Konu Başlığı: DİNİ HİKAYELER - KONU İÇİN TIKLAYINIZ Gönderen: admin üzerinde Eylül 17, 2008, 06:13:04 ÖÖ DİNİ HİKAYELER
HİKAYELERİ OKUYUNUZ BAZI HİKAYELER LİNKLERDEDİR TIKLAYARA K GİRİŞ YAPINIZ MELEKLERİN YIKADIĞI ŞEHİT SAHABE HAZRETİ HANZALA http://www.duslersokagi.com/nostalji/dinler-inanclar-mistisizm/t14528-meleklerin-yikadigi-sehit-sahabe.html Eshâb-ı kirâmdan Hanzala hazretler inin henüz yeni evlendiği günün gecesiydi . Sevgili Peygamber imiz, eshâbını toplayara k islâma saldırmak ve yok etmek için bütün savaş hazırlıklarını tamamlaya n Mekkeli müşriklere karşı harp yapılması kararını vermişlerdi. Harbe katılacak sahâbiler tek tek evinden çağırıldı. Harp haberini duyuran haberci, Hanzala'nın evine uğradı. Bu karar ve resûlullah Efendimiz in emri ona da ulaştı. Emri duyan Hanzala, boy abdesti alma fırsatını bulmadan Uhud'a gitmek üzere hemen sahâbenin arkasından koşmaya başladı ve eshâbının arasına katıldı. Harp sona erince Müslümanlar Medine'ye dönmeye başladılar. Harbe iştirak edenlerin yakınları acaba bizden geriye dönen olacak mı heyecanı içerisinde yollara sıralanmışlardı. Bunların arasında henüz bir günlük evli olup, gece yarısı sevgili peygamber imizin emrine uyarak harbe giden ve şehitlik şerbeti içen hazreti Hanzala'nın dul hanımı da vardı. Herkes büyük bir heyecanla harpten dönenlere yakınlarını soruyor, fakat hiç kimse kimseye cevap vermiyord u. Ancak sorulan soruları sevgili peygamber imiz''aleyhisse lâm'' cevaplıyordu. En son olarak soru sorma sırası, şehit olan Hanzala'nın hanımına gelmişti. Resûlullah Efendimiz e yaklaşarak: -Ey! Allahın Resûlu! Hanzala nerede, demesi üzerine sevgili peygamber imiz cevabında: -''Hanzala şehit oldu'', buyurdu. Bunun üzerine Hanzala'nın hanımı: -Yâ Resûlullah, şu anda söyleceğim bir aile sırrıdır. Sizler de biliyorsu nuz ki, kocamla daha henüz ilk evlendiğimiz geceydi. Kocam Hanzala, sizin mübârek emrinize uyarak boy abdestini alamadan harbe katıldı. Bildiğiniz gibi şehit oldu. Bu sebeple, emir veriniz de kocamı bulsunlar ve yıkasınlar, dedi. Bunun üzerine sevgili peygamber imiz yarı hüzünlü bir şekilde (sen Hanzala için hiç merak etme! Ben Hanzala'yı rahmet suları ile melekler tarafından yıkanırken gördüm) buyurdu. Bunun üzerine bütün sahâbiler Uhud yolunu tuttu ve herkes Hanzala'yı aramaya başladı. Daha sonra sahâbiler Hanzala'nın henüz vücûdu kurumamış ve ıslak bir şekilde buldular. Sevgili peygamber imizin müjdesini bizzat gözleriyle gördüler. Bunun için O'na ''Gasilül- melâike'' yani (Melekleri n gusül ettirdiği Hanzala'' denir. Bu evlilikte n Eshâbın büyüklerinden hazret-i Abdullah dünyaya geldi MEDİNE - ANKARA FORUM YILDIZLI SEMA İSTANBUL KONU - MERSED İNB - İ EBU MERSED TEMA - BİR SAHABENİN AŞK HİKAYESİ Bir sahabinin aşk hikayesi İsmi Mersed ibnu ebi Mersed Önemli bir sahabe İslamdan önce bir kızı seviyordu Aşık İslam yok Din yok Ve O bir kıza tutkun O İslama girdi ama kız Müslüman olmadı… O hicret etti Kız ne Müslüman oldu ne de hicret etti Mersed bir kahraman… Ne yapıyordu?…Medineden Mekkeye ye gidip esirleri kaçırıyordu Kahraman Gece Mekkeye gidiyor bir esiri alıyor Her seferde bir esir Rasululla h S.A.V Efendimiz bu sahabeden memnun O bir kahraman… Günlerden birgün Mersed geceyarısı Mekkede gizleniyo r Bu sırada onu eski aşığı görüyor müşrik bir kadın ismi Anak Mersedi uzaktan gördü : Bağırdı : - Mersed Mersed Mersed : - Evet Sen kimsin? - Ben Anak Sevgilin aşığın Mersed rahat bir yaşama ve bir yatağa ne dersin? Eski günlerimiz gibi Mersed : -Ya Anak ALLAH bizlere zinayı haram kıldı Anak : -Sadece bir gece Mersed : - Haram Anak : - Ya Mersed Hatırlasana Mersed : - Maazallah ben ALLAH’tan korkuyoru m (Şeyh Nebil el-Avadi : Ne kadar kız dine bağlandı ama erkek arkadaşını bırakmadı ne kadar genç dine bağlandı ama kız arkadaşını bırakmadı. Sabırlılar nerede ? ) Biliyormu sunuz Anak ne yaptı? Bağırdı -Ey Mekke Ehli Ey Mekke Ehli Bu kişi Mersed esirlerin izi kaçırıyor Onu açığa çıkardı Yani ya haram işlersin yada ölürsün İnsanlar kılıçlarını,hançerlerini kuşandılar ve Mersedi aramaya başladılar. Mersed kaçtı yanında bir esir vardı onu sırtında taşıyordu bir çukur buldu ve içine girdi Mersedin başının yanında durdulard a onu bulamadılar.. ALLAH göstertmedi kurtuldu Medineye gitti Rasululla h ( s.a.v ) a ulaştı Biliyor musunuz Mersed ne dedi? ‘’ Ya Rasulalla h Anak müşrik bir kadın Onunla evlenmem helal midir? ’’ ( O kadın onun yerini açığa çıkardı Ama yine de helal yoluyla evlenmek istiyor Aşık Mersed çok seviyor Anakı Ama haramı asla düşünmeyen bir adam Rasululla h (s.a.v ) cevap vermedi henüz vahiy inmedi hüküm yok ALLAH’tan gelecek vahiy bekleniyo r… Daha sonra ALLAH azze ve celle şu ayeti indirdi : Nur suresi S . 3 ‘’ Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.’’ Nur suresı S.3 ( Haram ) Zinaya alışmış bir kadınla evlenmen haram Ve onu seviyorsa n bile kalbin ona bağlanmış olsa bile Gece onun hatıralarıyla uyuyorsan bile Haram ) Rasululla h (s.a.v ) Efendimiz Mersede döndü ve buyurduki : ’’Ya Mersed ALLAH sana bunu haram kıldı’’ dedi Mersed bu kadını bir daha asla düşünmedi Sevgisini kalbine gömdü unutmaya çalıştı ve Allahın izniyle unuttu ALLAH ım imtihan dünyasındayız Rabbim ümmeti Muhammedi n ayağını kaydirmas in ayaklarinı sabit kilsin insallah. Ayetlerle ve Peygamber imize uyanlarda n olalim insallah . Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir Elbette ahiret yurdu takva sahipleri için daha hayırlıdır. Hala akıllanmayacakmısınız. (Enam-32) " Dünya müminin cehennemi kafirin cennetidi r. " MEDİNE - ANKARA FORUM YILDIZLI SEMA İSTANBUL KONU - MERSED İNB - İ EBU MERSED TEMA - BİR SAHABENİN AŞK HİKAYESİ FORUM GÜZELYURT İSTANBUL 2010 MURAT YILDIRIM YOZGAT KONU : İslami İçerikli bir Kıssa TEMA : Malik İbnu Diynar k.s Hazretler i ve kızı Fatma CENNETİN ÇOCUĞU FATMA Malik ibnu DİYNAR Anlatıyor " Çevremdeki insanlar yaptıgım zulumden dolayı benden uzaktılar günlerden bir gün evlenmeyi arzuladım ve bir çocuk sahibi olmayı arzuladım evlendim ve bir çocugum oldu Adını Fatma koydum Fatma çok güzel ve masum bir çocuktu onu cok sevdim adeta Fatma ile birlikte kalbimdek i kin ve nefret gitti yerine sevgi geldi Fatma büyüdükçe kalbimdek i imanda onunla birlikte büyüdü kalbimdek i Allah c.c sevgisi arttı Rabbimin verdiği dertlere isyanda azaldı Fatmaya sevgim ile birlikte içimdeki kötü herşey azaldı İçkiyide bırakışım şöyle olmuştu Bir gece vaktiydi masadaydık elimde içki kadehi vardı onu içme istegiyle doldurmus tum masum kızım Fatma onu devirdi daha yaşı iki bile degildi sanki ona bunu yaptıran Allahtı ve ben içki içmedim Kızım Fatma' yı çok seviyordu m Fatma büyüdükçe kalbimdek i Allah c.c a imanda onunla birlikte büyüdü Allaha yaklastığım her bir adımda içinde oldugum maasilerd en (isyanlard an) uzaklastım biraz biraz bu durumum Fatma 3 yaşına basıncaya kadar devam etti 3 Yaşını bitirdigi nde masum kızım Fatma öldü kızım Fatma ölünce durumum vaziyetim eskisinde n dahada kötü oldu bende cevremdek i muslumanl arda olan ve beni bu büyük üzüntüye karşı dayanmamı sağlıyacak sabır yoktu hersey cok kötüye gidiyordu Şeytan durmadan benimle oynuyordu bir gün Şeytan geldi ve Seytan bana dediki : "Bugün öyle bir sarhoş olacaksin ki daha önce hiç böyle sarhoş olmadın ! " dedi Ve ben o gece içmeye ve sarhos olmaya azmetmişim bütün gece boyu içtim..içtim.. içim! Öyle bir duruma gelmiştimki rüyalar beni birbirine atıyordu.. Taki o rüyayi görene kadar rüyamda kıyamet günündeydim! güneş kararmış denizler atese çevrilmis depremler oluyordu durmadan insanlari n hepsi kıyamet günündeydi İnsanlar zümre zümre grup gruptu.. ve ben o insanların arasındaydım. Sesler duyuyordu m birisi sesleniyo rdu : " Ey Filan oglu filan!! Cabbara hesap vermeye hadi! " diyordu Ve o Çagrılan insanın yüzünün rengi simsiyah olmuştu duydugu o korkudan. . Bircok insan cagrildi. . ta ki kendi ismimi duyana kadar.. Ses beni cağırıyordu.. " Haydi Cabbara Hesap vermeye!! " diyordu. O an çevremdeki o insan kalabalıgından kimse kalmamıştı Kıyamet gunu mahser yeri bomboştu.. Sonra bir anda karşımda bir fare gördüm cok büyüktü(devdi),cok vahşi ve cok saldırgandı çok güçlüydü Ağzı acık bana dogru koşuyordu. Bende duydugum korku ve dehşetten dolayı ondan kacmaya başlamıştım.. Kaçarken bir anda karşımda oldukca yaşlı ve zayıf bir adam gördüm ve ona seslendim: " Ah!! Beni bu dev fareden kurtar! "dedim Bana dediki " Oğlum Ben cok zayıfım seni ondan kurtaraca k gücüm yok. Ama su yönde koş eminim kurtuluşa ereceksin . " dedi Ben onun dediği yöne dogru koşmaya basladım.. Dev fare hala arkamdaydı beni kovalıyordu.. Ve karşıma cehennemi n atesi çıktı Yüzümde hissediyo rdum o dehşetli sıcaklığı Fareyle cehennem arasında sıkışmıştım. Ve kendi kendime dedimki o an.. " Ben bu fareden ateşe düşmemek içinmi kaçıyorum ! " Ve koşa koşa bana bu yolu tarif eden o zayıf adama dogru koşmaya basladım. Farede peşimdeydi gittikce yaklaşıyordu bana çok korkuyord um! Adamın yanına geri geldim ve ona dedimki " Allah aşkına beni bu fareden kurtar yalvarırım " dedim Ve yaşlı adam benim halime ağlıyordu.. Bana dediki " Beni görüyorsun çok zayıfım sana yardım edecek gücüm yok ama sen şu tafara doğru koş umulurki kurtuluşa erenlerde n olursun inşallah " Adamın dediği yöne kostum deli gibi.. Fare hala kovalıyordu beni bir adım arkamdan koşuyordu.. Beni ısıracaktı az kalmıştı Ta ki karşımda o dağı görene kadar… O dağın üstünde bir sürü bebek vardı.. Ve o dağın üzerinde bulunan cocukların hepsi ağlıyorlardı hepside aynı şeyi söyleyerek aglıyor haykırıyorlardı Diyorlardıki : -Ey Fatma! Babana bak! Babana Bak! O an o cocugun kızım Fatma oldugunu anlamıştım Ve o an 3 yaşında olupta cennete gitmişti cennete gitmiş bir kızım olduğuna çok sevinmist im.. Beni bu dehşetli korkudan(fareden) kurtarıp Cennete sokacaktı Kızım Fatma beni sağ eliyle tuttu ve beni kurtardı Ve sol eliylede fareyi itti.ben o an korkudan ölü gibiydim. Sonra tıpkı Dünyadayken oldugu gibi onu kucağıma oturttum! Kızım Fatmayı sevdim Bana dediki : " Ey Babacığım! deyip şu ayeti okudu bana :ألم يأن للذين آمنوا أن تخشع قلوبهم لذكر الله Meali: "İman edenlerin kalplerin in Allahın Zikrine dönmesinin zamanı gelmedimi ?" Ona dedimki: " Kızım Fatma bu fare neydi bana anlat çoçuğum ! "dedim dediki: " Babacığım O fare senin dünyada içinde oldugun işlediğin kötü amellerin di.. Onu sen besledin büyüttün ve onun seni yiyebilec ek büyüklüğe sen ulaştırdın! Ey Babacığım ! sen bilmiyorm usunki Dünyada işlenen ameller Aşirette kıyamet gününde mücessem olarak karşımıza çıkar! " dedi Ona dedimki : " Peki Kızım Fatma o zayıf adam? neydi kimdi" dedim oda dediki: " O Yaşlı ve zayıf adam senin güzel amellerin di. sen onu böyle zayıf böyle güçsüz.. böyle caresiz bıraktın.. onu kendi haline aglattın..! Seni kurtarmasına izin veremicek duruma sen koydun! Eger ben dogmasaydım ve küçük yaşta günahsız olarak ölmeseydim ve cennete gidemesey dim seni bu dehşetten kurtaraca k başka hiç bir şeyin yoktu! " dedi O an uykudan aglaya aglaya uyandım! Agzımdan çıkan şu kelimeler le : Evet Allahım vakti geldi.Eve t Allahım vakti geldi !" dedim ve hemen gusül abdesti alıp giyinip camiye koştum sabah namazına! Günahlarımdan arınmak kendime cennet yolunu çizmek. tövbe etmek Allaha yalvarmak için… Camiye girdigim an imamın okudugu o ayet ! Rüyamda kızımın beni kurtardığında okudugu ayetti ! ألم يأن للذين آمنوا أن تخشع قلوبهم لذكر الله Meali: "İman edenlerin kalplerin in Allahın Zikrine dönmesinin zamanı gelmedimi?" Bunları yasayan kişi…Tabiinler in imamlarının efendisi! MALiK BiN DiYNAR O insanlar arasında geceler boyu aglamasıyla bilinirdi Ve derdiki : " Allahım! Kimin cennete girecegin i kimin cehenneme girecegin i sadece sen bilirsin! Ben bunlardan hangisiyi m ? Allahım ! Beni cennet ehlinden eyle! Cehennem ehlinden eyleme! Malik Bin Diynar büyük bir tövbe etti.. Ve insanlar arasında şöyle meşhur oldu: Caminin kapısına giderdi ve insanlara seslenird i. derdiki : Ey asi insanlar ey günahkar insanlar Allahınıza dönün ! Gafil insanlar Allahınıza dönün ! Ey Allahtan kaçan kullar. Allahınıza dönün! Rabbin sana gece gündüz sesleniyo r ! Seni cağırıyor ! Rabbim buyuruyor ki " Bana bir karış yaklaşana ben bir dirsek yaklaşırım bana bir dirsek yaklaşana ben bir kulaç yaklaşırım bana yürüyene ben koşarım "buyuruyor Rabbim La ilahe illa ente Sübhaneke inni küntü min el-Zalimin (tövbe duası) Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: أن يهدي الله بيدك رجلا واحدا خير لك من الدنيا وما فيها! Meali: "Bir insanin hidayetin e vesile olman senin icin dünyadan ve içindeki herseyden hayırlıdır" Bunu tanıdığınz herkese yollamanızı istiyorum .çünkü bildigini öğretmek Hak'tır! Göndereceğim kişiler bunları biliyor demeyin,hatırlatmak efdaldir! Belkide bir kişinin hidayetin e vesile olacaksın! Ve sevapların en büyüklerinden kazanacak sın inşallah! amin ve ecmain CENNETİN ÇOCUĞU FATMA FORUM GÜZELYURT İSTANBUL 2010 MURAT YILDIRIM YOZGAT DİNİ HİKAYE - TARKANALP İLE AYŞENUR SULTAN HATİCE - KUBRA http://www.hatice-kubra.tr.gg ZEYNEP - SOFİ İZMİR FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE İSTANBUL DİNİ HİKAYE - TARKANALP İLE AYŞENUR SULTAN Bu hikaye hem Tarkanalp ile Ayşenur Sultanın hüzünlü aşk hikayesid ir hemde Türklerin müslümanlığı nasıl kabul ettikleri ne binaen alıntıdır sözümona bazı kendini bilmezler Türklerin Araplarda n gördükleri baskıyla İslamiyeti kabul ettikleri ni ima ederler islamiyet zorla kabul edilebile cek yada vaz geçilebilecek basit bir Din değildir kardeşlerim İslamiyet hem akıl hemde kalp dinidir zorla kabul edilemez zorla bırakılamaz ve SSCB döneminde o kadar baskıya rağmen Türkler dinleri islamiyet ten dönmediler ve Türkler hiç bir şeyi zorla kabul edecek bir kavimde değildir bu hatırlatmayı yaptıktan sonra hikayemiz e geri dönelim TARKANALP İLE AYŞENUR SULTAN O asırda Türkler henüz islamiyet i kabul etmemişti Şamanist olarak yaşıyorlardı Karahanlıların haberleri yoktu islamiyet ten tebliğ henüz onlara ulaşmadığı bir zaman diliminde ydiler Karahanlılar Devleti Ordusu Kazakista nın Talas şehrinin Çin sınırına yakın bölgesindeydi Arap Ordularıda onlardan biraz uzakta yerleşke kurmuşlardı Karahanlılar Devleti Ordularının üst komutanla rından Tarkanalp bir gün Talas nehrini atıyla boydan boya dolaşmak istedi dolaşırken nehir kenarında kilim yıkayan bir kız gördü ve gördüğü kadarıyla kızın endamı Tarkanalp in dikkatini çekti kızın üzerindeki elbise kapalıydı ve kızın başıda örtülüydü bir an kız başını Tarkanalp in olduğu yöne çevirdi ve Tarkanlal p bu kızın gözlerine bakınca yüreğinden sanki vuruldu ceylan gözlü kıza bakakaldı ve gördüğü kız çok güzeldi kızın üzerinde beyaz elbise vardı ve kız bir meleği andırıyordu yüzü o kadar beyaz tertemiz ve güzeldiki sanki ay gibi parlıyordu Tarkanalp in kıza bakarken sanki dili damağı kurudu ve düşündü " Ey Tengra ( gökyüzü tanrısı ) bu kız kimdir ? ve burada ne arıyor ? " diye sordu kendi kendine yine düşündü " burası tehlikeli bir bölge ve Çin sınırı bu kızın bu sınıra yakın yerde ne işi var ? ve burada Türklerden ailelermi var acaba bu kız Türkmü acaba ? eğer Türk ise onu buranın tehlikeli olduğundan dolayı uyarmam lazım " diye düşündü atından indi ve kıza doğru yaklaşınca onun yüz hatlarının sanki Türklerden biraz farklı olduğunu düşünmeye başladı " Türk kızı olmayabil irde ama neticede o bir bayan ne olursa olsun onu tehlikede n dolayı uyarmam lazım " diye düşündü ve kıza doğru iyice yaklaştı O sırada kız korktu ve yıkadığı kilimi bırakıp kaçmaya başlayınca Tarkanalp durdu ve geri geri gitmeye başladı Kız Tarkanalp in uzaklaştığını görünce geri geldi ve yıkadığı kilimi çarçabuk toplayara k oradan uzaklaştı Tarkanalp atına bindi ve Karahanlılar Ordusunun olduğu yere geldi kimseye bu kızdan bahsetmed i ama kalbinde ateş başladı bu güzel kızı unutamadı ve aradan biraz geçince tekrar oraya gitti Kız yoktu orada ve Tarkanalp Talas nehrine bir kaç gün gidip geldi ve düşünmeye başladı " O kız yok artık acaba ne oldu ? nereye kayboldu ve kimdi ? burada ne işi vardı ? ve bu kız nasıl korkusuzc a sanki bir asker ve savaşçı gibi buradaydı korkusuzs a bu kız buraya gelip nasıl telaşsız kilim yıkayabiliyordu ? " diye düşünmeye başladı ve günlerce gitti geldi nehire ve yine düşüncelere daldı " neden ben o kızı arıyorum o artık yok burada o kız yok ve neden ben o kız burada olmadığı için bu kadar üzülüyorum ? sanki benim olmasını istediğim bir şeyi kaybetmiş gibiyim ? yoksa ben o kıza aşıkmı oldum acaba ? ama onu tanımıyorum bile kimdir nedir ne için buradadır ve nasıl korkusuzc a bir savaşçı gibi korkusuzc a o kız buradaydı ? ve yerleşim yerleri yok burada bu kızın ne işi vardı burada ? yoksa ben bir hayalmi gördüm ve o kadar güzel bir kız olurmuydu ? yine geleyim her gün geleyim belkide hayal değildir gerçektir " diye düşünerek Tarkanalp Talas nehrine o kızı gördüğü yere her gün geldi ama kız yoktu fakat Tarkanalp vaz geçmedi sanki o kızı özlüyordu ve " keşke gelse tekrar " diyordu ve bir gün Talas nehrine aynı kızı gördüğü yere geldiğinde o kız oradaydı ve atından indi ve kıza doğru koştu kız Tarkanalp koşunca öylece donakaldı Kız aslında yine korkmuştu ve kaçmak istiyordu Tarkanalp yaklaştı ve kızın korktuğunu anlayınca elleriyle işaretler yaptı ve bağırdı " Korkma sana zarar vermeyeceğim kaçma benden sadece bir kaç şey sorup gideceğim " dedi Kız bu sefer kaçmak istesede sanki ayakları bağlanmış gibi kaçamadı ve dediki " Ey Türk savaşçısı olduğun yerde kal bana daha fazla yaklaşma soracakla rını oradan sor Ben Arap orduları komutanla rından Muhammed Hasanın kızıyım ismim Ayşenur Sultan bende bir savaşçı kızıyım bana yaklaşma hançerimle seni parçalarım " dedi Tarkanalp hem kızın bu yürekli duruşuna şaşırdı hemde Arap olduğu halde Türkçeyi böyle güzel konuşmasına şaşırdı olduğu yerde kaldı ve ve dediki " Ben Tarkanalp Karahanlılar Devleti Ordu komutanla rındanım işin doğrusu senin bu yürekliliğine cesaretin e şaşırdım ve benim Türk savaşçısı olduğumu anlayışına ve Türkçeyi bu kadar güzel konuşmanada şaşırdım seni merak ettim sürekli geldim buraya sen yoktun Ayşenur Sultan seni çok aradım buralarda göremedim " dedi Ayşenur Sultan sordu " neden beni aradın Tarkanalp " dedi Tarkanalp başını öne eğdi bir şey düğümlendi boğazına konuşamadı o sırada uzaktan bir toz bulutu gibi iki atlı geliyordu Ayşenur Sultan dediki " Tarkanalp çabuk saklan bir yere Babam Muhammed Hasan geliyor seni görmesin " dedi Tarkanalp atıyla çalılıkların arkasına saklandı Muhammed Hasan atın birine kilimleri yükledi diğerine kendisi bindi Ayşenur Sultanda kendi atına bindi ve hızla uzaklaştılar Tarkanalp onların arkalarından bakarken düşündü " Arap kızının böyle ata bindiğine ve böyle cengaver olduğuna ve ay gibi parlak ve güzel olduğuna şahit olduk " diye düşündü ve geri döndü Daha sonraki günlerde yine Tarkanalp ile Ayşenur Sultan görüştüler ve her görüşmelerinde Tarkanalp ilk görüşte aşkmıdır merhametm idir şaşkınlıkmıdır bilemediği duygularının aşk olduğunu düşünmeye başladı Talas nehri kıyısında yine buluştukları bir gün Tarkanalp kalbinden geçenleri Ayşenur Sultana açıkladı Ayşenur Sultan ona kendisini n ve babasının Hz.Muhamm ed s.a.v Efendimiz in torunu Hz.Hüseyin r.a ın soyundan geldikler ini ve seyit olduklarını söyledi ve şunu ekledi " Tarkanalp gönlünde eğerki bana karşı bir şeyler varsada bu bir hayalden öteye geçemez sonu olamaz unutmaya çalış " dedi Tarkanalp üzüldü " neden ? " diye sordu Ayşenur Sultan yanıtladı " ben Müslüman kızıyım sen ise Şaman ben asla seninle olamam benim dinime aykırıdır ben bunu yapamam mümkün değil bir araya gelemeyiz ve babamda asla buna izin vermez zaten en iyisi bundan sonra görüşmeyelim beni unut " dedi ve Ayşenur Sultan hemen atına atladı ve gözden kayboldu Tarkanalp geri döndü ve gitti ama hergün Talas nehrine yine geldi ve gitti aylarca Talas nehri kenarında gördüğü kızı unutamadı rüyalarına girdi ve aylarca oraya geldi gitti tek amacı son bir kez daha Ayşenur Sultanı görmekti ama Ayşenur Sultan aylarca Talas nehrine gelmedi çünkü Ayşenur Sultanda Tarkanalp i unutamamıştı ve sevmişti ve Talas nehrine gidip onu görürse Tarkanalp ten ayrılmasının zor olacağını düşündüğü için en iyisi olmayacak bu sevdayı bitirmeni n en iyi çözüm yolu olduğunu düşündüğü için Talas nehrine gelmedi ve üzüntüsü gözlerinden belli oluyordu Babası ona " neden Talas nehrine gitmiyors un ve neden üzüntülüsün " diye sorduğunda üzüntüsünün nedenini ve sonu olmayan bir aşkının varlığını ve bir araya gelinmesi nin mümkünsüzlüğünü anlattı ve unutmaya çalıştığını anlattı Babası kızını çok seviyordu ve üzüntüsünü paylaştı ve onu teselli etti ve o günden sonra bir daha asla kızına bu konuyu sormadı Aylar sonra bir gün Ayşenur Sultan Talas nehrine indi amacı son bir kez Tarkanalp i görmekti ancak Tarkanalp aylardır sürekli geldiği Talas nehrine o gün Ordusunda ki askerlerl e ilgilenme si gerektiğinden gelememişti ve Ayşenur Sultan " demekki ben ona beni unut dedim oda beni unutmaya çalışıyorki buraya gelmiyor " diyerek Talas nehrinden uzaklaşmak için atına binmeye çalıştığı sırada zehirli bir yılan geldi ve Ayşenur Sultan atına binmeye çalışırken onu ayağından ısırdı Ayşenur Sultan büyük bir acıyla yere düştü çırpındı ve can havliyle atına tekrar atladı ve baygın vaziyette onu beyaz at Arap Orduların olduğu yere götürdü ve attan aşağı inmesini bekledi babası uzaktan kızına bakıyordu ve attan inmeyince ve ata sarılmış halde at üstünde beklemesi nden dolayı kötü bir şey olduğunu anladı ve ata yaklaştı ve kızına sarıldı attan aşağıya indirdi ve çadıra girerken sordu kızına " kızım ne oldu sana ? " dedi Ayşenur Sultan sadece " yılan soktu baba " diyebildi ve tekrar bayıldı Muhammed Hasan hekimleri çağırdı hekimler geldi ve ilaçlar verdiler ve hekimbaşı dediki " zehir kana karışıyor engel olamıyoruz ve ölüm döşeğinde çaresi yok her an ölebilir " dedi ve Muhammed Hasan kızının başında bekledi durdu gözlerini açmasını bekledi Ayşenur Sultan gözlerini açtı ve dediki " Baba ben ölüyorum ve canımı Azraile teslim etmeden önce senden tek bir isteğim var bana Tarkanalp i getir onu son kez göreyim " dedi Muhammed Hasan atına atladı ve dört nala Türk Ordularının olduğu yere gitti Türk savaşçılar onu bir mesafede durdurduğu sırada çadırdan dışarı çıkan Tarkanalp uzaktan bakınca onu tanıdı ve savaşçılara " durun bırakın gelsin " dedi Muhammed Hasan geldi ve dediki " Tarkanalp kızım Ayşenur Sultan ölüm döşeğinde ve son nefesini vermeden önce benden tek bir isteği var " Tarkanalp i son bir kez göreyim " dedi Tarkanalp sana yalvarıyorum ne olur hemen benimle gel "dedi Tarkanalp hemen atına atladı ve Muhammed Hasan atıyla önde Tarkanalp arkada dört nala gittiler Tarkanalp ve Muhammed Hasan birlikte Ayşenur Sultanın çadırına girdiler o sırada Ayşenur Sultan artık son nefesini vermek üzereydi ve karşısında Tarkanalp i görünce birden gözlerini açtı ve dediki " Tarkanalp ben artık ölüyorum ve bu dünyada bir araya gelemedik bari ahirette benim yanımda ol şimdi elimi tut ve dedikleri mi tekrarla " dedi o sırada Muhammed Hasan kızının ne yapmaya çalıştığını anladı hemen imam efendiyi çağırdı ve Tarkanalp Ayşenur Sultanın elini tuttu ve sözlerini tekrarladı " Eşhedü enne Lailahe İllallah ve Eşhedü enne Muhammedün Resululla h " dedi ve İmam efendi onların dini nikahını kıydı tam nikah bittiği anda Ayşenur Sultan tekrar kelime-i şehadet getirerek ruhunu teslim etti Muhammed Hasan ve Tarkanalp ağlıyorlardı Muhammed Hasan Tarkanalp e elini uzattı Tarkanalp Muhammed Hasanın elini öptü Muhammed Hasan ona sarıldı ve ağladılar ve bir süre öylece kaldılar Muhammed Hasan dediki " Tarkanalp oğlum al hanımını kucağına ve ona son vazifemiz i birlikte yapalım "dedi ve gözyaşlarıyla Ayşenur Sultanı toprağa verdiler Tarkanalp geri döndü Karahanlılar Devleti Ordusuna ve dediki " Ben artık bir Müslümanım ve bir süreliğine sizlerden ayrı kalacağım dinimi öğrenmek için Babam Muhammed Hasanın yanında olmam lazım Orduya mukayyet olun gözüm arkada kalmasın geri döneceğim " dedi ve tekrar Muhammed Hasanın yanına geldi ve aylarca onun yanında kaldı ve Arapçayı öğrendi Kuran-ı kerimi öğrendi ve namazı öğrendi Tarkanalp artık islamiyet i özümsemiş bir Türk komutandı ve bir gün Babasına dediki " artık Orduya geri dönmeliyim ve islamiyet i onlarada anlatmalıyım geri dönermiyim bilemem " diyerek babasıyla helalleşti ve Türk Ordularının olduğu yere geri döndü ve ilk etapta Ordusunda ki subaylara islamiyet i anlatmaya başladı ve kısa süre içinde tüm Ordu Komutanla rı müslüman oldular ve komutanla r artık askerlere islamiyet i anlatmaya devam ettiler ve hızla Ordu içinde islamiyet yayılmaya başladı aylar geçti aradan ve bir gece yarısı Türk Ordularının olduğu yere bir Arap savaşçı geldi ve Tarkanalp onu kabul etti ve Arap savaşçı şunu söyledi " Tarkanalp biz bir haber aldık bir kaç gün içinde Çin Orduları bizim Arap Ordularına saldıracakmış ve askerleri mizin geneli bir bulaşıcı hastalığa yakalanmış vaziyette ve Ordumuz çok güçsüz durumda bu Çin Ordularının saldırısına karşı koyamayac ağız Baban Muhammed Hasan senden yardım istiyor bize yardım edermisin Tarkanalp " dedi Tarkanalp dediki " Savaşçı sen hiç merak etme Babamada söyle sakın merak etmesin ve üzülmesin Babama Türk Ordularının Arap Ordularına yardım için hemen yola çıktığını şimdiden söyle ben gelene kadarda sakın bir harekette bulunmasın beni beklesin " dedi Arap savaşçı yola çıktı ve ardındanda Türk Orduları harekete geçti ve Tarkanalp bir savaş planı hazırladı ve Türk Ordularını ön saflara yerleştirdi ve geri planada Arap Ordularını yerleştirdi ve Çin Ordusuna saldırdılar Çin Orduları karşısında Türk Ordularını görünce daha savaş başlamadan moralmen yıkıma uğradılar Tarkanalp ve Türk Orduları Arap savaşçılara gerek kalmadan ön saflarda saldırınca Çin Ordusunu mahvettil er ve Çin Ordularını yerle bir ettiler Çinli başkomutan Yang Çeng esir alındı ve Yang Çeng sordu " Tarkanalp biz Arap Ordularına saldıracaktık ve Türk Ordularının bu bölgede olduğunu bilmiyord uk ve sizinle şu an bizim bir husumetim iz zaten yoktu ve asla size saldırmayacaktık siz nereden geldiniz ve karşımıza neden çıktınız ve neden Çin Ordularını mahvettin iz bu savaş sizin savaşınız değildiki neden bizi mahvettin iz " dedi ve Tarkanalp ona şu cevabı verdi " Ben bir müslümanım ve Arap ordularının komutanı Muhammed Hasan benim Babamdır Bizler hepimiz müslümanız Araplarda müslümandır bizlerde ve Araplar bizim din kardeşimizdir siz benim Babama ve kardeşime saldırıyorsunuz ben Babama ve kardeşime dokunanın canını alır yerle bir ederim " dedi DİNİ HİKAYE - TARKANALP İLE AYŞENUR SULTAN HATİCE - KUBRA http://www.hatice-kubra.tr.gg ZEYNEP - SOFİ İZMİR FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE İSTANBUL DİNİ HİKAYE - TARKANALP İLE AYŞENUR SULTAN DİNİ HİKAYE - KÜÇÜK HAFIZ KIZ FATMA http://www.davetci.com/ilginc_khkiz.htm HATİCE - KUBRA http://www.hatice-kubra.tr.gg ZEYNEP - SOFİ İZMİR FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE İSTANBUL DİNİ HİKAYE - KÜÇÜK HAFIZ KIZ FATMA "Azrail, söylediğinden de güzelmiş" İlkokulu bitirip kursa gelmişti. Ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylemişti. Kayıt için adını sorduğumda: "Fatma", dedi. Hiç de çekinmeyen bir tavırla... Ve ekledi: "Eğer hafız yaptırmazsanız kayıt yaptırmak istemiyor um". Böyle tehdit edercesin e konuşması onu yaşından daha olgun gösteriyordu. Tebessümle:"Korkmayın küçük hanım siz isteyin hafız da yaparız, hoca da..." O küçük gözlerinin içi parıldadı birden. Annesi: "-Hoca hanım kusuruna bakma hele sen, ille de hafız olcam der de başka bir şey demez. Bizim köyün hocasından duymuş. Peygamber imiz hafız olanlara cennette tac giydirile cek demiş herhalde. Siz daha iyi bilirsini z ya köylü kafası, biz de bu kadar duyduk anladık. Bu da çocuk işte". "-Tabi teyze ne demek, keşke herkes sizin gibi duyduklarından etkilense de teslim olsa... Siz hiç merak etmeyin kızınız önce Allah'a sonra bize emanet." Kadıncağız elime yapıştı, öpecekken geri çektim, utandım. Tuttum, ben onun elini öptüm. Gözleri yaşardı. "-Hoca hanım bu eller, gözler hep günahlı, asıl sizinkile r öpülmeye layık". "-Estağfirullah teyze", dedim . O ahirette belli olur. Bu konuşmadan sonra kaydını yaptığımda Fatma'nın Erzurumlu olduğunu öğrendim. Bir an düşündüm. "Küçük nasıl kalacak bu kadar buralarda"... Zaman ilerledik ce Fatma'nın edepli tavırları daha da çok etkiledi beni. Azimliydi . Geceleri uykusunun arasında ayetleri sayıklarken görüyordum çoğu kez. Böyle devam ederken arada bir bana gelip soru soruyordu . Bir gün: -"Hocam hafiz olmak için Kur'an'ı bitirmek mi lazım" diye sordu. Bende: -"Tabii ki hepsini ezberleye ceksin ki "hafız" adını alacaksın". Bu cevabıma çok üzülmüş gibiydi. Bir şey demek istiyordu sanki... Teşekkür etti ve döndü arkasına gitti. Derslerim arasında onlara sürekli Kur'an ezberleme kle işin bitmeyeceğini mutlaka içindekileri uygulamanın gerektiğini hatırlatıyordum. Talebeler den biri: -"Hocam" dedi. "Fatma'nin annesi ona abdestli olmayanın hafizlara dokunamay acağını söylemiş doğru mu?" diye sordu. Çok ilginç doğrusu. Maşallah dedim. "Osmanlı zamanında atalarımız Kur'an'a ve hafıza kıymet verdikler inden öyle yaparmış" dedim. Çok hoşlarına gitmişti bu iş. Hepsi adeta kendileri ni ulaşılması zor, kasa içindeki altın gibi görüyorlardı. "Görsünler" dedim içimden, bu yaşta buralara gelmişler. Allah'ın kelamını ezberliyo rlar,onlara fazla görmem bunu. Bu arada Fatma ara sıra rahatsızlanıyor ve revirde yatıyordu. Zaman geçtikçe Fatma'nın morali ve sağlığı daha da çok bozuluyor du. Bir gün dersini 2 kez aksatınca sordum. "Ne oldu yoksa anneni mi özledin?" -"Hayır", dedi. -"Neden moralin bozuk? Sık sık ta hasta oluyorsun" dedim. "-Yanlış anlamayın, inanın ki annemi özleyipte gitmek istediğim yok. Burayı çok seviyorum . Allah'ımdan çok korkuyoru m. Buraları terk edersem bana ahirette hesabını sormaz mı? " Bir şey diyemedim . Suçlu bile hissettim kendimi. O küçük kalpte bu ne imandi Ya Rabbi! Onu hayranlıkla izliyordu m. Bir gün çok rahatsızlandı. Doktora götürmek zorunda kaldık. Bir çok tahliller den sonra arkadaşim olan doktor hanım: -"Hoca hanım derhal bu talebeyi ailesinin yanına gönder " dedi. Şaşkınlıkla:"Neden?" diye sordum. Bana: -"Belki üzülecek hatta inanmayac aksin ama, bu talebe "KANSER". Adeta başımdan aşaği kaynar sular dökülmüştü. Sanki her tarafımı şefkat sarmıştı. Hastahane den ayrılırken Fatma'ya hiç bir şey diyemedim . Oysa anlamış gibi bana sorular sorup dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu. Kulağıma egilerek "hocam" dedi. "Azrail insanların canını alırken nasıldır?" Ağlamamak için zor tutum kendimi: -"Güzel bir surettedi r, mü'min kullara", dedim Sevindi, sanki mırıldandı: "-Belki hafız olamam ama Elhamduli llah mü'minim." diye. Şimdi anlamıştım, bana önceden sormuş olduğu soruyu. Demek ki hastalığını biliyordu . Hafız olmak için Kur'an'ı bitirmek gerektiğini söylediğimde neden üzüldüğünü şimdi anlamıştım. Bir kaç gün sonra eşyalarını hazırlamaya başladık. Çünkü dayanılmaz acılar içinde olduğunu görüyorduk. Evine gitmesi gerekiyor du. Ailesi geldi. Fatma yanıma gelerek: -"Bana kızmadınız değil mi? Eğer söyleseydim belki kursa almazdınız", -"Ne demek! nasıl kızarım sana: dedim. "Hem sonra, sakın üzülme hafızlığımı bitiremed im diye. Bu yola girdin ya, Rabbim seni hafızlar zümresinden yazmıştır inşallah", dedim, Öyle sevindi ki! sarıldı boynuma: -"Gerçekten ben şimdi hafız sayılırmıyım? Anne bak duydun değil mi?" Ya Rabbi bu ne aşktı. Rabbimin hikmeti tecelli etse de iyi olsaydı şu Fatma, ne güzel bir kul olurdu. Böylece Fatma'yı gözyaşları ile Erzurum'a uğurladık. Çok geçmedi. Bir iki hafta sonra ailesi ağırlaştığı haberini verdi. Bu bir iki hafta içinde ondan iki mektup almıştım. Bana hep hafızlık tacını merak ettiğini, rüyalarına bile girdiğini yazıyordu. Bir gün sabah namazından sonra telefon çaldı. Fatma'nin annesiydi karşımdaki ses. Ağlamaklı bir sesle:-"Hoca hanım Fatma'yı uğurladık. Rica etsem bir hatim okurmusun uz?" deyince ben de dayanamadım ağlamaya başladım. Annesi beni teselli edercesin e telefonu kapatmada n: -"Size ölmeden önce şunu söylememi istedi", dedi. Hıçkırarak: "Anneciğim hocama söyle, Azrail söylediğinden de güzelmiş.". "Ey Rabbim; senin kelamın için yanıp tutuşan, yoluna yapışıp kelamına SIMSIKI sarılan kulunu, sen son nefesinde yalnız bırakır mısın hiç?" DİNİ HİKAYE - KÜÇÜK HAFIZ KIZ FATMA HATİCE - KUBRA http://www.hatice-kubra.tr.gg ZEYNEP - SOFİ İZMİR FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE İSTANBUL http://www.davetci.com/ilginc_khkiz.htm DİNİ KISSA - DERGAHTA KATİL DERVİŞ BAYBARS KAREN - KONYA FORUM İSLAMİYET YOLUNDA İSTANBUL 2007 http://www.karen-mevlana.tr.gg Mevlana Celaleddi n-i Rumi ( k.s ) Hazretler ini bir dönem Konyanın asayişinden sorumlu kılmışlar ve göreve başlamış aylar geçmiş Konyanın mahallele rinde dolaşan azılı bir katil varmış ismi Baybars olan bu katili yakalamak mümkün olmamış meyhanele rde mekan tutmuş Baybars Baybarsın yüreğinde kin ve nefretten başka bir şey hiç olmamış zerre kadar insanları sevmiyorm uş dokuz kişiyi öldürmüş bıçakla delik deşik etmiş yüzüne bakınca ondan herkes korkar kaçarmış göz göze geldiği insanlar onun gözlerindeki dehşetten korkar ona bakamazla rmış Baybarsın yüreğinde en ufak acıma duygusu ve merhamet yokmuş ve bir gün nihayet zaptiyele r Baybarsı güçlükle yakalamışlar ve Mevlana Celaleddi n-i Rumi Hazretler inin huzuruna çıkarmışlar zaptiyele rden birisi demişki " Ey bu şehrin asayişinden sorumlu Efendimiz Mevlana Celaleddi n-i Rumi Hazretler imiz işte katili yakaladık ellerini kelepçeledik huzuruna getirdik ismi Baybarstır idam fermanını verin bu azılı katilin dokuz kişiyi hiç acımadan bıçakla delik deşik etti ve çok tehlikeli dir ve onunla bir arada bir odada kalmak bile çok tehlikeli dir ne zaman ne yapacağı asla belli olmaz kalleşçe arkadan saldırır ve hiç acımadan bıçaklar insanı onu yakaladık nihayet ellerini kelepçeledik huzuruna getirdik ve biliyor idam edileceğini bakın zangır zangır titriyor hem sinirden hemde idam korkusund an kaçmaya çalışacaktır ve çervesine kan kusturaca ktır onu bir an önce yargılayın ve atalım mahzene sonrada idamına ferman verin sabaha asalım " dedi Mevlana Hazretler i ise o sırada camdan dışarıya ufuklara bakıyormuş bir dua dilinde ve gözlerinde bir kaç damla yaş boynu bükük şekilde uzaklara bakıyormuş zaptiye yinelemiş sözlerini ve Mevlana Hazretler i " çözün ellerini Baybarsın ve bizi yalnız bırakın dışarı çıkın kapıyıda örtün " demiş zaptiye " hayır olurmu efendim onunla sizi yalnız bir odada bırakamayız ve ellerinid e çözemeyiz onun " demiş Mevlana Hazretler inin gözü camdan uzaklarda ve " Ey Can bu kardeşimizin ellerinde ki kelepçeyi çözün ve bizi onunla yalnız bırakın ve dışarı çıkın kapıyıda örtün " demiş zaptiye ikinci kez Mevlana Hazretler i aynı şeyi söyleyince çaresiz Baybarsın ellerini çözmüş ve dışarı çıkıp kapıyı kapatmış ve kapının dışında yine tetikte içeriden gelecek haberi beklemeye başlamış o an Baybarsın gözlerinde şimşekler çakıyormuş ve idam edileceğini düşündüğünden içinde kin ve nefret dahada artmış ayakta belkiyorm uş Baybars ve kendini onunla başbaşa elleri çözük halde bırakan kanun adamı Mevlana Hazretler inin yüzünü görüp gözlerine bakıp içindeki nefteti hiddeti ve kini bakışlarıyla ona hissettir eceği anı beklemeye başlamış ve karşısında ona idam fermanını verecek bir kanun adamının sert bakışına karşı daha bir sertlikle bakacak gözlerle ona bakmak gayesiyle içindeki telaş korku nefret dahada yükselmeye başlayarak beklemiş ve içinden " bir göz göze gelelim hele nasılki sen bana sertlikle bakarsan ondan daha sertlikle sana bakacağım ve korkacaksın " diye düşünürken Mevlana Hazretler inin gözünde yaş camdan bakıyormuş ve Mevlana Hazretler i ona sırtı dönük vaziyette ymiş Baybars içindeki öfkeyle yüzündeki nefret ifadesiyl e ve gözlerindeki o merhamets iz bakışıyla bakmaktay mış sanki belinde bir hançer var ve Mevlanaya arkadan saplayaca k bir kindar ifadeyle Baybars ona bakmaktay mış Mevlana Hazretler i nihayet camdan dışarı bakmayı bırakmış ve yüzünü dönmüş göz göze gelmişler katil Baybars ile ve Baybars karşısında birden Mevlana Celaleddi n-i Rumi Hazretler ini görmüş boynu bükük çaresiz takatsiz bir hali varmış yüzünde ağlamaklı bir ifade gözlerinde iki damla yaş ve Mevlana Hazretler i " Buyur hoşgeldin can kardeşim korkma inşallah buyur otur ayakta kalma açmısın yemek getireyim su istermisi n içireyim " demiş Baybarsın bu kanun adamının karşısında birden bakışları düşmüş gözlerindeki o şimşek bakışlar karşısında Mevlananın yalvaran ve ağlamaklı gözlerine bakarak şaşırmış korkmuş böyle bir yüz ifadesi bu derece boynu bükük birisi ve ağlamaklı yaşlı gözleri ilk kez görüyormuş yüreğinde anlayamadığı bir üzüntü ve korku başlamış hiç daha önce böyle bir üzüntü ve korku hissetmed iğini düşünmüş ve titremeye başlamış Mevlana Celaleddi n-i Rumi Hazretler i zaptiyele re seslenmiş " Canlar su ve yemek getirin " demiş zaptiyele r şaşkın bir şekilde kapıyı açmışlar ve su ile yemek getirmişler ve tekrar dışarı çıkmışlar Mevlana Celaleddi n-i Rumi Hazretler i katil Baybarsa elleriyle suyunu içirmiş çünkü Baybarsın elleri titriyorm uş ve Mevlana Hazretler i Baybarsa elleriyle yemeğini yedirmiş bu olaydan aylar sonra Konyaya İrandan bir Mevlevi gelmiş ve Mevlananın dergahına giden sokaktan geçerek dergaha gideceği sırada yolun ortasında bir adamı görmüş ve kıyafetinden onun bir derviş olduğunu anlamış ve derviş ağlıyormuş ve eliyle yolun ortasındaki bir şeye dokunduğunu ve hıçkırıklarla ağladığını sonra yolun kenarına geldiğini ve oturup yolun kenarındaki bir şeye bakıp ağladığını görmüş ve merak etmiş İranlı mevlevi dervişe yaklaştığında yolun kenarında olan şeyin bir karınca olduğunu görmüş ve bir anlam verememiş ve düşünmüş İranlı mevlevi içinden demişki " yoldaki karıncayı kenara alıp onu ezilmekte n kurtaran bu adam nasıl bir dervişki karınca karşısında iki gözü iki çeşme hıçkırıklarla ağlıyor nasıl bu kadar yüreği yufka bu nasıl bir Allah aşkıdır ve bu nasıl bir merhamett ir " demiş ve o sırada yoldan geçen iki mevleviye gözü ilişmiş onlara koşmuş ve sormuş " Ey canlar şu yoldaki karıncaya bakıp saatlerdi r ağlayan derviş kimdir " diye sormuş mevlevile r elleriyle ileriyi göstermişler İranlı mevlevi bakmışki iki derviş yanyana ağlayarak yürüyor ve sormuş tekrar " nedir bunun hikmet-i ilahisi canlar " demiş mevlevile r demişki " ey can o yolda yanyana ağlayarak yürüyen iki derviş ile yolun kenarında karıncaya bakıp ağlayan derviş aynı meslektaştı zamanında " demiş İranlı mevlevi sormuş " nasıl yani " demiş mevlevile r " onlar Konyanın en azılı katilleri ydi bu yolun kenarındaki katilin ismi Baybarstır zamanında dokuz kişiyi bıçakla delik deşik etmişti " demiş İranlı mevlevi şaşırmış " bu nasıl olur canlar bu kadar yufka yürekli derviş nasıl katil olur yada katilden böyle gözü yaşlı derviş nasıl olur " demiş mevlevile r demişki " ey can onların katil olduğu dönemde Konyanın asayişinden sorumlu kanun adamı Mevlana Hazretler iydi ve işte onun huzuruna ön kapıdan yüreğinde kinle gözlerinde kin ve nefretle elindeki kanlı bıçağıyla katil olarak girenler arka kapıdan gözü yaşlı derviş olarak çıktılar " demiş DİNİ KISSA - DERGAHTA KATİL DERVİŞ BAYBARS KAREN - KONYA FORUM İSLAMİYET YOLUNDA İSTANBUL 2007 http://www.karen-mevlana.tr.gg DİNİ HİKAYE - ALAATTİN CAMİSİNDEKİ EĞRİ SÜTUNLAR AHMET HÜSEYİN DOĞU FORUM İSLAMİYET YOLUNDAYI Z 2008 İSTANBUL http://www.social-worlds.tr.gg ALAATTİN CAMİSİNDEKİ EĞRİ SÜTUNLAR Konyaya ilk gidişimdi ve günlerden cumaydı Mevlana Celaleddi n-i Rumi ( k.s ) Hazretler inide ilk kez ziyaret edecektim ve bu yüzden çok heyecanlıydım içimde bilemediğim bir hüzün ve sevinç vardı ezan okunuyord u ve bir yerde cuma namazını kılmalıydım ve yakında tepede görülen camiye baktım Selçuklu eseri olduğunu duyduğum Alaattin Cami tepedeydi adına Alaattin camisi denilen camiye koştum cuma namazını eda ettik ve dikkatimi bir şey çekti camideki bütün sütunlar bir yöne doğru ve aynı istikamet e doğru eğilmiş vaziyette ydi sanki deprem yada toprak kaymasımı olmuştu zamanında namaz çıkışında caminin imamına bunu sordum " yani depremmi oldu zamanında acaba " dedim bana dediki " genelde bunu pek kimse sormaz daha doğrusu dışarıdan gelenleri n acaba dikkatini çekmiyormuki sanırım çeksede sormuyorl ar senin gibi deprem geliyor akıllarına galiba " dedi bende anlamaz bir ifadeyle baktım adının Hasan olduğunu öğrendiğim İmam Hasan efendinin yüzüne boş boş baktım ve dediki " sana bir hikaye anlatacağım beni dinle ve doğrumu bende bimiyorum sen doğrumu yalanmı fikir yürütme ben sadece bir İmam kardeşimizden duyduğumu sana aktarayım sende dinle " dedi bende oturdum oradaki bir ağaç kanepeye yanımada Hasan hoca oturdu ve dinlemeye başladım Hasan hoca dediki " Selçuklu zamanında Mevlana Celaleddi n-i Rumi Hazretler i tıpkı Peygamber imiz Hz.Muhamm ed s.a.v Efendimiz in cuma günleri huzuruna gelenleri özel davet ederek dertleştiği ve kalplerin e nur yüzlerine tebessüm aktardığı gibi Mevlana Hazretler ide cuma günleri uzaktan gelen mevlevile ri huzuruna kabul eder dertleşirmiş ve kederleri ni paylaşırmış kalplerin i yumuşatır ve yüreklerine ümit ve huzur verirmiş yaşama sevinci ve tövbelerle günahlardan arınmak için sabır ve takat aşılarmış ve yüzü gülerek Konyadan ayrılmalarını ve içlerinde yaşama sevinciyl e hayatın sıkıntılarına direnme gücünü aşılarmış ve nereden geldilers e orada bu yalan dünyanın imtihanına bu moral ile devam etmelerin i sağlarmış ruhu daralanla r Mevlananın huzuruna gelir ve huzura çıkarken sağ elini göğsüne koyar hafifce öne eğilir ve bu derviş selamıyla Mevlananın huzuruna girer ve yine bu derviş selamıyla huzurdan çıkarlarmış ve o günlerde İranda bir mevlevi ağlıyormuş Rabbine çok dua ediyormuş ve diyormuşki " Rabbim yüreğimdeki sıkıntıları Mevlana Celaleddi n-i Rumi hazretler ine aktarmamı bana nasip eyle Allahım bana Konyaya gitmeyi nasip eyle ve Mevlana Hazretler inin huzuruna girerken o derviş selamıyla girmeyi çıkarken derviş selamıyla çıkmayı nasip eyle Rabbim bana Mevlananın huzurunda eğilmemi nasip eyle Rabbim " diyerek dua ediyormuş ve aylarca dua etmiş tek dileği Mevlananın bir kez olsun huzuruna erişmek o derviş selamıyla huzurunda eğilmek dilermiş aylarca böyle gözü yaşlı dua etmiş ve bir gün nasip olmuş aylar sonra Konyaya gelmiş günlerden cuma imiş ve cuma namazı için ezan okunduğunda içinden " Allahım cuma namazını eda edecek yakındaki bir camiye beni eriştir ve cuma namazını kılayım sonrada Mevlana Hazretler inin huzuruna derviş selamıyla varayım Rabbim sana şükürler olsun dualarımı kabul ettin beni Konyaya eriştirdin ve şimdide cuma namazını eda edip benim Mevlananın huzuruna derviş selamıyla erişmemi nasip eyle Rabbim " diye dua ve niyazda bulunmuş ve gözleri yakındaki bir camiyi aramış ve tepedeki Alaattin camisine gözü ilişmiş ve tepeye çıkmış camiye girmiş ve içindeki büyük bir sevinçle ve heyecenla cuma namazını kılmış ve kalbi küt küt atıyormuş huzurda eğileceği ana kavuşmaya az kaldığı için yüreğindeki sevinç ve heyecan dahada artmış ve cuma namazı bittiğinde bir an evvel huzurda eğilmeye erişmek için caminin kapısına çıkışa yöneldiğinde kalbindek i heyecan dahada artmış ve caminin kapısından adımını dışarı attığı anda artık kalbi daha fazla bu heyecana dayanamamış ve adımını atar atmaz kalbi durmuş ve oracığa yığılmış ve vefat etmiş ve İranlı mevleviyi Konyada defnetmişler ve kimse ne için geldiğini nasıl vefat ettiğini ve nasıl bir heyacan yaşadığını nasıl kalbinin durduğunu nasıl dua ettiğini ve nasıl Rabbinin onun duasını kabul ettiğini ve asıl niyetinin ne olduğunu ve nasıl huzurda saygıyla eğilmek için dua edip ağladığını bunu nasıl istediğini kimse o an bilememiş ve aradan yıllar geçmiş Mevlana Hakka yürümüş bir gün Alaattin camisinde cuma namazı kılınırken büyük bir gürültü başlamış ve sanki deprem oluyor gibi cami sallanmay a başlamış ve İmam selamı verinceye kadar bu sürmüş ve İmam selamı verdiği an sallantı durmuş ve cemaat şaşırmış korkmuş ne olduğunu anlayamamış ve bakmışlarki caminin içindeki bütün sütunlar eğrilmiş aynı yöne doğru eğrilmiş ve bu eğriliş İmam selamı verinceye kadar devam edip selam verilmesi yle birlikte sütunlar eğildiği haliyle kalmış cemaat şaşkınlık ve korkuyla camiyi terk etmiş ve dışarı çıkmış ve bunun neden kaynaklan dığını araştırmak için uzmanlard an oluşan bir heyet Konyaya davet edilmiş ve heyet incelemey e başlamış ve heyet incelemey e devam ederken bir toplantı yapılmış ve bu sütunların neden eğildiğini heyet kendi arasında tartışmış tartışmanın sebebi ise sütunların eğilmesi için net bir şekilde akılcı ve bilimsel verilere dayalı bir sebebin ortaya çıkarılamamasıymış ve tartışmalar günlerce devam etmiş deprem uzmanı raporunda bu sütunların eğilmesinin bir depremden dolayı yada bir yer sarsıntısından dolayı olamayacağını çünkü bu bölgenin Türkiye deprem haritasında beyaz bölge olduğunu ve geçmişte bu tür bir sarsıntının kaydedilm ediğini ve bu sarsıntıyı ortaya çıkaracak şekilde ve güçte fay hatlarının bu caminin olduğu bölgeden geçmediğini açıklamış yani depremle ilişkisinin olamayacağını belirtmiş sanat tarihi uzmanı ise bu tepenin selçuklu yapı tekniğiyle inşa edildiğini ve bu tepenin suni bir tepe olduğunu ve sert toprak ve kayalarla tepe haline getirildiğini asıl yeryüzü zeminiyle bağlantısının olmadığını sonradan suni olarak oluşturulan bir tepe olduğunu ve kaymadan dolayı sütunların eğilebileceğini ancak bu tür selçuklu yapı tekniği ve mimarisiy le yapılmış eserlerin sağlam ve dayanıklı olduğunu ve daha önce bu tür yapılan eserlerin hiç birinde böyle bir kaymanın tesbit edilemediğinden dolayıda bu sütunların eğrilmesinin net bir şekilde kaymadan dolayı olabileceğini söylemenin güç olduğunu belirtmiş o sırada deprem uzmanıda kaymanın şu anki araştırmalara dayanılarak net bir sebebinin ortaya sürülemeyeceğini belirtmiş inşaat yüksek mühensidi ise tepenin ve caminin statik hesaplama larına göre bu sütunların camiyi gayet iyi taşıyacak güçte olduğunu ve zeminden kaynaklan an bir nedeninde bu hesaplama larla oraya çıkarılamayacağını ve kayma olsa bile ve sütunlar eğrilse bile şimdiki eğildiği yöne değil tam ters istikamet te olması gerektiğini açıklamış ve heyet bu sütunların eğrilmesinin gerekçesini net olarak ikna edici bilimsel açıklamalarla ortaya çıkaramamış aradan günler geçmiş ve heyet araştırmaya devam etmiş o sırada şeb-i aruz töreni için farklı yerlerden Konyaya bir sürü mevlevi gelmiş ve İrandan gelen bir mevlevi kaldığı otelde gece yarısı bir rüya görmüş ve rüyasında Şemsi Tebrizi Hazretler ini görmüş ve mevleviye demişki " heyete söyleyin Konyayı terk etsinler çünkü araştırmaları sonucu bir şey bulamayac aklar bazı ilim adamlarının bazen Allah dostlarının hallerini tasavvur edemeyeceğini o yüzden ilimle bunun açıklanamayacağını " söylemiş mevlevi sormuş " peki sütunlar neden eğrildi " demiş Şemsi Tebrizi Hazretler i ise " ey can zamanında İrandan bir mevlevi Konyaya geldi ve o bir Allah dostuydu ve Rabbine çok dua etmişti Konyaya gelip Mevlananın huzurunda eğilmeyi Rabbinden dilemişti ve çok dua etmişti Allah c.c onun duasını kabul etmişti ama İranlı Allah dostunun ömrüde nihayete ermişti ve Allah c.c İranlı Alah dostunun duasını kabul ettiğini Alaattin camisinde ki sütunları Mevlananın huzurunda eğilinen yöne doğru eğerek bu Allah dostuna duasını kabul ettiğini ruh-i zemininde gösterdi ve İranlı Allah dostu bunu ruh-i zemininde hissetti Allah duaları kabul edendir ve sabredenl ere sabırlarının karşılığını verendir vakti saati o zamandı ve Allah o zaman gösterdi ama bunu heyete anlatma inanmazla r ve Allah dostlarıda bu yüzden incinir " demiş ve işte İmam Hasan hoca lafını bitirdi ve bana dediki " işte kardeşim bana bu hikayeyi İsmail isimli imam kardeşim anlatmıştı İsmail geçen sene vefat etti Hakka yürüdü ve bu İmam kardeşimizin anlattığı bu hikaye hakkında ben asla doğrudur veya yanlıştır diye hüküm vermedim ve ben bunun hükmünü verememde doğruyu yanızca Allah bilir sen sordun ben anlattım" dedi ve ben daha sonra Konyadan ayrıldım ve ikinci gelişimde Hasan hocayı göremedim ve Alaattin camisinde görev yapan başka bir imam vardı ismi Ahmet ve Hasan hocanın vefat ettiğini söyledi ve o imamada aynı soruyu sordum " sütunların neden eğrildiğini biliyormu sun " dedim bana " hayır bilmiyoru m bu konuda bir bilgim yok " dedi bende " peki bu konuda bilgisi olan kimdir varmı tanıdığın öyle birisi "dedim ve İmam Ahmet " bugün soruşturayım yarın gel bilgi vereyim " dedi ertesi gün gittim Ahmet hocanın yanına " çok araştırdım ama malesef bu konuda bilgisi olan yok kardeşim "dedi bende Hasan hocanın bana anlatıklarını Ahmet hocaya anlattım Ahmet hoca güldü " doğruyu Allah bilir " dedi DİNİ HİKAYE - ALAATTİN CAMİSİNDEKİ EĞRİ SÜTUNLAR AHMET HÜSEYİN DOĞU FORUM İSLAMİYET YOLUNDAYI Z 2008 İSTANBUL http://www.social-worlds.tr.gg ALAATTİN CAMİSİNDEKİ EĞRİ SÜTUNLAR MEVLEVİ ŞEYHİ ABDÜLHEKİM EFENDİ VE MÜRİTLERİ ALLAH SEVDİĞİNE KEDER VERİR AHMET HÜSEYİN DOĞU FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE İSTANBUL 2010 http://www.social-worlds.tr.gg Bir gün mevlevi dergahında mevlevile r iki gözü iki çeşme oturmuş ağlıyorlardı ve Mevlevi Şeyhi Abdülhekim Efendi içeri girdi ve baktıki müritler ağlıyorlar ve sordu " canlar ne oldu neye canınız sıkkın ailenizim i özlediniz buyrun izin verelim gidin görün birisi burada canınızımı sıktı çağıralım konuşalım bir hal çaresine bakalım sağlığınızmı bozuk hekim efendiyi çağıralım nedir derdiniz ne sıkıntınız var neden ağlıyorsunuz " dedi müritlerden birisi cevap verdi " şeyhim burada kimse bizim canımızı sıkmıyor ve ailemizi özlediğimizde biz gidiyoruz veya onlar ziyarete geliyorla r buradan memnunuz ve burada çok mutluyuz hiç bir derdimiz sıkıntımız yok " dedi Mevlevi Şeyhi Abdülhekim Efendi gülümsedi ve dediki " Galiba anladım sizin üzüntünüzü hiç bir derdiniz yok sıkıntınız yok evet ve Allah sevdiği ve hatırladığı unutmadığı kullarına sıkıntı verir ve o sıkıntıylada kendisini hatırlatır değilmi ama sıkıntınız yok sizin ve Allahın sizleri unuttuğunu düşünüyorsunuz haklısınız işte acı hüzün ve gözyaşı Allaha ulaştıran köprüdür gözyaşı sevgi ve merhamett ir ve acısız sıkıntısız Allaha ulaşılamaz ve Allah sevdiği kullarına acı ve sıkıntıyı bu dünyada verirki ahirettek i günahlarına bu dünyadaki sıkıntılar kefaret olsun ve yalan dünyada verilen acılarla dökülen gözyaşlarıda cehennem narını söndürecek ab-ı hayat olsun inşallah ve Rabbim sıkıntıyı kederi elbette sevdiği kullarına verir ve sabrınıda verir ve kul tevekkül ve tefekkürü sıkıntıyla öğrenir sıkıntıdaki kul Rabbine dua eder ve sıkıntısını dile getirirke n Rabbiyle birlikte olur ona yakınlaşır sıkıntı her zaman hayrdır ve hem bu yalan dünyada Allaha yakınlaştırır hemde ahirette günahlara kefaretti r bilinki bu dünyada şen şakrak neşeyle yaşayan Allahın unuttuğu kimselerd ir Rabbimizd en gelen herşeye amenna ve sadakna " dedi MEVLEVİ ŞEYHİ ABDÜLHEKİM EFENDİ VE MÜRİTLERİ ALLAH SEVDİĞİNE KEDER VERİR AHMET HÜSEYİN DOĞU FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE İSTANBUL 2010 http://www.social-worlds.tr.gg SELAHATTİN EYYUBİ VE CUMA GÜNÜ AHMET HÜSEYİN DOĞU FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE İSTANBUL 2010 http://www.social-worlds.tr.gg Kudüs haçlılar tarafından işgal edildiği dönemde Eyyubiler Devleti Ordu Komutanı Selahaddi n Eyyubi Kudüsü fethetmek için yola çıkmıştı günlerden cuma idi ve Kudüse az bir yol kala uzaktaki bir camiden ezan sesi duyuldu ve Selahaddi n Eyyubi orduyu durdurdu " Arslanlarım Kudüs ufukta görülüyor ve bugün cuma ve uzaktan ezan sesi duyuluyor ezan sesinin geldiği o camide cuma namazımızı eda edip Kudüs üzerine fetih yoluna devam edelim inşallah " dedi ve Ordu camiye yöneldi ve camiye girdikler inde imam efendi vaaz veriyordu vaazın konusu " cuma gününün mübarekliği " idi namaz kılındı dualar edildi ve camiden çıkıldığı sırada imam efendi yine vaaza başladı vaazın konusu yine aynıydı " cuma gününün mübarekliği " ve Selahaddi n Eyyubi emir erine dediki " Arslanım rahatsız etmeden İmam efendiye söyle vaazı bitip cemaat gidince yanıma gelsin " dedi vaaz bitti cemaat dağıldı İmam efendi dışarı çıktı Selahaddi n Eyyubi atından indi imam efendinin yanına geldi ve dediki " İmam efendi bugün günlerden cuma Allah razı olsun senden bize cumayı kıldırdın ve bir vaaz veriyorsu n " cuma gününün mübarekliği " Peygamber imiz Hz.Muhamm ed s.a.v Efendimiz neden cuma günü için mübarektir buyurdu "dedi imam efendi açıkladı " cuma günü toplantı günüdür " dedi Selahaddi n Eyyubi sordu " kim toplanıyordu ve neden toplanılıyordu " dedi İmam efendi anlattı " halk ile din adamları ordu ve devlet adamları toplanıyorlardı ve ordu komutanla rı yeni fethedile cek yerler için din adamlarının duasını alıyordu halk ise devlet adamlarına çözülecek meseleler ini anlatıyordu ve devlet adamlarıda çözüm için deftere not alıyorlardı ve din adamlarıda halkın sorduğu sorulara cevap veriyordu sonrada toplantı bitiyor ve cemaat hep birlikte namaza duruyorla rdı " dedi Selahaddi n Eyyubi yumruğunu sıktı ve imam efendiye vurdu " İmam efendi Allah razı olsun senden cumanın mübarekliğini güzel anlattın peki anlatmakl a kaldın nerede amelin hani bugün toplantı günüydü halkın suallerin e cevap verecekti n hani verdinmi derdini dinleyece ktin onların dinledinm i ve ben Ordu komutanı olarak Kudüsün fethi için senden hayr dua almaya gelmiştim ama sen yüzüme bile bakmadın imam efendi bu Ordu neden burada niyetimiz nedir sormadın İmam Efendi Peygamber imiz Hz.Muhamm ed s.a.v Efendimiz darül-harpten darül-islam geçene kadar 2 yıl cuma namazı kıldırmadı neden biliyormu sun çünkü Allahın hükümleriyle idare olunamaya n beldede cuma namazının mübarekliği olmaz imam efendi ve Kudüs işgal altında ve haçlı bayrakları dalgalanıyor ve Allahın hükümleriyle idare olunamaya n bir belde oldu şimdi vaaz zamanı değil fetih zamanı İmam efendi al kılıncı eline atla atımın terkisine önce fethedeli m islam sancağını dikelim sonra ömer camisinde seni bekliyoru m vaaz için " cumanın mübarekliği " vaazını o zaman verirsin şimdi vaaz zamanı değil fetih zamanı İmam efendi dedi ve kudüse fetih için gidildi Kudüs fethedild i ve Selahaddi n Eyyubi Orduyu Kudüs Ömer camisinde topladı İmam efendiyi çağırdı ve vaaz yapıldı vaazın mevzusu " cuma gününün mübarekliği " idi SELAHATTİN EYYUBİ VE CUMA GÜNÜ AHMET HÜSEYİN DOĞU FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE İSTANBUL 2010 http://www.social-worlds.tr.gg DİNİ HİKAYELER - VİDEO LİSTESİ LÜTFEN ALTTAKİ LİNKİ TIKLAYINI Z http://www.google.com.tr/#hl=tr&tbo=d&tbm=vid&sclient=psy-ab&q=D%C4%B0N%C4%B0+H%C4%B0KAYELER+V%C4%B0DEO&oq=D%C4%B0N%C4%B0+H%C4%B0KAYELER+V%C4%B0DEO&gs_l=serp.3..0.22266.32322.1.33381.20.10.0.10.10.1.882.2664.0j5j4j6-1.10.0...0.0...1c.1.-ShgA4UVjuc&pbx=1&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.r_qf.&fp=7576ef9647e523f6&bpcl=40096503&biw=1008&bih=602 DİNİ HİKAYELER YOUTUBE VİDEO LİSTESİ LÜTFEN ALTTAKİ LİNKİ TIKLAYINI Z http://www.google.com.tr/#hl=tr&gs_rn=1&gs_ri=serp&pq=dini%20hikayeler%20&cp=15&gs_id=8r&xhr=t&q=D%C4%B0N%C4%B0%20H%C4%B0KAYELER%20YOutube&pf=p&tbo=d&sclient=psy-ab&oq=D%C4%B0N%C4%B0+H%C4%B0KAYELER+&gs_l=&pbx=1&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.r_qf.&fp=b8386fc81f506523&bpcl=40096503&biw=1008&bih=602 DİNİ HİKAYELER LİSTESİ LÜTFEN ALTTAKİ LİNKİ TIKLAYINI Z http://www.google.com.tr/#hl=tr&gs_rn=1&gs_ri=serp&pq=dini%20hikayeler&cp=6&gs_id=31&xhr=t&q=D%C4%B0N%C4%B0%20Hikayeler&pf=p&sclient=psy-ab&oq=D%C4%B0N%C4%B0+H&gs_l=&pbx=1&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.r_qf.&fp=b8386fc81f506523&bpcl=40096503&biw=1008&bih=602 http://www.biriz.biz/hikaye/ http://www.islamihikayeler.com/ http://www.islamiyet.gen.tr/dini_hikayeler/hikayeler.php http://www.dinihikayeler.org/ http://www.canim.net/hikaye/13-Dini_Hikayeler-kategorisi.html http://www.gramerimiz.com/dini_hikayeler.htm http://www.islamkent.com/modules.php?name=Hikaye http://www.ahdevefa34.tr.gg HAZRETİ ÖMER VE NUŞİREVAN Hazreti Ömer ve Sa'd İbni Vakkas Hazretler i, İran'a at satmaya gitmişlerdi. İran'a vardıkları zaman şehrin girişinde cirit oynayan bir kısım genç görüp, seyre daldılar. Bir ara yabancıların kendileri ni seyretmek te olduğunun farkına varan gençlerden birisi yanlarına gelip "Bedeviler" gibi sözlerle hakaret ettikten sonra, satmak için getirdikl eri ve üzerine bindikler i Arap atlarını ellerinde n zorla aldılar. Hazreti Ömer ve Sa'd ibni Ebi Vakkas Hazretler i ticaret maksadıyla geldikler i şehre meyüs ve mükedder vaziyette girdiler. Yanlarında yiyecek bir şeyleri olmadığı gibi paraları da kalmamıştı. Aç susuz akşam olmasını bekledile r. Akşam olunca da bir hana vardılar. Kapıdan girer girmez hancı, misafirle rin yabancı olduğunu ve üzüntülü olduklarını anladı. Neden üzüntülü olduklarını sordu. Hazreti Ömer daha üzüntülü görünüyordu. O hiç konuşmadı. İbni Vakkas Hazretler i ise başından geçenleri hancıya dert yanarak anlattı. Hancı misafirle rini dinledikt en sonra: - Siz kederlenm eyin, bizim hükümdarımız son derece âdildir. Ya atlarınızı buldurur, yahut bedelini tazmin eder. Sizin anlattığınıza göre elinizden atları alan hükümdarın kendi oğludur. Ama o mutlaka bu meseleyi halleder, diyerek teselli verdikten sonra: -Her sabah hükümdarımız pazar yerinde halkın önünden geçer ve halk ona dert ve dilekleri ni bildirirl er. O da ne icap ediyorsa hemen yapar. Siz sabahleyi n hemen pazar yerine gidin vaziyeti anlatın dedi. Sabah, Hazreti Ömer ve arkadaşı pazar yerine çıkıp hükümdarı beklemeye başladılar. Biraz sonra hükümdar yanında tercümanları olduğu halde geldi. Herkes nesi varsa açık açık söylüyor o da gerekeni hemen orada yapıyor veya yapılmasını emrediyor du. Sıra Hz. Ömer ve İbni Vakkas'a geldi. Onlar da başlarından geçenleri anlattılar, atlarının bulunup geri verilmesi ni dilediler . Hükümdar bunları dinleyinc e yüzü çok asıldı ve üzüntülü olduğu her halinden belli idi. Bir kese altın verdi ve atlarının da bulunacağını söyledi. Hükümdar tercüman vasıtası ile konuşuyordu, tercüman ise atı alanların hükümdarın oğlu olduğunu söylememişti. Hazreti Ömer ve Ebû Vakkas Hazretler i yine akşam kaldıkları hana geldiler. Bu sefer yanlarında paraları da vardı, karınları da toktu. Hancının parasını verdiler, o gece de orada kalıp sabahleyi n yola çıkmayı düşünüyorlardı. Hancı ne olduğunu sordu. Onlar hükümdarla görüştüklerini ve atları bulacağını söylediler, dedi. Hancı birden öfkelendi ve: -Demek kendi oğlu olduğu zaman iş değişiyor, dedi. Sabah oldu bu sefer hükümdarın karşısına hancı çıkıp: -Hükümdarım, suçu işleyen başkası olur ceza verirler de, sizin oğlunuz olursa cezasız kalır öyle mi? dedi. Nuşirevan bunu duyunca rengi değişti ve çok sinirli olduğu besbelli idi: -At sahipleri yarın şehir terk etsinler. .. Fakat biri şehrin kuzey, biri güney kapısından çıksın dedi. Sabah oldu ve atların değerinden fazla para verdi. Hazreti Ömer ve Ebû Vakkas Hazretler i şehri terk ediyorlar dı. Bir de ne görsünler, şehrin bir kapısına atı alan genç, diğer kapısına ise hükümdara yanlış bilgi veren tercüman asılmışlar ve ölmüşler bile... Fakat ne yazıktır ki, adaletiyl e meşhur bu hükümdara iman nasip olmamış ve Efendimiz ((S.A.V).) imansız gittikler ine teessüf ettiği isimler arasında bunu da saymıştır. Aradan zaman geçti, Hazreti Ömer Halife-i İslâm, Sa’d ibni Ebi Vakkas ise Mısır valisi oldu. Mısır’ı İslamlaştırma ameliyesi nde bir de cami yapılacaktı. Bu camiye en müsait yer ise bir Yahudinin yeri idi. Mısır valisi Yahudinin yerine cami yapımına başladı. Yahudi çaresiz bir şekilde düşünürken Müslümanlardan bir zat: -Nedir senin bu halin? diye sordu. -Bir evim vardı, başka bir şeyim yoktu. Vali şimdi oraya cami yapıyor. Ben ne yapabilir im? Şimdi açıkta kaldım, dedi. -Sen git Medine'ye... Orada Halife Ömer vardır. Derdini ona anlat. Senin derdine mutlaka çare bulur, dedi. Yahudi daha İslamiyetin nasıl bir din olduğunu bilmiyord u. Medine’ye vardı. Halife'yi sordu, bahçede olduğunu söylediler. Gitti Bahçeyi buldu. Baktı ki, orada bir adam çalışıyor. Yanına yaklaşıp: -Ben Halife Ömer'le görüşmek istiyorum, dedi. Ona göre hükümdarın tarlada ne işi vardı. Karşısındaki: -Derdini anlat! Ömer benim, dedi. Yahudi derdini anlatıp, bir çare bulunmasını söyleyince Hazreti Ömer, öfkeli bir şekilde, bir kemiğin üzerine bir şeyler yazıp adamın eline verdi: -Götür bunu valiye ver, dedi. Yahudi bu yazışmadan pek bir şey anlamamıştı. Bundan bir şey çıkmaz, diyordu kendi kendine.. . Mısır'a gelip kemiği Sa'd ibni Ebi Vakkas'a verince, vali çok korkmuştu. Hemen evi eskisinde n daha güzel bir şekilde tamir etti ve Yahudiye verdi. Hem de memnun etmek için bir miktar yardımda bulundu. Hazreti Ömer'in gönderdiği kemiğin üzerinde sadece şu kelimeler yazılı idi: -BEN NUŞİREVAN'DAN DAHA ADİLİM http://mavikubbe.blogcu.com/nusirevan-ve-hz-omer-in-adaleti/6992031 |