedi r. Bankada Müslümanın da gayrimüslimin de parası vardır. O halde bankadan faiz alan, onu sadece gayrimüslimden almış olmaz. Müslümanın faiz vermeyeceği konusunda ise herkes müttefiktir. Sonra İmam Ebu Hanife'nin gerekçesi harbîyi iktisaden zayıflatmaktır. Bugün bankalara para yatıranlar onları zayıflatmıyor aksine onların zayıfları sömürmesine, verdiği paranın on katıyla katkıda bulunuyor . Ayrıca söz konusu olan darü'l-harptir. Bugün mesela biz Almanya ile harp halinde değiliz. O halde orası olsa olsa darü's-sulh, ya da darü'l-küfür olabilir. O halde faiz hakkındaki hüküm, Efendimiz'in şerefli sözüdür: 'Faizin her türlüsü haramdır ve hepsi ayağımın altındadır'. FAİZ VE İSLAM Faiz http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1342 Sual: Dinimizde faizin hükmü nedir? CEVAP Bugün faizin, içkinin, zinanın haram olduğunu bilmeyen müslüman yoktur. Haramlar zamanla helal olmaz. Şu kadar var ki, (Zaruretle r, haram olan bir şeyi mubah kılar), fakat zaruret bitince haramlığı devam eder. Mesela susuzlukt an ölecek kimsenin, şaraptan başka içecek bir şey bulamazsa, ölmeyecek kadar şarap içmesi caiz olur. Daha fazla içmesi caiz olmaz. Açlıktan ölecek kimsenin leş yemesi de böyledir. Bu ve benzeri durumlar haricinde faize helal denmez. Faiz hakkında Tergib’deki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Helak eden yedi şeyden birisi faiz almaktır.) [Buhari] (Yedi büyük günahtan biri faiz yemektir.) [Bezzar] (Faiz alana da verene de lanet olsun!) [Müslim] (Vücuduna dövme yapana, yaptırana, faiz alıp verene lanet olsun.) [Buhari] (Allahü teâlâ, dört kimseyi Cennete koymaz: Bunlar, devamlı içki içen, faiz alan, yetim malı yiyen ve ana-babasına asi olandır.) [Hakim] (Faiz 73 kısımdır. En aşağısı, kişinin anası ile zina etmesi gibidir.) [Hakim] (Bir dirhem faiz alıp vermek otuz zinadan günahtır.) [Taberani] (Hep faiz yiyen sonunda fakirliğe düşer.) [İbni Mace] (Kıyamet yaklaştıkça, faiz, zina, ve içki çoğalır.) [Taberani] Gayri müslim diyarında Faiz hakkında pek çok hadis-i şerif vardır. Kur'an-ı kerimde Bekara suresi 275. âyet-i kerimesin de, (Alış verişin helal, faizin haram) olduğu bildirilm ektedir. Ecnebi ülkelerde, müslümanların, gayri müslimlere ödünç verip, onlardan faiz almalarının caiz olduğu Mülteka’da yazılıdır. Mecmaül enhür ve Dürer’deki hadis-i şerifte, gayri müslim ülkelerde, müslümanların kâfirlerden faiz almalarının caiz olduğu bildirilm iştir. Bundan başka zaruret dışında faiz her yerde her zaman haramdır. (Cevhere) Faiz yalnız İslam dininde değil, semavi dinlerin hepsinde haramdı. Fetava-i Hayriyyed e buyuruluy or ki: (Zimmi [gayri müslim] zimmiye elli lira ödünç verip, faizi ile birlikte ellibeş lira alsa, beş lirayı geri vermesi gerekir. Çünkü, faiz her dinde haramdır.) Faiz, ödünç vermekte, rehinde ve alış verişte olur. Fıkıh kitaplarında faizin yetmişten fazla çeşidinin olduğu bildirilm ektedir. Bunun için alış veriş ve başka sözleşme yapacak kimseleri n, hangi hallerde faiz olduğunu iyice öğrenmesi gerekir. Bu bilgileri öğrenmek farz-ı ayndır. Bilmeyen kimse farkında olmadan faiz alıp verir, böylece büyük günaha girmiş olur. Haram olduğunu bilmediği için tevbe etmez. İmam-ı Rabbani hazretler i buyuruyor ki: Daha fazlasını ödemesi şartı ile ödünç vermek faizdir. Haram anlaşma ile ele geçen malın hepsi haram olur. Mesela, 12 kile ödemesi şartı ile, on kile buğday ödünç verilse, 12 kilenin hepsi haram olur. Fazladan alınan 2 kilesi kul hakkı olduğu için, geri verilmesi gerekir. On kilesi de haram olduğu için fakire sadaka olarak verilir. Bir teneke sütün içine konan bir bardak idrar sütün tamamını necis eder. Faizle ödünç verilen paranın, faizini, ana parasından ayırmak mümkün olmaz. Sütte olduğu gibi tamamı kirlenmiştir. Sual: Almanya’da bazıları, (Avrupa İslam diyârı değildir, dâr-ül-harbdir) diye, bazı şeyler yapıyorlar. Kanunlara uymak, faiz almak, sigorta yaptırmak, sakal kesmek, Cuma kılmamak, haç takmak, yalan söylemek gibi şeyler caiz midir? CEVAP Dâr-ül-harbde de olsa, İslam bilgileri nin yaygın olduğu yerde, müslümanların çoğunun bildiği şeyleri bilmemek, öğrenmemek özür olmaz, günah olur. Küfre sebep olan bir işi, bilerek yapmak küfür olur. Beline, zünnar denilen papaz kuşağını bağlamak, haç takınmak ve küfre mahsus şey giymek de böyledir. Kâfirlerin bayram günlerinde, o güne mahsus şeylerini, onlar gibi kullanmak da küfür olur. Bunları mizah için, başkalarını güldürmek için, şaka için kullanmak da küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez. Fakat bunları harbde düşmana karşı, barışta zalime karşı, hile olarak kullanmak küfür olmaz. Peygamber efendimiz, (Harb hiledir) buyurdu. Yalan da üç yerde caizdir. Biri harbdedir . Din düşmanlarından korunmak veya müslümanları korumak için yalan caizdir. (Uyun-ül besair, Hadika) Kâfir ülkede, müslümanların seçeceği imamın, Cuma kıldırması makbuldür. (Redd-ül Muhtar) Ehl-i kitabın kesmiş olduğu hayvan, aksi sabit olmadıkça, temiz kabul edilir. (Eşbah) İbni Âbidin hazretler i buyuruyor ki: (Gayri müslim ülkelerde, onların kanunlarına itaat etmek [karşı gelmemek] zarureti vardır. Mallarına, canlarına, ırzlarına saldırmak asla caiz değildir.) [Redd-ül Muhtar kadılık bahsi] Abdülgani Nablusi hazretler i buyuruyor ki: (Hükümet mubah bir işi yasak ederse, bu emre itaat vacip olur. Kendini tehlikeye atmak caiz olmaz.) [Hadika s.143] Muhammed Hadimi hazretler i buyuruyor ki: (Hükümetin emrettiği her mubahı yapmak millete vacip olur.) [Berika s.91] Bu üç eserde de görüldüğü gibi, müslüman, dünyanın neresinde olursa olsun, ister müslüman ülkelerde, ister gayri müslimlerin bulunduğu yerlerde, onların kanunlarına karşı gelmemeli, güzel ahlakı ile herkese örnek olmalıdır. Müslümanların kıyafetleri Kâfirlere veya kadınlara benzemek için sakalı kazımak haramdır. (İbni Âbidin) Sakal kazımak, ateşe tapanların âdetidir. Kâfirlere teşebbüh haramdır. (Bahr, Tahtavi) Sakalı bir tutam uzatmak sünnettir. [Dâr-ül-harbde veya zulüm görmemek, nafakadan olmamak, emr-i maruf yapabilme k, müslümanlara ve İslamiyet’e hizmet edebilmek, dinini, namusunu koruyabil mek için sakalını kazımak caiz, hatta lazım olur. Özürsüz olarak kısaltmak ve kazımak mekruhtur . Sakal sünnetine önem vermeyen kâfir olur.] (Berika) Dâr-ül-harbde, kâfirlerin mal, can ve ırzlarına saldırmak haramdır. Kâfir kadınların başlarına, kollarına, bacaklarına bakmak haramdır. Kâfirin malını almak, kalbini kırmak, müslümanın malını almaktan daha büyük günahtır. Kâfirlerin haklarına dokunmama k, kimseyi dolandırmamak, müslümanlık icabıdır. Kâfirlerden de gasp, hırsızlık gibi gayri meşru yol ile alınan şey, mülk-i habistir, kullanılması haramdır, sahibi bulunmazs a, fakirlere sadaka olarak vermek lazımdır. Hayvan hakkı, insan hakkından, kâfirin hakkı da, hayvan hakkından daha büyük günahtır. Başkasının malını ondan izinsiz alıp, kullanıp, zarar yapmadan yerine bırakmak da haramdır. (Hadika) Gayri müslim vatandaşlara da, dünya işleri için, dargın olmak caiz değildir. Onların da, güler yüzle, tatlı dille gönüllerini almak, incitmeme k, haklarını ödemek lazımdır. Müslüman olsun, kâfir olsun, nerde olursa olsun, hiç bir insanın malına, canına ve ırzına, namusuna dokunmak caiz değildir. Kâfir turistler, muamelatt a, müslümanların hak ve hürriyetlerine mâliktir. Kendi dinlerini n icaplarını yapmakta, ibadetler ini yapmakta serbestti rler. İslamiyet, kâfirlere de, bu hürriyeti vermiştir. Müslüman, yabancıların kanunlarına karşı gelmemeli, suç işlememelidir. Fitne çıkmasına sebep olmamalı, hiç kimseye zulüm, işkence yapmamalıdır. Müslümanlığın güzel ahlakını, şerefini, her yerde herkese göstermeli, her milletin İslam dinine sevgili ve saygılı olmasına sebep olmalıdır. (İslam Ahlakı) Kâfire ücret ile hizmet etmek mekruhtur . Fakat Dâr-ül-harbde caizdir. Kâfir ülkesinde, onların kanunlarına karşı gelmemek zarureti vardır. Hükümet mubahı da yasak etse, buna uymak vaciptir. Kendini tehlikeye atmak caiz olmaz. (Redd-ül Muhtar, Hadika, Berika) Avrupa’da faiz meselesi Dâr-ül-harbde, müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan faiz almasının caiz olduğu bütün kitaplard a yazılıdır. Dâr-ül-harbde, gayri müslimlerin mallarını faiz, kumar, fâsid bey’ ile almak helaldir. Bu yollarla müslümanın zarar etmesi ise, helal değildir. (Redd-ül Muhtar) İmam-ı a’zam ve imam-ı Muhammed, (Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz olmaz) buyurdu. (Mültekâ) Dâr-ül-harbde, bir müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz ve sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (Kuduri, Cevhere, Vikâye, Hindiyye, Mebsut, Dürr-ül Muhtar, Redd-ül Muhtar) gibi muteber eserlerde yazılıdır. Aynı husus Mecma’ul-enhür ve Dürer’de de, (Lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifi ile bildirilm ektedir. Çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır. Fakat, mallarına saldırmak, zorla almak caiz değildir. Diyanet Ansiklope disi’nin faiz maddesind e de böyle yazmaktadır. Dâr-ül-harbde, yalnız kâfirlerden faiz alan bir bankaya para yatıran bir müslümanın, bu paranın faizini alması helal olur. Bu bankadan ödünç para alıp faiz verenleri n hepsi müslüman ise, bankaya yatırılan paranın faizini almak haram olur. Bankadan para alıp faiz verenler, müslüman ve harbi kâfir karışık ise, o bankadan alınan faiz ve hizmet karşılığı alınan maaş mekruh olur. Müslüman müşterisi çok ise, harama yakın, harbi kâfir müşterisi çok ise, helale yakın mekruh olur. Meşihat-i islamiyye nin çıkardığı Ceride-i ilmiye kitabının 55. sayısının 1744. sayfasında yazılı fetvada da, (Dâr-ül-harbde kâfir bankasına para yatırıp, bankadan faiz almak, şer’an helal olur) buyuruluy or. Sigortacı ile Dâr-ül-harbde sözleşme yapmak ve vereceği paraları almak helal olur. (İbni Âbidin) Diyanet Ansiklope disi’nde ise şöyle diyor: Ebu Hanife ve imam-ı Muhammed’e göre dâr-ül-harbde müslümanla harbi arasında faiz muamelesi caizdir. Aynı şekilde Hanefi mezhebine göre, fâsid kabul edilen alış veriş ve ticari muamelele r, bahse girmek ve kumar oynamak da caizdir. Ancak müslümanın bu işlemlerden kazançlı çıkması şarttır. (Faiz maddesi s.121) Bu vesikalar dan da anlaşıldığı gibi, faiz almak caiz olan yerlerde, banka reklamı yapmak da caizdir. Üstelik bankalar, sadece faizli işlem yapmaz, fabrikala ra, şirketlere hissedar olmak, bina yapıp satmak, alacaklıların senedini tahsil etmek, para havalesi yapmak gibi birçok faizsiz işlem de yapar. Böyle kazancı haram-helal karışık bir kimsenin verdiği hediyeyi almak, onunla alış veriş ve kira işlemleri yapmak caiz olur. (Hadika) Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmek, yani bir nevi kumar oynamak da caizdir. Rum suresinde, (Rumlar, en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgile rinden sonra birkaç yıl içinde galip gelecekle rdir) buyurulma ktadır. Müşriklere göre ise, bu, inanılacak şey değildi. Halbuki Allahü teâlânın vaadi mutlaka gerçekleşecekti. Hazret-i Ebu Bekir, sure-i celilenin inişinden sonra, müşriklere, (Bu galibiyet, sizi sevindirm esin. Birkaç yıl sonra Roma, Farsa mutlaka galip gelecekti r) demişti. Müşrikler, (Bu birkaç yıl ne kadar zaman?) diye sordular. Üç yıl diye cevap verdi. Übeyy ibni Halef, (Yalan) diyerek, on deveye Hazret-i Ebu Bekir ile bahse tutuştu. Hazret-i Ebu Bekir, durumu Resul-i ekreme haber verdikler i zaman, Peygamber efendimiz, (Birkaç yıl, 3-9 yıl arası demektir. Deve adedini çoğalt ve müddeti de uzat) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir, Übeyy’i arayıp buldu. Übeyy, (Ne o, pişman mı oldun?) dedi. Hazret-i Ebu Bekir, (Hayır pişman olmadım. Seninle bahsi artıralım. Yüz deve yapalım. Müddeti de dokuz yıla çıkaralım) dedi. Übeyy, durumdan çok emindi. Romalıların hiçbir vakit, yeniden savaş edebilece klerine ihtimal vermediği için, (Peki yüz deve, dokuz yıl olsun) dedi. Dokuz yıl sonra, Bedir’de Müslümanlar, müşriklere Allahü teâlânın yardımı ile galip geldikler i sırada, Romalılar da Farslılarla, tekrar giriştikleri savaştan muzaffer olarak çıkmışlardı. Hazret-i Ebu Bekir bahsi kazanmıştı. Fakat develerin i bizzat Übeyy’den isteyemed i. Übeyy, Uhud’da yaralanmış ve Mekke’ye dönüşünde ölmüştü. Develeri Übeyy’in vârislerinden aldı. Bu durum müşrikleri iyiden iyiye düşündürdü. İçlerinden birçoğu, müslümanlığı kabul etti. Böylece Kur’an-ı kerimin bir mucizesi daha meydana çıktı. (Medarik,Tibyan) Mekke-i mükerreme, o zaman İslam ülkesi olmadığı ve Hazret-i Ebu Bekir’in kazanması garanti olduğu için bu bahis işi caiz görülmüştü. Bunun için İmam-ı a’zâm ile İmam-ı Muhammed’e göre, ribâ ve kumar gibi şeylere ait fâsid akidler, dâr-ül-harbde, müslümanlar ile kâfirler arasında caizdir, yapılabilir. (Mülteka) Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmenin caiz olduğunu gösteren bir misal daha verelim: Meşhur bir pehlivan olan Rükâne, koyunlarının üçte birini bahse koyarak Peygamber efendimiz e güreş teklifind e bulundu. Resululla h efendimiz, defalarca Rükâne’yi yenip koyunların tamamını aldı. Sonra da ihsan ederek hepsini geri verdi. Rükâne müslüman oldu. (Mebsut, Mevahib-i ledünniyye, Şevahid-ün-nübüvve) Sual: Kuyumcu dükkanım var. Biliyorsu nuz altın alıp satıyoruz. Neye dikkat etmem lazım? CEVAP Sarrafların ve bunlardan alış veriş yapanların bilmesi gereken hususlard an bazıları şunlardır: 1- Altın, altın ile değiştirilirken, birinin ağırlığı biraz fazla olursa haram olur. Mesela 7.2 gram ağırlığındaki Reşat altını verip bunun yerine 7 veya 8 gram bilezik almak, faiz olur haram olur. Ağırlıklarının eşit olması lazımdır. 2- Altını altına satarken, ağırlıkları aynı olsa bile biri veresiye olursa yine haram olur. Mesela kuyumcuya, bir Hamit lira verilip yerine bir adet Elgazi istenilse, kuyumcu da, şimdi Elgazi yok, yarın vereyim dese haram olur. 3- Altında ayar farkı nazarı itibara alınmaz. Mesela on gram 24 ayar altın ile on gram 14 ayar altın değişirse, iki taraftan biri, fazla bir şey alırsa, haram olur. 4- Hurda altın, işlenmiş altın, antika altın, birbiri ile değişirken eşit ağırlıkta olması lazımdır. Mesela Hamit verip de yerine Reşat alınırken ayrıca bir şey almak haramdır. Yukarıda bildirile n haramlara düşmemek için şunları yapmalıdır: a- Hurda altın getirip yerine işlenmiş altın almak isteyen, önce hurda altınlarını kağıt para ile satar. İşlenmiş altınları da kağıt para karşılığı satın alırsa hiç mahzuru olmaz. b- Altını, altın karşılığı değil de, kağıt para veya başka mal karşılığı veresiye satmakta da hiç mahzur yoktur. Mesela kuyumcuda n bir Reşat altın veresiye bir ton oduna satılabilir. Altın ve gümüş olmayan madeni veya kağıt paralarla da veresiye satmak caizdir. c- Altını veya herhangi bir malı veresiye pahalı satmak caizdir. (Dürer, Hindiyye, Erba'in-i Selmâni) Faizli alış verişler 1- 5 gr 14 ayar ile 5 gr 24 ayar altını değişmek caizdir. Biri fazla ise veya veresiye ise faiz olur. Hadis-i şerifte, (Altın altına, gümüş gümüşe, hurma hurmaya, buğday buğdaya, tuz tuza, arpa arpaya misli misline satılırken, biri fazla olursa faiz olur. İkisi de peşin olmak şartı ile, altını gümüşle [veya başka şey ile] fazla veya eksik fiyatla, alınıp satılabilir) buyuruldu . (Tirmizi) 2- Hurda altın, çok değerli antika bir altınla bile değiştirilirken eşit ağırlıkta olmalıdır. Antikadır, değeri yüksektir diye fazla altın almak faiz olur. Faiz olmaması için, antika altının yanına mesela bir de kalem konursa, bu kalemle birlikte antika altına çok yüksek fiyat istenebil ir. Diyelim ki 7 gr antika altın için, yanında başka mal da olduğundan dolayı, bir kg işlenmiş altın istemek caiz olur. 3- Hurda altın yerine işlenmiş altın almak isteyen, hurda altınlar ile işlenmiş altınların fiyatı hesap edilir. Diyelim hurda altın 80, işlenmiş altın da 100 milyon TL tuttu ise, 20 milyon TL fark istenir. Veya hurda altın çok olup 100, işlenmiş altın da 80 milyon TL tutmuş ise, 20 milyon TL fark verilir. 4- Altını, kağıt para veya başka mal karşılığı veresiye çok pahalı satmak caizdir. 5- Bir teneke kaliteli buğdayı, bir teneke kalitesiz buğdayla değişmek caizdir. Biri fazla olursa faiz olur. 5 teneke kalitesiz buğday verip, 4 teneke kaliteli buğday almak faiz olur. 4 teneke buğdayın yanına başka cins bir mal mesela bir kalem veya bir kitap konur, bununla birlikte satılırsa caiz olur. 6- Bir şey kendi cinsi ile, [mesela arpa arpaya, altın altına] veresiye satılınca faiz olur. 7- Ortak bir malı, ölçmeden veya tartmadan paylaşmak faiz olur. [Mesela kurban etini tartmadan bölüşmek faiz olur. 4 hisseye birer ayak, bir hisseye baş, ötekine de deri konursa faiz olmaz.] 8- Bir malı, mesela 2 ay sonra teslim etmek üzere sattıktan sonra, noksan olarak, daha önce vermek faiz olur. [Çek, senet kırdırmak da faiz olur. Vadesi gelmemiş borcu birkaç ay önce öderken eksik ödemek faiz olur. Faiz olmaması için hepsi ödenir. Sonra alıcı fazlasını borçluya hediye eder.] 9- İki kişi, birer çuval buğdayı, ölçmeden, karıştırıp un yaptırdıktan sonra, ikiye bölüşseler faiz olur. 10- İki kişinin ortak bir ineği olsa, sütünü bir gün biri, bir gün öteki alsa faiz olur. Her günkü sütü eşit bölüşmek gerekir. [Bunun gibi iki kişinin kirada bir evi olsa, kirasını bir ay biri, bir ay öteki alsa caiz olmaz. Her ay alınan parayı ikiye taksim etmek gerekir. Altın günü, dolar günü, TL günü veya başka bir mal günü yapıp, her seferinde birine altın, Dolar, TL veya başka mal vermek caiz olmaz.] 11- İki kişi, arabalarını, her biri kullanmak üzere, muayyen bir zaman için değişseler faiz olur. 12- Bir şeyi ucuz satın almak veya ona pahalı satmak şartı ile ödünç vermek faiz olur. 13- Bir şeyi, aldatmak suretiyle pahalı satmak veya ucuz almak da faiz olur. Aldatmada n pahalı satmak veya ucuza almak caizdir. [Bu maddeler, (Erbain-i Selmani) kitabından alınmıştır.] Faiz çok büyük günahtır. Ancak faizden bahseden çok kimse, faizin ne olduğunu bilmiyor. Sadece faizin bir iki çeşidini biliyor. Halbuki faiz çeşidi çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Faiz yetmiş üç çeşittir.) [Hakim] (Faiz, genel olarak veresiyed e olur.) [Müslim] (Bir zaman gelecek, insanlar, helali haramı düşünmeyecek, sadece paranın gelmesini düşüneceklerdir.) [R.Nasıhin] Ödünçte bile faizin olduğunu çok kimse bilmez. Mesela iki ay sonra vermek üzere bir milyon lira ödünç almak faiz olur. Hamza Efendinin Bey ve Şir’a risalesin in şerhinde, (Ödünç verirken zaman tayin etmek faiz olur) buyuruluy or. Faizden kurtulmak için alış veriş bilgisini iyi öğrenmek gerekir. Alış veriş bilgileri, toplu halde Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabında vardır. Sual: Evimi bir arkadaşa verdim. Bana ödünç bir milyar lira verdi. Ben de dedim ki, (Evimden kira almıyorum, sen de parandan faiz alma. Paran bende kaç sene durursa, o kadar sene evde kirasız otur) dedim. Yani para faizsiz, ev kirasız oluyor. Dinimizce bir sakıncası var mı? CEVAP Evet. Açıkça faizdir. Evde paranın faizi karşılığı oturmakta dır. Peygamber efendimiz, (Menfaat getiren ödünç faizdir) buyuruyor . Size verdiği ödünç karşılığı evde oturuyor. Arkadaş size ödünç vermeseyd i, kirasız otur der miydiniz? Deseniz bile, bu şekilde bir anlaşma faizdir. Faiz ise çok büyük günahtır. Sual: Faiz helal, riba haramdır diyorlar doğrusu nedir? CEVAP Faiz ile riba aynıdır. Faiz yedi büyük günahtan biridir. (Buhari) Kur'an-ı kerimde de faizin haram olduğu bildirilm iştir. (Bekara 275-279) Faizin haram olduğunu bildiren birçok hadis-i şeriflerden biri şöyle: (Miraç gecesi, karınları ev gibi, içleri yılan dolu insanlar gördüm. Bunların kim olduğunu Cebrail aleyhisse lama sordum. Faiz yiyenler olduğunu bildirdi.) [İbni Mace] Her ihtiyaç zaruret değildir Mecelle’de diyor ki: Zaruretle r, memnu olanı mubah kılar. Yani yasak olan şeylerin, zaruret devam ettiği müddetçe yasaklığı kalkar. (Madde 21) Bazı kimseler, Mecelle’nin bu maddesini gerekçe gösterip, (Her ihtiyaç zaruretti r. Zaruret karşısında da haramlar mubah olur) diyerek haramları mubah gibi işliyorlar. Zaruret nedir, ne değildir? Zaruret: Kendinin veya nafakasını vermesi gerekenle rin, aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olması demektir. (Eşbah) Zaruret, zor ile, başka şey yapmaya imkan olmadığı hallerde olur. (Kamus tercümesi) Görüldüğü gibi, insanı bir şey yapmaya zorlayan, insanın elinde olmayan semavi sebebe zaruret denir. Kısacası, dinimizin emrettiği veya yasakladığı bir işte, başka bir şey yapamama mecburiye ti zaruretti r. Zarureti birkaç misal ile açıklayalım: Bir günlük yiyeceği olanın dilenmesi haramdır. Çalışmaktan aciz olup açlıktan ölecek kimse, ödünç arar. Ödünç veren olmazsa dilenir. Dilendiği halde, kimse bir şey vermezse, leş yiyebilir . 24 saat yemek yemeyen kimse açtır. Bu açlığı ihtiyaçtır. Çünkü ölecek bir durum yoktur. Böyle bir kimsenin leş yemesi haram olur. Burada görüldüğü gibi, zaruret, bütün kapıların kapanması halinde yapılacak son çaredir. Kullanılmadığı zaman helake sebep olan yasak şeyi kullanmak zaruret olur. Kullanılmaması sıkıntıya, meşakkate sebep olursa, ihtiyaç denir. Mesela günlerce aç kalıp yiyecek bir şey bulamayanın ölmeyecek kadar leş yemesi zaruretti r. (Uyun-ül-Besair s.119) Ölmeyecek kadar yemek zaruret; fakat doyuncaya kadar yemek zaruret değildir. İmam-ı Rabbani hazretler i buyuruyor ki: (İhtiyaç başka, zaruret başkadır. Zaruret halinde caiz olan şey, ihtiyaç olunca caiz olmaz. (İhtiyacı olana faiz haram olmaz) demek, Kur'an-ı kerimin emrini değiştirmek olur. Maide suresinin 3. âyet-i kerimesin de (femenidtu rra fi mahmasati n) buyuruluy or. [Mahmasa, açlıktan ölme hâlidir. Muztar, sıkışık, zaruret halinde olan çaresizliktir.] Âyet-i kerimenin meali, (Ölüme sebep olan sıkışık hâle düşen) demek olur. Bu âyet-i kerime, zaruret halinde haramdan affolunac ak özrü beyan buyurmakt adır. Faiz ile ödünç almak için her ihtiyaç özür olsaydı, faizin haram edilmesin in sebebi kalmazdı. Çünkü faiz ödemeyi ancak ihtiyacı olan kabul eder. İhtiyacı olmayan, açıktan para vermek istemez. Allahü teâlânın bu yasak emri, yersiz lüzumsuz olurdu. Allahü teâlânın kitabına böyle iftira edilemez. Helale haram, harama helal diyen kâfir olur. Her ihtiyaç zaruret sayılırsa, faizin haram olacağı yer kalmaz. Faizin haram edilmesi, abes, lüzumsuz bir emir olur. Hatta oruç kefaretin i, yemin kefaretin i ödemek niyetiyle, fakirleri doyurmak için faiz almak da caiz değildir.) [Müjdeci Mektublar 202] Kişiye ve yere göre farklı hükümler Sual: Fıkıh kitaplarından habersiz biri, (Dinin hükümleri, ibadetler ve haram ve helaller kişiye veya bölgeye göre değişmez. Bir şey haram ise her yerde ve herkese haram, helal ise, her yerde, herkese helaldir) diyor. Bunların istisnası olmaz mı, herkesi aynı kalıba sokmak doğru mu? CEVAP Elbette her hükmün istisnala rı olur. Birkaç örnek verelim: 1- İslam’ın farzı zengine beş iken fakire dört veya üçtür. Zekat vermek fakire farz değildir. Gücü yetmezse hacca gitmesi farz değildir. Abdestin farzı sağlam insana dört iken, ayakları olmayana üçtür. 2- Namaz ve orucun hükümleri, ekvatorda kiler ve kutuplard akiler için aynı değildir. Ekvatorda gündüz oruç tutulur, gece yiyip içilir. Ama kutuplard a gündüz bazen 6 ay bile gündüz olur. Altı ay insan aç duramaz. Namaz vâkitleri de güneşe göre tayin edilmez. 3- Sağlam bir insanın kıldığı namaz ile hasta, sakat olanın kıldığı namaz aynı olmaz. Ayakta durmak farz iken, ayakta duramayan oturarak kılar, oturarak da kılamayan yatarak kılar. 4- Yıkanınca hastalana cak kimse, gusletmek yerine teyemmüm eder. 5- Yolcuya, kadına, hastaya, esire, hapiste olana cuma namazı farz olmaz. 6- Ağzına, burnuna un tozu girenin orucu bozulur. Fakat un işinde çalışanın bundan sakınması zor olacağı için orucu bozulmaz. 7- Savaşta vatanını ve dinini muhafaza için düşman askerini öldürmek caiz iken, barışta kâfirin kalbini kırmak bile büyük günahtır. 8- Bahse girmek, kumar oynamak haram iken, gayri müslim diyarında %100 kazanmak şartı ile oynamak caizdir. Nitekim Mekke henüz İslam ülkesi değil iken, Hazret-i Ebu Bekir, Resululla h efendimiz in emrine uyarak Übeyy ibni Halef ile bahse girmiş ve bahse konan yüz deveyi almıştır. 9- Domuz ticareti şiddetli haramken, gayrimüslim turistler e öldürülen birkaç vahşi domuzu satmak caizdir. 10- Faiz alıp vermek büyük günahtır. Ama faiz almanın gayri müslim ülkelerde caiz olduğu Dürr-ül Muhtar, Redd-ül Muhtar, Mülteka, Mecmaul-enhür, Dürer ve Gurer, Kuduri, Cevhere, Vikaye, Fetavayı Hindiyye, Fethul-kadir, Ceride-i ilmiyye gibi birçok fıkıh kitabında yazılıdır. Mecmaul-enhür ve Dürer’deki (La riba beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = Dar-ül-harbde, Müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifini bilmeyenl ere ne vesika gösterilse faydasızdır. Katılım bankaları Sual: Katılım bankaları ile diğer bankaların çalışmaları aynıdır. Zerre kadar fark yoktur. Katılım bankaları, kâr ortaklığı adı altında kâr payı veriyorla r. Diğer bankalar da buna kâr demiyor faiz diyorlar. Sadece isim farkı ile birisi caiz, öteki haram olur mu? CEVAP Önemli olan anlaşma ve sözleşmedir, çalışma tarzlarının aynı olması bir şeyi değiştirmez. Mesela, bir erkeğin yabancı bir kadınla ücretli veya ücretsiz, beraber olması zina olur, ama iki şahit yanında nikah yaparak beraber olması helal olur. Yapılan iş aynı ise de, sözleşme farkı var. Bir banka, bir milyon lira için bir lira faiz alsa haram olur. Fakat, aldığı fazlalık para için muamele masrafıdır dese caiz olur, faiz derse haram olur. Burada yapılan iş aynı ise de, anlaşma, söz farklıdır. Katılım bankaları da, kâr-zarar ortaklığı derse mahzuru olmaz. Sadece kâra ortak denirse, diğer bankalard an bir farkı kalmaz. Altın günü yapmak Sual: 10-15 arkadaş, tasarruf yapmak için, altın günü yaparak, toplanan altınları kur’a çekerek her hafta veya her ay birine vermek caiz midir? Caiz değil ise, çıkar yolu nasıldır? CEVAP Kitaplard a bunun caiz olmadığı, faiz olduğu bildirili yor. Yine fıkıh kitaplarında şu örnekler de veriliyor: İki kişinin ortak bir ineği olsa, sütünü bir gün biri, bir gün öteki alsa faiz olur. Her günkü sütü eşit bölüşmek gerekir. Bunun gibi iki kişinin kirada bir evi olsa, kirasını bir ay biri, bir ay öteki alsa caiz olmaz. Her ay alınan parayı, ikiye taksim etmek gerekir. Altın gününün caiz şekli, şöyle olabilir: Sohbet etmek için, önce hangi evlere gidileceği, kur'a ile veya anlaşarak tespit edilir. Sonra, her gidilen evin sahibine, mesela bir çeyrek altın hediye edilir. Böyle hediyeleşme usulü ile yapılırsa, caiz olur. Denilebil ir ki, bizim niyetimiz hediyeleşmek değil, tasarruf etmektir. Evet, niyet tasarruf olsa da, hediyede, alış verişte, nikahta söze itibar edilir, niyet geçersizdir. Niyeti ne olursa olsun, bunu sana hediye ettim der de, öteki kabul ederse, hediye sahih olur. Faiz ve ticaret Sual: (İslamiyet’te faiz yasak edildiği için ticaretim iz aksadı, geri kalmıştık) diyenlere ne söylemeli? CEVAP (Faiz, uzun yıllardan beri serbestti r. Buna rağmen niye kalkınmadık?) demek yeterli olur. Eskiden, Müslüman tüccar, zenginler den ödünç alır, böylece, tefeciden kurtulurd u. Ödünç alamayan tüccar, hisse senetleri çıkarıp, Müslümanları kendine ortak yapardı. Kâra ortak olmak için, zenginler tüccara çok para verirlerd i. Paralarını bankaya değil, ticarete yatırırlardı. Böylece, yurtta ticaret, sanat gelişir, ülke kalkınırdı. Hem de, tefeciler kimseyi soyamaz, millet refaha kavuşurdu. İşlem masrafı Sual: Banka, müşterilerine, borç para da veriyor, ancak belli bir miktar işlem masrafı alıyor. Bu şekilde borç almak caiz midir? CEVAP İşlem masrafı diyorsa mahzuru olmaz. Faiz diyorsa caiz olmaz, çünkü dinde, böyle işlerde söze bakılır, niyete bakılmaz. Niyete bakılan yerlerde de söze bakılmaz. Söz ve niyetin yerleri değişiktir. Malın kıymetini gizlemek Sual: S. Ebediyye'de, (Satılan şeyin ayıbını ve satın alınan şeyin kıymetini gizlemek fâiz olur) deniyor. Bir kimse sattığı malı kaça aldığını söylemek mecburiye tinde midir? CEVAP Soran kimseye malın alış fiyatını değil, piyasa değerini söylemek lâzımdır. Piyasa değeri demek, bu maldan anlayan bilirkişilerin, eksperler in verdikler i fiyat demektir, alış fiyatı değildir. Bir kimse bir malı çok ucuza alsa da, rayiç fiyattan satabilir . Mesela 50 liraya aldığımız bir mal, piyasada 100 lira ise, bu malın değeri 100 liradır diyerek satmak caiz olur. Bu malın değeri 200 lira ama sana 150 liraya satıyorum demek caiz olmaz. Müşteriyi kandırmak caiz değildir. FAİZ VE KONU http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=534570 Ana çizgileriyle faizi açıklar mısınız? Soru: Nerdeyse Kur’an’ın yasakladığı “haram faiz”in bugün kalmadığı söyleniyor. Değişik uygulamalarla hemen pek çok konu faiz olmaktan çıkarılmış bulunuyor. Borç alış-verişi altın ve dövize döndü, kimse ödünç vermek istemiyor vs. Faiz yasağının genel çerçevesi nedir? Riba ile faiz arasında fark var mıdır? Kur’an neyi yasaklıyor? Hakikaten vade farkı, enflasyon farkı, enflasyon oranındaki banka faizi vs. faiz yasağı kapsamına girmiyor mu? Toplu bir değerlendirme yapar mısınız? Cevap: Kur’an-ı Kerim ve sünnetteki ifedesiyle “riba”nın yasaklandığında ve bunun uhrevi cezasının ağırlığında şüphe yoktur. Ancak “riba” kapsamına nelerin girip girmediği ve ribanın illeti konusunda müctehitler arasında görüş ayrılıkları olmuştur. Bir haramın kapsamını belirlemek için önce onun tarifini yapıp, illetini belirlemek gerekir. Meselâ; içki yasağının illeti “sarhoş etme (iskâr)” niteliğidir. Bu nitelik hangi çeşit yiyecek veya içeceklerde bulunursa o da yasak kapsamına girer. Bu içeceğin şarap, rakı, viski ya da bira adını alması sonucu değiştirmez. Bu yüzden önce ribanın illeti ve tarifi üzerinde durmak gerekir. Hanefilere göre, ölçü veya tartı ile alınıp satılan şeylerin kendi cinsi ile değişiminde bir taraf için konulan fazlalık riba olduğu gibi, aynı veya değişik cinslerin veresiye satışından doğacak hükmî fazlalık nesîe ribası adını almıştır. Meselâ; 100 gram altın 120 gr. altınla veya bir ton buğdayı 1,5 ton buğdayla peşin veya vadeli mübadelede riba gerçekleşir. Standart mallarda cinsler değişik olsa bile satışın peşin yapılması esası getirilmiştir. Meselâ; altını gümüşle, buğdayı arpa ile veya inşaat demirini çimento ile mübadelede miktarlar farklı olabilir, fakat değişimin peşin yapılması gerekir. Ancak altın, gümüş veya bunların yerine geçebilen nakit para ile diğer standart (mislî) malların peşin veya veresiye olarak satılması, ya da bunların para peşin mal veresiye bir muamele olan “selem” akdine konu yapılması mümkün ve caizdir. Böylece vadenin bağlayıcı olmadığı “karz-ı hasen” ve nakit para karşılığı veresiye satışlarla selem akdi, İslâm toplumunun bu muamelelere olan ihtiyacı nedeniyle özel nass’larla (ayet-hadis) meşru kılınmıştır. Faizin illeti cins ve miktar birliğidir. Buna göre ölçü ile alınıp satılan şeylerde cins ve ölçü birliği, tartı ile alınıp satılan şeylerde ise cins ve tartı birliği riba cereyan eden şeylerde ortak nitelik yani illettir.1 İşte bu nitelik gerçekleşen şeylerde aynı cinsin fazlalıkla değişiminde “fazlalık”, aynı veya değişik cinsin vadeli değişiminde vade (hükmî fazlalık) riba sayılır. Kur’an-ı Kerim’de; “Eğer ribadan tevbe ederseniz anaparanız sizindir.”2 buyurulduğuna göre, taraflar arasında “anapara”nın üstünde olan bir fazlalığın riba sayıldığında şüphe yoktur. “Cahiliyye ribası” adı verilen bu riba çeşidinin nasıl cereyan ettiği kesin olarak biliniyordu. İbn Rüşd el-Hafid (ö.520/1126) bunu şöyle açıklar: “Cahiliyye ribası, üzerinde ittifak edilen bir riba çeşidi olup, yasaklanmıştır. Onlar fazlasını almak üzere ödünç veriyorlar ve vade tanıyorlardı. Bu işlem şöyle oluyordu; borçlu alacaklıya “Bana vade tanı, ben de sana olan borcumu arttırayım” diyordu. İşte Hz. Peygamber’in Veda Haccı’ndaki sözlerinde kasdettiği bu ribadır.3 İbn Cerir et-Taberi de bu konuda şu bilgiyi verir: “Cahiliyye arapları şöyle diyordu; Allah’ın kullarına helal kıldığı alım-satım (bey’) riba gibidir. Ödeme tarihi gelen borçlu, alacaklısına “bana vadeyi arttır, ben de borcumu arttırayım” der, bunu yaparlarsa kendilerine; işte helal olmayan riba budur, denilince de şöyle cevap verirlerdi: Bizim için malı ilk defa satarken satış bedelini arttırmakla, bu malın veresiye satılması halinde vadesinde ödenmeyen borcu, yeni bir vade tanıyarak arttırmak arasında hiçbir fark yoktur.”4 Ribanın kapsamı Ubade b. es-Samit (r.a)’ten nakledilen şu hadisle genişletilmiş ve standart (mislî) eşya da riba cereyan eden şeyler arasına alınmıştır: “Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla hurma hurmayla ve tuz tuzla misli misline eşit ve peşin olarak satılırlar. Ancak maddeler farklı cinsle değiştirilecekse, peşin olmak şartıyla, istediğiniz gibi satış yapınız.”5 Bu hadisin Müslim' deki rivayetinde; “Her kim fazla verir veya alırsa, şüphesiz riba yapmış olur. Bu konuda alan da veren de eşittir " 6 İlavesi vardır. Çoğunluk müctehitlere göre, bu hadiste zikredilen altı madde “örnek kabilinden” olup, ortak nitelik bunların ağırlık veya hacim ölçüsü ile alınıp satılan mallardan olmasıdır. Buna göre ticari hayatta önemli yer tutan para ve döviz işlemlerinin ve sarrafların tüm altın, gümüş ve zinet işlemlerinin peşin olması gerekir. Diğer yandan mislî malların da aynı cinsle değişiminin eşit ve peşin olması, değişik cinslerin ise miktarı farklı olmakla birlikte yine peşin mübadeleye tabi tutulması gerekir.6 İslâm’da faiz yasağı ile rizikoya girmeksizin para hareketleri sonucunda miktarı önceden belirlenen bir gelir elde etme yolunun kapatılması amaçlanmıştır. Bu arada tasarruf sahiplerinin doğrudan yatırıma yönelmeleri yerine banka gibi bir takım aracı kuruluşların devreye girmesi ve kredilerin faiz maliyetleriyle birlikte müteşebbislere intikali de önlenmek istenmiştir. Bunun yanında darda bulunanların para ihtiyacını karşılamada faizin devreye girmesi bu darlığı daha da artırmaktadır. Diğer yandan karz olarak verilen nakit para veya mislî malların geri verilmesinde fazlalığın olması için, bunları ilk olarak verirken, bu fazlalığın “şart koşulması” veya toplumda “örfleşmiş” bulunması gerekir. Aksi halde borçlunun kendiliğinden vereceği fazlalık veya başka bir cins maldan tek yanlı istekle ilave edeceği bir hediye faiz sayılmaz. Meselâ; ödünç bir parayı verirken “yıl sonunda %70 fazlası ile geri alırım” demek, bu fazlalığı faiz yaparken, böyle birşey konuşulmaksızın, borçlu yıl sonunda kendiliğinden fazla bir şey verse bu caiz olur. Çünkü ödemek zorunda olmadığı bir fazlalığı kendi isteği ile üstlenmiş ve bir teberru olarak vermiş bulunur. Nitekim Hz. Peygamber’in de borcunu ziyade ederek ödediği ve “sizin en hayırlınız borcunu en güzel şekilde ödeyeninizdir” buyurduğu nakledilmiştir http://www.fetva.net/yazili-fetvalar/faiz-ve-darul-harp.html FAİZ Soru: Sizin gibi internet ortamında halkın sorularını cevaplaya n birkaç hoca efendi daha var. Biz, hem sizin sitenizi hem de onların sitelerin i takip ediyoruz. Beş parmağın beşinin de bir olmaması gibi sizin de cevaplarınızda bazı farklılıklar var. Ben bunlardan sadece bir tanesini, daru’l-harp’ta faiz meselesin i sormak istiyorum . Bazı hocalar daru’l-harpta faiz alınabileceğini ifade eden görüşlere dayanarak kendi internet sitelerin de, yurtdışında yaşayan Müslümanların banka kredisi ile ev almalarının caiz olduğunu söylediler. Hatta zaman zaman televizyo nlarda ve gazeteler de de bunu ifade ettiler. Nedir bu farklılığın sebebi? Allah faizi kesin bir şekilde haram kılacak ama bu sadece dâru’l-İslam’ı kapsayaca k, dâru’l-harp’ta haram olmayacak! Dâru’l-harp’ta faiz meselesin i açıklayabilir misiniz değerli hocam? Cevap: Hanefi mezhebind en İmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed’e göre gayrimüslimlerin ülkesinde (dâru’l-harp) bulunan bir Müslüman, o ülkenin vatandaşıyla faizli işlem yapabilir . O şahıs isterse orada Müslüman olmuş ve henüz İslam ülkesine (dâru’l-İslam’a) göç etmemiş olsun. http://www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/darulharpta-faiz-alinabilecegini-soyleyenlerin-delili-nedir.html Fakat Hanefiler den İmam Ebû Yusuf bu görüşte değildir. Çünkü İslam ülkesine girmesine müsaade ettiğimiz bir gayrimüslim = müste’men) burada faizli işlem yapamayac ağına göre bir Müslüman da onların ülkesinde bu işlemi yapamaz. Mâlikî, Şâfiî, ve Hanbelî mezhepler ine göre de faiz her yerde yasaktır. Çünkü faizi yasaklaya n ayet ve hadislerd e “dâru’l-İslam’da haramdır, dârul-harp’ta değil” gibi herhangi bir yer ayırımı yoktur. Eğer yiyorlars a, dâru’l-harp ahalisine ölmüş hayvan eti ve domuz satmada ve onlarla kumar oynamada da aynı ihtilaf geçerlidir. Ebu Hanife ve İmam Muhammed’e göre bunlar da yapılabilir. Her iki tarafın da görüşleri incelendiğinde faizin herhangi bir yer ayırımı olmaksızın her yerde haram olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu konudaki ayet ve hadisler kesinlikl e dâru’l-İslam – dâru’l-harp ayırımı yapmamakt adır. Bu konu ile ilgili olarak sitemizin ARAŞTIRMALAR bölümünde DÂRU’L-HARP’TA FAİZ başlıklı bir araştırmamız bulunmakt adır. Her iki görüşün delilleri ni ve bu delilleri n değerlendirmesini o yazıdan okuyabili rsiniz. Aşağıdaki linke tıklayarak ilgili yazıya ulaşabilirsiniz. http://www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/darul-harpta-faiz.html http://www.google.com.tr/search?q=FA%C4%B0Z%20HARAMMIDIR&ie=utf-8&oe=utf-8&aq=t&rls=org.mozilla:tr:official&client=firefox-a&source=hp&channel=np#hl=tr&client=firefox-a&hs=QtF&rls=org.mozilla:tr:official&channel=np&sa=X&ei=-a3hTsWLHsP44QTig5iEBQ&ved=0CBYQBSgA&q=FA%C4%B0Z+HARAM+MIDIR&spell=1&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.,cf.osb&fp=b439d28ddb8dd6dc&biw=1280&bih=931 |